Yazar: Hermann Hesse, Çevirmen: Zehra Yılmazer, Yayınevi: Kolektif Kitap |
Daha tanışmadan aşık olduğum bir kitaptı Ağaçlar. Ciddiyim, daha içeriğini bile bilmeden onu sevmiştim. Sonra araya zaman girdi, kitap aklımdan çıktı. Ancak yakın bir süreçte yolumuz yine kesişti ve onu anımsadım. Ah sen o değil misin, diye düşündüm, hani şu güzellik... Nasıl da aklımdan çıkmışsın! Kitabı okunacaklar listemin üst sıralarına ekledim. Ne şanstır ki, birkaç gün sonra da kütüphanede karşıma çıkıverdi. O an gerçekten her şey durdu; ben kitaba uzandım, kitap bana gülümsedi ve mutlu son.
Anlayacağın, içim içime sığmaz bir halde kitaba başladım. Beklentim zaten had safhada. Kitabın ismi bile yüreğimi pır pır yapıyor, bir de şu kapağın güzelliğine bak! Nasıl güzel bir tasarımdır bu. Adeta beni oku diyor. Ben de bir heves okumaya başladım tabii hemen. Yazarı zaten Hermann Hesse. Kendisini geçen yıl Masallar isimli kitabındaki masallarıyla tanımış, üstüne bir Siddhartha patlatmış, Klein ve Wagner'la ise bakış açısına hayran kalmıştım.
Yazar aynı zamanda bir ressam. Doğal olarak, yazdıklarını da aslında bir ressamın gözünden okuyoruz. Doğayı bir ressamın gözünden kelime kelime okumak! Al sana heyecan verici bir şey daha. Kitapta Hermann Hesse'nin ağaçlar ile ilgili yazdığı öykü ve şiirler yer alıyor. Kitap aslında yazarın doğayla ilgili metinlerinin toplandığı bir derleme. Aynı zamanda bu metinler içeriğinde otobiyografik özellikler barındırıyor. Kitapta yer yer ağaç resimlerine de yer verilmiş. Tamamiyle yeşilin hakim olduğu, okura kendini dingin hissettiren bir kitap. En azından ben kitabı okurken hep böyle hissettim. Şansıma arka planımda kuş sesleri de vardı. Daha önceden de böyle çok kuş ötüyor muydu yaşadığım yerde bilmiyorum, nasıl da sıradan günlerimde böyle sıradışı güzellikteki sesler ilgimi çekmemişse. Ama işte kitabı okurken çekti ilgimi, kuş sesleri. Kitapta ağaçların yanı sıra, kuşlara da yer verilmiş. Kitabın başrolünde doğaya dair her şey var. İnsanlar yardımcı oyuncu olarak ara sıra karşımıza çıkıyorlar. Yazar ağaçlardan yola çıkarak insan doğasını anlatıyor. Yazarın hayatına dair bilgi sahibi olunduğunda yazıları da daha farklı bir gözle görebiliyoruz. Bu bakımdan şimdi kısaca yazarın hayatına değinmek istiyorum.
Hermann Hesse iki dünya savaşını da görmüş bir yazar. Birinci Dünya Savaşı'na sağlık sorunları nedeniyle katılmamış. İkincisinde ise Nazi karşıtlığı ile ön plana çıkmış. Savaş karşıtlığı ve hümanizmi ile bilinen yazar, savaşta tarafsız kalan İsviçre'ye yerleşmiş. Hatta yazar bu hümanist tavrı nedeniyle o dönem ülkesinde sevilmiyormuş.
Ailesi dindar bir aileymiş. Ailesinin ısrarıyla ilk önce bir ilahiyat okuluna başlamış. Ancak bu okuldaki baskıcı ve sert eğitim nedeniyle okuldan ayrılmış. Gerek ailesiyle olan sorunları, gerekse savaş ortamı onun psikolojisini etkilemiş ve bunun üzerine yazar başarısız bir intihar girişiminde bulunmuş. Tedavi gördüğü hastanede doktoru olan Carl Jung'un öğrencisi Lang ile olan tanışıklığı, yazarın Doğu mistisizmi ve ruhbilime ilgi duymasını sağlamış.
Ailesiyle anlaşamayan yazar maddi bağımsızlığı için çeşitli işlerde çalışmış. İlk önce bir kitapçıda çalışmaya başlamış ve burada çeşitli konularda kitaplar okumuş. Yazar olma hedefi de burada oluşmuş. Yazarlık kariyerinin ilk dönemlerinde başarısız bir yazarmış Hesse. Ancak yazmaya devam etmiş. Hatta Ağaçlar isimli bu kitabında da eserlerini acımasızca eleştiren bir editöre dilin benzetme yapma olanağını kullanarak laf sokuyor. :)
Yazar ressam olması dolayısıyla dış dünyayı bir resim yapar gibi betimlemiş Ağaçlar'da. Ayrıca, ruhbilime olan ilgisi ve savaş dönemine ilişkin gözlemlerinin de etkisiyle insan doğasına ilişkin net çıkarımlarda bulunuyor. Bu iki özelliğinin birleşimini, ağaçlar ile insanlar arasında ilgi kurarak bu kitabında göstermiş.
Kitabın Ağaçlar başlıklı ilk metninde ''Ağaçlar hep en etkileyici vaizler olmuştur benim için.'' diyerek başlıyor yazar. Yazı boyunca ağaçların özellikle de bilgelik özelliğini ön plana çıkararak, insan-doğa ikilemine ve kişisel hislerine vurgu yapıyor. Yalnız ağaçları anlatıyor; Nietzsche gibi, Beethoven gibi yalnızlaşmış büyük ağaçları. Kökleri derinlere uzanan, başı göklere değen; rüzgardan çekinmeyen, sonsuzlukta kaybolmayan ağaçların bilgeliğini anlatıyor. Öncesine veya sonrasına bağlı olmayan, yalnızca kendi kendine var olabilen, güçlü ağaçları anlatıyor. Bu ağaçların on yıllar boyunca gördüklerinin her bir çizgilerine işlediğini, bir tarihi içlerinde taşıdıklarını anlatıyor.
Özetle, kitabı çok sevdim. Hani bazen bazı kitapları ''beğeniriz.'' O kitaplar başarılıdır. Yazarı dili ustaca kullanmıştır, konu özgün ve işleyiş ufuk açıcıdır. Böyle kitaplarda okura sadece öyle ya da böyle kitabı beğenmek düşer. Ancak bazı başka kitaplar daha vardır; işte o kitaplar insanın içinde bazı noktalara dokunur. Kendinden parçalar bulursun belki; veya belki de, kitabı okurken kendini bambaşka bir ortamda bulursun. İçini huzur ve neşe kaplar. Coşkulu olursun. O kitabı elinde tutmak bile mutluluktur senin için. Hah işte, Ağaçlar da benim için bu ikinci kategorideydi. Ağaçlar ve insanlar arasında bağlantı kurma fikrini özgün, yazarın anlatımını başarılı buldum. Ancak bunun yanı sıra kitabı ''sevdim.''
Hoşça ve kitaplarla kalın.
:)
ALINTILAR
''Ağaçlar hep en etkileyici vaizler olmuşlardır benim için. Ormanlar ve korularda halklar ve aileler halinde yaşayan ağaçlara hayranım ben. Tek başına duran ağaçlara daha da hayranım. Yalnız insanlar gibidir onlar. Şu ya da bu zaaftan ötürü sıvışıp giden münzeviler gibi değil, yalnızlaşmış büyük insanlar gibi, Beethoven ve Nietzsche gibidirler. Tepelerinde uğuldar dünya, kökleri sonsuzluğa uzanır ama sonsuzlukta kaybolup gitmez, var güçleriyle tek bir şey için, onlara özgü, onlarda içkin yasayı yerine getirmek, büyüyüp serpilmek, varlıklarını ortaya koymak için çabalarlar. Hiçbir şey daha kutsal, hiçbir şey daha mükemmel değildir güzel, güçlü bir ağaçtan.'' (sf: 11)
''Bir ağaç kesildiğinde ve çıplak, ölümcül yarasını güneşe gösterdiğinde, gövdesinden geriye kalan o ak kütüğünden, o mezar taşından tüm tarihi okunabilir: Yaş halkaları ve yumrularında birebir yazılıdır tüm mücadeleler, tüm acılar, tüm hastalıklar, tüm mutluluk ve serpilişler, kurak yıllar, bereketli yıllar, savuşturulmuş saldırılar, atlatılmış fırtınalar.'' (sf: 11)
''Gücüm güvenden gelir. Atalarımı hiç bilmem, her yıl benden doğan binlerce evladımı bilmem. Tohumumun sırrını yaşarım sonuna dek, başka tasam yoktur benim. Tanrı’nın içimde olmasına güvenirim. Uğraşımın kutsallığına güvenirim. Ben bu güvenle yaşarım.'' (sf: 12)
''Bahçede türünün tek örneği olduğunu, kardeşsiz kaldığını da çoğu zaman biliyordu sanki. O vakit uzaktaki ağaçlara bakıyor, eksiklik, özlem duyuyordu.'' (sf: 18)
''Bir süre yaşadığımız her yer, ancak orayla vedalaştıktan epey sonra belleğimizde biçim kazanır ve hiç değişmeyen bir imgeye dönüşür. Orada bulunduğumuz ve her şey gözümüzün önünde olduğu sürece, tesadüfi ya da kalıcı şeylere hemen hemen aynı önemi atfederiz, gereksiz ayrıntılar ancak çok sonra silinir gider. Belleğimizde sadece hatırlamaya değer olanlar kalır; öyle olmasaydı, hayatımızın tek bir yılına bile korkmadan, gözümüz kararmadan bakamazdık!'' (sf: 29)
''Fakat hiçbir ağacın, çalının yetişmediği bir şehri ya da doğayı zihnimde tam olarak canlandıramadığım gibi, o tür yerler bende hep bir karaktersizlik izlenimi uyandırır.'' (sf: 29)
''Yüzünde maske taşıyan değişken insanın, doğada büyüyen her varlığa ciddiyetle bakmaya başladığı anda ürkmesi kaçınılmazdır.'' (sf: 42)
''Tüm güzelliklerden bir torba dolusu olsun saklanabilse ve zor zamanlar için bir kenara koyulabilse keşke! Gerçi o zaman yapay kokulu yapay çiçekler olurlardı elbette. Her gün yanımızdan geçip gidiyor dünyanın bereketi; her gün açıyor çiçekler, parlıyor ışık, gülüyor sevinç. Bazen minnettarlıkla doyasıya içiyoruz bu bereketi, bazen de bıkıp hırçınlaşıyor, adını bile anmak istemiyoruz, oysa etrafımızda her daim bir dolu güzellik var. Zaten sevincin en güzel tarafı, tesadüfi ve bedava olmasıdır; özgürdür sevinç ve Tanrı'nın armağanıdır herkese, ıhlamur çiçeğinin esip gelen kokusu gibi.'' (sf: 53)
''Gezginde tüm hazların en hası, en incesi vardır, zira sevinci tadarken geçici olduğunu da bilir. Her çeşmeden içememesi umurunda değildir onun, bolluğa alışkındır zaten; kaybettiklerinin peşinden uzun uzun bakmaz, sevdiği her yere kök salmayı da arzulamaz.'' (sf: 53)
''Gençken çok farklı hayal etmiştim yetişkin erkeklik çağını. Ama o da yine bekleyişle, sorularla, huzursuzlukla, tatminden ziyade özlemle dolu. Ihlamur çiçekleri mis gibi kokuyor, gezgin kalfalar, toplayıcı kadınlar, çocuklar ve sevgililerin hepsi de sanki bir yasaya itaat ediyor ve ne yapmaları gerektiğini gayet iyi biliyor. Sadece ben bilmiyorum ne yapmam gerektiğini. Tek bildiğim şu: Ne oyun oynayan çocukların hesapsız mutluluğu, ne geçip giden gezginlerin aldırışsızlığı, ne sevgililerin vurdumduymaz esrikliği, ne de çicek devşiren kadınların toplama hevesi bahşedilmiş bana. Bana bahşedilen, hayatın içimde duyduğum sesini takip etmek; anlamını ve amacını tam bilemesem de, beni neşeli yollardan alıp giderek daha karanlık, daha belirsiz yollara götürse de, bu sesi takip etmek.'' (sf: 55)
''Bu ağaçlardan birini kaybetmek bir dostu kaybetmek demektir benim için.'' (sf: 58)
''...nadan bir iyimserlik, tüm derin sorunların gülerek geçiştirilmesi, ısrarlı sorgulamalardan pişkince ve korkakça kaçınılması, anlık hazların yaşam tarzı haline getirilmesi; zamanımızın şiarı bunlar şimdi.'' (sf: 65)
''Tüm bu büyüklenmelerin anlık olması, tüm bu resimler ve rekorların sadece bir gün sürmesi kimsenin umurunda değil, ne de olsa bunlara hep yenileri ekleniyor.'' (sf: 66)
''Bahçenin rahiyası yoktu, orman çağırmıyordu, etrafımdaki dünya eski püskü şeylerin ortalığa saçıldığı bir yer gibiydi, tatsız tutsuz, cazibesizdi, kitaplar kâğıttı, müzik bir gürültü. Sonbahardaki ağacın yaprakları da böyle dökülür işte, ağaç hissetmez bunu, yağmur süzülürken gövdesinden ya da güneş ya da ayaz, içindeki hayat yavaş yavaş büzülüp kendi içine çekilir. Ölmez ağaç. Bekler.'' (sf: 78)
''Ben fani olmak, çocuk olmak, çiçek olmak istiyorum.'' (sf: 91)
Kitap kapağı güzelmiş. Alıp okur muyum bilmiyorum, içeriği sanırım yeterince ilgimi çekmedi şu an. Tanıtım için teşekkürler. :)
YanıtlaSilRica ederimm :)
Silgeçen yıl okuyup yazmıştım sanırımsam :) çok iyi anlatmışsın yine. bu kitabı senin okumadan bile seveceğini tahmin ederim zaten :) hesse büyücü yazar yaaa :)
YanıtlaSilTeşekkür ederimm :) Gerçekten dili kullanım kabiliyetinden de öte, gözlem gücü çok kuvvetli bir yazar. Hem dış dünyayı iyi tasvir ediyor, hem de iç dünyaya ilişkin gözlemleri net. Bu ikisini bir arada anlattığı için yazdıklarını kendime yakın buluyorum sanırım ve işte bu kitabından sonra da kendisini favori yazarlarımdan ilan ediyorum! Dırım dırım :)
SilOkusam sever miyim bilmem ama senin kitabı anlatış şekline büyülendim. 🤗🤗
YanıtlaSilSever misiniz ben de bilemedim doğrusu :) Bence çok hoş bir kitaptı ama herkese uyar mı emin değilim. Yine de öneririm ve teşekkür ederim :)
Sil