5 Ağustos 2023 Cumartesi

Altıncı Koğuş (Anton Çehov) | Kitap Yorumu

Yazar: Anton Çehov, Çevirmen: Yulva Muhurçişi,
Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Zaman ikili akıyor; içeride ve dışarıda. İçeride zaman durmuş gibi; her şey bir, her şey hep aynı ve tekrar eden döngülerden ibaret. Altıncı Koğuş kasabadan izole, bakımsız ve kaderine terk edilmiş bir akıl hastanesi. Hastane demek ne denli doğru meçhul. Ne bir doktor, ne bir denetleyen; kimse yok. Hapishaneye benzeyen bu akıl hastanesinde hastalarla iletişimde olan tek kişi yaşlı bekçi Nikita. Onun için önemli olan tek şey düzen ve disiplin. Öyle ki, koğuştaki düzeni aksatacak hiçbir şeye tahammülü yok. Hastalara orantısız güç uygulayarak düzeni sağlamayı tek ilkesi edinmiş bir çalışan o.

Koğuştaki hastaların da birbirleriyle pek alakası yok. İçlerinden biri öne çıkıyor hikayemizde. İvan Dmitriç Gromov, asil bir aileden gelen tahsilli genç bir adam. Ancak makus talihinin de etkisiyle akıl sağlığını yitiriyor. Bir zamanlar çok zengin bir aileye sahipken zamanla ailesi parçalanıyor ve bir memur olarak çalışmak zorunda kalıyor. Bir gün, içinde takip edildiğine ve polisler tarafından götürüleceğine dair büyük bir korku duyuyor. Bu korkuya dair düşünceleri zihninden atamayan genç adam, kendini bu izbe koğuşta buluyor.

Hastaları ziyaret eden, durumlarını denetleyen ve hastanenin bu pis ek binasını düzenleyen kimse yok. Kasaba doktoru Andrey Yefimiç yaklaşık yirmi yıldır aynı yerde doktorluk vasfıyla bulunan ancak etliye sütlüye, hatta kendi görevlerine dahi karışmayan, toplumdan ayrışmış bir 'aydın.' Sabahları muayene ettiği üç beş hastadan sonra tüm gününü okuyarak, yemek yiyerek ve tam saatinde içkisini yudumlayarak geçiriyor. Ancak o da dertli. Tek dostu, eski asilzade postane çalışanı Mihail Averyanıç. Cahillerle dolu olduğunu düşündüğü bu kasabada ömür çürüttüğünü düşünen doktor için hastalıkları tedavi ederek acıyı ertelemek yalnızca insanları kandırmak. Ona göre hastalık da sağlık da, hatta ölüm de yaşam da bir. Neticede bugün olmayan, yarın mutlaka olacaktır... Doktora göre özellikle de akılsız bir toplumda bedensel durumların bir önemi yoktur. Aslolan insanın içine dönmesi ve acıyı orada dindirmesidir. 

Bir gün Dr. Andrey Yefimiç altıncı koğuşu ziyaret ederek İvan Dmitriç ile tanışıyor. Bunu takip eden günler boyunca her gün bu oldukça akıllı hastasıyla sohbet etmeye devam ediyor doktor. Kendini toplumdan ve toplumun sorunlarından izole bir konuma çekmiş doktor ile ateşli fikirlerin savunucusu İvan Dmitriç sık sık çatışıyor. Ancak diğer yandan bir doktorun deli olarak damgalanmış bir hastayla bu denli içli dışlı olması tepki çekiyor. Olaylar gelişiyor.


Kitabın dili sade olmakla birlikte çok gerçekçi ve net betimlemeler yapılmıştı. Kitabı okurken tüm mekanı ve karakterleri net bir şekilde görebildiğimi söyleyebilirim. Diğer yandan kitabın düşünsel boyutu da net çizgilerle çizilmişti. İfade edilen düşünceleri karakterler üzerinden bir kutupluluk hali ile birlikte görüyorduk. Bu noktada bir eleştirinin de altı çiziliyor. Dr. Andrey Yefimiç pek çok konuda fikir sahibi, kendini geliştirmiş birisiydi. Ancak halktan kopuk bir yaşam süren bu karakterin fikirleri yalnızca kağıt üzerindeki kelimelerden ibaretti. Üstelik kendi doğrularını söylemekten ve konumunun getirdiği yetkiyi üstlenmekten bile çekinen bir karakterdi doktor. Doktorun bu pasif bakış açısına zıt olarak İvan Dmitriç ise gördüğü aksaklıkları keskin bir dille ifade etmekten geri durmayan iyi bir konuşmacıydı. Üstelik içinde bulunduğu durumu bile tüm kafa karışıklığına karşın doğru bir şekilde gözlemleyebiliyordu. 

Doktor hastasını dış bir gözün ulaşabileceği düzeyde bir hayranlıkla dinlerken; İvan Dmitriç doktorun olaylara bakış açısının uzaklığını küçümsüyordu. Her ne kadar gözlem yapmak olayları anlamlandırmakta etkili olsa da, empatiden ve fikirlerini ifade etme cesaretinden yoksun olmak tüm o gözlemleri gerçeklikten uzaklaştırabilme olasılığını da beraberinde getirecektir. Doktorun yaşadığı da tam olarak buydu. Küçümsediği kasaba halkının sorunlarını aslında hiç önemsemiyordu. Buna dair bahaneleri de hazırdı; üstelik bu bahanelere kendini de inandırmış ve bu ücra kasabada yaşamak zorunda olduğu için kendi haline acır durumdaydı. Kitapta topluma yabancılaşmış bir aydının düşkün duruma düştükten sonra düşüncelerinde gerçekleşen değişimi net olarak görüyorduk. Zira ne demişler; bir musibet bin nasihatten yeğdir.

Kitapta İvan Dmitriç dışında adı özellikle vurgulanan diğer bir hasta ise Moyseyka'dır. Moyseyka şapka dükkanının yanmasının ardından akıl sağlığını yitirmiş Yahudi bir tüccardır. Gözden düşmüş bu adamın yine de diğer hastalardan farklı olarak belirgin ayrıcalıkları vardır. Diğer hastaların koğuştan çıkmaları kesinlikle yasakken, Moyseyka bu yasağa uymamakta serbesttir. Hatta düzen takıntılısı Nikita bile Moyseyka'nın bu düzen dışı davranışına ses çıkarmaz. Moyseyka her gün kasabaya iner ve kasabada dilenerek eli dolu bir şekilde koğuşa döner. Moyseyka'nın kasabaya inmesindeki tek yarar kendisine yönelik değildir, bekçi Nikita da Moyseyka'nın getirdiklerinden nasiplenir. Moyseyka insanlara hizmet etmeyi sever. Ancak bunu örnek aldığı kişi olan İvan Dmitriç'i taklit ettiği için yapar. Her ne kadar Moyseyka karakterinin olayların gidişatı için kilit bir rolü olmasa da, kitapta ifade edilen sistem eleştirisini vurgulayan önemli bir karakter olduğunu düşünüyorum. Zira Moyseyka'nın düzen dışına çıkan ayrıcalıklara sahip olması bile aslında sistemde var olan düzeni beslemektedir.

Altıncı Koğuş beni etkileyen ve yazardan okuduğum ilk kitaptı. 

Hoşça ve kitaplarla kalın.



ALINTILAR

''Onunla hangi konuda konuşursanız sözü hep aynı yere getirirdi: Kasabada yaşamak boğucu ve sıkıcıdır; yüksek ideallerden yoksun olan toplum zorbalıkla, kaba bir sefahatle ve ikiyüzlülükle çeşitlendirilmiş cansız, anlamsız bir yaşam sürdürmektedir. Namuslular kıt kanaat geçinirken, namussuzların karnı tok sırtı pektir. Okullara, dürüst yönetimi olan yerel bir gazeteye, tiyatroya, edebi toplantılara, entelektüellerin birlik olmasına ihtiyaç vardır. Toplumun bilinçlenmesi, dehşete düşmesi gerekir.'' (sf: 6)


''...bence kitaplar notaya, sohbet ise şarkı söylemeye benziyor.'' (sf: 22)


''Doya doya, delicesine yaşamak istiyorum ben!'' (sf: 33)


''Diyojen'in bir odaya da, sıcak bir eve de ihtiyacı yoktu. Bütün bunlar olmadan da orada hava sıcak zaten. Gidip bir fıçının içinde uzanıp portakal ve zeytin yiyordu. Eğer Rusya'da yaşamak zorunda kalsaydı bırakın aralık ayını, mayısta bile bir oda isterdi kendine. Muhtemelen soğuktan iki büklüm kalırdı.'' (sf: 37)


''Tek bildiğim, Tanrı'nın beni sıcak kandan ve sinirden yarattığı. Evet! Bir organik doku eğer canlıysa her türlü uyarıcıya karşı tepki vermelidir. Benim yaptığım da işte budur! Acıya karşı bağırarak, gözyaşlarımla cevap veririm. Yapılan alçaklıklara öfkeyle, iğrençliklere ise tiksinti duyarak tepki gösteririm. Bana göre bu, hayatın ta kendisidir. Bir canlı ne kadar basitse o kadar az duyarlıdır ve uyarılara karşı daha zayıf karşılık verir. Ne kadar gelişmişse, gerçekliğe karşı daha fazla duyarlıdır ve daha enerjik bir biçimde tepki verir. Bunu nasıl bilmezsiniz? Doktorsunuz ama böyle temel şeylerden haberiniz yok! Acıyı küçümseyebilmek, her daim memnun olmak ve hiçbir şeye şaşırmamak için işte tam da şu aşamaya gelmek (Ivan Dmitriç şişman, yağ küpüne dönmüş köylüyü işaret etti) ya da her türlü duyarlılığı yitirmek için sonuna kadar acıyla yoğrulmak, başka bir deyişle, artık yaşamamak gerekir.'' (sf: 38)


''Acıyı küçümsersiniz, ama parmağınızı kapıya sıkıştırdığınız vakit en yüksek perdeden inlersiniz!'' (sf: 41)


''Biz hiçbir zaman anlaşamayacağız, bana inancınızı aşılayamayacaksınız, -diyordu.- Gerçeklikle hiçbir bağınız yok. Hiçbir zaman acı çekmemişsiniz, yalnızca bir ayyaş gibi, başkalarının acılarıyla beslenmişsiniz. Ben ise doğduğum günden bugüne kadar hep acı çektim. Bu yüzden açıkça şunu söyleyebilirim ki, kendimi sizden üstün ve bütün ilişkilerde daha yetkin görüyorum. Siz bana akıl veremezsiniz.'' (sf: 42)


''Benim hastalığım, yirmi yıl içinde bütün kasabada tek bir akıllı adam bulabilmemdir. Ama o da bir deli!'' (sf: 60)


''Ay ışığının altında kara birer gölge olarak görünen bu insanlar, yıllarca, her gün onun çektiği acının aynısını çekiyor olmalıydılar. Nasıl olur da yirmi yıldan fazla bir süredir bu durumu anlamamış, anlamak istememişti?'' (sf: 67)


''Peki ölümsüzlük gerçekten var mıydı? Ama o ölümsüzlüğü istemiyordu, sadece bir anlığına aklına gelmişti bu düşünce. Önceki gece hakkında bir şeyler okuduğu güzel ve zarif geyik sürüsü önünden geçip gitti.'' (sf: 68)




14 yorum:

  1. Çehov'un eserlerinin bazılarını tiyatro olarak seyrettim ama hiç okumadım. Bu kitapta ilginç görünüyor ama yaz ayları için bana biraz kasvetli geldi belki sonra okuyabilirim. Elinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kışa dönük sonbahara daha uygun olabilir bence de :) Ama zaten kısa bir kitap, yormuyor. Teşekkür ederim. :)

      Sil
  2. çehov u tolstoy kadar seviyorum ve ikisi iyi arkadaşmış :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rus Edebiyatı ayrı dünya zaten değil mi :) Hiç bilmiyordum arkadaş olduklarını. Çehov'dan da ilk okumam :)

      Sil
  3. Anton Çehov sevdiğim yazarlardan biridir ama bu kitabını okumadım. Alıntılar çok güzel, özellikle 3. alıntıya bayıldım:)))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazarı seviyorsanız bu kitabına da bakın derim :)

      Sil
  4. Kitap bende var ama ne zaman elime alsam karamsarlık hissettiğim için bırakıyorum. 😅 Güzel bir tanıtım olmuş emeğine sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet aslında o karamsar havayı ben de hissediyordum. :) Kapak da insanı etkiliyor. Tabi sendeki baskı bu mu bilmiyorum ama kapak etkiliyor. Bir şeyler okumak istiyor ama istemiyor gibiyken ince bir şey okumaya karar verdim. :) Bu kitap da bayadır bendeydi. Alıp başladım böylece. Etkileyiciydi bence. Bir de en çok da artık nihayet bu yazardan bir şeyler okuduğum için memnunum. :)

      Sil
  5. 'Doya doya, delicesine yaşamak istiyorum ben!'' Bunu zaman zaman sen de söylüyor musun?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sözler bir yere kadar. Artık sadece gerekli şeyleri söylüyorum. Sanırım bir noktada sadece yapman gerekiyor. Pek çok şeyi söylemek beni artık tatmin etmiyor. Bu cümle de onlardan biri, diyeyim. :)

      Sil
  6. Ben de bu kitaptan gerçekten çok etkilenmiştim İlkaycığım, gözümde canlandırdığı atmosfer hala capcanlı duruyor zihnimde.. Çok sevgiler <3

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Anlatımı güçlü bir yazar gerçekten. Okura sanki mekanın ortasındaymış gibi olayları izletebilmek bir başarı. Böyle başarılı yazarları okurken okuma zevki bir yana yazmaya dair de çok şey öğreniyorum. Mesela benim betimlemelerim zayıftır. :( Üstelik aklımdakileri tam olarak yansıtma isteği gibi isteklerim var, ki sanırım bu gerekli de bir şey. En azından bir noktaya kadar. Düzenli yazma egzersizi yapsam artık çok iyi olacak. Neysem :) Sevgiler selamlar <33

      Sil
  7. Evde okunmayı beklerken eskidi yahu ama şimdi değil de kışa doğru okuyayım ben genede. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet aslında kapalı havalarda güzel gider :)

      Sil

Diğer yazılarıma da göz atabilirsiniz.