26 Ağustos 2023 Cumartesi

Üç Kız Kardeş (Anton Çehov) | Kitap Yorumu

Yazar: Anton Çehov, Çevirmen: Ataol Behramoğlu,
Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Üç Kız Kardeş, Anton Çehov'un kaleme aldığı dört perdelik bir oyundur. Olga, Maşa, İrina ve Andrey, asker babalarının işi dolayısıyla çocukken Moskova'dan küçük bir kasabaya taşınmış dört kardeştir. İyi bir eğitim almış bu kardeşler, yaşadıkları kasabada kendilerini yalnız hissetmekte ve Moskova'ya geri dönmenin hayallerini kurmaktadırlar. Anneleri henüz onlar çocukken, babaları ise bir yıl evvel ölmüştür. Babalarının ölümüyle birlikte büyük bir şehre taşınma hayalleri daha da büyümüş ve yaşamlarını istekle devam ettirebilmeleri için tek umutları olmuştur. Ancak toplumun ve yaşam şartlarının onları ittiği hayat biçimi, hayallerine tamamiyle zıttır. Oyunda bu dört kardeşin hayalleri, umutları ve nihayetinde yaşamları anlatılır. Bu kardeşlerin kasabada ahbaplık ettiği kişiler, askerler ve bir askeri doktordur. Andrey'in eşi ve çocuğu ile ev hizmetlileri ise diğer karakterlerdir. Karakterlerin yaşama bakış açıları ve beklentileri, ettikleri sohbetler üzerinden okura gösterilir. Böylece karakterlerin toplumdaki yerlerini ve toplumsal yaşama bakış açılarını anlarız.


Andrey bir bilim insanı olma hayalleri kuran, diğer yandan müzikle uğraşan çok yönlü genç bir adamken; kasabalı Natalya ile evlenmesi onun hayallerini, beklentilerini, uğraşlarını ve hatta övünç duyduğu eylemleri dahi değiştirir. 

Olga çok çalışkan bir öğretmendir. Sorumluluk almaktan da bir an dahi geri durmaz. Ancak yaptığı iş onu yorar ve hatta yıpratır. Öğretmenlik bile onu bu denli yıpratırken, kendisine kasabalıların önemli gördüğü ancak Olga'nın istemediği müdirelik görevi verilir. Olga da tıpkı kardeşi Andrey gibi sisteme boyun eyer. 

Maşa genç yaşta bir evlilik yapmıştır. On senedir evli olduğu kocası, genç Maşa için hayranlık uyandırıcı birisidir; ancak artık Maşa orta yaşlarına yol alan ve ne istediğini daha iyi bilen bir kadındır. Kocasına sadıktır ama artık ona hayranlık duymaz, hatta katlanamaz.

İrina en genç kardeştir. Güzeller güzeli ve umut dolu, bir küçük hanımdır. O da tıpkı kardeşleri gibi iyi eğitim almıştır. En büyük hayali Moskova'ya dönmektir. Yaşadıkları kasaba İrina'yı boğar. İrina'nın kardeşlerinden ayrılan yönü ise henüz sistemin içinde erimemiş olmasıdır. Hayalleri ve hayattan beklentileri canlıdır.

Kitabın isminin üç kız kardeş olmasının bence en önemli sebebi, kız kardeşlerin hala daha yaşamayı arzuladıkları hayata ulaşabileceklerine dair içlerinde taşıdıkları umudun canlı kalması ve dolayısıyla, Andrey'in aksine, her ne kadar zorunluluktan doğan sorumluluklarını yerine getirseler de kendi kişiliklerini baskılamamalarıydı. 


Kitabı okumaktan büyük keyif aldım. Kitapta farklı düşünce ve kişilik yapısına sahip karakterlerin bulunması, benim kitaba yönelik ilgimi canlı tuttu. Zaten felsefi diyebileceğim, düşünce odaklı görüşlerin yedirildiği kurgusal metinleri okumaktan ayrıca keyif alıyorum. Sanki o karakterler gerçekten karşımdaymış da onları dinliyormuşum gibi hissediyorum. Sıradan yaşamlarımızda bu denli geniş yelpazeye sahip çeşitlilikte insanla bir araya gelip üstüne seviyeli bir sohbette bulunmak malesef ki güç bir durum. Ancak neyse ki kitaplar var ve kitaplar bize böyle bir fırsat tanıyor. Bu kitapta da bu bahsettiğim farklı düşüncelere sahip karakterler bir aradaydı ve birbirlerini dinledikleri sohbetler ediyorlardı. Ben de bir okur olarak onları dinledim. Şimdi bu karakterlere yönelik fikirlerimi ifade edeceğim.

Bir komutan olan Verşinin, zorunluluklarla dolu bir yaşam sürmekteydi. Onun da hayatı, tıpkı diğer karakterler gibi, hayallerinden çok uzaktaydı. Verşinin bugüne yönelik değil, gelecekteki güzel günlere yönelik bir düşünce sistemi geliştirmişti. Bu da onun bugün dediğimiz zamanda var olan düzene ve daha en başta kendi yaşamına ses çıkarmamasına, sadece yapması gerekenleri istemese bile yapmasına ve onun uzak yarınlara bağlı yaşamasına sebep oluyordu. Pişmanlıklarla dolu ama umut dolu bir yaşam... Bu açıdan baktığımızda acıklı bir yönü de var. Hatta kendisi de bunu şu cümlesiyle ifade ediyor: ''Yine de gençliğimin geçip gitmiş olması çok yazık...''

Bu bana pek çoğumuzun yaptığı ve belki de yapmak zorunda hissettiği yaşama yönelik tutumlarımızı şekillendiren akışı anımsattı. Akış diyorum; çünkü bu, pek çok tercihle biçimlenen ve kişinin aslında günün sonunda kendi kendini zincirlediğini fark ettiren bir tercih zinciri yumağı. Verşinin karakteri ile Maşa'nın da bu bakımdan ortak noktaları bulunmaktaydı. Aralarındaki en bariz ve umut verici fark ise Maşa'nın henüz çok daha genç olması. Buna karşın, malesef ki hayal kırıklıklarımız en yalancı ve göz korkutan zincirimiz olabilir. Hayal kırıklıklarımız sahiden de cesaretsiz olmamıza yol açabiliyor, değil mi? Verşinin umut etmekten vazgeçmezken, Maşa umut etmeye cesaret bile edemiyordu. Oysa umut etmeden umduklarımıza ulaşamayız. Her ne kadar aslında Verşinin'in düşüncelerinin pasif etkili olduğunu düşünsem de, onun umut dolu yönü ile yaşam ve gelecek hakkındaki düşüncelerini okumayı sevdim.


Askeri doktor olan Çebutikin, emekliliğine çok az zaman kalmış ve mesleki açıdan yetersiz, görevlerini yerine getirmeyen ve hatta etik ve ahlaka uygun bir şekilde mesleğini yapmayan, kendi refahından başka bir şeyi önemsemeyen bir adamdı. Bu portre bana yine Çehov'un bir kitabı olan Altıncı Koğuş'u anımsattı. Bu kitapta da tıpkı Altıncı Koğuş'ta olduğu gibi, toplumdan ayrıksılaşmış aydın tiplemesini görüyoruz. Çebutikin'in eylemleri bunun bariz bir örneği. Yirmi beş yıldır aynı mesleği yapan ama kendini bir adım dahi ilerletememiş; dahası, kasaba halkının yaşamını tehlikeye tekrar tekrar atıp ''her şey bir, her şey aynı'' boşvermişliğinde bir doktor. Onu denetleyen, sorgulayan zaten yok. Ancak neyse ki Çebutikin'in de bir vicdanı vardı... Her ne kadar sesler, eylemlerle buluşmadığında bir anlam ifade etmeseler de; Çebutikin yaptıklarının ve yapmadıklarının kişilerin yaşamı üzerindeki büyük etkisinin farkındaydı. Bu bakımdan onun en çok da kendisine yönelik düşüncelerini okumak benim için ilgi çekiciydi.

Natalya karakteri Andrey'in eşiydi. İkisinin evlilik birliği ile bağlanmaları, doğal olarak birbirlerinin yaşamdaki beklentilerini de birbirine bağlamıştı. Ancak bunun sağlıksız bir bağ olduğunu ve Andrey'in bu bağın içinde kendi istek ve amaçlarını bir kenara bırakıp yalnızca karısının istediği gibi bir adamın varlığına büründüğünü görüyorduk. Üstelik Andrey de kendisinin, yaşadığı bu yaşamdaki Andrey olmadığının içten içe bilincindeydi. Ancak buna yönelik hiçbir eylemde bulunmadı; ne karısına, ne kız kardeşlerine kendi düşüncelerini dahi açıklamadı. Değer verdiğini söylediği karısına dahi içten içe saygı duymadığını, onunla uyumlu olmadıklarını bildiğini Andrey'in kız kardeşleriyle olan konuşmalarında okuyorduk. Andrey'in yaşamı da zorunluluklarla ördüğü ve inanmadığı bağ, amaç ve düşüncelerle doluydu.

Kuligin ve Tuzenbah karakterleri ise kendilerini sevmeyen ve onların aşkını elde edemediklerini bildikleri kadınlara bağlı, 'bir umuttur aşk' (ı yaşamak) mantığında beyefendilerdi. Beyefendilerdi bu doğru; ancak onları sevmeyen kadınların hislerine kör, sağır ve dilsizi oynuyorlardı. Ancak bir noktada Tuzenbah'ın dili çözüldü tabii. Sevdiği kadına onun aşkını elde edememesinin kendisini üzdüğünü, kahrettiğini söylüyordu. Üstelik bunun bir mantık birlikteliği olacağını en başından beri bu sözümona sevdiği kadının bizzat ağzından dürüstçe duyduğu halde. Aşk... Aşkın bir illüzyon olduğunu düşünmüyorum. En azından karşılıklı ve sağlıklı bağlarla kurulmuş bir aşk illüzyon değildir. Asıl illüzyon, böyle tek taraflı ve kendini kandırmaya yönelik sahiplenici birlikteliklerdir. Çünkü adı zaten daha en başta aşk konmamıştır. Sadece kişilerden biri veya bazen her ikisi de, öyle olsun ister. Ancak malesef isteklerimiz her zaman gerçeğimiz olmaz, olamaz.

Öte yandan pek sevgili Olga'nın bir aşığının olmaması da ilginç ve üzerinde durmaya değer bulduğum bir durum. Olga kendini kariyerine vermiş ve çok çalışan bir kadındı. Kardeşlerin en büyüğü ve en kendini yaptığı işe adamış olanıydı. Kardeşler arasında en sevdiğim olmamakla birlikte, en çok saygı duyduğum isimdi diyebilirim. Buna karşın bir kahraman çıkıp da onun aşkı için savaşmıyordu. Neden olabilir diye düşündüm. Olga'nın kendisinin pek çok şeyle savaşabilecek güçte bir imaj çizmesinin bunda bir etkisi olabilir miydi?.. Belki de, öyleydi!


Kitabı okumaktan büyük zevk aldım. Tiyatro metni olduğu için aslında hızlıca okunabilecek bir kitap; ancak ben karakterlerden ve onların düşüncelerini okumaktan o kadar keyif aldım ki, kitabı okuma sürecimi bilinçli olarak uzattım. Yazımda da uzun uzun karakterler üzerine analizler yapmamdan anlaşılacağı üzere, yazar derin karakterlere yer vermişti. Sıradan görünen ama derin karakterler. Üç Kız Kardeş yazardan okuduğum ikinci kitap oldu. Bu kitabıyla birlikte yazarın gözlem gücünün güçlü olduğuna dair düşüncem pekişti. İlgisini çekenlere kitabı öneriyorum.

Hoşça ve kitaplarla kalın.


ALINTILAR

''Yaşlanmışsınız ama yaşlı değilsiniz.'' (Sayfa 14 - Olga)


''İnsan yalnızken içini bir keder kaplar.'' (Sayfa 14 - Verşinin)


''Bugün tanık olduğumuz acılar -ki saymakla tükenmez!- yine de toplumun ulaştığı belirli bir ahlaki düzeyi gösterir...'' (Sayfa 16 - Tuzenbah)


''Böyle bir kentte üç yabancı dil bilmek gereksiz bir lüks. Hatta lüks de değil, gereksiz bir fazlalık, altıncı parmak gibi bir şey. Çok fazla gereksiz şey biliyoruz.'' (Sayfa 20 - Mâşa)


''Sık sık düşünürüm. Yaşama yeniden, ama bu kez bilinçli olarak başlanabilseydi! Yaşamış olduklarımız, hani derler ya, taslak, öteki de onun temize çekilmişi olsaydı, ne olurdu acaba? Sanırım her birimiz, her şeyden önce, yaşamış olduklarımızı bir daha yaşamamaya, ya da hiç değilse, kendimize bambaşka bir yaşama ortamı, ne bileyim sözgelimi, böyle çiçeklerle dolu, aydınlık bir ev yaratmaya çalışırdık...'' (Sayfa 21 - Verşinin)


''Her yaşamda başta gelen şey, onun biçimidir... Biçimini yitiren, yok olup gider.'' (Sayfa 23 - Kuligin)


''Bizler için mutluluk diye bir şey yoktur, onu sadece arzu ederiz.'' (Sayfa 49 - Verşinin)


''İnsan bir roman okuduğunda, bütün okudukları eski, bilinen şeylermiş gibi gelir ona... Ama kendin âşık olduğunda, kimsenin hiçbir şey bilmediğini, herkesin kendi başına karar vermesi gerektiğini anlarsın.'' (Sayfa 83 - Mâşa)


''Mutluluğu arada bir, gıdım gıdım, damla damla tadıp da benim gibi böyle birden yitirirsen, yavaş yavaş kabalaşır, kötücül biri olup çıkarsın. (Eliyle göğsünü gösterir.) Buram yanıyor.'' (Sayfa 97 - Mâşa)


''Onu neden sevdiğimi ya da ne bileyim, bir zamanlar neden sevmiş olduğumu anlayamıyorum.'' (Sayfa 100 - Andrey)


''Yaşadığımız şu zaman parçası, iğrenç.'' (Sayfa 105 - Andrey)


''Neden, neden daha yaşam yolunun başlangıcında can sıkıcı, renksiz, silik, tembel, duymaz, yararsız, mutsuz kişiler olup çıkıyoruz bizler?'' (Sayfa 105 - Andrey)


''Hayatımıza yeniden başlamak için yalnız kalıyoruz... Yaşamak gerek... Yaşamak gerek...'' (Sayfa 115 - Mâşa)




14 yorum:

  1. Bu durumda Martı'yı da okumalısın. Maşa'yı Martı'dan tanıyorum ben :) Elbette kitabı okumadım oyunu izlemiştim ve Maşa karakterine bayılmıştım. Nergiz Acar muhteşem oynamıştı! Oyuna denk gelirsen izlemeni öneririm, her ne kadar benim izlediğim yıla göre -muhtemelen- oyuncu değişmiş olsa da...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hımm, aynı karakter mi acaba yoksa isim benzerliği mi? Maşa'yı gerçekten sevdim. Kitabı okurken en çok İrina'yı sevdiğimi düşünüyordum ancak üstüne düşündüğümde Maşa'yı kendime daha yakın gördüğümü fark ettim. Bu bakımdan eğer ki aynı karakterse çok sevinirim onunla başka bir kurguda daha karşılaşacak olmama. Değilse bile bu yazarın çevrilmiş tüm kitaplarını okumak istiyorum. Anlatımını sevdiğim bir yazar oldu. Oyunu da merak etmiştim kitabı okurken. Okuması bile böyle keyifliyken, seyretmek de çok hoş olur eminim. Öneriniz ve ziyaretiniz için teşekkür ederim. :)

      Sil
    2. Aynı karakter, hatta diğerleri de:) Oyun da aslında geçişli, tek bir kitaba bağlı kalınarak oluşturulmamış. Tüm hikâyeyi anlıyorsun, izlediğim en iyi oyunlardan biriydi, çok keyifle yazmıştım. Merak ediyorsan bir göz at.

      Linki şöylece bırakıyorum:)

      https://laparagas.blogspot.com/2014/01/mart.html

      Rica ederim:)

      Sil
    3. Aaa çok iyiymiş o zaman, teşekkür ettim tekrardan. Yazınıza mutlaka bakacağım. :)

      Sil
  2. İlgi çekici görünüyor. Çok iyi özetlenmişsin, kitap aklımda bulunsun. Daha Altıncı Koğuş'u bile okumadım. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ediyorum ve her iki kitabı da öneriyorum :))

      Sil
  3. Bu kitabı kaçırmışım. Yazın ile ilgim artı. Yazarın başka kitabını okumuştum güzel idi. Bu da güzel görünüyor. Not aldım. 😊

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okursanız umarım sizin de beğeneceğiniz bir kitap olur ama bence ortalama üstü bir kitap ve muhtemelen beğeneceğiniz de bir kitap olacak :) Şimdiden iyi okumalar diliyorum. :)

      Sil
  4. Konu çok ilgimi çekti ama tiyatro için yazılan metinleri biraz zor okuyorum, yine de yayınevine gittiğimde kitaba bir bakacağım. Detaylı anlatmışsınız çok iyiydi elinize sağlık:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tiyatro metinleri için ben de öyle düşünüyordum açıkçası ama bu kitap tiyatro olsa da konusundan dolayı mı artık bilemiyorum, normal düz metin okuyormuş etkisi verdi bana. Okursanız siz de beğenirsiniz umarım. Teşekkür ederim yorumunuz için. :)

      Sil
  5. çehov ivit sevdiklerin arasına giriyor gibi güzeeel :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet favorim olmasına birkaç kitap kaldı. Onları da beğeneceğim gibi geliyor (daha okumadım başka :)

      Sil
  6. Bu kitabı börmemiştim, bunu da alırım ben. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben baya sevdim. Umarım siz de seversiniz. :)

      Sil

Diğer yazılarıma da göz atabilirsiniz.