7 Ocak 2024 Pazar

Kadınlar Ülkesi (Charlotte Perkins Gilman) | Kitap Yorumu

Yazar: Charlotte Perkins Gilman, Çevirmen: Sevda Deniz Karali,
Yayınevi: İthaki Yayınları

Kadınlar Ülkesi, içerisinde sadece kadınların yaşadığı bir ülke. Bir gün üç kaşif bu ülkeye gitmeyi kafaya koyuyorlar: Kitabın da anlatıcısı olan sosyolog Vandyck, biyolog ve doktor Jeff ve tüm bu seyahati maddi olarak karşılayan Terry. Bu üç kişi aynı zamanda birbirinden çok farklı karakterlere sahip üç yakın arkadaş. Bu üç karakterin farklı kişilik özellikleri aslında erkek egemen toplumda yer alan farklı düşünce biçimlerini simgeliyor da diyebiliriz. Terry, eril hakimiyetin bir simgesiyken; Jeff daha uzlaşmacı bir yerden duruma yaklaşıyor. Vandyck ise bu iki düşüncenin tam ortasında durarak, pek tabii karakterin çalışma alanının sosyoloji olması da bu noktada manidar gelmeye başlıyor, iki düşünce sistemini olduğu şekliyle biz okurlara aktarıyor.

Üç kafadar bu dilden dile dolanan efsanevi Kadınlar Ülkesi'ne pek de zorlanmadan helikopterleriyle giriş yapıyorlar. Ancak söylentilere göre bu ülke özellikle de erkekler için bir hayli tehlikeli. Bu ülkeye daha evvel adım atmış erkeklerden bir daha haber alınamadığı, ülkede yaşayan kadınların çok tehlikeli olduğu anlatılıyor. Tüm bunları göze alarak ülkeye giren kaşifler korkmak şöyle dursun, heyecanlılar bile diyebiliriz. Duydukları söylentiler arasında doğru olan bir durumun varlığı ise açık: Sahiden de bu ülkeye giriş var ama çıkış yok. Bu üç kafadar, ülke sakini olan albay kadınlarla karşılaşmalarından itibaren ülkede zorunlu misafir oluyorlar ve ülkenin tarihini, kültürünü, bilimsel ve sanatsal gelişimini öğreniyorlar. Kitap boyunca Vandyck karakterinin aktarımıyla üç erkeğin Kadınlar Ülkesi'nde yaşadıklarını okuyoruz.


Charlotte Perkins Gilman Amerikalı feminist, sosyolog ve yazardır. 1915 yılında tefrika edilmeye başlanmış bu eseri, ancak 1979 yılında ilk kez kitap olarak basılmıştır. Kaleme alındığı dönemi düşündüğümüzde içeriğiyle devrim oluşturabilecek nitelikte bir eser olduğunu düşünüyorum. Bu bakımdan kitaba en başta hakkını teslim etmeliyim. Kitap kadın-erkek eşitsizliğine ve bunun da ötesinde, bu eşitsizliğin temel nedeni olan eril düşünce biçiminin kadınlara bakış açısına ayna tutuyor.

Kitap boyunca karşımıza yalnızca üç erkek karakter çıkıyor ve yukarıda da bahsettiğim üzere bu karakterlerin üçü de birbirinden farklı kişiliklere ve düşünce biçimlerine sahip erkekler. Terry karakteri kitap boyunca Kadınlar Ülkesi'ndeki kadınları alaya alma eğiliminde. Bu kadınların hiç erkek olmadan kendi başlarına böyle gelişmiş bir medeniyet kurmalarını başlangıçta kabul edemiyor. Kitabın ilerleyen kısımlarında ise bu kabullenişi bir yenilgi gibi algılamak istemediği için bu kadınların kendince eksik veya hatalı olarak tanımladığı yönlerini öfkeli bir dille ifade etmeye başlıyor. Onun sözlerine bir göz atalım:

"Aralarında kavga edip dururlardı," diye ısrar etti Terry. "Kadınlar hep kavga eder. Herhangi bir düzen veya tertip beklememeliyiz." (sayfa: 17)


"Ayrıca herhangi bir icat veya gelişim de beklemeyelim, son derece ilkel bir toplulukla karşılaşacağız." 

"Dokudukları o kumaşlara ne diyorsunuz peki?" diye sordu Jeff. 

"Alt tarafı kumaş! Kadınlar tarihin her döneminde yapıyorlardı dokuma işini zaten. Ama burada onun ötesine geçememiş olacaklar, görürsünüz." (sayfa: 17)


"Yem kullanmamız gerekiyor," diye sırıttı Terry. "Sizi bilmem ama ben hazırlıklı geldim." İç cebinden mor kadife kaplı bir kutu çıkarıp çat diye açtı, içinden uzun, parlak bir cisim çıkardı, farklı boyutlarda taşlarla süslü, gerçek olsa milyon dolar edebilecek bir kolyeydi bu. Kolyeyi kaldırdı, salladı, güneşte parlayan takıyı önce kızlardan birine, sonra diğerine uzattı... (sayfa: 27)


Çünkü Terry'e göre kadınlar erkeklere muhtaç, pek de zeki olmayan; tek görevi kocasına ve ardından çocuklarına bakmak olan, bir oyuncak bebek gibi giyinip süslenmeyi ve ışıl ışıl parlamayı da ihmal etmeden tabii ki, kendilerini ''yuvasına'' adamalıydı (!):

"Bizde her işi erkekler yapar." Omuzlarını dikleştirmiş, göğsünü şişirmişti. "Kadınlarımızın çalışmasına izin vermeyiz biz. Onlar sevilir, ilahlaştırılır, onurlandırılır ve çocuklara bakmak üzere yuvalarında oturur." (sayfa: 89)


Ancak Terry'nin savunduğu bu ''ilahlaştırılan'' ve ''onurlandırılan'' anne ve eş rolündeki kadın tasviri ile Kadınlar Ülkesi'nin annelik düşünce biçimi birbirine uymuyordu. Bir kadının kendisinden vazgeçerek fedakarlıkta bulunduğu anne ve eş rolü ile bu ülkedeki kadınların üreten, gelişen ve geliştiren, açık fikirli ve kolektif annelik anlayışıyla, toplumun genelinin düşüncelerinin bir simgesi olan Terry'nin annelik anlayışı taban tabana zıttı. Bu nedenle Terry karakteri kendi düşüncelerinin çatladığını ve yıkılmaya yüz tutmuş fikirler olduğunu kabul etmemek için kadınları küçük görme ve gördüğü gelişmişliği, başarıyı ve kendi kendine yetebilen, üretebilen, kendini var edebilen kadın portresini alaya alma ve küçümseme eğilimindeydi. Terry'e göre Kadınlar Ülkesi'nin sakini olan kadınlar, Terry'nin kendi kafasındaki kadın tasvirine uymadığı için ''tam bir kadın'' değillerdi:


"'Kadınların erdemleri' dediğin neyi bulamadın ki acaba onlarda? Hiç eksik yanları yok bana kalırsa?" 

"Hiç utanmaları yok bir kere," dedi Terry. "Sabırlı değiller, itaatkar değiller, bir kadını çekici yapan hiçbir özellik yok onlarda." (sayfa: 144)


Ne üzücüdür ki bu durum günümüzde de varlığını sürdüren bir anlayışı bizlere gösteriyor. Sahiden de yükselen ve kendi çabasıyla başarıyı yakalamış bir kadının, en başta varlığını hazmedemeyen, erkekler günümüzde de pek çoktur. Çünkü bu kadınlar, bu erkeklere ihtiyaç duymazlar. Çünkü bu kadınlar, birinin onları ''korumasına'', onlara ''bakmasına'', onları sözümona ''onurlandırmasına'' ve ''yüceltmesine'' ihtiyaç duymazlar. Çünkü bu kadınlar, zaten başarılılardır ve kendi başlarına da bir kimlikleri vardır. Kendi kendilerini onurlandırmışlardır. Üstelik onca zorluğa rağmen. 

Çoğu kadın sadece çalıştığı işe kendini verme lüksüne sahip değildir ne yazık ki. Çoğunlukla ev işlerinin büyük bir kısmını da bu kadın yapar. Çocuğu varsa çoğu durumda babanın üstlenmediği rolleri de üstlenir. Bir baba çocuğuyla ilgilendiğinde bu ''yardım'' olarak anılırken, bir annenin (pek tabii çocuğuyla ilgilenmeli ama) çocuğuyla ilgilenmesi çoğu durumda toplum tarafından pek çok yönüyle eleştirilir bile denilebilir. Oysa çocuğu her iki taraf birlikte dünyaya getirmiştir ama onun bakımını üstlenmek de eşitsiz bir dağılımla anneye düşer. Tüm bunların arasında bir de eril düşüncenin hakim olduğu toplumsal yapılarda yükselmiş bir kadın ezilmeye çalışılabilir, bu kadının başarılarına kulp takılabilir. Bunların hiçbiri yapılamadı mı, o zaman da kolayı vardır tabii: ''Ama o sonuçta sadece bir kadındır (!).''


Kitaptaki günah keçisi tabii ki Terry değil. Terry tüm bu baskın eril hakimiyetin adeta ete kemiğe bürünmüş bir hali olsa da, diğer iki erkek karakterin de kadınların bu bağımsızlığı ve başarısı karşısındaki şaşkınlığı üstünde durmaya değer. Öte yandan diğer iki erkek karakterin de zihninde bir çeşit kadın imajı bulunmaktadır ve Kadınlar Ülkesi'ndeki kadınlar bu imajın dışında kalırlar. Kadınlara daha farklı bir pencereden yaklaşan Jeff karakteri için bile bu durum geçerlidir. Jeff'e göre kadınlar erkeklerden çok farklılardır ve özellerdir. Ancak tabii ki bu ''özel'' olma ve kutsiyet atfetme hali de beraberinde kadının sırtına kalıp yargıları yükler. Jeff karakteri de kadınların en başta birer ''insan'' oldukları gerçeğiyle yüzleşecektir.

"Keşke saçları biraz daha uzun olsaydı," diye söyleniyordu Jeff, "o zaman çok daha kadınsı görünürlerdi." (sayfa: 48)


"DOĞUM, evet bunu biliyoruz tabii ki, fakat BAKİRE ne demek?" Terry rahatsız olmuş gibi duruyordu fakat Jeff soruyu gayet sakin karşıladı. "Eşleşen hayvanlardan bahsedilirken, eşleşmemiş dişi hayvan için BAKİRE tanımı kullanılır," diye cevap verdi. 

"Ah, şimdi anladım. Bu, erkekler için de kullanılıyor mu? Yoksa onlar için farklı bir terim mi var?" 

Jeff, aynı kelimenin erkekler için de geçerli olduğunu fakat pek sık kullanılmadığını söyleyerek bu soruyu geçiştirmeye çalıştı. (sayfa: 69)


Bu ülkedeki kadınlar eşeysiz üreme ile soylarını devam ettiriyorlar. Yani üremek için bir erkeğe gereksinim duymuyorlar. Bu durum tabi ki bir metafor. Bu noktada benim aklımda ''kendi kendini doğuran kadın'' düşüncesi canlanıyor. Bu kadınlar herhangi başka birine gereksinim duymadan soylarını devam ettiriyorlar. Üstelik eşeysiz üremenin gerçekleştiği bu ülkede hiçbir kadın ne fiziksel ne de kişilik özelliği olarak birbirine benzemiyor. Hepsi farklı alanlarda yetenekliler, hepsi farklı zevklere sahipler; çünkü hepsi kendi başına farklı birer bireyler.

Bu kadınların inanç sistemlerini ''annelik'' oluşturuyor. Ancak bu bildiğimiz annelik anlayışının ötesine geçen, daha kolektife hizmet eden bir sistem. Bu kadınlar kelimenin tam anlamıyla ''anneler.'' Besleyen, büyüten, var eden kadınlar. Bu ülkede doğmuş her çocuk özel kabul ediliyor. Bu ülkede doğmuş her çocuğun bakımının ve gelişiminin üzerinde ülkedeki tüm kadınlar tarafından ortaklaşa bir şekilde özenle duruluyor. Ülkedeki tüm kadınlar arasında derin bir kız kardeşlik bağı hakim. 

Bu noktada bir başka eleştirinin üzerinde durmamız gerekiyor: Bu ülkedeki kadınların hepsi kız kardeş. Birbirlerini daima koruyor kolluyor, birbirlerini kıskanmıyor, birbirlerini aşağı çekmeye çalışmıyor, birbirlerine her zaman yardım etmeye ve yol göstermeye çalışıyorlar. Çünkü bu kadınlar aslında bir nevi birbirlerinin ''annesi''; yani bu ülkedeki kadınlar her bakımdan birbirlerini beslemeye ve büyütmeye çalışıyorlar. Buradaki beslemek ve büyütmekten kastım pek tabii gelişimdir. Günümüzde kız kardeşlik dayanışması varlığını sürdürdüğü gibi, malesef ki Terry karakterini haklı çıkaracak denli bir rekabet halinin de göze çarptığı bir gerçek...


''Şunu bil yalnızca, cahil insanlar duydukları her şeye inanırlar.'' (sayfa: 161)


Kadınlar Ülkesi sadece konusuyla da değil, içeriğindeki metaforlarla da etkileyici bulduğum bir eser. Öte yandan, yüz yılı aşkın zaman önce yazılmış bir kitabın günümüzün sorunlarına da hitap ediyor olması üzücü bir durum. Kitapta ifade edilen tüm düşünce biçimleri aslında mantıklı ve objektif bir zihnin ürünü. Ancak Terry karakterinin de ateşli birer savunucusu olduğu sözümona ''rekabet'' ortamı bizlerin akılcı değil, negatife meyleden duygularımızla davranışlarda bulunmamıza sebep oluyor gibi görünüyor.

Kitabın aynı zamanda ''Bizim Ülkemiz'' isimli ikinci bir devam kitabı daha bulunuyor. Bu kitabın sonu ucu açık bitmişti. Bu nedenle ikinci kitabı da mutlaka okuyacağım.

Hoşça ve kitaplarla kalın.




13 yorum:

  1. Sevgili İlkay o kadar güzel yazmışsın ki kitabı yeniden okumuş kadar oldum. Devam kitabı olduğunu bilmiyordum. Not aldım hemen. Bende herkesin okuması gerektiğini düşünüyorum. Hem kadın hem erkekler için üzerinde düşünülmesi gereken bir çok metaforu barındırıyor. Kitabın bu kadar eski olduğunu bilmiyordum. İnsanlığa ait sorunların aynı kalması öylesine üzücü ki.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim, böyle düşünmene gerçekten sevindim. :) Aslında bu kitap hakkında hiç abartmıyorum bir bu kadar uzunlukta daha yazı yazabilirim. Üstüne yazılacak çizilecek şeylerin çok olduğu bir kitap. Ama tüm bu çok şeyi tek bir noktada birleştirip ben de ''herkes okumalı'' diyorum. :)
      Yorumun için tekrardan teşekkürler, sevgiler.

      Sil
  2. Hem konusu güzel, hem de akıcı bir kitaptı. Elimden bırakmak istemedim okurken. Şimdiden size de iyi okumalar diliyorum o halde. :)

    YanıtlaSil
  3. Hep görüp hiç okumadıklarımdan... Belki bir gün diyorum kısmetse. :)

    YanıtlaSil
  4. hıms bakayım bu da iyimiş yani zaten pek de güzel anlatıyon sen :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Ben çok sevdim, öneriyorum. :)

      Sil
  5. Ben de okudum bu kitabı İlkay ve aynı düşünceleri paylaşıyoruz. Gerçekten etkileyici ve metaforik bir kitaptı. Kitabı alırken bu kadar beğeneceğimi düşünmemiştim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de doğrusu. Beğenirim diye düşünüyordum ama kitabı yarılayana kadar bu kadar etkilenmedim. Kitap bittiğindeyse düşüncelere dalmış haldeydim.

      Sil
  6. Okumadığım bir kitap. Çok güzel bir kitap tahlili yapmışsın, ellerine sağlık. :)
    Günümüzde de Terry gibi erkekler toplumumuzda ne yazık ki oldukça yaygın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim :) Terry gibi erkekler tarihin her döneminde varlardı sanırım. Sadece çağa göre kendilerince şekil değiştiriyor gibiler ama özü aynı. Bu arada Jeff de çok sağlıklı düşünen bir karakter değildi. Oysa ortada olan şey çok basit. Kadınlar, köle veya tanrıça değillerdir; sadece insanlardır.

      Sil
  7. Enteresan bir düşünceymiş. Terry çok gıcık bir tip anlaşılan :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Terry gibiler öyle sinsice düşüncelerini yayarlar ki bazen; insanlar, değil onları gıcık bulmak, bazen alkış bile tutabilirler. Kitaplarda bir şeyleri görmek kolay oluyor ama gerçek hayatta mantıksız bir şeye mantıksız diyen pek az kişi çıkıyor. O yüzden Terry'e gıcık demek de haksızlık gibi geliyor bana. Çünkü bence sorun Terry değil. En azından hepsi değil. :)

      Sil

Diğer yazılarıma da göz atabilirsiniz.