''Çok tuhaf. Oysa her şey yolunda gibiydi Ozan. Güzel güzel yüzüyordu.'' Genç kadının sesi olabildiğince düzdü. Bu sesin içerisinde sakinlik dışında hiçbir şey yok gibiydi. ''Hem,'' dedi sonra ''son günlerde mutluydu. Sanki daha canlı, daha güzel gibi. Kuyruğu bile uzamıştı! Nasıl olur...''
''Kuyruğu mu uzamıştı?''
''Evet kuyruğu!'' Genç kadın hafifçe sarsıldı. Sonra da öylece kaldı. Genç adam genç kadının yanaklarındaki yaşlara usulca dokundu. ''Olacağı varmış Aslı,'' dedi bu sessiz yaşları okşayarak ''senin suçun değil.''
''Ah, bu avutmalı mı?''
Genç adam ne diyeceğini bilemiyordu. Sadece kollarını açtı ve genç kadına sarıldı. ''Üzgünüm'' diye fısıldadı.
''Deniz de çok üzüldü,'' dedi genç kadın. ''Zaten onun balığıydı; ama...'' Şimdi yaşlı bakışları genç adamın yüzünde bir şeyler ararcasına hareketliydi. ''Ama...''
''Onu seviyordun.''
''Onu seviyordum,'' diye fısıldadı genç kadın. ''Hem,'' dedi biraz sonra, ''onunla arkadaş bile olmuştuk. Ne?.. Anlıyordu beni, biliyordum. Yüzme stillerini de geliştirmişti. Ne zaman üzgün olsam değişik dalışlarla bana gösteri yapardı.''
''Gösteri mi?''
''Yapardı, evet!'' Ortam yumuşamıştı ama genç kadın hala sakin bir hüznün ortasındaydı.
''Sanırım aslında kendime üzülüyorum'' dedi genç kadın. ''Onunla olan arkadaşlığım bittiği için. Ne ikiyüzlüce! Ölmesi değil beni asıl yaralayan; onsuz kalmak...''
''Böyle olur bazen'' dedi genç adam. ''Bunda bir sorun yok Aslı. Herkes böyle hissedebilir. Kaybetmiş gibi. Sevdiğin birini yitirmek böyle hissettirir. Bunda bir sorun yok.''
''Biliyorum...'' Genç kadın duruşunu değiştirerek genç adama döndü. Bir yandan uzun siyah saçlarını topluyor, diğer yandan yerine yerleşmeye çalışıyordu. ''Bugün de yağmur yağdı,'' dedi sonra çok derinden derin bir nefes alarak. O nefesi içine çekti, çekti ve çekti. İçinde yer kalmayana değin uzun uzun içti o nefesi. Sonra da aynı yavaşlıkla geri saldı.
''Nefes almak,'' dedi sonra ''suyun altında yaşam nasıldır acaba? En derinlerde ama. En diplerde. Bazen, özgür hissetmek için gökyüzüne bakarız. Belki de bize uçsuz bucaksız geldiğinden. Ama o yüzerken, o afili hareketlerle, özgürlüğün çok çeşitli olabileceğini düşünürdüm. Ne kadar doğal yüzüyor!''
''Çünkü o bir balıktı...''
''Biliyorum Ozan! Ama diyorum ki... Diyorum ki... Bu, işte, yaradılışından gelen bir şey. Özünden. Özünden gelen, doğallıkla yaptığı bir şey. Misal ben, şimdi suyun altında olsam, yüzsem yüzsem ve yüzsem, en derinlere varsam. Işıkların kaybolduğu, sonsuzluğu hissettiren diplere. Aynı gökyüzü gibi. Sadece diğer uçta. Ama onun yaptığıyla aynı olmaz. Çünkü ben...''
''Balık değilsin.''
''Bingo!''
Genç kadının gözleri parlıyordu. Yavaşça burnunu çekerek etrafı incelemeye koyuldu. Genç adam genç kadının bu hallerini izlemeye bayılıyordu. Yine bir şeyler arıyor, diye düşündü genç kadının gezgin bakışlarını inceleyerek. Ama en azından artık üzgün değil.
''Bu tuhaf bir his,'' dedi genç kadın. ''Hani işte, özünden gelen bir şeyle özgür olmak. Bak mesela, şu kuşlar gibi.''
Genç adam bakışlarını kuş seslerinin geldiği açıklığa çevirse de kuşları göremedi. Genç kadınsa gözlerini kapatmıştı. ''Bazen uçarlar, bazen yürürler. Bazense böyle kayıplara karışırlar. Geriye yalnızca sesleri kalır. Kuşların.'' Gözlerini usulca açan genç kadın genç adamın dağınık saçlarındaki bir yaprağı alarak devam etti. ''Sonra...'' dedi yaprağı döndürerek ''sen seslerin görüntülerini ararken araya egzoz sesleri, çocuk çığırmaları ve komşu dedikoduları karışır. Son.''
Genç adamın göz kenarları kırışmıştı. Genç kadının da dudaklarının kenarları. ''İlham verici birisin,'' dedi genç adam genç kadına çok dikkatlice bakarak. Sanki yüzündeki her detayı en ufak çizgisine kadar zihnine kazıyor gibiydi. Genç kadını daha önce hiç görmemiş gibi. Genç kadın genç adama bakmadı; ama duruşunu da değiştirmedi. ''Öyleyimdir,'' dedi başını sallayarak. ''Yoksa, bu yumağı nasıl çözeceğim?'' Eli başının üstünde gezindi ve sanki genç kadından bağımsız hareket ediyormuşçasına usulca genç adamın saçlarına kondu. ''Çok yumuşak,'' dedi genç kadın bu saçları karıştırarak.
''Ve artık dağınık da.''
''Aman Ozan zaten...''
''Aman Ozan...''
''Gıcık sen de. Zaten dağınıktı.''
''Hayır düzgündü.''
''Hayır dağınıktı!''
''Düzgündü hanımefendi. Kendi içinde bir düzgünlüğü vardı o dağınıklığın. Şimdi dağınık dağınık.''
''Dağınık dağınık?''
''Dağınık.''
Şimdi ikisi de katıla katıla gülüyordu. ''Teşekkür ederim'' dedi sonra genç kadın. Dudaklarında hafif bir gölge kalmıştı gülüşünden.
''Ne için? Birlikte güldüğümüz için mi? Gerçekten tuhaf...''
''Hayır. Varlığın için teşekkür ederim Ozan.''
''Rica ederim, hizmette sınır yoktur bizde bilirsin.'' Şimdi genç adamın kendisi eliyle saçlarını karıştırıyordu. Genç kadının gülümsemesi genişledi. ''Hem, benim yumağım da çözülüyor böylece.''
''Buradaki mi?'' dedi genç kadın elini kendi başına dokundurarak.
''Hayır buradaki,'' dedi genç adam genç kadının elini kendi kalbine götürerek. ''Hepsi çözülüyor senin varlığınla.''
Kuşlar susmuştu. Rüzgar susmuştu. Genç kadın ve genç adam susmuştu. Ama sessizlik çok doluydu. Tüm seslerden daha anlamlı. Daha gerçek. Daha dolu.
''Uzun zamandır şiir yazmıyorsun,'' dedi genç adam genç kadının elini bırakmadan. ''Bana çektiğin fotoğrafları da göstermiyorsun. Belki de çekmiyorsun. Yoksa bana mı göstermiyorsun sadece? Kalbim!..''
Genç kadın elini çekemedi. Bakışlarını da. Genç adamın hafif tutuşu eliyle bütünleşmiş gibiydi. Sanki mıknatıs gibi, diye düşündü genç kadın. Bu yüzden bıraktı. Bakışlarını ve elini kaçırmadan her şeyi bıraktı. Onu geride tutan her şeyi.
''Benden şair olmayacağını keşfedeli bir süre oluyor. Fotoğraflar içinse bahanem yok. En azından listemden bir şeyler eksildi. Başka şeyler denemeliyim.''
''O zaman başka şeyler yaz.''
''Başka mı?''
''Bir masal mesela! Bir kralı anlatsın. Her şeye sahip bir kralı.''
''Ne sıkıcı! Biliyorum masallarla ilgin yok ama böyle bir kurguyu okur muydun?''
''Evet, hem daha yazılmadı. Belki de bu her şeye sahip kral o kadar da sıkıcı biri değildir.''
''Her şeyin olduğu bir kurguda heyecan verici hiçbir şey yoktur Ozan.''
''Her şeyin olduğu...'' dedi düşünceli bir şekilde genç adam. ''Olduğu...''
''Her şeyin, evet? Sıkıcı!''
''Yalnızlık ekleyelim biraz o zaman. Yalnızlık da olsun her şeyin içinde.''
''Dramatik... Sıkıcı!''
''Ve bir dost!''
''Aşk diyeceksin diye ödüm koptu.''
''Kaç bakalım sen bu bahanelerle. Ama ne demek istediğimi anladın, biliyorsun.''
''Kaçmıyorum...''
''Tamam kaçma. Bir de bir hizmetçisi olsun bu kralın.''
''Hizmetçi mi? Kahramanın yolculuğundaki ana karakterin yaveri gibi mi?''
''Olabilir. Ama... Ana karakter illa bir insan mı olmalı?''
''Ya ne olmalı?''
''Bilmem, yazar sensin.'' Genç adam genç kadının burnuna hafifçe dokundu. Genç kadının şaşkın yüzü onu güldürüyordu. Genç kadın bir süre genç adamı izledi. Sonra yavaşça esnedi; tıpkı yavaşça canlanan bakışları gibi.
''Tabi ya,'' dedi heyecanla ''ana karakter! Ne olmalı?..''
''Ne olsa acaba, her şeyin var olduğu, var olabileceği bir kurguda?''
''Seni çok seviyorum Ozan.''
''Ah... Biliyorum mükemmel biriyim ama kendimi böyle de kullanılmış his...''
Genç kadın genç adamın cümlesini bitirmesine fırsat vermeden onun saçlarını bir posta daha dağıttı ve ayağa hopladı. ''Gidelim,'' dedi sonra bir elini genç adama uzatarak. Genç adam genç kadının uzattığı eli tutarak kendine doğru çekti. Bocalayan genç kadın aynı güçle genç adamı kendine çekti. İkili boğuşurken kuşlar sessizce gökyüzüne havalanmıştı. Şimdi cıvıltılar yerine oflamalar, poflamalar ve kahkahalar etrafa saçılıyordu.
-bölüm sonu.-
Kardeşimin balığı öldü. Ben de bu konuda Aslı gibi hissediyorum. Kötü hissetmiyorum ama hissediyorum da. Sanırım ona ben de bağlanmıştım. Tatlı bir balıktı. İyi de bir yüzücüydü. Güzel bir kuyruğu vardı ve biraz şakacıydı. İyi bir dinleyici olduğunu keşfedeli çok olmamıştı. Umarım güzel bir ömür yaşamıştır. Sanırım söylenebilecek tek şey de bu.
Bu haftanın kelimeleri: Tuhaf, hizmet, hizmetçi, kral, yumak. Bu etkinlikte her hafta beş kelime veriyor ve içinde bu kelimenin geçtiği bir metin yazıyoruz. Siz de kelime verebilir, siz de yazabilirsiniz. Kelime vermek ve sevgili Deeptone'un yazısını okumak için şuraya tıklayınız.
İyi okumalar olmuştur umarım?
bir şeyler dinlemek için tıklayabilirsin.
Balık konusunu o yüzden yazsın demek, etkileyici.
YanıtlaSilBu çifti hep gülümseyerek okuyorum, çok tatlılar, sanki ben de 3. kişi olarak aralarında gibi hissediyorum. Diysloglarındaki doğallık da ayrı güzel. Kalemine sağlık. :)
Evet aslında gece bir yazı yazmak istiyordum, Deeptone'un yeni kelimeleri verdiğini görünce de bu bölümü yazdım. Aklıma direkt olarak balığımız geldi. Hatta az evvel de bu konuda üzüldüm. :( Onun olduğu yerin boş olması buruk hissettiriyor.
SilBöyle hissetmene, yazımın böyle canlı etki bırakabilmesine sevindim. Teşekkür ederim :)
Aslında bu seriyi yazma sebebim benim için de aynı. Aralarında gibi hissetmek ve gülümsemek. Güzel bir hikaye yazmak istedim. Belki bir aşk hikayesi, belki dostluk, belki ikisinden de biraz. Gerçek bir şeyler. Onları okuyanlar tarafından karakterlerimin sevildiklerini öğrenmek bana kendimi iyi hissettiriyor.
hımmm bak ilk bölüm çok duygulu diyecektim ve ne güzel buluşların var ilk bölümde balık ile ilgili. demek gerçekmiş yani. sonrasında yine çok şekerler :) asıl kahramanın yanındaki hihi, don kişotun çırağı gibi :)
YanıtlaSilEvet Sanço Panza gibi :) Sanço Panço, google da nasıl diye yazılıyor bakmadan evvel böyle diyordum :)
Sil