17 Ağustos 2023 Perşembe

Nasıl Hissettiğini Tanımlamak.

Bazen nasıl hissettiğini tanımlamak gerçekten zor oluyor. Hislerini başkasına tanımlaman zaten imkansız gibi bir şey. Çünkü herkes ya kendi hislerinin peşine düşmüş, ya da hisler onların peşine. Bu senin için de geçerli. Herkesin içinde sen de varsın neticede. Tabi bazen onları başkalarına tanımlamak önemli gibi geliyor. Önemli değil demek çocukça bir böbürlenmenin ötesine geçmiyor. Tamam en güçlü sensin, en kendine yeten; ne yapalım? Bu benim bir yanılgım. En başta kendimi kandırdığım ama bir yerden sonra kül yutamadığım bir yanılgım.

Hislerin ve kendim dediğin şey de birbirine eşit şeyler değil. Sen hislerin değilsin, hislerin de sen. İkisi de değişir, ikisi de birbirinden etkilenir. Benim hislerim çoğu zaman karman çorman bir renk paleti gibidir. Tüm renklerin iç içe geçtiği, bir sürü karışmış renk. Hangi rengin hangi renklerden oluştuğunu bulmak bu nedenle çoğu zaman zahmetlidir. Bir yerden sonra renklerin dilinden anlarsın o ayrı. Ancak anlamak daha da kötü gelir bazen. Keşke sadece güzel renklermiş, kötü renklermiş deyip geçebilsem dersin; ama içten içe de bilirsin, aslında asıl istediğin şey bu değil. Sen bu özelliğini de seviyorsun. Belki kazandığın bu yeteneği. Renklerin dilinin şifresini çözmeyi.

Yine de bu çoğu zaman yalnız hissettiriyor. Renklerin dilini çözmen sana evrenin sırrını çözdürmez neticede. Bırak evreni, yanındaki insanın renginin sırrını bile bilemezsin. Herkesin renk paleti kendine özeldir. Herkes kendi paletinde denemeler yapar. Aslında asıl ustalık o renklerin nasıl oluştuğunu kavramak değildir. Bu, çoğu durumda senin için dezavantaj bile oluşturabilir. Zamanını alır, enerjini... Kafanı karıştırır. Şüpheye düşürür. Bu nedenle asıl marifetin bu renkleri kullanmak olduğu açıktır. Nasıl oluşmuşsa oluşmuş değil mi? Hem kuvvetle muhtemeldir ki ressamlar da deneye yanıla, bazen kazara güzel renkler keşfetmişlerdir. Peki o rengi güzel yapan aslında nedir? Resimdeki kullanımı. 

Bazı resimlerin tarihsel\ mitolojik okuması oluyor. Bilgi sahibi olmadan o resmi anlayamıyorsun. Bir resme bakmaktan keyif almak için bilgi de gerekmez aslında. Ama insan işte, yaptığı resim anlaşılsın da isteyebilir içten içe. Ben hep karman çorman resimler yapıyorum. Sanırım çoğu zaman belli bir sistemden yoksun, doğaçlama resimler oluyor bunlar. Keşiflerimin birer kolajı. Günün belli saatlerinde belli şeyler ekleniyor resme. Gün doğumu mahmurluğu, öğle güneşi bunaltısı, akşam serinliği ferahlığı, gece gizemi büyüsü. Bugünün renk menüsü, diyelim ki, bu oluyor. Yarınınki başka olacak. Dünkü de başkaydı. Önemli olan bunu fark etmektir belki de. 

Çiçeklerin ardına saklanmış bir figür bazen gizemli, bazen eğlenceli, bazen masum, bazen karmaşık, bazen hüzünlü, bazen sinsi, bazen yalancı, bazen dürüst, bazen kaçkın, bazen kaşif... gibi gelebilir. Bu izleyici için böyledir. Ama belki de çiçeklerin arasındaki bu figür aslında sadece kendisiyle ilgileniyordur. Resimdeki figürleri, izleyicileriyle ilişkilendirmek gerekmez neticede değil mi? Neticede, ressamın tam olarak ne düşündüğünü eleştirmenler bile yüzde yüz kesinlikle dile getiremez. Hadi düşünceler dile getirildi diyelim, peki ya hisler? Belki de zamanla ressamın hisleri resmin içinde eriyip gidiyordur ve geriye yalnızca o resmi izleyen bizlerin tek tek hisleri kalıyordur. Bu tek tek hisler tek tek başka resimler oluşturmak için ilham tohumuyla doluyordur. Renkler, resimler, ressamlar ve izleyiciler... Hepsi birdir belki de ilham denilen oluşumun içinde.

Aslına bakarsan boşluk hissi hakkında bir yazı yazmıştım. Çünkü hissettiğim en temel şeyin bu olduğunu düşünüyordum. Ancak bir şekilde içim rahat değildi; çünkü, boşluk dediğimizde herkes olumsuz hislere bürünmeye yatkınlık gösterecektir diye düşündüm. Oysa benim bahsettiğim boşluk hissi olumsuzluk anlamına gelmiyordu. İçeriğinde iç sıkıntısı taşıdığı muhakkak olmakla birlikte, olumsuzluk barındırmıyordu. Sadece var olan bir gerçeği ifade edecektim. Hissettiğim bir gerçeğimi. O yazımda boşluğu kabullenmek yerine; onu sıkıştırarak hacim vermeye çalışıp, onu farklı farklı şekillere büründürmek için çabaladığımızdan bahsetmiştim. En azından benim yaptığım buydu. Neşe, hüzün, öfke... Oysa boşluk bunların hiçbiri değildir. Boşluğun bir şeklinin olması da gerekmiyor muhtemelen. Tabii her yiğidin boşluk tanımlayışı da farklı olacaktır, onu bilemem.

Boşluğa bir şekil atamak, her ne kadar bu şekil zaman zaman farklı duygulara bürünüp biçim değiştirse de, bir çeşit kısıtlama ve dolayısıyla aldanma hali oluşturuyor. Oysa boşluğu bir nevi kara delik gibi düşünmek daha faydacı bir bakış açısına götürebilir bizi. Sonuçta kara deliğin içinden ne çıkacağı belli olmaz. Birtakım kozmik sırların alt metninde neler var belki fizikçiler bir gün açıklama yapar; ancak benim paralel Neptün evrenimden gözlemlediğim mecazi kara deliğim, bilinen fizik kurallarının aksine, içinden aynı Newt Scamander'ın* sihirli çantası gibi uçsuz bucaksız genişlikte ve ondan ayrışan yönüyle, içinden istediğimiz duyguları çıkarabildiğimiz ve istemediklerimizi geri dönüşüme gönderebildiğimiz bir portal oluşturabilir. Hacmi ilk bakışta küçük görünen bu kara deliğin içinde ne cevherler olduğunu sonuçta kim bilebilir... Biz. Ben dediğimiz kişi.

Boşluğu illa ki bir şeye dönüştürmeliyiz demiyorum. Ama boşluğun içinden de ihtiyacımıza yanıt verecek şeyler çıkarabiliriz diyorum. Tıpkı benim şu anda yazdığım yazının, seni bilmem ama, benim kafamdaki karmaşık sorulara ve sıkılgan ruh halime yanıt vermesi gibi.

Boşluğu halının altına süpürmek de bir seçenek tabi. Düşünmemek, Aman beya, demek. Ama bu benim pek işime yaramadı. Bence bu da bir nevi şekil değiştirtmek. Çünkü o halının altına itelediğimiz boşluk, sonra ileride başka suretlerle karşımıza çıkabiliyor. Bazen neşe gibi çıkıyor, sonra maskesini bir çıkarıyor ki meğersem çiçeklerin arkasındaki figür istilacı uzaylıymış. Bazen de hüzün gibi çıkıyor karşıma tabi. O zaman ben tam da zırıldanırken bir anda çiçekler toplayıp kapıma geliyor, üzülme diyor bu Boşluk. Bak işte yeni şeyler öğrendin, diyor. Böyle deyince bazen daha da zırıldanıyorum, bazen de sükunetle kabul ediyorum çiçekleri.

Belki de tek çözüm yolu sürdürmektir. ''Sürdürmeyi sürdürmek.''* Bir şeyleri düzene oturtmak ve devam etmek.


bir şeyler dinlemek istersen tıklayabilirsin.


Film: Arrival (Denis Villeneuve, 2016)

Not: Newt Scamander, Harry Potter evreninde geçmiş zamanlarda yaşamış kurgusal bir karakter. Kendisini Fantastik Canavarlar Nelerdir Nerede Bulunurlar? isimli seride daha yakından tanıma imkanı buluyoruz. Newt'in evrak çantası ise aslında dışarıdan göründüğünden çok daha büyük ve ilginç. Yazımda buna gönderme yapıyorum. 

Not 2: ''Savaşmayı ve sevmeyi sürdür. Sürdürmeyi sürdür.'' Yeditepe İstanbul dizisinden bir replik. Diziyi izlemedim ama bu alıntıyı Sevgili Kağıt Salıncak bloğunda gördüğümden beri seviyorum.



8 yorum:

  1. Her zaman çok ilgi çekici yazıyorsun, yazım tarzın çok güzel, doğal. Keşke kitap olsa ne güzel okuruz diye düşündüm yine. Kalemine sağlık. :)

    YanıtlaSil
  2. arrival çok iyi film yaa, villeneuve de çok iyi :) instanda vardı ivit çok doğru bu söz sürdürmeyi sürdürmek :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yönetmenden Blade Runner da izleyeceğim inşallah :)

      Sil
  3. yaa vallahi güzel düşünmüşsün yanii, hisler ve düşünceler bencesi güvenilmez ve hatta insanı oluşturmuyor :) gün içinde bir dolu şey düşünüyoruz daha doğrusu, zihnimizden birçok şey geçiyor, düşünmek değil bunlar, bunlar gereksiz, bu düşünceler kişiliğimizi oluşturmuyor, bazen olmadık olumsuz düşünce kırıntıları da oluyor, insan bunlar aklına gelince bu durumdan hoşlanmıyor hatta suçluluk hissedebiliyor, ayrıca hisler de öyle, birden duygulanıyor insan, gözleri doluyor ama boş yere. film kitaptan etkilenince normal de bazen gündelik yaşamda boşuna hislenmeler oluyor :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benim beynim sabahtan akşama çalışıyor valla. Herkes böyle sanıyordum ama galiba bu terslikte bir iş var :) Ama sorunum yok, olabilir iş varsa da :) Alakalı alakasız bir sürü şey düşünürüm, sonra onlar bir araya gelir, böylesi yaratıcı hissettiriyor.
      Bunun dışında herkes çok da duygusal değil. Aslında ben de duygusal biri olduğumu düşünmüyorum. Hislerimle hareket etmem, çünkü hislerimi tanımak için özel mesai harcadım kaç zaman :) Ama, güzel şeyler beni hislendirir bu doğru. Burada blog yazarlarımızda da benzer hissi yaşayanlar var mesela, sanırım bu biraz sanatsal bir yönü olmasıyla da alakalı insanın. Biraz hislenmeye eğilimi de olmalı. Kimi insan hiç aldırış etmez çünkü.
      Velhasılkelam, bu hislenme ve duygulanma hallerini herkesin yaşadığını düşünmemekle birlikte, yaşayanların da her zaman yaşadığını söylemiyorum. Bazen ama dediğin gibi etkileniyoruz bir şeylerden. Ben genelde alakasız şeylerden etkileniyorum.

      Sil
  4. Sürdürmeyi sürdür. Güzelmiş :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Değil mi, ben de ilk okuduğumdan beri seviyorum bu sözü\ repliği :)

      Sil

Diğer yazılarıma da göz atabilirsiniz.