8 Mart 2024 Cuma

Yumurta, Un, Şeker.


Şu anda okuduğum kitapta ana karakter mektup görünümlü günlükler yazıyor. Bunlardan birinde mutluluğun insanın bulduğu nedenlerden meydana gelen coşkunluk hali, neşenin ise kalbimizin merkezindeki kocaman ve ışıl ışıl bir duygu olduğuna benzer bir ifade yazmıştı. Mutluluğa götüren bu nedenler, gecenin karanlığında uzaktan bakıldığında bir kibrit ışığını andıran sokak lambaları gibi cılızdı. Oysa neşe, karanlığı yarıp geçen güneşti. Bu benzetmeler beni şaşırttı çünkü ben hep tam tersinin doğru olduğunu düşünmüştüm. Nasıl bir denklem kurduğumu daha evvel hiç bilinçli olarak düşünmemiştim ancak bir noktaya kadar karaktere katılıyordum: Gerçekten de neşe bir güneş gibi merkezde ve insanın varlığından gelen bir his iken, mutluluk bulunacak bir şeydi bana göre de. O halde, diye hayrete düştüm, ben neden mutluluğu daha üstün, daha tükenmez görmüştüm ki bunca zaman?

Neşe ilkel bir duygu esasında. Dünyayı hiç tanımayan bir bebeğin kahkahalarını düşünün. Annesinin kucağında havaya doğru hoplayıp sevilirken nasıl da tasasızdır ve etrafa kıvılcımlar saçar. Neşe kıvılcımları. Onun neşesinin nedeni havada süzülmek midir, yoksa sonsuz güvendiği karşısındaki gülümseyen kadın mı? Bunlar belki o dışavurumun, kahkahaların, nedenidir; ancak neşe, çocuğun içinden dışına akar. Nedensizdir. Çünkü o öğrenmemiştir güleceği şeyi, sadece bilir.

Bazı duygular böyledir. Sadece bilirsin. En merkezde yer alır. Sonra bu duygulardan türeyen başka hissediş biçimleri oluşur. Neşeden mutluluk, sevgiden arkadaşlık, kardeşlik ve belki aşkın bir bölümü, korkudan öfke ve niceleri. Nedenler sıralayarak diğer kavramları oluştururuz. Sözgelimi bir dostluğun devamlılığı için bile sevgi yetmeyebilir; çünkü sevgi bunun sadece bir bölümüdür. Korkusuyla yüzleşebilen öfkesini yönetir. Nedenleri sıralayabildiğin oranda mutlu veya mutsuz hissedersin. Çünkü bu ikincil olarak tanımladığım duygulara zihnimizle ulaşırız. Zihnimizin sınırları, bu ikincil duyguların sınırlarını belirler. Bu nedenle işler karmaşıklaşır. Nedenleri nerelere koyacağımızı bilemeyiz ve kafamız karışır. Oysa merkez tektir, karıştırılamayacak ölçüde parlak.

Daha evvel uzun bir yolculukta sonrasında hayal meyal hatırlayacağım ve buna üzüleceğim bir kitap okumuştum. İsmi Parfümün Dansı (Tom Robbins). Bu kitaba dair pek çok şeyi unuttum, konusu dahil. Ancak kitapta geçen net olarak hatırladığım bir düşünce var. Bu kitapta da mutsuzluğun dar bir alana sıkıştırılmış, bu nedenle de bencilce bir duygu olduğu ifade ediliyordu. Bencilce ifadesi de okunma zamanına göre kişiye acımasızca ve yargılayıcı gelebiliyor. Ancak haksız olduğunu düşünmüyorum. Çünkü bencelerimizin sınırları ne denli genişse, sahiden de o denli büyür mutluluk ve mutsuzluklarımız. Bencillik ise en esir olduğumuz alandır belki de. Alıntı şöyleydi: ''İnsan mutsuzken dikkati hep kendine döner. Kendini çok ciddiye alır. Mutlular, yani kendilerini gerçekten sevenlerse, pek düşünmezler kendilerini. Mutsuzu neşelendirmeye çalıştığında, istemez, karşı çıkar. Çünkü dikkatini kendinden ayırıp evrene yöneltmek zorunda kalacaktır. Mutsuzluk, kendine düşkünlüğün varacağı son noktadır'' (sayfa: 270).

Bazen dışsal nedenler, hatta bizi ilgilendirmeyen ama insan olduğumuzdan dolayı kayıtsız kalamadığımız nedenler, de bize kendimizi mutsuz hissettirebilir tabi. Ancak böyle olsa bile, kendi algına sınırlı kalmak yerine, ''işe yarar bir şey'' yapmak daha özgürleştirici değil midir diye düşünüyorum. Belki de popüler kültürde geçen ''sınırlarını aşmak'' söz öbeği de ancak bu şekilde bir anlama kavuşuyordur. Nedenlerini genişletebildiğin ölçüde. Kendi nedenlerini.


bir şeyler dinlemek için tıklayabilirsin.


Not: İlk paragrafta bahsettiğim kitap Susanna Tamaro'nun Yüreğinin Götürdüğü Yere Git isimli kitabı.



8 yorum:

  1. Mutluluk ve neşe üzerine güzel bir yazı olmuş. İkisinin farkını pek düşünmemiştim, farklı bir bakış açısı gerçekten. :) Mutluluk bence de kişinin neye nasıl baktığıyla alakalı. Herhangi bir insan küçük şeyle mutlu olabiliyorsa bir başkası çok şeye sahip olsa da mutlu hissetmiyorsa bu onun sorunu. Mutluluk çok göreceli yani.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, katılıyorum. Bu aslında günümüzde değişen tanımlamalarla da ilgili. Kişi kendi nedenlerini sorgulamıyor genelde, ona verilen nesnelere karşı olan bağımlılığı ölçüsünde iyi veya kötü hissediyor. Bir an onun için önemli olan, sonraki an olmayabilir. Bu da memnuniyetsizlik ve bıkkınlık yaratıyor. Çünkü kişi kendi çemberinde değil, başka çemberlere nasıl kolayca geçerimin derdinde. Oysa bir dur, belki içinde bulunduğun çember genişler. Neyse, bunda tabi ki her şeyin hızlı tüketimi baş etken. En azından ben bu şekilde düşünüyorum. (Ki 'kişi' dedim ama her insan az veya çok böyledir bence, kendimi de bunun dışında tutmuyorum bu arada).

      Aslında bu mutluluk olayını birkaç yıl önce yaptığımız Mutluluk Yazıları etkinliğiyle keşfetmiştim desem. :) Önceden beni neler mutlu edebilir bilmiyormuşum bunu fark ettim. Oysa ''Mutluluk böyle ..... bir şeymiş'' cümlesindeki boşluklar güzel bir oyun gibiydi benim için ve aslında bunun kontrolünün temelde benim elimde olduğunu fark etmiştim. Oysa neşe bence daha farklı. Daha içte bir yerde. İyi hissetmediğimizde bile içimizde pozitif kalan bir yan bulunabilir. Benim bulunuyor. Sanırım o her insanda miktarı değişmekle birlikte kişinin özünde yer alan bir şey oluyor.

      Son olarak, yorumun için teşekkür ederim. :)

      Sil
  2. sanırım insan her zaman neşeli olabilir de mutluluk genelde anlarda diyorlar ama yani belli bir düzeyde sürekli mutluluk oluyordur :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet bence de ve hep mutlu hissetmeye de gerek yok. Mutlu hissetmeyince mutsuz hissetmezsin neticede. Oysa illa birinden biri olmalıymış gibi anlaşılabiliyor. Neyse evet katılıyorum. :)

      Sil
  3. Mutsuzluk, bencillik yani. Vavv

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu alıntıdan bağımsız yazacağım. Bilinen anlamda bir ''bencillik'' değil bence bu. Bencillik kelimesine yüklediğimiz anlam bile bencillik içeriyor bence bu arada. :) Her neyse. Yani burada ben ben'cilliğin anlatıldığını düşünüyorum. Başkası kötü olsun, hep bana hep bana modunda da bir bencillik durumu elbette var ve bilinen derken kastettiğim aslında bu. Ama kişinin başkalarından bir şeyler kaçırma isteği, amacı vs ''gerçekten'' olmasa bile, kendi ben'ine hapsolmuş olabilir. Buradaki bencillik ifadesinden ben bunu anlıyorum. Ama dediğim gibi öbür türlü daha açgözlü bir yerden olan anlam da kastediliyor veya çeşitli durumlara uygun düşüyor olabilir. Yani evet, ne olursa olsun mutsuzluk böyle bir durum diye düşünüyorum. Bu da doğal diye düşünüyorum bu arada. Önemli olan buradan çıkmak.

      Sil
    2. Çok teşekkürler bu ayrıntılı cevap için :)

      Sil

Diğer yazılarıma da göz atabilirsiniz.