Yönetmen: Jim Jarmusch
Senarist: Jim Jarmusch
Yapımı: 1989 - Japonya, ABD
Film dört bölümden oluşuyor. İlk bölümde Japonya'dan ABD'ye seyahat etmiş genç bir Japon çifti görüyoruz. Çift çat pat İngilizceleriyle Amerika sokaklarında biraz dolaşıyorlar. Genç kadın büyük bir Elvis Presley hayranıyken, genç adamın pek de oralı olmadığını görüyoruz. Ancak stilini oluştururken gıcık olduğunu ima ettiği Elvis'ten biraz ilham aldığı da çok açık. Genç kız ne kadar bıcır bıcır birisiyse, genç çocuk o kadar ifadesiz ve cool durmaya çalışan birisi. Ancak dikkatli -ve dikkatsiz- bakışlardan baktığımızda, genç adamın genç kadına karşı olan acemi duruşu da gözlerden kaçmıyor. Çiftimiz günün sonunda kendilerini sokak arasındaki bir otelde buluyorlar. Bu otelde de Elvis peşlerini bırakmıyor.
İkinci bölümde eşini defneden başka bir genç kadını görüyoruz. Aslen İtalyan olan bu hoş kadın, aslında Amerika'nın yabancısı. Ona zorla bir şeyler satan satana. Kah dergiler, kah hayalet hikayeleri... Günün sonunda bu yolcumuz da kendini genç çiftin gittiği otelde buluyor. Otelin lobisinde başka bir genç kadınla çarpışıyor. Otel odaları iki kişilik olduğu ve çarpıştığı kadının nakit sıkıntısı bulunduğu için odayı bu kadınla paylaşıyorlar. Odayı paylaştığı kadın onun aksine şehre gelen bir yabancı değil; şehirden ayrılan birisi. Sevgilisiyle ayrılan bu kadın, kendine yeni bir hayat kurmak üzere uzaklara gideceğini söylüyor. Elvis'in gölgesi burada da karakterlerimizi bırakmıyor.
Üçüncü bölümde söz konusu ayrılınılan efkarlı sevgiliyi görüyoruz. ''Elvis'' olarak çağrılan bu İngiliz sevgili, aslında Elvis'ten hiç haz etmiyor. Sevgilisinin onu terk etmesinin sıkıntısı bir yana, aynı gün işten de çıkarılan bu adam alkolün de etkisiyle oraya buraya sataşıyor. Taşıdığı silah da cabası. Bu çakma Elvis, yakın iş arkadaşı ve eski kayınbiraderi bir suça karışıyorlar. Bu suçtan sonra bizim meşhur Elvisli otele sığınıyorlar.
Son bölümde ise silah patlıyor. Hem ne diyordu Çehov'un tüfeğinde: ''Birinci perdede duvarda silah asılıysa sonuncu perdede o silah patlamalı.'' İşte son perdede de o silah patlıyor. Tüfek mi; onu aslında üçüncü değil, ilk perdede duvarda asılı olarak görmüştük.
Kaynak: Pinterest |
Jim Jarmusch'un mizahi diline ve filmdeki öyküyü anlatma stiline bayılıyorum. Bu zamana kadar izlediğim filmlerinin bazılarında benzer bir işleyişi takip ettiğini gördüm. Film bölümlerden oluşur ancak tüm o bölümleri birbirine bağlayan bir kesişim noktası bulunur. Bu noktada bu film özelinde bir açıklama yaparsam; filmde aslında doğrusal ve döngüsel zaman anlayışının bir arada kullanıldığını da söylemek mümkün. Her bölümde olaylar düz bir zaman çizgisinde doğrusal olarak akıyor. Ancak bir noktada bir olay yaşanıyor; sonra diğer bölüme geçiyoruz ve başka karakterlerin o kilit olaya kadar aynı gün içinde neler yaşadıklarını izliyoruz. Aslında tüm karakterler aynı zamanda, aynı mekanda bulunuyorlar; ancak biz izleyiciler bu gerçeği film aktıkça veya filmin sonunda fark ediyoruz. Bu filmde de olaylar aynı zamanda ve aynı mekanda geçiyordu. Olayların aynı zaman diliminde yaşandığını tekrar eden bazı sahnelerden anlayabiliyoruz. Örneğin lobideki iki çalışanın konuşmaları ve radyoda çıkan haber bunun bir kanıtı.
Film için, yönetmen bizlere görüntülü bir öykü yazmış desek yeridir diyebilirim. Burada Tolstoy'un ''Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar; ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir.'' sözünün de oluşturulan kurguda temel alındığını görüyoruz. Filmin üç bölümünde de ya şehre bir yabancı geliyor, ya da şehirden bir insan ayrılıyor. Son kısımda ise tüm bu bölümlerin kesişim noktasını görüyoruz; bu da aslında tüfek metaforundaki gibi, filmde anlatılan hiçbir şeyin ve yer alan simgelerin boşa olmadığını izleyicilere gösteriyor.
Benim severek izlediğim, zihnimde hoş bir tat bırakan bir filmdi. Meraklılarına öneriyorum. Ayrıca filmde çalan Elvis Presley'in Blue Moon isimli parçasını da çok severim. Dinlemeniz için aşağı filmin müziklerinden oluşan bir listenin linkini de bırakıyor olacağım.
Hoşça kalın.
:)
Mystery Train (Original Motion Picture Soundtrack) dinlemek için tıklayabilirsin.
İlgimi çekti, ekledim izlenecekler listeme. Çok teşekkürler tanıtımınız için :)
YanıtlaSilRica ederim, şimdiden iyi seyirler dilerim. :)
SilTolstoy ve Çehov, sanat dünyasını etkileyen ne sözler söylemişler öyle
YanıtlaSilÖyle, sanatçılar sanatı etkilemeli zaten :)
SilFilm çok ilgimi çekti, hemen bulup listeme ekledim. Sanırım akşam izlemiş olurum.
YanıtlaSilBen de dün Elvis' in hayatını izlemiş ve onun müziklerini tekrar gündeme almıştım. Film o açıdan da keyifli olacak o zaman. :))
Teşekkürler,
Evet güzel bir denk geliş olmuş :) Aslında filmde Elvis'in yaşamına dair direkt bir gönderme bulunmuyor ama film boyunca onun gölgesi karakterlerin ve izleyicilerin hep yanında geziniyor. Farklı ve hoş tat bırakan bir filmdi. Bu yönetmenin filmlerini genel olarak öneririm. Kendine has bir tarzı var. Filmi de umarım seversiniz. İyi seyirler dilerim. :)
Siljarmusch en sevdiğim amerikalı yönetmen ve kaurismaki nin arkadaşı, birbirlerinin filmlerinde oynuyorlar bazen :) favorim deee stranger than paradise :) jarmusch, holivut dışı olduğu için bencesi her zaman arkadaşları ile birlikte ucuz filmler çekiyor :)
YanıtlaSilO diğer yönetmenin ismini de geçenlerde not aldım. Tarzları benzermiş sanırım, öyle yorumlar gördüm. Veya bilmiyorum, öyle olsa da olmasa da onun da filmlerini izleyeceğim :) Bağımsız sinemacılardan olduğundan filmleri de bağımsız oluyor ve hissettiriyor. En çok da bunu seviyorum. Basmakalıp ifadeleri yok. İyi ki keşfettim dediğim yönetmenlerden kendisi. Bahsettiğin filmini ben de seviyorum <3 Şey de favorim aslında Winonacığım oynuyor, Night On Earth. O filmini de seviyorum çok.
Silhımmmm :)
SilHatırlatma için teşekkür ederiiimm :)
Sil