1 Temmuz 2023 Cumartesi

Temmuz.

Bu sıralar üstümde bir ''bitse de gitsek'' hali var. Ney bitsin, neye gitsek, kiminle gitsek, ney\ kim-siz gitsek, hiç mi hiç bilememekteyim. Sadece bir sıkılganlık, bunalganlık ve yeter artık gidel(y)im hali.

Bazen gitmeyi de kalmayı da istemez ya insan; işte ben de öyleyim, hiçbir şey(i) istemediğim bir evredeyim. Ayın yeni ay evresinde! Hiçbir şey görülmüyor. ''Hey Güneş, neredesin?'' Adımın anlamı da bu biliyor musun? Ayın ilk hali, yeni ay. Çocukken birisi bana ''adının anlamı ne'' diye sorduğunda, ona ''ilk ay işte'' derdim ''yazıldığı gibi, başka bir anlamı yok.'' 

Ay. Pek bir severim kendisini. Ay'ı sevmek demek, Güneş'i de sevmek demektir aslında değil mi? Aysız Güneş düşünülemez, düşünüle-bilinemez. Bazı şeyler böyle sanırım. Ay'ı seviyorsan, Güneş'i de sev gibi. Güneş'i sevmek için Ay gerekmez mesela. Güneş, Aysız da var olabilir. Ama ben Ay'ı seviyorum kardeşim, ne yapayım. Demek ki bir şeyleri sevebiliyormuşum. Hımm bu iyi. Yaşam belirtisi.

Sevgi böyle değil mi? Bir şeye sevgi duymanın temeli, o şeye ilgi duymaktan geçiyor. Hiçbir şey ilgini çekmezse, hiçbir şeyi sevemezsin de. Ama dur bir dakika! İlgini çekmeden de sever misin? Sevebilir misin? Bence hayır. Sence? Bak mesela; Ay, Güneş sayesinde görünüyor ama benim ilgimi Güneş değil Ay çekiyor. Eee ne yapacağız şimdi? Bir nedenin öncülü diye, o öncülü de mi sevmem gerekli? İlgimi çekmiyor. Faydacı da değilim. Sadece Ay'ın bende uyandırdığı his hoşuma gidiyor ve bu nedenle Ay'ı seviyorum. Bu kadar. Sevgi basit bir şey. Basit nedenlerle dolu bir şey. Sevgi nedensizdir olayı vardı bir de değil mi? Saçma. Nedeni var işte, söyledim. Basit masit; ama nedenli. Yoksa ne yani, önümüze gelen her şeyi mi sevelim ohooo. İlgimi çekiyor, bana kendimi iyi hissettiriyor. Bu nedenle Ay'ı seviyorum. Güneş'ten bana ne? -mecazen canımmm, alınma sevgili Güneeeşşş, seni de seviyorum <33 :)-

Bir keresinde bir Ağaç Ev'de buna benzer bir konuyu konuşmuştuk. Tam olarak bu soru değildi ama buna benzer sevgi ile ilgili bir konuda bir bloggerla polimiğe girdiğimi hatırlıyorum. :) Sanırım o gün savunduklarımın, bugün çok da arkasında değilim. Bu komik. Sevginin nedensiz olabileceğine inanıyordum. Yani buradaki ''neden''den kastım bir kazancının olması, menfaat elde etmek falan değil. En basitinden, bir şeyi sevmek için o şeye ilgi duymalısın! Ah ne yaratıcı bir yanıt... Ama dur, toparlıyorum şimdi.

Bir şeyi sevdiğinde, aslında o sevme hissini seversin değil mi? O his, o his önden gelir. Belki sonra ''neden'' olarak belirttiğim bu ''sevme hissi''nin yerini sadece sevilen kişinin veya şeyin bizzat kendisi alır, ama en azından en başta o hissi seversin. O hissin oluşması için ise ilgi duyman gerekir. Bu ilgi çok çeşitli yollarla oluşabilir. Bazen bir sorumluluktan dolayı başlar. Bazen ihtiyaçtan dolayı. Bazen kendiliğinden başlar ve sana kendini iyi hissettirir. Bir canlıyı seversin, bir nesneyi, bir eylemi... İşte neyi istersen. Bu da ''insan ne ile yaşar'' mevzusuna döndü iyice. Sanırım buna da cevabım sevgi olurdu. Hayır hayır, pembe gözlüklerimi çıkararak yanıtlıyorum bu soruyu. Cidden, insan sanki özünde sadece bununla yaşar gibi. Evet, susuz ve besinsiz de yaşayamaz. Oksijensiz ve diğer gerekli olan tüm o maddesel koşulların eksik olmasıyla da yaşayamaz. Evet, aynı zamanda insan çok fazla zaafı olan mızmız bir varlıktır; bu nedenle de çeşitli yönlerden sıkça kırılır, bozulur, onarılmaya ihtiyaç duyar. Ama özünde insan, asıl, sevgisiz yaşayamaz sanki. Bin yıl da kalsa önünde, bir yıl da; başka bir insanın ona bakarken gözlerinde beliren ışıltıyı hissetmeden yaşamışsa, bu ne kurak bir ömür olur! Ben en çok o ışıltıyı bana veren kişilere minnettar olurum sanırım hayatta ve en çok da o ışıltıyı hissedebileceğim bir varlık veya eylemi bulduğumda yaşadığımı hissederim. Yoksa ne önemi var ki tüm bunların? Doğ, büyü ve öl. Bu kadar mı? Ne sıkıcı! 

Bir şey sevmeden de yaşarsın sanırım. Ama dedim ya, ne sıkıcı olurdu bu! Korkunç! Hayatı eğlenceli yapan şey bu sanırım. ''Aaaa şu Ay ne ilgi çekici.'' ''Vaoovv, şu kebelek, aman kelebek, ne güzelmiş.'' ''Bu kitabı neden bin yıldır okumayı ertelemişim acaba?'' ''Açken sen sen değilsin, yediğin yemek de sadece yemek değil; oh nihayet doydum.'' ''Çok sıcaaak! Neden bu kadar sıcak! Yaşasın limonatte veya limonatteli dondurma!'' ''Bloğuma hoş gelmiş, beş gitmişsen canım okurcuğum!'' ''İyi ki varsın canım bff'im, kardeşim, anam, babam, kendim ve artık her kim iyi ki var ise...''

Son günlerde hiç yaşam belirtisi göstermiyorum. Bir ara kendimi tamamen yok edeyim demiş, hazır buradan bile koparılmışken, kendimi diğer sosyal mecralardan da bir kısa es verip koparıvermiştim. İşte yok oldum! 21. yüzyıl da sıkıcı bir zaman dilimi bence. Ne işim varsa burada, her neyse(m). Instagramda dolaşırken bir ara bana kusmalar geliyordu. Bilmiyorum, sanırım her şeyden koptuğum evrenin yükseliş aşamasıydı o an. Sonra biraz münzevi hayatı yaşadım. Ama olmuyor olmuyor tabi. Gündem pek iç açıcı olmasa da, takip edemiyordum ve geri kalıyordum. Mağarada da yaşamak istemem. O yüzden geri döndüm. Her yere! Bu garipti. Benim de bir ortam yok valla.

Ama ne diyordum?!?! İşte, sonra her yere döndüm ve blog yazarken nefes aldığımı hissettim. Dünya varmış dedim. Bloğumu bir ufak turlayan herhangi biri, yalnızca bir hafta önce döndüğüme inanmaz sanırım. Veya inanır, bilmiyorum. Sadece, şunu diyorum; nefes aldım. Ama yine de ev gibi değildi. Ben de yazı yazdım; evime benzesin diye. Yazlık gibi, kışlık gibi. Kaçmak için, bir ev işte. Olmadı. Eskisi gibi hissettirmiyor. Yine hoş, sevimli. Ben gibi ve bencesi en önemlisi. Ama ne bileyim, sanırım bırak kalsın böyle desem daha iyi. Belki de böyle olması gerekiyordur. Çok da evim olmaması. Kendimi de kandıramadım işte. Ne kadar yazı yazsam da olmuyor. Belki de daha derin bir nefes almam gerekiyor. Sonra o nefesi başka başka yazılarıma üflemem ve başka başka yazılara hayat vermem gerekiyor. Burasının bana can suyu olduğu kesin. İçime heyecan verdiği, gözlerime en olmadı kıvılcım verdiği. En çok da sen ziyaretime geldiğinde. Çok mutlu oluyorum bak cidden. Sen kimsin bilmiyorum; ama ben tüm misafirlerimi severim. Sen gelmesen bile yazarım sanırım. Ama sen geldiğinde daha güzel olur. Bir bahçe düşün mesela şimdi. Sen o bahçeyi görmesen de o bahçe var olmaya devam eder. Veya gökyüzü. Sen ona bakmasan da o vardır. Veya bulutlar. Her bulutu her an göremezsin; ama bulutlar vardır! Bu blog da var olur. Ben oldukça, o da olur. Ama sen oldukça, daha güzel olur. Daha farklı açılardan varlık bulur. Can bulur, anlam bulur. Bu yüzden önemlidir; bir şeyi başkalarının da görmesi, bilmesi, hatta mümkünse sevmesi. O zaman anlamı genişler çünkü. Bu yüzden diyorum ya, nefes alarak da yaşarız; ama o nefesi genişleterek yaşasak, daha güzel yaşamaz mıyız? Sevdiğimiz her şey, bizi genişletir; nefesimizi, genişletir. Bunu diyorum hani. Nefes alarak yaşarız, severek yaşarız. Yaşayarak nefes alırız ve işte yaşarken severiz. Yaşarken sevmeliyiz.

Hareket eden her şey yaşar. Ay da. Hareket eder, hep belirsiz kalmaz. Yeni ay olur; hilal, ilk dördün, dolunay, son dördün... -şu bilgiyi çıkarmak için beynimi zorlamam peki :P- Yani durmaz, döner durur. Dünya da döner, Güneş de. Ay da. Böylece değişirler. Kah azalırlar, kah büyürler. Tamamlanırlar diyecektim de; var mı öyle bir dünya? Bak mesela, Tarotta son kart Dünya'dır. Çember, tamamlanma, bitiş. Kahramanın son durağı. Hellüüüğğ, uyan geldik! Sonra yine sıfırıncı kart olan Budala alır sözü. Dağ başını duman almış, diye. Köpeğiyle birlikte yeni yolculuklara paraşüt açar. Valla bak, paraşüt açıyor. Kendini cumburlop atıyor yollara. Dağ, tepe, uçurum... Allah ne verdiyse. Sonra pek çok kartı geçiyor. Pek çok şey öğreniyor. Büyüyor. Bir yerde tıkanmış olması, onun büyümesini engellemez ki. Orada tıkandığında bile aslında öğrenmez mi? Öğrenir elbet. Herkes her şeyi aynı sürede öğrenemez ya canım? Hem, uygun şartlar sağlanırsa her öğrenci öğrenebilir! Budala da böyle işte. Dünya'ya ulaşana kadar pek çok şey öğreniyor. Sonra bitmiyor, hızını alamıyor ve ''ben yeni bir yolculuğa çıkacağım!'' diyor. Onun varoluş amacı bu çünkü. İstese de duramaz.

Budala da, Ay da, Güneş de, Dünya da; döner ama durmaz. Her dönüş başka bir yeri gösterir onlara. Başka bir var oluş biçimini. Varlık halini. Böyle düşünmek ilham verici geliyor bana. Önceden eski bloğumda ayın ilk gününde ve dolunay zamanlarında iki ayrı yazı yazardım. Şimdi bunu yapmama gerek yok sanırım. Dolunay bir tamamlanış değil çünkü. Sadece bir durak. Ama ben durmamalıyım. Şu an duruyor olsam bile, biliyorum ki, yaşayan hiçbir şey duramaz, istese bile.

Bu ay çok sevelim mi? Ah lütfen öyle yapalım, çok çok çok sevelim. Bir şeyleri. 

Bunu deneyelim.

Hoşça kal.

:)


bir şeyler dinlemek için tıklayabilirsin.




14 yorum:

  1. Senin yazılarına bayılıyorum, uzun yazılarını okumak ise apayrı güzel biliyor musun? Düşünme tarzın, çıkarımların, sebepten sonuca ilerleyişin.. Bir sürü şeyi düşünmeye sevk etti beni mesela bu yazın :) Kalemin, kelimelerin bereketli olsun; sevgi ise hayatından hiç eksik olmasın :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim :) Yazılarım hakkında böyle düşünmeniz, böyle hissetmeniz bana gerçekten iyi geldi ve yüzüme bir gülümseme kondurdu. Günümü güzelleştirdiniz. Çok sevgiler <3

      Sil
  2. Nefes alarak yaşarız, severek yaşarız. Yaşayarak nefes alırız ve işte yaşarken severiz. Yaşarken sevmeliyiz.
    Bu cümle için teşekkür ederim,
    Sevgiler, İyi bayramlar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben teşekkür ederim yorumunuz için. Yazımdan alıntı yapmanız beni gerçekten mutlu etti. Kendinizden bir şeyler bulabilmeniz yani. İyi bayramlar, sevgiler. :)

      Sil
  3. Yazıların çok hoş, ilham verici. Şu an okurken de keşke bir kitabın olsa da düşüncelerini hep okusak oradan diye geçirdim. :)) Güzel yazıyorsun, blogda kitabının olmasını istediğim kişilerden birisin. Yoksa sadece yazmayı sevmek yetmiyor bir şeyleri iyi aktarabilmek için. :)) Yüreğine sağlık, iyi ki döndün de yazıyorsun. 😊

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaaa çok teşekkür ederim <3 Ben de bunu çoook isterim. İnşallah bir gün bunun duyurusunda bulunabilirim. Bir kitabımın çıktığının veya kitaplarımın. Tabi bunun için daha düzenli yazmalıyım. O halde, yazmalıyım! :)
      Son günlerde bu konuda keyfim pek yerinde değildi. Yazamadığıma inanıyordum, ya da bilmiyorum. Tabi ki kuruntu yaptığımın farkındaydım ama mızmızlanmaya müsaittim. O yüzden şu an söylediklerin kalbime dokundu. Çok sevgiler. :)

      Sil
  4. Sevgili İlkay, iyi ki yazıyorsun ve biz de yazdıklarını okuyup senin bahçeni ziyaret edebiliyoruz <3 Bence kelimelerinin bir ruhu var, somut olarak ekrandan çıkıp bana bir çiçek uzatıyorlarmış gibi hissediyorum. "İnsan sevmek için yaşar" cümlesine inanıyorum ben. İnsanın Anlam Arayışı diye bir kitap okumuştum orada yeni psikoloji ekollerinden birini anlatıyordu. Kitapta bir Nazi kampına düşen ve uzun yıllar acı çekmesine rağmen hayatı bir kere bırakmayan birinden bahsediyordu yanlış hatırlamıyorsam. Tüm yıllar boyunca acıya katlanmasının en büyük nedeni karısının yaşıyor olma ihtimaliydi, en kötü anlarda bile aklına onu getirip dayanma ve yaşama gücünü kendinde tekrar buluyordu. Kitabın ana fikri de sevgiyle en kötü koşullarda bile tutunabileceğimizdi. Yazını okuyunca aklıma tekrar o kitap düşüverdi, burada da bahsetmek istedim. Bence yalnızca bir insanı sevmek değil doğayı, bir hayvanı sevmek de bunun içine giriyor. Yaşama sevincini tüm bunların toplamı oluşturuyor diye düşünüyorum. Umarım üstündeki hüzün bulutları yerini çilekli bulutlara bırakır. Çokça sevgilerimle <3

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İyi ki <3 Yazdıklarım hakkında böyle düşünmen, böyle hissetmen beni çok mutlu etti. Bu hissi verebilmişsem ne mutlu. Aslında en başta kendim için yazıyorum, bu hep böyle oldu ama diğer yandan, burada yazarak kendi çiçeklerimi sularken okurlarıma da o çiçeklerden bir buket uzatabiliyorsam çok iyi hissederim. :)
      O kitabı ismen biliyorum ama içeriğini bilmiyordum. İyi ki paylaştın bu kısmı, anlamlı ve üzücüymüş. Aynı zamanda düşündürücü. Umut etmek ile sevmek arasında da bağ var sanırım. Bunu düşündüm şimdi. Umudun da en temel besini bu olabilir mi? Bir şeye karşı bağ duymadan, o bağı sevgiyle beslemeden, böyle zor koşullarda dahi umut bulabilir misin? Sanmıyorum. Tekrardan teşekkürler paylaşımın için. Kitabı da listeme ekliyorum. Umarım yakın süreçte okuyabilirim.
      Bence de sadece bir insanı sevmek değil olay. Zaten bence bir insana duyulan sevginin de sağlıklı olabilmesi için kişinin önce yaşamı sevmesi gerekiyor. Yaşamayı demiyorum bu arada, yaşamı. Bahsettiğin tüm o güzel şeyleri. Doğayı, hayvanları, en basit şeyleri. Bu hissi alabilen birisi saf sevgiye de o oranda yaklaşabilir diye düşünüyorum. ''Benim'' egosuna kapılmadan sevmenin hissine. Doğada hiçbir şey ''benim'' demez. Ama insan der. Birini severiz, seviyorum deriz; ama ne oranda ''benim'' karışmıştır o sevgiye. Tabi ki sevdiğimiz şeyler bizden olur bir yerde ve benimseriz. Ama önemli olan sevmek, tutmak değil bence. Her neyse, konuyu da nereden nereye çektim böyle. :) Özetle sana katılıyorum. Bence de tüm bu sevgi türleri bir arada yaşama sevincini oluşturuyor.
      İyi ki geldin Roza. Seninle sohbet etmeyi çok seviyorum. Benden de sevgileer. Günün çok güzel geçsin <3

      Sil
  5. Öncelikle geri döndüğüne çok sevindim, önceki hesabın, bloğun için tekrardan geçmiş olsun...
    Evet, diğer yorumlara katılıyorum gerçekten çok güzel yazmışsın, çok içten. Sosyal medyadan uzaklaşma işini hiç beceremiyorum. Yani azalttım ama tamamen ya da birkaç günlüğüne bile ciddi bir sıkıntı çıkmadıkça uzak kalamıyorum...
    Hoş geldin tüm mecralara tekrardan, yazılarını heyecanla bekliyorum...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim.
      Bir kez daha teşekkürler :) Kısa bir süreliğine kişisel hesabımı dondurmuştum. Zaten twitterı da bir süre öncesinde kapatmıştım. Buradan da ayrıldıktan sonra aktif olarak sadece kendi ınstagram hesabımı kullanıyordum. Onu dondurduğumda çok da bir zorluk yaşamadım aslında. Hatta bu kadar kolay uyum sağlayacağımı düşünmemiştim. Ama yazımda dediğim gibi gündemden koptum ve gündem çok hızlı değişiyordu. :) Sonra aniden ilham mı geldi desem ne desem bilmiyorum, blog açmaya karar verip bu kararımı uyguladım. Instagrama da dönmüş oldum. Zaten sanırım yapım gereği anlatma bağımlılığı olan biriyim. :) Yani içimde tutamıyorum. Düşüncelerimi illa ki bir yere aktarmalıyım. Yeniden blog yazmaya başlayınca gerçekten rahatladığımı hissettim. Instagramda geçirdiğim süre de fazlaydı bu arada. Hani eksikliğini hissetmedim falan diyorum ama baya zaman geçiriyordum. Dondurmamdaki bir sebep de buydu. Şimdi daha az bakınıyorum ama yine bakınıyorum. :)) Umarım az daha azaltabilirim bu süreyi.
      Hoş buldumm. Sen de hoş geldin bloğuma :)

      Sil
  6. mevsim değişimlerinde alışma süreci olabilir. yaz olmasına rağmen yaz sıcakları yeni başladı gibi :) yakında geçer yanii :) hayatı sevelim işte :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet yaz geçen ayın son düzlüğünde yetişti sanki :) Ama benimki mevsimden değil ya, ben böyleyim, ondan :)

      Sil
  7. Bu ay çok güzel geçecek, hissediyorum:))) İyi olacak her şey, kıpır kıpır bir enerji var bu ay içimde, hayallerim var:)))
    İçimizden geçirdiğimiz güzel şeylerin olması dileğiyle bu ay, hepimiz için:))) Blog yazarken nefes alıyor insan kesinlikle:)
    Bir şeyi sevmek, sevmemek, sevme hissi...
    Bir şeyi sevmeden yaşıyorsun evet ama sonuçları ağır oluyor, ben kendi yaşadıklarımdan yola çıkıp söylüyorum bunu, hayat, şartlar çok başka şeyler getiriyor. Severek yaşamak ise hayatı muhteşem yapıyor bence:)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bilmiyorum, bazen içimden de soğuk biri olmak istediğim oluyor. Ama olamıyor gibiyim. Belki de böylesi iyidir.
      Umarım bu ay için istediğiniz her şey en güzel haliyle gerçekleşir. Çok sevgiler <3

      Sil

Diğer yazılarıma da göz atabilirsiniz.