3 Kasım 2024 Pazar

Raşomon (Ryunosuke Akutagava) | Kitap Yorumu

Yazar: Ryunosuke Akutagava, Çevirmen: Melek Çelik,
Yayınevi: İthaki Yayınları

Dokuz öykü ve bir önsözden oluşan bu kitapta genel olarak insanlık halleri anlatılıyor. İnsan... peki, felsefi açıdan, bu ne demek? Bu, ne kadar derinlerimize indiğimizde gün yüzüne çıkan bir kavram? O derinliklerde neler var? Nasıl karanlıklar, nasıl aydınlıklar, nasıl yoğun hisler var? Peki bu yoğunluk ve yoğunlukla şekil almış karanlık, gün yüzüne çıktığında ne kadar aydınlanır? Aydınlanmalı mıdır? Bunu yapacak olan kimdir? İnsan kendini ne kadar kabul edebilir? Aslında böyle bir şey zaten yok mudur, yoksa var mıdır?.. Kitaptaki tüm öykülerde karanlık bir atmosferle karşılaşıyoruz. İnsanların kendi içlerinde aydınlatamadıkları duyguların, kaçınılmaz olarak, kendi kendilerine gün yüzüne çıkmasıyla gerçekleşen olayları okuyoruz. Bana kalırsa hikayelerde iyi veya kötü değil; sadece olaylar var. Aslında karakterler bile yok diyebiliriz. Çünkü aslında, hem her karakter bir şekilde birbirinin aynası, hem de aynı olay her karakter için aslında farklı algılanan bir olay. Yani, bu durumda... tek bir olay, birçok karakter mi var demeliyiz; yoksa, birçok olay, tek bir karakter mi? Belli bir ayrım yapmak çok da mümkün görünmüyor.

Kitabın ''Çevirmenin Önsözü'' başlıklı ilk bölümü Modern Japonya, Modern Japon Edebiyatı, Ryunosuke Akutagava olmak üzere üç kısımdan oluşuyor. Bu önsözde çevirmen Japonya'da gerçekleşen modernleşme hareketlerinin önce sosyal yaşama, sonra da kaçınılmaz olarak edebiyata nasıl yansıdığını açıklıyor; en son olarak ise dönemin öne çıkan yazarlarından Ryunosuke Akutagava özelinde edebiyatta yer edinen yeni bakış açılarına değiniyor. Bu önsözü okumak benim için hem bilgilendirici, hem de ufuk açıcıydı. Bir milleti tek bir yazıdan tabii ki anlayamazsınız ama o millerin bakış açısına ve tarihine dair bilgi edinmek; verdikleri ürünleri anlamamızda, aslında daha da net bir ifadeyle, verdikleri ürünlerin ruhunu görebilmemizde önemli bir yere sahip diye düşünüyorum.

Kitapta yer alan öyküler sırasıyla; Raşomon, Çalılıkların Arasında, Burun, Cehennem Tablosu, Sonbahar Dağları, Ejderha, Ölüm Kütüğü, Oyuncak Bebekler, Tütün ve Şeytan idi. İlk paragrafta da ifade ettiğim üzere öykülerin genelinde kendi karanlıklarıyla yüzleşen karakterlerin yaşadıklarını okuyoruz. Ama bunu karakterin kendini kişisel analizi şeklinde değil, okur olarak gözlemci konumunda yapıyoruz. Kitabı benim gözümde etkileyici kılan ana özelliği de bu diyebilirim. Karakterler her yönleriyle olduğu gibi çizilmiş ve olaylar gerçekleştikçe onlara verdikleri tepkiler üzerinden kişiliklerini keşfediyoruz. Ama burada bir ders verme\ ders alma amacı da bulunmuyor. Aynı şekilde karakterin karanlığını dönüştürme çabası da yok. Burada yazarın topluma yönelik öfkesini de görmekte miyiz emin değilim. Çünkü öykülerin alt metninde hep bir ''insanlar böyledir; bencil'' göndermesi var. Hatta karakterlerin hepsinin ortak özelliği buydu diyebilirim, bencillik. 

İyi erdemlere sahip olduğunu diliyle ifade eden bir karakterin eylemleri, söylediklerinin tam tersi olabiliyordu. Rezil olarak gördüğü ''diğerlerinden'' bile daha ben merkezci ve acımasız hareket edebiliyordu. Kişisel hırsları nedeniyle masum olan diğerini yeri geliyor diri diri yakabiliyor, yeri geliyor kalbine hançer saplayabiliyordu. Asıl ilginç olan ise, normalde ''kötü'' olarak bilinen karakterlerden ziyade, ''iyi'' karakterlerin kişisel hırsları için büründükleri acımasız kişilikleri okumaktı. İyilik nedir, kötülük nedir? Peki, iyi biri gerçekten ne zaman ''iyi'' olur veya kötü biri gerçekten ne zaman ''kötü'' olur? Özlemlerimizin, acılarımızın ve umutlarımızın ortak paydada birleşmesi mümkün müdür? Bunu fark ettiğimizde ne hissederiz? Anlaşıldığımızı mı? Başkalarının umudu içimizde heyecan uyandırabilir mi? Veya bizim özlemlerimiz başkalarıyla paylaşılabilir mi? Paylaştığımızda ne hissederiz? Anlaşıldığımızı mı, yoksa duygularımızın karşı tarafa akıp bizi bıraktığını mı? Peki ''anlaşılma'' hissi nedir? Sınırları tam olarak nerededir? Bir sınırı olmalı mıdır?

Japon Edebiyatı'ndan okuduğum kitapların verdiği hissi genel olarak çok seviyorum. Böyle, derin ama usulca akan bir yönü oluyor. Bu kitap da tam olarak öyleydi. Dolayısıyla kitabı da çok sevdim. Kitabın bir de yönetmeliğinde Akira Kurosawa'nın olduğu 1950 yapımı Raşomon isimli bir film uyarlaması bulunuyor. Bu uyarlamayı henüz izlememekle birlikte içerisinde Akutagava'nın kaleme aldığı Raşomon ve Çalılıkların Arasında isimli öykülerin işlendiğini öğrendim. Bir ara filmi izlemeyi de istiyorum.

Hoşça ve kitaplarla kalın.

:)


ALINTILAR

''Modern Japon edebiyatının iki temel taşı ve ilk neslinin en önemli iki yazarı vardı. Bu ikisi romantizmin temsilcisi ve tarihi hikâyelerin yazarı olan Ogai Mori (1862-1922) ile insan egoizmini başarıyla hicveden Natsume Sosaki (1867-1916) idi. Her ikisi de Avrupa'ya eğitim için gönderilen dönemin önde gelen entelektüellerindendir. Akutagava ise Soseki'nin öğrencisi ve en çok iz bırakan yazarlardan bir tanesidir. Öyle ki Japonya'nın en büyük iki edebiyat ödülü Akutagava Ödülü ve Naoki Ödülü'dür.'' (Sayfa 14 - Çevirmenin Önsözü)


''Akutagava 1892 yılında Tokyo'nun merkezinde, Çin takvimine göre, ejderha yılının ejderha ayının ejderha saatinde doğduğu için kendisine ad olarak ona "ejderhanın oğlu" anlamına gelen Ryunosuke adı verilmiştir.'' (Sayfa 14 - Çevirmenin Önsözü)


''Ölüm Kütüğü adlı eseri, annesinin delirmesi ve ailesi hakkında, Akutagava'nın ömrünün son yıllarında yazdığı notlardan bir araya getirdiği bir öyküdür.'' (Sayfa 15 - Çevirmenin Önsözü)


''Uşak düpedüz açlıktan ölmek ya da hırsız olmak arasında kararsız kalmış falan değildi. Şu anki haletiruhiyesinde açlıktan ölmek denen şey tamamen, aklının ucuna bile gelmeyecek kadar bilincinin dışına çıkmıştı.'' (Sayfa 26 - Raşomon)


''Ben bir adamı öldürürken belimdeki kılıcı kullanırım ama sizler kılıç kullanmazsınız. Sizler nüfusunuzla öldürürsünüz, paranızla öldürürsünüz, süslü püslü sözlerinizle bile öldürürsünüz belki. Tabii ki kan dökülmez, karşınızdaki adam capcanlı yaşar ancak buna rağmen onu basbayağı öldürmüşsünüzdür. Kiminkisi daha büyük bir günah bilemiyorum - sizinki mi, benimki mi?'' (Sayfa 31 - Çalılıkların Arasında)


''Ah, nasıl bir sessizlikti bu. Bu dağın derinliklerinde bulunan çalılıkların üstündeki gökyüzünden tek bir kuşun şarkısı bile duyulmuyordu. Yalnızca sedir ve bambuların üzerinde kimsesiz bir güneş ışığı kıpırdanıyordu, o da giderek zayıflıyordu. Sedir ağaçları veya bambular silikleşmeye başladı. Ben de orada yatmışken derin bir sessizlik tarafından kucaklandım.'' (Sayfa 39 - Çalılıkların Arasında)


''İnsanoğlunun kalbinde birbiriyle zıt iki duygu vardır. Tabii ki, başkasının sefaletine acımayan insan yoktur. Ancak kişi bir şekilde bu talihsizliğin üstesinden gelmeyi başarabildiğinde, bu sefer diğerlerinde bir hayal kırıklığı hissi doğar. Hatta biraz abartmak gerekirse, o kişiyi yine aynı talihsizlikte görmek ister insanoğlu. Sonra, farkında olmaksızın o kişiye karşı bir düşmanlık hissedilir.'' (Sayfa 48 - Burun)


''Ve bazen baştan çıkarılmaya direndiğimizde, farkında olmadan kaybeden biz olabiliriz.'' (Sayfa 149 - Tütün ve Şeytan)




8 yorum:

  1. Çok iyi aktarmışsın kitabı. Yazarın farklı tarzı dikkat çekiyor. Cehennem Tablosu öyküsü çok iyiydi. :) Önsözde yer alan bilgileri okumayı ben de seviyorum. Sadece yazar değil topluma dair bir şeyler de öğreniyoruz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim, yazımı beğenmene sevindim. :) Evet o öykü bence de en etkileyici öyküydü. Sonunda hem kızmış hem çok üzülmüştüm. Hatta öyle ki en çok beğendiğim öyküleri okumaya dalmışım, alıntı falan kaydetmemişim. :)

      Sil
  2. İyi ne zaman iyi olur? Kendisine kötülük yapma şansı geldiğinde bunu elinin tersiyle itiyorsa o zaman iyi olur. Öteki türlü iyiyim demek sadece bir iddiadan ibarettir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet katılıyorum, eylemle desteklenmeyen sözler boş ve samimiyetsiz.

      Sil
  3. Gelcemmm ama çok yoğunum help- sonrasında hakettiği ilgiyle yazını okuyacağım sadece yayınladığın için heves edip koşup kısa bir göz gezdirdim. Alfa derlemesinde Çarklar var, o da otobiyografik ve kendi bunalımını çok açık gösteriyor, yazık.
    31deki alıntıyı insta postu olarak paylaşmıştım eski hesapta.
    Dazai Akutagawa hayranı ve akutagawa hikaye ödülünü almak için jüriye yalvarmış :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tamam müsait olduğunda hep beklerim kii :) Yaa evet aslında yazarın direkt kendisi de ilgimi çekti ama bunalımlı şeyler okumaya müsait değilim... Belki sonra, bilgi için teşekkür ederim sonra mutlaka bakacağım :) Ve Dazai de ilginç adam ahahah :)

      Sil
  4. Oooo demirbaşlardan birini okumuşsuun :) okumadım ama okumam lazım tabisiii :) filmi de klasik sayılır :) ayrıca çok ilham alınan eserlerden sinemada :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence sen de beğenirsin :) Hikayeler gerçekten karanlık ama değişik de bir karanlık. Soğuk bir gerçekçiliği var öykülerin. Yani anlatılanlar evet insanların karanlık noktalarını yansıtıyor ama yine de artık bahsettiğim Japon edebiyatı etkisinden mi bilmem, mesela atıyorum Batılı bir yazar aynı temada öyküler yazsa bu öykülerin verdiği hissi veremez gibi geliyor. Yani belki yine başarılı olur ama aynı olmaz. Bir de tabi yazar da değişik birisi bence. Tek kitabındaki öykülerle anlayamam ama bu öyküleri yazan biri değişik olmalı gibi :) Filmini de baya merak ediyorum.

      Sil

Diğer yazılarıma da göz atabilirsiniz.