12 Ağustos 2023 Cumartesi

Yeryüzü Güncesi #3 | Kelime Oyunu 117


''Yeniden ve yeniden yaşanıyor her şey. Her şey, geçiyor ve sonra tekrar, geri geliyor. Farklı bir şekliyle ama hep aynı dönüşle. Günler geçiyor, sonra aylar ve yıllar... Geriye yalnızca bir kitabın kenarına aldığın notlar kalıyor. Herkes her şeyi unutmuş gibi oluyor. Hiçbir şey olmamış gibi. Nasıl bu kadar kolay kabulleniyorlar anlamıyorum. Hepimiz mi böyleyiz Ozan? Hepimiz mi kolay kabulleniyoruz yeniden ve yeniden var olmayı...''

''Bunda rahatlatıcı bir yan buluyoruzdur belki de. İlerleme fırsatı. Sana bir ip uzatılıyor ve atlıyorsun, bu kadar.''

''Marsupilamiler gibi mi?''

''Marsupilamiler gibi.'' 

Genç kadının kırışan göz kenarları kendini ele veriyordu. Hava nihayet serindi. Otlar yemyeşil, gök mavi. Bulutlar her yanda.

''En sevdiğim gökyüzü!'' dedi birden genç kadın.

''Gökyüzünü kim sevmez... Haklısın.''

''Hayır Ozaaann, onu demiyorum. En sevdiğim diyorum, gökyüzünün eeen sevdiğim hali bu hali! Bulutlar her yanda; beyazlığın ardı uçsuz bucaksız bir deniz.''

Genç adamın dudakları gamzeleriyle buluşmuştu. Gözleri ise genç kadının bahsettiği denizle. ''Haklısın,'' dedi sonra, ''deniz gibi.''

''Geceleri de böyle. Deniz gibi.''

''Geceleri de?''

''Geceleri de.''

''Deniz gibi?''

''Deniz gibi.''

Genç kadının göz kenarları yine hafiften kırışmıştı. ''Aman Ozan... Deniz de geceleri siyah olmaz mı? Göremezsin rengini. Çünkü ışığı gitmiştir. Üstünde ancak ay ve yıldızlar titreşir. Hatta biliyor musun bazen kafamı böyle eğerim. Sonra da ay ve yıldızlar parçalara ayrılır.'' Genç kadının yana eğdiği başı aniden genç adamın omzuna düştü. ''Ah!'' dedi genç kadın.

''Ne ah! Aslı... İnsan haber verir, pat diye...''

''Pardon bir dahakine çat diye başımı düşürürüm.'' 

Genç adam yalnızca başını iki yana sallamakla yetindi. Doğrulur doğrulmaz genç kadının başı yine onun omzunu bulmuştu. 

''Neyse ne diyordum?''

''Çat diye?..''

''Ozan!..''

''Pat... Tamam tamam. Denizin geceleri siyah olmasından bahsediyordun. Ve bir de...''

''Parçalanmış ay ve yıldızlar! İşte, tamam oradaydık, teşekkür ederim Ozan. İşte!'' Genç kadının elleri kolları yerinde durmuyordu. Ancak başını genç adamın omzundan çekmedi. Genç adam kendini gülmemek için zor tutuyordu. Nasıl böyle olabilirsin, diye geçirdi içinden. Sen de sanki ikiye parçalanmış gibisin.

Genç kadın gerçekten de ikiye parçalanmış gibiydi. Bir an hararetli hararetli bir şeyler anlatıyor, bir an olduğu yere büsbütün çöküyordu. ''Işık,'' dedi sonra, ''ışık ve karanlık. Sanki yerden göğe volta atıyorlar. Ya da...''

''Doğudan batıya?''

''Bingo! Doğudan batıya! Volta atıyorlar. Bu seremoni böyle akıp gidiyor. Her gün. Her ay. Her yıl. Bir ömür!''

''Peki bunlar olurken bizler ne yapıyoruz?''

''Bizler... Bizler... Bir tur daha sallanacağım bana ne bana ne diyoruz. Asla doymayan yaramaz çocuklar gibi. Sıradaki diğer insanları görmüyoruz. Ya da sadece çocukların salıncakta sallanabileceğine inanıyoruz. Bazılarımız ben sallanmam bu yaştan sonra diyor. Bazılarımız daha yukarı daha yukarı diyor. Diğer bazıları da olmaz düşersin diyor. Herkes bir şeyler diyor. Herkes salıncakta sallanmanın büyüsüne kapılıyor.''

''Bu kötü bir şey mi? Kulağa eğlenceli geliyor.''

''Öyle. Eğlenceli.''

''Ama?''

''Her kafadan bir ses çıkıyor; bu, kafa karıştırıcı.''

''Olabilir...''

Şimdi ikisi de suskundu. Genç kadın başını kavuşturduğu ellerinin arasına yaslamıştı. ''Ellerim senin omzundan daha yumuşak bir yastık oldular,'' dedi sonra.

''Yaaa, ne demezsin; benim de omzum rahatladı bak sen şu işe...''

''Yaaa...''

''Yaaaa...'' 

İkili birbirlerine suratlarını buruştura buruştura ayaklandılar. Rüzgar, genç kadının eteğinin ucunda dans ediyordu.

''Rüzgar'' dedi genç kadın ''ışığın aksine, daha özgür sanki.''

''Işığın aksine?''

''Işığın aksine. Bak şimdi,'' dedi genç kadın, ''Işık, ışık her yerde. Onu kimse geçemez! Ama o tek ve her yerde. Oysa rüzgar öyle mi? Kah burada,'' genç kadın uçuşan saçlarını düzelterek genç adama döndü, ''kah burada,'' şimdi de genç adamın saçlarını dağıtmıştı.

''Bak sen şu rüzgara...'' dedi genç adam genç kadına yandan bakışlar atarak. Ancak saçlarını düzeltmemişti. Genç kadın arkasını döndüğü anda gamzeleri yine gün yüzüne çıkıverdi.

''Rüzgar sahiden eğlenceliymiş,'' dedi sonra genç adam. 

''Yaaa, öyledir,'' dedi genç kadın. ''Kah oradadır, kah'' aniden genç adamın dibinde biterek sessizce olduğu yerde duruverdi.

''Tamam tamam anladım, burada!'' dedi genç adam saçlarını korurken. Oysa genç kadın yalnızca onu izliyordu. Sonra arkasını döndü ve yürümeye devam etti. ''Ozan'' dedi biraz sonra. 

''Aslı...''

''Ozan...''

''Asl...''

''Tamam Ozan bi' dur aaa!''

''Evet dinliyorum...''

''Rüzgar da ışık da aynı aslında. İkisi de şifacı birer ulak. Yalnızca çalışma şekilleri farklı.''

''Hangi kelimeyi çeksem bilmedim Aslı. Nedir bu?''

''İşte bi' dur, açıklıyorum... İşte! Bu... Yalnızca yöntemsel bir şey,'' dedi genç kadın büyük bir ciddiyetle. Ancak gözlerinde yine bilindik pırıltılar dolaşıyordu. ''Bazen ışık artar, bazen azalır; rüzgar da öyle. İkisi de her an her yerde gibi gelir bazen.''

''Hayır burada haksızsın Aslı. Bazen rüzgar her yerde olmaz...''

''Evet olmaz. Neyse! Bunlar teferruat. Demek istediğim... Çok olduklarında da, az olduklarında da rahatsız oluruz. Görüşümüz parçalanır. Bulanır. Tepetaklak olur kafamız. Düşer, böyle.'' Genç kadın başını aşağı sarkıtıp dilini çıkardı. 

''Aslı...'' dedi genç adam artık kahkahasını tutmayı bırakıp.

''Ah pardon böyle yapmamalıyım başım böyle kalacak. Neyse! Böyle anlarda işte. Bazen kafamızı kendimiz kaldırırız, böyle. Bazense, kafamız düşerken biri gelir tutar. Bazen, biri tutmasa da kafamız cumburlop diye bir omza düşer. Sert mert, omuz omuzdur.'' Genç kadın olduğu yerde bir tam tur dönerek genç adama sarıldı. ''Sonra,'' dedi yürümeye devam ederlerken, ''bazen o omuz bizi saatlerce, günlerce, aylar ve yıllarca taşıyamaz. Bazen taşır tabi. Bazen yüzlerce güneş ve ay voltası kadar geçen süre boyunca taşır seni. Ama bazen yorulur. Bazen sıkılır. Bazen sen istemezsin taşımasını. Bazense sen kendin taşımak istersin düşen başını. Bazen kaldırırsın, yeterince dinlenince. Bazen şımarıklığın tutar, dinledikten sonra bile biraz daha durayım şu güzel omuzda dersin. Rahatsız mahatsız...''

''Aslı...''

''Sonra bazen, hani dinlenmen gerekince, ellerini ensende kavuşturup bir gölgede beklersin. Bulutlar gelir geçer. Volta atan günler ve geceler, haber taşıyan rüzgar ve ışık; gelir ve gider. Sen beklersin. Yeniden ve yeniden. Beklediğin aynı şey olmaz çoğu zaman. Her yeni günde aynı şeyi bile bir başka düşlersin. Bazen farklı şeyleri aynı düşlersin. Sonuçta herkesin düşleme yöntemi de farklıdır. Rahatına hangisi gelirse... Ama bazen, salıncaktan inmen gerekir; veya artık o uzun sıradan ayrılman. O zaman ne yaparsın?''

''Kaydırağa koşabilirsin. Hem ben kaydırağı daha çok severdim,'' dedi genç adam genç kadına daha sıkı sarılıp. 

''Evet aslında. Bazen kaydırak daha eğlenceli oluyor.''

Kısa bir sessizlikten sonra genç kadın şapkasını çıkarıp genç adamın başına kondurdu. ''Hem,'' dedi, ''bunların hepsi sadece birer araç. Birer hizmetli. Bu şapka gibi. Kaydırak da, salıncak da. Birer araç. Önemli olan kendin gibi eğlenebilmen. İstersen daha yükseğe de, istersen yavaş sallan. Bazen bu senin elinde olmaz tabii. Ama yine de amaç sendedir; elinde olmamasını araca dönüştürmek de.''

''Vaoovv. Tam bir kişisel gelişim konuşmacısısın. Etkilendim!''

''Dalga geçme Ozaaan.''

''Gerçekten. Geçmiyorum. Yenilendim resmen.'' Genç adam genç kadına yeniden sarılarak gözlerini kapattı. ''Ama benim meditasyonum sadece bu,'' dedi.

Sonra rüzgar esti. Tekrar ve tekrar. Güneş bulutları, yaprakları, genç adam ve kadının birbirine kenetlenmiş kollarını usulca dolaştı. Sonra ay ışıl ışıl parladı.

-bölüm sonu.-


Bu haftanın kelimeleri; hizmetli, meditasyon, volta, şifacı, seremoni idi. Kelime Oyunu etkinliği ile beş kelime veriyor ve içinde o kelimelerin geçtiği öykü, şiir, deneme vb. türlerde metinler yazıyoruz. Sizler de etkinliğe katılabilir, kelimeler verebilirsiniz. Kelime vermek ve sevgili Deeptone'nun yazısını okumak için şuraya tıklayabilirsiniz.

İyi okumalar olmuştur umarım. 


bir şeyler dinlemek istersen tıklayabilirsin.




10 yorum:

  1. Çok güzel bir hikaye olmuş, elinize sağlık. Epeydir kelime oyunu yazısı okumamıştım, keyifliydi:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Beğenmenize sevindim. :)

      Sil
  2. Çok güzeldi ya, ikisinin sohbetine bayılıyorum. Doyum olmuyor okumaya. Sanki onların yanında gibi hissediyorum. Kelimeleri de çok iyi kullanmışsın. Benim de yazasım geldi, uzun zamandır hikaye paylaşmıyordum. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Böyle düşünmene çok sevindim. :) Evet aslında keşke sen de yazsan okusak :))

      Sil
  3. Öncelikle yeni blogun hayırlı olsun sevgili İlkay! :)
    Dilerim bu blogun sana uğur, mutluluk ve tatlı anılar getirir.

    Ozan ve Aslı’nın öyküsü çok iç ısıtıcıydı. Özellikle gökyüzü, ay ve yıldızlar, deniz ve rüzgar üzerine konuşmaları çok güzeldi. Öyküyü çok iyi kaleme almışsın. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim güzel yorumun ve temennilerin için. Dilerim öyle de olur. :)
      Bu sıralar gökyüzünü bol bol izliyorum. Haliyle dikkatim orada. Yazdıklarımda da gökyüzüne bolca yer verdim son günlerde. Karakterlerin arasında geçen diyalog benim de yeni düşünceler üretmemi sağlıyor açıkçası. Okuyanların da beğenisini kazanıyorsa ne mutlu. Çok teşekkür ederim tekrardan. Sevgiler. :)

      Sil
  4. Aslı çoook tatlı. Ozan keşke biraz daha romantik olsan.öykü çok güzeldi.hem akıcı, hem manalı..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Beğenmiş olmanıza sevindim. :) Evet Aslı bıcır bıcır, Ozan odun odun biraz malesef. (karakterini eleştiren yazar, dındın dındın :)

      Sil
  5. yine tatliş şeker bunlar :) aslı deyince bu öyküde nil karaibrahimgil geldi aklıma, onun gibi biri olabiler yani :) ozan da kerem bursin :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nil Karaibrahimgil tamam belki olabilir ama Kerem Bursin hayııırr :) (Üzgünüm Kerem Bursin, kişisel değil :) Çünkü o aktörü düşününce aklıma sadece oynadığı roller geliyor. Oysa Ozan ne o kadar kaslı, ne de o kadar zengin :) Bir de Ozan daha hırpani bir tip. Öyle jilet gibi giyinmez. :) Ve aslında aynı Aslı gibi cici ve sempatik. Sadece bazen Aslıyla anlaşamıyorlar çünkü Aslı fazla kelebekler falan gören bir tip :) Neyse ama fikrini belirtmene gerçekten çoook sevindim. Ben de merak ediyordum acaba okurlar onları zihninde nasıl canlandırıyorlar diye. :)

      Sil

Diğer yazılarıma da göz atabilirsiniz.