23 Şubat 2024 Cuma

Siyah Lale (Alexandre Dumas) | Kitap Yorumu

Yazar: Alexandre Dumas, Çevirmen: Volkan Yalçıntoklu,
Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Hikayemiz bir katledilme olayıyla başlıyor. Hollanda halkı yönetim biçimini değiştirmek ve krallığı geri getirmek üzere ayaklanıyorlar. Görevlerinden alınan Witt kardeşler vatan hainliği ile suçlanarak vahşi bir şekilde katlediliyorlar. Witt kardeşlerden Cornelis'in vaftiz oğlu Cornelis van Baerle bir doktor ve aynı zamanda laleler üzerinde uzmanlaşmış bir çiçek üreticisi. Çiçek Üreticileri Derneği'nin düzenlediği bir yarışmaya katılmak için en büyük projesi olan siyah lale üretimi üzerinde çalışmaya başlıyor. Cornelis'in yan komşusu Boxtel de lale üretimi yapan hırslı bir adam. Komşusunun başarısını kıskanan Boxtel, Cornelis'in siyah lalesini ele geçirmek için gittikçe çirkinleşen hain planlar yapıyor. Bu planlar arasında Cornelis'i vatan haini olarak gösterecek bir komplo da bulunuyor. Boxtel'ın planı işe yarıyor ve Cornelis müebbet hapse mahkum ediliyor. Ancak genç çiçek üreticisi umutsuzluk içinde girdiği hapishanede kendine bir umut ışığı görüyor. Bizler de kitap boyunca siyah lalenin doğuş sürecini okuyoruz.

İnancın, umudun, azmin, kararlılığın ama en çok da aşkın öyküsü Siyah Lale. Evet evet aşkın. Aslında inanç hepsini kapsıyor gibi geliyor ama hayır; çünkü aşk, o en derinden gelen tutkulu pırıltılı his, inancı besleyen belki de en güçlü duygulardan birisi. Cornelis ilk önce bir fikre aşık oluyor: Siyah lalenin var olabileceği fikrine. Sonra bu fikri var etme yolunda karşısına çıkan ve ona inanan güzel Rosa için çarpıyor kalbi. Rosa, ona ve başaracağına inanarak Cornelis'in de inancını canlı tutuyor. En sonunda bu ikili, Rosa ve Cornelis, kendi kalplerindeki aşkları (tutkularını, inançlarını, amaçlarını) birleştirip ortaya daha büyük, daha büyüleyici bir şey koyuyorlar. 

Kitabı aslında geçtiğimiz yaz okumaya başlamıştım ancak malesef ki ilk bölümlerin yavaşlığı beni kitabı bırakmaya itmişti. Şimdi kitabı okurken de ilk bölümlerde olan olayları anlamlandırmak için sakin bir kafayla okudum. Zaten ilk birkaç bölümden sonra olaylar ilginç bir hal aldı ve kitabın anlatımı daha akıcı, kurgusu daha sürükleyici oldu benim için. 

Kitabı çok sevdim. Rosa ve Cornelis benim ''güçlü çiftlerim'' (power couple?) arasında yerlerini aldılar. Sizlere de önerebileceğim, güzel bir klasik.

Hoşça ve kitaplarla kalın.



ALINTILAR

''Gerçek anlamda yaşamak istiyorsan ye, iç, keyfine göre para harca, çünkü hayat bir laboratuvarın ya da bir dükkanın tahta iskemlesinde ya da deri koltuğunda çalışmaktan ibaret değil.'' (Sayfa 38)


''Kötülük insan ruhunu ele geçirdiğinde çok hızlı yol alıyordu.'' (Sayfa 46)


''Size hem bedenimin hem de ruhumun gözleriyle baktım, Rosa.'' (Sayfa 83)


"Ah, bu da nesi?" diye sordu zindancı. 

"Güvercinlerim," diye karşılık verdi Cornelis. 

"Güvercinlerim!" diye haykırdı zindancı "Güvercinlerim! Bir mahkûmun kendine ait bir şeyi olabilir mi?" (Sayfa 103)


''Ah!'' dedi Rosa, ''Benim bir kitabım var, umarım bize mutluluk getirir.'' (Sayfa 113)


''O gün bir an için de olsa beni sevdiğini sanmıştım.'' (Sayfa 129)


''Aşk, dünyanın tüm çiçeklerinden daha parıltılı, daha hoş kokuluydu.'' (Sayfa 144)


''Felaketler insanın içindeki saflığı yok ediyordu.'' (Sayfa 192)


''Bazen insan kendisinde çok mutluyum deme hakkını asla bulamayacak kadar çok acı çeker.'' (Sayfa 225)




18 yorum:

  1. İlgi çekici görünüyor. İnsanlar çok acımasız ve ön yargılı olabiliyor. Karakter yaptıklarıyla dikkatimi çekti, azim üzerine olan hikayeleri severim. Tanıtım için teşekkürler. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir de insanların gözü bir kıvılcımla dönüp yangın çıkarabiliyor. Kitabın başındaki olay gerçekten acımasızcaydı ve tarihte benzerleri de var... Aynı şekilde karakterin yaşadıkları da öyle. Aslında kitapta çok fazla tesadüfi olay var ve bu, tekniği zayıflatan bir durum ama bu kitapta bu tesadüfleri ve iyi talih diyebileceğimiz olayları sevdim. :)

      Sil
  2. bu romanı okudum ve bu yazar müthiş yaaa vallahi bütün kitapları öyle :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Başka kitaplarını okumadım ama Monte Kristo Kontu'nu asırlardır okuyacağım... :)

      Sil
  3. Kitabı okumadım, ama tam bir klasik gibi duruyor. Yavaş başlaması, kıskançlık, umut aşk gibi duygulara yer vermesi...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet evet dediğiniz gibi tam bir klasik diyebiliriz. :) Aşk, ihanet, entrika, umut, siyah beyaz, hepsi iç içe. :)

      Sil
  4. Merak ettiğim kitaplardan biri ama senin yaşadığın durumu yaşarım diye elim gitmiyor açıkçası. Bu tarz kitaplar sakin kafayla okumayı gerektiriyor gerçekten :)
    Yorumundan sonra daha bir okuma isteği geldiğini itiraf edeyim. :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlk bölümler yavaş akıyordu bence. Bir de yazarın anlatımı biraz farklı, buna da alışmam gerekti. Ama bu ilk bölümlerden sonra olayların içine girince akıcı ve sadeydi anlatım. Konusu ilgini çektiyse öneririm. :)

      Sil
  5. Bir Siyah Lale nelere kadir. Üç yüzden fazla roman mı? Fantastikmiş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet açıkçası yazarın bu kadar üretken olmasına ben de şaşırdım. Sadece popüler klasiklerini biliyordum.

      Sil
  6. Kitabı okuyalı bir hayli zaman oldu şuan yazınızla hatırladım ve severek okumuştum teşekkürler güzel bir paylaşım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne demek, ben teşekkür ederim ziyaretiniz ve yorumunuz için :)

      Sil
  7. Okumadım ancak klasikleri severim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel bir kitap olmasının yanı sıra bana kendimi iyi hissettiren de bir kitap oldu. :)

      Sil
  8. Bu kitabı instagram hesabında gördüğüm zaman merak etmiştim. Konusunu da sevdim, alınacaklar listesine ekledim😊

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence akıcı ve tatlı bir kitaptı, üstüne klasik de :) Yani konusu ilginizi çektiyse öneririm.

      Sil

Diğer yazılarıma da göz atabilirsiniz.