Çevirmen: Ahmet Fethi, Yayınevi: Alfa Yayıncılık |
Kitapta İlk Çağ uygarlıklarından başlayarak günümüzdeki modern sanat anlayışlarına kadarki yüzyılları kapsayan süreçte gerçekleşen sanat akımları, kendi dönemlerine damga vurmuş sanatçılar ve onların önemli eserleri, bu eserlerin önemi ve kısaca hikayesi yer alıyor.
Kitapta pek çok sanatçı, pek çok eser var. Kitabın içeriği zengin, baskısı kaliteli. Kitapta çok fazla dönem, sanatçı ve eser yer aldığından dolayı bunlara ilişkin çok detaylı bilgiye yer verilmemiş. Ancak genel çapta bilgi edinmek mümkün. Kitabı bir ders kitabı mantığında okumadığım için bütün sanat dönemlerinde neler yaşandığı şu anda bile şu şudur mantığında aklımda değil. Ancak kitabı okurken pek çok eser ve sanatçı keşfettim. Hatta bazı sanatçılara gerçekten hayran oldum. Birazdan da yazımda bunlardan bazılarına yer vereceğim.
Alfa Yayınları'ndan çıkan Büyük Fikirler Serisi'nde tıpkı Sanat Kitabı'nda olduğu gibi çeşitli konuların ele alındığı özel baskı kitaplar yer alıyor. Edebiyat Kitabı, Ekoloji Kitabı, Dinler Kitabı, Mitoloji Kitabı, Felsefe Kitabı, Hatta Sherlock Holmes Kitabı bunlardan bazıları. Bu seriden başka kitapları da okumak istiyorum. Sizler de belki bu seriyi incelemek isteyebilirsiniz.
Şimdi de gelelim üzerine konuşmak istediğim eser ve sanatçılara.
Bunların başını çeken isim Albrecht Dürer. Kendisi 1400'ün son, 1500'ün ilk çeyreğinde yaşamış bir Rönesans sanatçısı. Aynı zamanda matematikçi ve matbaacı. Zaten baskı resmi de yaygınlaştıran isimlerden birisi, bu da onun getirdiği en önemli yeniliklerden. Onun yaşadığı dönemde sanatta dinin etkisi yoğundu; ancak onun eserlerine baktığımda aynı dönemde yaşamış olduğu sanatçılardan ayrılan özgün bir bakış açısı olduğunu çok net görebiliyorum. Kendisi dini metinlerden ilham aldığı eserlerini bile daha karanlık ve gotik bir havayla resmetmiş. Aynı zamanda eserlerinde isminin baş harflerini bir çeşit logo gibi bir köşeye iliştirmiş olduğunu görüyoruz. Tarihin ilk logo tasarımı diyebilir miyiz? Neden olmasın. :) Yukarıda kendisinin ''Şövalye, Ölüm ve Şeytan'' isimli eserine yer verdim. Aynı zamanda ''Mahşerin Dört Atlısı'' isimli eseri de önemli eserlerinden.
Utagawa Hiroshige de yazımda kendisini ağırlamadan geçmek istemediğim bir diğer isim. Hiroshige de Dürer gibi baskı resimle ilgilenmiş bir sanatçı. Eserlerinde daha çok gezilerinde gördüğü manzaraları işlemiş. Oldukça üretken bir sanatçı olduğu, binlerce baskı resim ürettiği biliniyor. Kendisi izlenimcilerin de (empresyonistler) sanat anlayışını izlediği bir isim. :)
Caspar David Friedrich 19. yüzyılda yaşamış bir Alman ressam. Sanatçı eserlerinde romantizm akımından etkilenmiş. Yukarıda yer verdiğim eserini ezelden beri çok seviyorum. Hatta bir baskısını alıp odama asmak niyetindeyim. :)
Bu esere baktığımda sanki ben de resimde yer alan figür gibi sisli dağların ötesini izliyorum. Yalnızım ve rüzgarın sesi yoldaşım. Tabi ki resmin bu etkiyi vermesi de sanatçı tarafından planlanmış bir şey. Rückenfigur (arkadan figür) tekniği ile aynı yukarıdaki resimde olduğu gibi resimde yer alan figürün arkası izleyicisine dönük oluyormuş ve bu sayede resmin izleyicileri de resimdeki figür ile birlikte manzarayı seyre koyuluyorlarmış.
Bu eser pek tabii izleyicisini düşüncelere de sevk ediyor. Bu figür kim? Neden dağın zirvesine tırmanmış? Ne hissediyor olabilir? Ne düşünüyor olabilir? Yüz ifadesi nasıl olabilir? Sisli dağların zirvesindeki bu gizemli adam, belki de bir ıssız adam olabilir. Ya da sadece dağ yürüyüşlerini seviyor olabilir. İşte resimde kullanılan bu teknik ile resme bu belirsizlik katılarak resmin anlamı da derinleştiriliyor.
Peki sizce, bu adam neden orada olabilir? Ne düşünüyor, ne hissediyor olabilir?
O halde ressamın -kitapta da geçen- bir sözüne yer vereyim bu noktada: ''Beden gözünüzü kapatın, resminizi ilk önce ruhun gözüyle görebilirsiniz.''
Gel zaman git zaman tabii fotoğraf makinesi icat edilmiş. Fotoğrafların resmin yerini alabileceği ilk akla gelen düşünce olsa da; aksine, fotoğraf, resim sanatını beslemiş ve sanatçılara farklı bir perspektif sunmuş. Yukarıda yer verdiğim Edgar Degas'nın Bale Okulu (1873) isimli eserinde fotoğrafın getirdiği etkiyi görmek mümkün. Önceden figürlerin durağan halde olduğu eserler üretiliyordu. Ancak yukarıdaki resimde de gördüğümüz üzere artık resimlerde bir hareket etkisi göze çarpıyor. An'ı bir fotoğrafmışçasına resmetme fikri geliyor. Önceden bağcığını bağlayan bir figür resimlerde yer almazken, yukarıdaki fotoğrafta küçük kızın tam da resmin orta yerinde eğilmiş ayakkabısını bağladığını görüyoruz. Bu, an'a dayalı yeni anlayış da tabii ki resme yeni bir soluk getirmiş.
Modern Çağ'da sanat anlayışı daha da öznel bir hal alıyor. Artık sanatçıların kişisel yaşantıları eserin varoluş biçimini oluşturur durumda. Yukarıda yer verdiğim fotoğrafta yer alan Louise Bourgeoıs'in Maman (1999) isimli eserinde bunu görmek mümkün. Bu eserde yer alan örümcek figürü ile sanatçı kendi annesi arasında benzeşim kurmuş durumda.
Anne çocuk temasını geçmiş yıllarda eserlerde Bakire Meryem üzerinden ''koruyucu anne'' niteliği vurgulanmış bir şekilde pek çok kez görmüştük. Bu eski eserlerde anneliğin koruyucu, besleyici, güvenli yönü vurgulanıyordu. Ancak son yüzyılda bu düşünce biçimi post-psikanalitik anlayışın da etkisiyle değişime uğramıştır. Annelik daha karmaşık ve zıtlıklarıyla tanımlanmaya başlamıştır. Bir idealden ziyade, gerçekler pek çok haliyle eserlerde farklı biçimlerde yer bulur olmuştur. Maman isimli eser de işte bunlardan birisi.
Louise Bourgeois 21 yaşındayken annesini kaybetmiştir. Bu kaybın acısına babası saygı duymamıştır. Hatta bu nedenle de sanatçının intihara kalkıştığı kitapta ifade edilmekte. Annesini kaybeden sanatçı bu yoğun hislerinin de etkisiyle sanata yönelmiş. Maman'da gördüğümüz bu dev örümcek figürü; yüksekliği 9, genişliği 10 metreyi bulan bir eserdir. Bu örümceği izleyen pek çok kişinin korku, kaygı ve hatta tiksinme duyguları hissettikleri ifade edilmiştir. Ancak sanatçıya göre örümcekler insanlığı hastalıklardan koruyan birer kurtarıcıdır. Sanatçı örümceğin insanlar üzerinde huzursuzluk gibi olumsuz etkiler bıraktığının da farkındadır ve bunu, eserin iyi-kötü gibi zıtlıkları içeren mesajını vermesi için bir araç olarak kullanmaktadır.
Eser, 2000 yılında Londra'daki Tate Modern Galerisi'ne yerleştirildiğinde; sevgi ve sadakati ifade eden ''Yapıyorum'', bir çözülmeyi gösteren ''Çözüyorum'' ve onarmayı ve barışmayı gösteren ''Yeniden Yapıyorum'' isimli üç çelik kuleye yukarıdan bakmaktaymış. Sanatçı bu kulelerin üçüne de birer heykel yerleştirmiş. Bu heykellerin Yapıyorum kulesinde yer alanında bir anne ile çocuğun kucaklaşması (iyi anne), Çözüyorum'da kaçık bir anne ile ağlayan bir bebek (kötü anne) ve Yeniden Yapıyorum'da göbek bağıyla yüzen bebeğine bağlı bir anne yer almaktaymış.
Benim bu eserden etkilenme sebebim ise, içerdiği bu zıtlıkların bir arada bir bütünü oluşturması. Aynı zamanda sanatçının bizzat kendi hislerinden yola çıkarak izleyenlere adeta bir hikaye sunması. Kaldı ki, her ne kadar bu ''hikaye'' sanatçının kendisinden yola çıkarak ifade ettiği bir eser üzerinden izleyicilere gösterilse de, aslında ortak his ve yaşantılara hitap eden bir özelliğe de sahip. Anne-çocuk ilişkisinin yalnızca bir ideal üzerinden ele alınamayacak denli çok detaya sahip olduğunu düşünüyorum zira.
Özetle, kitabı çok beğendim. Ben kitabı kütüphaneden alıp okudum ama kitabın koleksiyonluk eserlerden olduğunu düşünüyorum. Öyle bir anda açıp dur okuyayım da bitireyim şeklinde okunur mu, evet okunur ama ara vere vere okumak daha doyurucu ve keyif verici olacaktır.
Hoşça ve kitaplarla kalın.
:)
eveet bu tür kitaplar evde durmalı arada bakmalı :) bu tür kitaplardan ben de özellikle sanat veya resim üstüne olanları seviyorum :) instamda var bir kısmı :) Gombrichi demiştim, sanatın öyküsü :) eğer kütüphanede varsa, 1001 kitap, 1001 resim, 1001 klasik müzik, 1001 album, 1001 film serisi var süper :) sonraa 50 sanat fikri var (susie hodge) :)
YanıtlaSilEvet zaten okudum da bitti de diye okunacak bir kitap değil bence. Hah, okudum mu evet, bitti mi evet :) Ama kitap bana ait olsa daha iyi olurdu. Kütüphane süresini uzatarak bir ayda okudum kendisini ama benim olsa daha da bile uzatarak okurdum.
SilÖneriler için de teşekkür ediyorum. Bu tip kitaplar bazen oluyor bazen olmuyor. Şans işi rastgelmek :) Varsa oradan alıp okuyayım. Yoksa da kendim kendime alırım belki bir ara :)
dürer evet yaaa süfer tabiii, caspar da :) escher, bosch vee brueghel :) bu tür kitaplar insanı çok heyecanlandırıyor yaaa :)
YanıtlaSilEvet evet gerçekten heyecanla okudum :) Özellikle de dönemin özelliklerine ek olarak kendine has havasını hissettiren sanatçılar ilgimi çekti. Keşke benim de resme yeteneğim olsaydı diye düşünüyorum böyle eserleri görünce :)
Silbir de böyle uzun uzun anlatman ne güzel, anlatırken anlyoruz daa de mi düşüncelerimiz düzene giriyor :)
YanıtlaSilEvet mesela sadece kısaca bahsetseydim sadece kısaca anlardım :) Zaten çok yazma sebebim de bu benim. Yazınca daha iyi anlayanlardanım. Hem anlatıyorum hem anlıyorum yani :)
SilSen anlatırken sevdim ama okurken çok yorucu oluyor bu tarz kitaplar. 🤭
YanıtlaSilSanata ve kitaplarına ilginiz varsa önerebileceğim bir kitap aslında ama evet bir anda okunabilecek kitaplardan değil. Ve teşekkür ederim. :)
SilBu tür kitapları severim ama örümcek figürü beni itti.
YanıtlaSilDoğrudur ama ooo modern sanatta artık örümcek de böcük de olabiliyor :)
Sil