Her ayın bir ruhu var. Kasım daha kendi halinde, köşede sevdiği şeylerle takılan, belki bir şeyler okuyup izleyen, arada yürüyüşlere çıkan, ağlamaktan çekinmeyen, sessiz ama derin bir ruha sahipti. Bana öğrettiği her şey için minnettarım. Bana kattıkları için minnettarım.
Kasımda güzel kitaplar okudum, güzel bir film izledim. Eskiden ne çok film izlerdim. Şimdi baksana, koca ay tek bir film izlemişim. Film izlemek beni en az kitap okumak kadar rahatlatır. Tüm o duyguları oyuncuların hareketlerinde görmeye bayılırım. Hatta biliyor musun önceden öykü yazabilmemde bana yardımcı olması için de film izlerdim. Tabi çok önceden çok film izlerdim. Bir karakter nasıl oturmuş kalkmış, nasıl bakıyor sevdiğine sevmediğine, ne geçiyor aklından şu yüz ifadesiyle... Görsellik ön planda olduğundan kendi kafamdaki yazıları nasıl üç boyutlu hale getirebileceğim konusunda film izlemek bana yardımcı oluyor veya olacak gibi hissederdim sanırım, bilmiyorum. Tabi tek neden bu değildi filmleri sevmemde. İyi bir film izlemenin verdiği keyif çok başka. Bana keşfetmenin ferahlığını veriyor. Bana hep, dünyanın büyük bir yer olduğunu hatırlatıyor. Hayatı filmlerden öğrenmek gibi göz bayıltan bir yerden söylemiyorum bunu. Sanat gibi derin, geniş bir yerden söylüyorum. Sanat bana hep umut verir. En depresif, en mutlu, en sosyetik, en halkçı, en özgün, en sıradan, en en en olan tüm halleriyle, başlı başına sanatın kendisi en'dir benim için.
Filmleri de bu yüzden severim. Bana sanatın bir yanını gösterdikleri için. Çıtır çerez filmler bile buna dahil. Çünkü onun da içinde insan ve onun düşünce ile duyguları var. İnsanların dünyasının derinliği değil midir zaten sanat. 2000 sonrası sanatının ''felsefesi'' pek beni sarmıyor sanırım ama ve lakin, o da bu düşünceye dahil. İnsan. Sanat, insanı anlatır. İster ''boş'' gelsin o sanat eseri, ister ''dolu.'' İster ''meh'' de, ister ''vaov.'' Hepsinin anlatısı insandan insana olduğundan, iletisi de insandır. İnsan insanı insan yoluyla anlıyor. O nedenle zaten birine baktığında kendini görüyorsun. Bir şeye baktığında kendin kadarını görüyorsun. Sanatın mesajını iletme kanalı değişebilir tabii. Resim olur, müzik olur, sinema olur, edebiyat olur, heykel olur, olur olur. Hepsi insandan insana akar sonuçta ve bu bana hep çok ilginç gelir. Bu daha da ilginç. Ben çoğu insanı ilginç bulmam ama düşünceler benim için (çoğunlukla *-*) ilginçtir. Gerçi artık günümüzde düşüncenin önemi var mı tartışılır da. Neyseee.
Sana göre kasım böyle değil, değil mi? Çünkü bak, işte dediğim şey. Ben kasıma bakınca kendi kasımı yaşama şeklimi gördüm. Sen bakınca kendini göreceksin, yaaaa.
Aralık ayına bakınca ne görüyorum acaba? Kırmızı ve yeşilll. Sen belki beyaz da görürsün. Ama ben İzmirliyim, göremiyorum malesef beyaz falan. Ben yağmur sesi duyarım, rüzgar sesi duyarım, kalorifer peteği hissederim. Gri görürüm, mavi görürüm ama beyaz görmem. Böyle bir şeyler. Şu an içimde hiç heves yok biliyor musun? Aralık ayını inekleyerek geçirmeyi planlıyorum. Bitirmem gereken şeyleri bitirip kurtulmayı düşlüyorum. Sonra da hayatımın sonraki aşamasına falan geçerim sanırım. O keyifli olur mu sence? Belki, belki de değil. Herkesinki kadar işte. Değil mi? Önceden olsa bu hissimi büyütür de büyütürdüm. Etiket yapıştırırdım bir de. Karamsar mıyım, umutsuz muyum ne derdim. Abaarttt. İnsan böyle hisseder işte. Ki bu inan bana his bile değil. Ben neler neler hissettim de sonu bir yere çıkmadı işte burada yazıyorum hissettiğim ve hissedemediğim çoğu şeyi. Sanırım benim asıl sorunum aşırı mantıkçı bir kız olup duygusal taklidi yaparak hayatı deneyimlemeye çalışmak. Bana inanmayacaksın ama astroloji haritamı açıp baksak o da bu dediğimi der bencesi, yaaaa. O zaman inanırdın ahahahah, şaka yapıyorum.
Bir kitap okuyorum. Aslında dün bitiririm demiştim ama iç sesim bana rahat vermediği için okuyamadım. Okumaya çalışsam da anlamadım ve koca bölümü sonra yine başa sarıp okuyacağım. Yoksa kitaba haksızlık olur. Gerçi kitap okumak yerine seçtiğim işimi de bitiremedim. Her neyse, en azından artık iç sesimi dinliyorum bu da bir şeydir. Okuduğum kitap aralık ayına uygun bir kitap aslında. Charles Dickens'ın Bir Noel Şarkısı isimli kitabı. Bu kitabın adını çok fazla duydum, orada burada çok gördüm. Hatta küçükken çizgi filmini izlediğimi de hatırlıyorum. Ama kitabı okumak anca nasip oldu mu diyeyim artık. Suratsız, nemrut ve cimri bir adamın Noel arifesinde yaşadığı mistik olayları konu ediniyor. Üç Noel ruhu, huysuz karakterimizi sırayla ziyaret ederek ona geçmişindeki, şu anındaki ve geleceğindeki yılbaşı zamanını gösteriyorlar. Çok hoş bir dili ve anlamlı bir kurgusu var. Daha yarısında olsam da şimdiden öneririm.
Bu ay eski İlkay gibi davranmaya karar verdim. Bu da bolca bir şeyler okumak ve izlemeyi de içinde barındırıyor. Sana göre belki zaten okuyorumdur falan. E okuyorum da, o ayrı da. Ne bileyim... Nerede o eski okumalar... ahahah. Bir de koca yıl kafayı iyi topladım diye düşünüyorum. Geri planda bir şeyler yaptım yapmadım ama kendimi seviyorum. Her şeyin en iyisini hak ediyorum ve yaşayacağım da. Çünkü yıldızımı kendim yaptım. Ah olmadı, kendimi kendi yıldızım yapıyorum. Herkes böyle yapıyor belki bilerek veya bilmeyerek ama... işte biliyorsun, bunu kabul etmek de zor olabilir. Bunu dramatik bir yerden yazmıyorum bu arada. Sadece bir gerçeği seninle paylaşır gibi yazıyorum.
Senin bir yıldızın var mı bilmiyorum. Buna önem veriyor musun bunu bile bilmiyorum, ki etrafı ''yiyen'' herkes aslında bir yıldız istiyor onu biliyorum. Bunu bazen bana anlamlı gelen, bazen anlamsız gelen yollarla yapıyorlar. Yapmamak diye bir şey yok ki zaten. Zaman akıyor, hayat akıyor, sen bile akıyorsun. Akıp gideceksin hayattan, eee? Benim çok fazla mistik rüya, meditasyon, tesadüf vb. deneyimim olmuştur. Bunlara gerek var mıydı o konuda da emin değilim ama böyle olunca tüylerim tiken tiken oluyor. Yine de bunlar bile bir insanı, beni, harekete geçirmek için yeterli olmayabiliyor. Bir keresinde bir meditasyon yapmıştım. Üzerinden üç dört yıl rahat geçti. Belki beştir. O meditasyonda da bir yıldız arıyordum. Yıldızım içimde parlamıştı da mızıldanıp durmuştum. Nayııırrr, nolamaaazz neden orası diye düşünmüştüm. Dışarıda bulsam daha kolaydı benim için. Hadi ama bilinçaltımın ürünü olan meditasyon görüngülerinde bile mi kendi içime döneceğim nedeeennn! Bunu anlamak, ucundan bile olsa, için kaç yılımı vermişim baksana. Böylesi daha iyi biliyorum. Böylesi daha iyi. Böylece yaptığım her işe kendimi yansıtabilirim! Tada tadaammmmm (İlkay yine mi harikalar diyarındaymış ne). Bu arada yıldızdan kastım kendimi adayabileceğim bir şey. Herhangi bir şey. Bununla neyi kastettiğimi kendi anladığım şekilde tercüme edemem sanırım. Çünkü benim anlattığım İlkayca bir şey olur. Bu; herkesin kendine göre uyarlayabileceği ama hiçbirinde bir diğerindeki anlamı taşımayacak, taşıyamayacak, bir şey. Bu kadar uzun uzun açıklamaya çalıştığıma göre çok da önemli değil. Basit şeyler önemlidir, karmaşık şeyleri biz önemli görürüz değil mi?
Sevgili aralık. Hadi bölümü güzel kapatalım. Seni seviyorum. Seni sevdiğimi sana gösterdiğim bir ay yaşayacağım!
Güzel bir ay dilerim.
:)
bir şeyler dinlemek için tıklayabilirsiniz.
İşte Van Gogh (HEP KİTAP). - aralık ayından bağımsız, sevdiğim bir resim - |