5 Eylül 2024 Perşembe

Evreka Yazılarım.


Bazen kişisel yazılarımı toptan kaldırmak istiyorum. Ama sonra bir yazı karşıma çıkıyor ve kendimi 'bu kalsın,' derken buluyorum. Tamam... o zaman o kalsın. Ama sonra bir başkası, bir başkası ve... hani yazılarımı kaldıracaktım; oluyor. Bir de bu yazılar bir dizinin bölümleri gibi. Birini kaldırsam öbürü daha da sürreal bir hal alacak ahhaha. Peki neden kaldırmak istiyorum? Başlangıçta kendimi çok açtığımı düşündüğüm için sanmıştım. Belki de gerçekten yüzeyde öyleydi emin değilim. Ama gerçek bu değil, hiç olmadı. Kendimi açma kapama işini pek de sallamıyorum açıkçası. Ben sadece bir anlatıcıyım ve aslında kendimi de anlatmıyor olabilirim. Bir şeyler anlatıyorum ve o şeyler üzerinden kendime dair bir şeyler keşfediyorum. Bunu eğlenceli olduğu için yapıyorum üstelik. O halde yazılarımın ne günahı var da onları taslaklara hapsedeceğim?

Bilmiyorum, yazacaktım ama yazarsam da inanma. İnsan bir soru soruyorsa yüksek ihtimalle cevabını da biliyordur. Tabii matematik sorusu falan değilse - hah... Ama cevaplar da hep değişmez mi - matematik sorusu olmayanlar hani? Sözgelimi bir x kişisi beni y yazımdan okusun ilk kez. Üstelik ilk ve son okuyuşu olsun o. Beni sadece o yazımla tanıyacak. Sadece o kişi olacağım onun için. Oysa ben yazdığım anda değişiyorum. Belki de yazma sebeplerimden biri de bu (yüzde yetmişi eğlence). Neden tanımadığım x kişisini bu kadar önemsiyorum o zaman? Hadi tanıdığım x kişisi olsun, ya da yarım tanıdığım... Eeee, işte ben de onu yarım tanıyorum veya tanımıyorum ki. Tam tanımak diye bir şey var mı ki hem? İnsan dibindeki insanı bile tam olarak tanıyamaz. Puuu kahve, aman kahpe, bir yerden değil tabii. Bir insanı başka bir insan belki de istese bile tam olarak tanıyamaz. Hücrelerimiz bile değişiyor ve gün geliyor ki bambaşka bir insanın bedeni oluyor bedenimiz bile. Eee o zaman? Zevkler ve renkler nasıl bir hızla değişir, onu hesap etmek akıl karı değil.

Bugün istediğimizi yarın istemeyebiliriz. Bugün sevdiğimize yarın meh diyebiliriz. Bunda ne kusur var? Yok. Aslında her şeyin aynı kaldığını iddia etmek tuhaf olurdu. Günlüklerimi okurken bile şoklar içinde kalıyordum bu ben değilim yhaaa diye. Burası da bir çeşit günlüğüm değil mi? Kişisel yazılar, kitap-film yazıları... Hepsi bir aslında. Bir kitabı şimdi okusam farklı, beş yıl sonra okusam farklı düşüncelere odaklanırım. Bu bile değişirken, benim iç dünyam nasıl aynı kalsın? Zaten 'bu bile' dediğim de, benim iç dünyam değişiyor diye değişmiyor mu? Zaten, değişim dediğimiz şey de için yansımasından ibaret değil mi?

Bazen daha fazla kendimi yazmayacağım diyorum. Zaten açık açık kendini anlatabilme becerim de yok. İtiraf etmek gerekirse bu açık olma yeteneğinden yoksun olmamdan inanılmaz keyif alıyorum. Çünkü istesem bile bunu başaramam ve bu, işleri benim için de gizemli bir hale sokuyor. Ne yazacağını bilmeden yazmak öyle keyifli ki. Ama sonra bir şey oluyor ve o yazı bana çok uzak geliyor. Uzak olması onun artık benim parçam olmadığı anlamına gelmese de... Dış dünyadaki varlığı beni tedirgin ediyor. Bu da bir çeşit anksiyetik hal mı ola ki? 

Yazmama sözümü de asla tutamıyorum. Belki de tutmaya çalıştığım için her seferinde bırakıyorum. Yazmak istememe sebeplerimden birisi de çenemi tutamamam. Sanki daha oluşmamış her şeyin oluşmaya ayıracağı enerjiyi yazılarıma akıtıyormuşum gibi geliyor. Sonra düşünceler düşüncede kalıyor ve eylem olmuyorlar. Bir de içten gelen şeyler tükenmese de (bence), bir tık kuruyor. Düşüncelerimi buraya akıttığımda hem ilham buluyorum, hem de enerjimi akıtıyorum. Garip bir hal. E o zaman bırakayım dağınık kalsın. Madem öyle olsun. İşte yazma sebeplerimin bir diğeri de bu (yüzde yirmi dokuzu): Sorularıma yanıt bulmak.

Gazı aldım şimdi taslaklardakileri yeniden yayınlıyormuşum... hahaha. *-* 

-amannn bi' daha mı gelcez neptün'e-


bir şeyler dinlemek için tıklayabilirsiniz.




12 yorum:

  1. Bloggerlığın kanında var o ruh. Yazını okurken bir yazım geldi aklıma, aynı minvalde bir durum, şöyle bir bölüm yazmışım: "Geçen gün o çocuk duygusal dünyasında mutlu mesutken gaza geldi ve uzun zaman önce yazdıklarından bir yazı derledi. Ve yayınladı. Sonra bir şey oldu, sanırım ben, biraz gerçekçi, fazlasıyla yetişkin baktım. O genç çocuksa ikileme düştü. Onun romantizmi benim donuk gerçekçiliğimi gördü. Gülümsedi. "Ahh şu büyükler!" dedi ve yazının fişini çekmeme isyan etmese de biliyorum ki buruldu."

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne hoş bir anekdot. Benimle paylaşmanıza sevindim. Gerçekten de önceden yazdığım yazılarıma bazen fazla uzak kaldığımı hissediyorum. Tuhaf bir durum. :)

      Sil
  2. ayolcum hep yaptıklarından memnun ol derin düşünme :) goethe böyle diyo :)

    YanıtlaSil
  3. Bazen ben de yazdıklarımı geri siliyorum. Sanırım o anlık sohbet havasında yazınca sonra önemi kalmıyor gibi geliyor. Tanıtım yazılarımı ise silmiyorum, yıllar sonra bile okunabilir sanırım. :) Bence kendini gayet iyi anlatıyorsun, bu yanını seviyoruz. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet kitap film yorumlarım çok sonrasında bile fikir verici oluyor. Bu bakımdan eski bloğum kişisel dev arşivimdi :) Kayıt tutmayı seviyorum bir de ben. Ve teşekkür ederim. Yazılarım olumlu etki bırakıyorsa ne mutlu :)

      Sil
  4. Yazmaya mecbur olanlarda bu haller hep var gibime geliyor. Birisi yüzde birlik bir fark sonucu yazmaya karar veriyoruz demişti:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazmak bir noktada ihtiyaca bile dönüşebiliyor. En azından benim için öyle :)

      Sil
  5. Her ne kadar öyle değilmiş gibi davransak da bıraktığımız izler eğri olmasın derdi taşıyoruz. Bi reklam vardı, imaj her şey diye . Tabi neye göre kime göre kısmına kendimizden çok başkalarını hakem tayin ettiğimizden. Sonra farkında olmadan başkalarından aldığımız bu kararları kendi kararlarımız gibi uygulamaya devamı ediyoruz. Çocukluk travmamız olabilir :) çizgi çalışmalarında ağır ağır çizip düzgün görünsün derdindeydik. Boyama yaparken tasirmamak adına yine benzer eylemler.Öğretmen olmadı der, anne baba yeniden çiz - boya der vs. Oysa keyif alıyor olmalıydık bu kaygılarla uğraşmak yerine. Eğri kalsın ya da taşsın boya, ne fark edecek, yola çıkmışız neticede.

    Bizden sonraki nesiller(90'larda çocuktuk) bize göre daha şanslıydı sanırım ama korkarım ki onlar da bizim yanımızda yanan yaş oldular. Özellikle hassas bünyeler. Bu nedenle gaza geliyor olmak güzel:)


    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. En çok da bu nedenle yazdığımı fark ettim aslında biliyor musunuz? Kendi sesimi duyabilmek için. Ne ilginçtir ki çevremde ne bir örnek, ne bir mentor olmadan yazmayı çok küçük yaşta akıl edebilmişim. Bu nedenle özgünlüğe ve düşüncelerin ifadesine çok önem veren biri oldum sanırım.

      Sil
  6. Sal gitsin:) hangi telden çalarsan çal, okuması keyifli oluyor:)

    YanıtlaSil

Diğer yazılarıma da göz atabilirsiniz.