26 Kasım 2024 Salı

His Three Daughters | Film Yorumu


Yönetmen: Azazel Jacobs

Senarist: Azazel Jacobs

Yapımı: 2023 - ABD


''Birinin hayatını özetlemenin tek yolu, her şeyi anlamlı kılmanın tek yolu... ne yaptığını, kim olduğunu ve kimi sevdiğini... Ölümün gerçekten nasıl hissettirdiğini en iyi aktarma yolu yokluktan geçermiş. Geri kalan her şey hayal ürünüymüş.''


Kaynak: Pinterest

Birbirinden çok farklı üç kız kardeş, uzun bir zamandan sonra bir araya gelirler. Sık sık kavga eder, daha da sık birbirlerinden kaçar ama günün sonunda buluşmak zorunda kalırlar. Onları birbirlerine bağlayan, sevgidir. Bu sevgi filmin başında kardeşlerin sevdikleri ortak bir kişi olarak kendini gösterir. Babaları ölüm döşeğindedir. Her yeni güne onu kaybetme korkusu ve bunun getirdiği sorumluluklarla başlarlar. Büyük kardeş (Carrie Coon) disiplinlidir; her şeyi kitabına göre yapmak ister. Ortanca kardeş (Natasha Lyonne) uçarıdır; alıp başını gitmek ister. Küçük kardeş (Elizabeth Olsen) ılımlıdır; sorun çıkmasın ister. Ancak bu isteklerin hiçbiri gerçekleşmez. Çünkü üç kardeş de birbirinden bambaşkadır ve bu bambaşka halleriyle birbirlerini severler. Acı tatlı bir sevgidir bu. Üzerine korkunun gölgesi düşmüş bir sevgi. Sevdikleri birinin, babalarının (Jay O. Sanders), kaybını onlara hatırlatan bir sevgi.

Ölüm, yas ve kardeşlik temalarını; hassas ama doğal, hüzünlü ama ajite etmeden, akışta ve bu nedenle de gerçekçi bir şekilde anlatan bir film His Three Daughters. Filmin tek mekanda geçtiğini söyleyebiliriz. Film boyunca, yer yer apartmanın önündeki sahneleri görsek de, kardeşlerin babalarının evinde yaşanan olayları izliyoruz. Tek mekanda geçen bir film izlemeyeli uzun zaman olmuştu. Bu tarz filmlerin, eğer senaryo da sağlamsa, olayların derinliğini arttırdığını düşünüyorum. Bu noktada tabii ki oyunculuk performansı da önemli oluyor. Özellikle de böyle filmlerde repliklerden değil, mimiklerden görmek istiyorum hikayeyi. Karakterin yüzünden okumak istiyorum söyleyeceklerini. Bu filmdeki oyunculuk performansları da bence gayet başarılıydı. Üç kız kardeş de birbirinden çok farklıydı ve bu nedenle aslında birbirleriyle yüzleşmekten kaçma teknikleri başlangıçta farklı gibi görünüyor. Soğukluk (katılık), umursamazlık (katılık) ve coşkunluk (katılık) şeklinde kendini gösteriyordu. Kız kardeşler birbirlerine ve aslında en çok da kendi hislerine karşı kaskatıydı.

Durağan sahneleri olmasına, yani aksiyon olmamasına, rağmen akıcı bir filmdi. Filmin genelini beğendiğimi söyleyebilirim ancak beni en çok etkileyen kısımlar kız kardeşlerin salonda oturmaya başladıkları sahne ve sonrasıydı. Birbirleriyle gerçekten konuştukları o ilk an. Küçük kız kardeşin babalarıyla ilgili onda yer eden bir anısını anlattığı an. Çünkü sanki tam da o anda, çok eskide kalmış bir anı tüm bu katılıktaki buzları eritmiş gibiydi. Artık nihayet herkes dürüsttü ve babalarını kaybetmenin hüznünü ve bir arada olmanın rahatlatıcılığını yaşayabilirlerdi. Büyük kardeş o kadar mükemmel değildi artık. Ortanca kardeş o kadar tepkisiz. Ve en küçük kardeş artık o kadar da kontrollü değildi. 

Bu, hüzünlü bir öykü. Beni bu kadar üzeceğini filmi izlerken bile tahmin etmemiştim. Tabii kaliteli bulduğum da bir iş. Senaryo ve oyunculuk bir yana, görüntü yönetimi de gayet başarılıydı. Filmde mekan olarak kullanılan evin estetiği bile hikayedeki hüznü hissettiriyordu. Kahve bardakları, yapraklardan oluşan çiçekler ve bir köşedeki sandalye... Ortanca kızın düşüncelerinden kaçmak için durmadan maç izlemesi bile film bittikten sonra beni neredeyse ağlatacaktı. En büyük abla düşünmemek için yemek başta olmak üzere ev işleriyle ilgilenir, olmadı bir şeyler içerdi. Ortanca kardeş, maç izleyip sigara içer ve kazanmayı önemsemediği maçlara para yatırırdı. Küçük kardeş ise fırsat buldukça nefesine odaklanır, belki yoga yapar, olmadı kendi kurduğu ailesiyle konuşurdu. Bunların hepsi bir çeşit kaçış yolu aslında. Vermek istediğin tepkiyi düşünmemek için eylem değiştirmek. Peki bu tepki neydi? Bize bunu en etkileyici şekilde hasta babanın göstermesi ise ayrıca üzücü. Özetle, eğer tetiklenmeyeceğinizi hissediyorsanız filmi öneririm.


''Kolundan tutup ''Merhaba'' dediğimde, ''Beni hala hatırlıyor musun?'' dedi. ''Elbette'' dedim, ''hayatımı değiştirdin.'' Bu sözüm onu gülümsetti. Yine de biraz pişmanlığım var, belki de kendimi... Kendimi daha iyi ifade edebilirdim. Buradan çıkacak bir ders yok. Yani... Ölürken hepimizin bir pişmanlığı olur. Ama ben... Ben sadece size aşktan bahsetmek istedim. Beni kökten değiştiren bir şeyden. Beni ben yapan şeyden.''


!! DİKKAT DİKKAT SPOILER DİKKAT DİKKAT!!


Filmin sonunda babanın aslında ölüm döşeğindeyken, kendini ayakta ve sağlıklı bir şekilde görmesi ve kızlarına onların asla bilmediği ilk aşkını anlattığını hayal etmesi bana bu noktada çok anlamlı geliyor. Önceki sahnelerde küçük kız babasıyla olan anısında babasının ölüm hakkında söylediği bir sözü dile getirmişti (giriş kısmında yer verdiğim replik). Bu sözde aslında ölümün ancak ölüm olayıyla anlaşılabilineceği, önceden tahmin yürütülemeyeceği anlatılıyor. Aynı şekilde ölen biri hakkında ne düşünüp hissedeceğimizi de ancak o öldükten sonra gerçekten bilebiliriz. Bu durum babanın gözünde boşlukla karakterize ediliyor. Yani ölen biri gittikten sonra ona dair her şey aslında hayaldir diyor. Söyleyeceğin her şey aslında sadece, ölen kişinin boşluğunu doldurmak için yapacağın avuntulardır, diyor. Tek gerçek ise o boşluktur. Bunu filmin sonunda kızların babalarının öldüğü koltuğa sırayla oturdukları sahnede de görüyoruz. Babalarının kollarını uzattığı yerleri okşuyorlar. Yani boşluğu. Çünkü ölüm bunu yapıyor, boşluk bırakıyor ve sen onu kendi içinde taşıdıklarınla dolduruyorsun bir şekilde. Bu söz ile ''bence'' kastedilen bu. Öte yandan babanın ölüm anında kurduğu hayal bu noktada çok manidar geliyor bana. Çünkü o da ölen bir şeyi anlattığını düşlüyor. İlk aşkını. İçinde kalan, yaşayamadığı ama onu bugününde bile etkileyen, onun için tıpkı ölüm gibi boşluk olan aşkını, anlattığını hayal ediyor tam da ölürken. Bunu böyle yazınca belki zorlama gibi geliyor. Ben bir yerde bunu okusam ''ya bırak'' diye düşünürdüm belki. Ne saçma... kim ölürken bunları anlattığını hayal eder ki? Hem de kızlarına! Ama işte öyle değil. O sahneleri izlerken hiç böyle düşünmedim. Aklıma bile gelmedi. Hatta aksine, bence hayatın kısalığını ve ölüm anının uzunluğunu çarpıcı bir şekilde ortaya koyan bir sahneydi. En azından benim için gerçekten vurucuydu diyebilirim.


!! SPOILER VE YAZIM BİTMİŞTİR !!


Hoşça kalın.


His Three Daughters | Official Trailer izlemek için tıklayabilirsiniz.

His Three Daughters (Original Motion Picture Soundtrack) için tıklayabilirsiniz.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Diğer yazılarıma da göz atabilirsiniz.