8 Temmuz 2023 Cumartesi

Bir Defteri Bitirmenin On Yaş Sevinci.

Dün gece uzun uzun yazdım. Sanki elim benden bağımsız hareket ediyordu, sayfalarca yazmışım. Önce tarihi attım. Sonra o tarihi bir bulutun içine aldım. En sonunda da güldüm buna. Komik diye değil; komik değil diye. Zamanın bir buluta konması anlamlı geldi bana. Tamam belki biraz da komik. Belki de her şeyde anlam görebilen ruhum ağır bastı bir anlığına. Zaman, diye düşündüm, işte bir bulutun üstünde. Acaba ne zaman geri dönüp rastlaşacağım bu bulutla tekrar?

Eski günlüklerimi üzerinden uzun zaman geçtikten sonra okuduğum oluyor. Geçtiğimiz aylarda bu işe girişmiştim hatta. Öylesine okumuyordum bu sefer; amacım dip bucak bir temizlik yapmaktı, kendimde. Yapabildim mi bilmiyorum. Sanırım bunun için fazla değişmişim. Evin şurasını yenileyeyim, şurasını da diye diye kendimden yeni bir ben yapmışım yaza yaza. Ah hayır, öyle tv veya çağın geleneği sosyal medyadaki gibi ''yeni bir ben!'' olayı gibi değil. Doğallıkla, sahiciktenlikle. Ben anlamadım; ama gıdım gıdım büyümüşüm.

Bu son yazdıklarım ise her konudaydı. Sadece ben değil. Önce havadan sudan konuşmaya başladım canım Aomame ile. Sonra gündelik dertler. Biraz felsefe belki, ki içimde uyku mahmurluğuyla ara sıra ortalıkta dolanan bir felsefeci yatıyor gibi. İşte o uyandı biraz, anlattı anlattı. Sonra ne olduğunu anlayamadan tüm konuları bana bağladı. 

Sonra defter bitti. Bakma çok yazdım dedim de o kadar da değil canım. Zaten sonuna yakındım. Bir defteri bitirmenin hüznünü yaşarım her seferinde. Çok uzun zamandır günlük yazıyorum. İyi ki yazıyorum. Hayatımda sadece kendi varlığım için aldığım en doğru kararlardan biri bence. Blog yazmak gibi. Daha özeli, daha detaylısı belki. Bir dostla konuşmak gibi. Seni anlayacak bir dostla. Sonra belki o an, belki biraz zaman geçince sen de anlıyorsun, kendini. Bu yüzden de en az kitap hediye almak kadar sevdiğim bir şey daha vardır. Bana defter hediye edilmesi. Gözlerimden kalpler çıkıyor ciddiyim. Bazen de kendi kendime hediye alıyorum. On yaşında gibi oluyorum. Öyle saf bir sevinci hissediyorum.

Bir deftere başlarken ve işte hüzünlü bir bitişin ardından dahi bile böyle hissediyorum. Coşkulu. Sanırım on yaş sevincinin kilit noktası da bu: Coşku. Büyürken bunu kaybediyoruz sanırım. Oysa kaybedilen bir şey sadece elimizin altında değildir, yok olamaz. Var olan hiçbir şey yok olamaz. Her günlüğüme başlangıcımda kendime bir söz yazarım. Bulmam gereken bir gerçek gibi. Belki gözümün önünde, belki uzaklarda; kaybolmuş bir şey... İşte onu ararım. Bunu bilinçli yapmam. O an aklıma gelen ilk şeyi yazarım. İçimden gelen ilk şeyi. Sonra o defteri bitirdiğimde son sayfayı yazarken fark ederim ki, o ilk sayfada yazdığım şeyi bulmuşum. Dış dünyada sürdüğüm iz, beni iç dünyamdaki bir noktaya getirmiş. Bu büyük bir şey değil bakma. Böyle yazınca da ''vaoovvv inanılmaz'' veya ''aman büyük başarı'' gibi duruyor. Ama sadece bir gerçek işte. Sadece var olan bir durumu söylüyorum, o kadar.

Bir noktadan sonra günlüğümü başka birisiyle konuşur gibi yazmaya başlamıştım. En olmadı ''Sevgili....'' kısmına bir ad ekliyordum, içerikte bahsetmesem bile. Bir kitap karakteri, bir yazar, müzisyen, oyuncu. Sevdiğim biri işte. Sevdiğim veya o an yakın hissettiğim biri. Çok uzun bir süre Aomame'ye yazdım. Haruki Murakami'nin bir karakteri kendisi. Belki biliyorsundur onu ne çok sevdiğimi. Ara ara başkalarına yazdığım da oldu ama sonra mutlaka ona döndüm. Sevgili Aomame demek bu noktada yüreğimi serinletti. Uzun zamandır görmediğim bir arkadaşımla karşılaşmışım gibi. Ben ona sarıldım bazen, o da bana sanki. Bilmiyorum. Böyle yazınca da tuhaf oluyor. Ama hislerim gerçek ve sıradan, inan bana.

Şimdilerde Midori gülümsüyor bana. Yine Murakami'nin bir karakteri. Aomame kadar olmasa da onunla da yakın olmak istiyorum. Ona da anlatmak. Belki de bunu yazmamalıydım, işin büyüsü cart curt. Ancak boşversene. Heyecanlıyım. Umarım yeni günlüğümde dış dünyada yaşadığım olaylar daha fazla olur. Çünkü bu şekilde iç dünyamdaki daha derin bir yere ulaşabilirim. Hep aynı yerlerde dolanırsan, aynı yeri görmezsin hayır. Ama farklı yerleri de göremezsin. Aynı yere farklı açıdan bakarsın. Benzer yerlere farklı açılardan bakarsın. Ama ben yeni yerlere bakmak istiyorum. Güzel yerlere tabii.

Bazen eski günlüklerimi yok etme düşüncesi kafamda dolaşır durur. Önceden bunu düşünmezdim bile. O zaman kim bana seslenirdi ki? Kulağa dramatik geliyor biraz; ama en iyi tavsiyeleri hep geçmişteki kendimden aldım. O yüzden onları yok etme düşüncesi cinayetten farksızdı gözümde. Ancak son zamanlarda bunu sık düşünür olmuştum. Belki hemen şimdi değil, ama biraz daha sonra... Belki, belki de değil. Cansız varlıklarla bile derinden bağ kurabiliyorum baksana. Tıpkı yaşıyorlarmış gibi. Belki de sahiden yaşadıkları içindir. Çok sessizce nefes alıp veriyorlar; ama biliyorum, her harfin kalbi çarpıyor. Çünkü o satırları yazarken hissediyordum. Bazen üzgün, bazen mutlu; ama hep heyecanlı. Yazarken hep heyecanlanırım. Kendime yazarken dahi. Sanırım bu hissi tutmak, on yaş sevincini bırakmamamı sağlıyor. 

Her neyse. Seninle konuşmak istedim sanırım. Bir de kaydetmek, bu andaki his ve düşüncelerimi. Çünkü bu mühim bir şey. Hissetmek, fark etmek ve istersen işte onu kaydetmek.

Hoşça kal.


bir şeyler dinlemek için tıklayabilirsin.




8 yorum:

  1. Ne güzel defter tutabiliyorsun, yazmak rahatlatıcıdır. Bense sadece canım çok sıkkınsa bir şeyler karalıyorum, o yüzden hep karamsar yazılarım. Belki içten içe bilerek öyle yazıyorum, bir gün ölüp gidersem yazdıklarımın muhatabı olan kişi görür de düşüncelerimi artık anlamış olur umuduyla. Akrep burcu olunca her şeyi zalimce planlıyor insan işte. 😅

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben her telden çalıyorum :) Bazen üzgün veya sinirli başlıyorum yazmaya, sonra dağılıyor bu hislerim. Hem rahatlıyorum içimdekileri bir yere aktarınca, hem de bilmiyorum kendi kendimi güldürebilme özelliği edindim galiba zaman içinde.
      Başka başka konulara atlarken dağılıyor üzüntüm, öfkem. Bazen de dağılmıyor ama ne yapayım yani :) Sonra dönüp okuduğumda bazen bir önemi kalmamış oluyor. Bazense o an öyle hissetmem gerektiğini anlıyorum. Bazen burukluk olduğu yerde kalıyor bunu fark ediyorum. Bazen bazen bazen. Sanırım her şey bazenlerdeki hislerimizden ibaret. Bu yüzden yazıyorum. Aslında hatırlamak istemediğin bir şeyi yazmazsan unutursun. Arada böyle yaptığım da olur. Bir arkadaşım var. O da arada yazdığını söylemişti ama kötü şeyleri yazmazmış hiç. Üstünde durmazsa geçer diye düşünüyordu sanırım. Oysa ben tam tersini düşündüm uzun bir süre. Şimdiyse her yiğidin yoğurt yiyişi farklıdır diyorum :) İnsanlar hislerini farklı farklı yöntemlerle kontrol ediyorlar sonuçta.
      Ve akrepler :) Ben de oğlağım. Her an patlamaya hazır dolanıyorum belli konularda. Ama o an patlıyorum sonra geçiyor. Böyle bir şeyler :)

      Sil
  2. Ben de sevdiğim karaktere yazayım. İyi fikirmiş :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Karşında biri varmış gibi oluyor. Hem daha çok havaya sokuyor, hem de iyi hissettiriyor. :)

      Sil
  3. bir de word de kendine özel günlük tut barik :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yok ya ben eski kafalıyım. Önceden onu deneyeyim dedim yine yazdığımı deftere geçirdim. Çarpı iki israf, zamandan :) Vitamini kağıdında :) Gerçi çok oldu defterim. Ama napayım yani word cidden yapamıyorum. Sonra dönüp word de okumam ben. Kağıttan okumayı seviyorum. Biri okur korkum da yok. Her şeyi burada da yazıyorum zaten. Burada şifreli, orada şifresiz tek farkı bu :) Bir de teknolojik şeylere asla güvenmedim, güvenmiyorum, güvenemeyecek gibiyim de bu konularda. Hani gün gelir elimle kağıtları yakarım ona tamam ama bilgisayarda elimde olmayan nedenlerle yazdıklarım kaybolur giderse falan dayanamam. Elimle bilinçli olaraktan yapacağım her şeyi, yoksa yazmayım :)

      Sil
  4. Bir deftere yazmak iyi geliyor:) Eskiden günlük tutuyordum, şimdi bazen deftere yazıyorum, çoğu zaman da bloğa yazmaya başladım:) Hikayelerime döküyorum içimi, bu da beni rahatlatıyor:)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de fark ettim de bloğa çok sarınca günlüğe yazmıyorum. Atıyorum demek ki içimdekileri, oraya kalmıyor pek bir şey :) Ama bloğa yazmak daha eğlenceli. Farklı kafalarda yazıyorum buraya yazarken. Halbuki tersi olmalı değil mi? Oysa günlüğüme daha dümdüz yazarım. Buraya daha delişmen :)) Özetle, blog yazmak rahatlatıcı; yazmanın her hali rahatlatıcı. Yazalım :)

      Sil

Diğer yazılarıma da göz atabilirsiniz.