26 Temmuz 2024 Cuma

Naif. Süper (Erlend Loe) | Kitap Yorumu

Yazar: Erlend Loe, Çevirmen: Dilek Başak,
Yayınevi: Siren Yayınları

Yetişkinliğe adım atan ana karakterimiz için zaman, fazlasıyla tedirgin edici bir oluşumdur. Yirmi beş yaşına basmasıyla birlikte adeta dünyası değişir; ya da karakterimiz böyle olması gerektiğini düşünür. Bunun için de kendince kendinde ve hayatında bazı ufak değişiklikler yapmaya karar verir. Sahip olduklarını ve olmadıklarını karşılaştırır. Sonra da çok eskiden, henüz bir çocukken sevdiği ve sevmeye devam ettiği şeylerin izini sürer. Aşina olduğu o eski dünyanın kendisine yol göstermesini umar. Bu yolda yanında bir iyi bir de kötü arkadaşı, kendisi kadar sevimli olmadığını düşündüğü abisi, kitabında zamanla ilgili ilginç fikirler yazan yazar Paul Davies, küçük arkadaşı Borre ve güzel Lise vardır. Kitap boyunca genç bir adamın olgunlaşmaya çalışırken yaşadığı iç hesaplaşmaları okuyoruz.

Kitabın ana karakterini J. D. Salinger'ın Çavdar Tarlasındaki Çocuklar kitabındaki ana karakter olan Holden Caulfield'e fazlasıyla benzettim. Naif. Süper'in ana karakteri de, daha en başta kitabın adında bile gördüğümüz üzere, tıpkı Holden gibi hayat karşısında oldukça tecrübesizdi ama belki bu tecrübesizliği, belki de şahsına münhasır karakterinin etkisiyle sorunlarına karşı olumlu bir bakış açısına sahipti. Kitap, karakterin ağzından sade bir dille, hatta konuşma diliyle, anlatılıyor. Bu tip anlatımlar basit olmanın ötesinde aslında okurken bazen zorlayıcı bile olabiliyor. Karakterin üslubuna alışmak gerekiyor. Öte yandan bu tip direkt olarak karakterin ağzından anlatılan kitaplarda ben bir okur olarak kendimi karaktere daha çok yaklaşmış, hatta onunla 'kanka' olmuş gibi bile hissedebiliyorum. Bu kitapta da ana karakterin anlattıklarını okurken kendimi kendisine yakın hissettiğimi söyleyebilirim. Bunda pek tabii kitabın konusunun benim için tanıdık bir yerden olması ve karakter ile yaşlarımızın çok yakın olması da etkiliydi.

Büyümek kafa karıştırıcı bir süreç. Sanıyorum ki özellikle de bazı yaşlar insan yaşamında kilit rolde olabiliyor veya böyle bir kolektif algı yerleştiğinden dolayı biz de kendimizi bir 'tuhaf' hissedebiliyoruz. Ana karakterin kafasını fazlasıyla karıştıran zamanın göreliliği mevzusu gibi, büyümek de kişilere görelik barındıran çetrefilli bir süreç. Naif. Süper'in ana karakterinin bu konudaki acemiliğini okumak aslında kitaba dair en sevdiğim durumdu. Benim gözümde kitabı ve karakteri gerçek kılan da bu oldu.

Kitaba bayıldım diyemesem de, sevdim ve okurken de keyif aldım diyebilirim.

Hoşça ve kitaplarla kalın.


ALINTILAR

''Yaşamım son zamanlarda azıcık tuhaflaştı. Her şeye karşı ilgimi kaybettiğim bir noktaya vardı. Yirmi beşimi doldurdum. Birkaç hafta önce.'' (Sayfa 9)


''Yaşamımdaki yarış ögesini biraz hafifletmem lazım şu sıralar.'' (Sayfa 21)


''Her ne kadar şeyler hareket ediyorsa da zamanın var olmaması diye bir ihtimal var. Yaşam hareket halinde. Bizler doğuyor ve ölüyoruz. Ben yaşlanıyorum. Öyleyse zamanın güneşte aynı olmamasının ne yararı var?'' (Sayfa 33)


''Beni bugün heyecanlandıran şeylerin bir listesini yapmayı geçiriyorum aklımdan. Kâğıt ve kalem buluyorum ama tereddüt ettiğimi fark ediyorum. Listenin kısa olmasından korkuyorum.'' (Sayfa 35)


''Delikanlılık taslamıyorum. Bir sigara yakıp hiçbir şey yokmuş gibi davranabilirdim. Belki birilerini kandırırdım böylelikle. Birkaç kızı filan. Kim'i. Büyük olasılıkla Kim'i kandırırdım. Ama er ya da geç yine orada oturuyor olurdum. Çimenlerin üstünde, abimin ya da bir başkasının kolu omzumda. Ağlıyor olurdum. Bir sorun var çünkü. Bir sorun olduğu kesin.'' (Sayfa 39)


''Bir sürü şey biliyorum. Bunların hepsini tek bilen ben değilim. Pek çok kişi benden daha fazla şey biliyor. Neyse ki bu, beni bağlamıyor. Benim derdim, bildiklerimi ne amaçla kullanacağım. Bu bilgilerle ne yapacağım? Kafam karışıyor. Bir bilgi yarışmasına katılıp Yunanistan'a tatil kazanabilirim tabii ki. İki kişilik. Ama sevgilim yok. Tek başına seyahat etmem gerekir. Yunanistan'da ne yapacağım ki? Orada kendimi daha iyi hissedeceğime inanmam için bir neden yok. Belli bir miktar bilginin işe yarayacağını göremeyecek kadar aptal değilim. Ancak neyin önemli, neyin önemsiz olduğunu pek kestiremiyorum. Bir hedefim yok. Bir perspektifim yok. İnsan nasıl perspektif sahibi olur? Belki yaşla gelen bir şeydir. Belki de değildir. Diğer budalalar gibi etrafta dolanıp beklemem mi gerek? Okumayı asla öğrenmemeliydim.'' (Sayfa 47)


''Mesele, bana kaçma imkanı tanımakmış. İnsan seyahate çıkınca bir sürü şey kazanır, diyor. Ne kazanır, diye soruyorum. Perspektif, diyor abim. Ve korkmamam gerektiğini söylüyor. O da orada ya. Abim. Beni kollayacak. Perspektif mi? diyorum.'' (Sayfa 114)


''Birileriyle tanıştığında garip bir şey oluyor, diyorum. Yeni bir gezegende yaşıyormuşsun gibi.'' (Sayfa 115)


''Abim eskiden her şeyin daha iyi olduğunu iddia etmenin insanı bir çıkmaza soktuğunu düşünüyor.'' (Sayfa 175)






9 yorum:

  1. Sakin bir kitaba benziyor, en azından kapak öyle hissettirdi. Çok güzel anlatmışsın, karakterlerin büyüme, olgunlaşma vs süreçlerini anlatan kitapları severim. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sakin doğru kelime mi bilmiyorum ama olay odaklı değil, karakterin iç dünyasını okuyoruz. Biraz farklı biri karakter, o yüzden kitap da farklı diyebilirim. :) Bunun dışında dediğim gibi kitabı çok fazla Çavdar Tarlasındaki Çocuklar kitabına benzettim. Belki onun daha genelleştirilmiş versiyonu denilebilir diye düşünüyorum. O karakter daha da ''tuhaf''tı. :) Aslında herkes zaman zaman böyle hissedebilir ama işte çoğu kimse bu karakterler gibi dürüst olmaz.

      Sil
  2. Acaba yazarın Volvo Kamyonlar ile başlayan, Doppler ile devam eden ve Bildiğimiz Dünyanın Sonu ile tamamlanan üçlemesini okusan ne düşünürsün:) Rastladığın yerde bir göz at istersen, bence ya seversin ya da sevmezsin, ortası yok. Ayrıca herbiri tek de okunabilir. Ben üçlemeyi seven taraftayım:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doppler'i çok gördüm ama bir üçlemeye ait olduğunu bilmiyordum. Bilgilendirme için teşekkür ederim. :)

      Sil
  3. çok ilgincimi çekti. kahramanla yakın bir yaşta oluşum yüzünden mi bilmiyorum ama not aldım sevgili ilkay teşekkürler. ve bende katılıyorum bazen yazarın dili sade olsa da garip bir şekilde anlaşılırlığı zor olabiiliyor. alıntıları okuduğumda da bu hisse kapıldım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne demek rica ederim. :) Sanki karakter gerçekten konuşuyormuş gibi bir hava vardı ve yine sanki, karakterin konuşma şekli de değişikti. :) Ama bunu sevdim.

      Sil
  4. bunu okumadım ama erlend iyi yazar tabisiii bu kitabı da okurum tabisii :)

    YanıtlaSil
  5. Evet o alıntıları ben de beğenmiştim :)

    YanıtlaSil

Diğer yazılarıma da göz atabilirsiniz.