20 Mart 2024 Çarşamba

Hayat kısa kuşlar uçuyor.


Ne istediğini kendine söylemen gerçekten önemli. Çünkü bu şekilde kendinle sağlıklı bir iletişim kurabiliyorsun. Peki kim bu kendin? Kendim? Kendisi? Kendileri? :) Kendi, bir dönüşlülük zamiri. İşi yapanla etkilenen aynı kişi. Yani... Bu mantıkla bakarsak... Ben kendime nasıl davranırsam, bu davranıştan yine aynı ölçüde ben etkilenirim? Ne ka' ekmek, o ka' köfte? Kendime nasıl davranıyorum? Kendime davranışımdan nasıl etkileniyorum? Denklem fazla basitmiş aslında değil mi? Dille ilgilenmeyi sanırım en çok da bu yüzden seviyorum. Kavramlara yeteri kadar bakarsak, pek çok şey keşfedebiliyoruz.

Bana göre kendim dediğimiz varlık biçimimiz, dış dünya vasıtasıyla oluşturduğumuz yanımız. Ben kendimi seviyorum\ sevmiyorum, deriz misal. Bu cümlede iki kişi mi var yani? Ben ve kendim. O zaman ben kimim, kendim ne veya kim? Ben, özümüz. Saf bilincimiz, yani el değmemiş, 'bilge' yanımız; belki ruh da diyebiliriz. Sanırım? Kendim ise, sevilmeye değer\ değmez olarak ayrıştırabildiğimiz, şunu hak ediyorum\ etmiyorum diye ötekileştirdiğimiz, yanımız gibi görünüyor. Kendim dediğimiz kişi ne kadar ben'imize yakınsa, kendimizi o kadar seviyor, saygı duyuyor ve iyi hissediyoruz. Çünkü benliğimizle iletişimimiz ışık hızında gerçekleşiyor. Şip şak. Öteki türlü, bir türlü gelemeyen kargolar gibi sağlanıyor bu iletişim. ''Kendimizi anlamıyoruz,'' misal. İnsan kendini nasıl anlamaz oysa değil mi? Anlar, anlar da işte; arada mesafe varsa demek ki, biraz geç gerçekleşebilir bu iletişim. Kuş postası gibi. Mektup gibi. Telgraf gibi. Oysa artık uzay çağındayız! Telefonu bile geçeceğiz. Ancak neden kendimizle iletişimimiz kimi zaman bu kadar ilkel kalıyor? Peki bunun anlamı ne? Bana yararı veya zararı var mı? Yoksa bana ne, değil mi? :) Bu biraz da, jetonun geç düşmesi gibi sanki. Kargo gelsin diye eve kapanmak gibi. Hep bekleriz; bir şey gelsin, o zaman istediğime kavuşacağım! diye. O zaman hak ettiklerimiz bize verilecek sanırız. Oysa kim verecek? Kendin kendine ne istediğini söylemezsen, dış dünyadan istediğini alamıyorsun. Artık bunu net bir şekilde görebiliyorum.

Bunu çok bariz kendini gösteren bir yerden söylüyorum. Mesela hayatımıza aldığımız insanlar, en tipik örnektir. Hep aynı tipte insanları hayatımıza çekiyor olabiliriz. İlişki tipinin bir önemi yok aslında. En azından benim için hep böyle olmuş gibi görünüyor. Şimdi işi kaçışa vurup genelleme yapmayayım. Çok sevdiğim, değer verdiğim ve çok şey öğrendiğim insanlar oldu. Ki zaten, zaten hani, biriyle iyi zamanlar geçirdiysen onunla artık zaman geçirmediğinde bile yiğidi öldürse de hakkını vermeye devam etmeli insan diye düşünüyorum. Bana kendimi iyi hissettiren hiçbir insanı gerçekten asla ama asla unutmam. Hatta şaşırırım kimi insanların unutkanlığına. Arkadaş, biriyle yolun ayrılınca hafızana reset mi atılıyor bu nedir? Neyse, üzücü bence. Kim bilir benim hakkımda neler düşündü insanlar, bir saniye ağliciğim. Neyse ne diyordum, yine hatlar karıştı... -dünya hassas kalp... \ bi' de bayı...-

Ben, hayatıma hep seçerek insan alırım ve evet, böyle de olmalı. Ama benim gibi seçici birinin bile hep aynı çıkmazda kalması çok gülünç. Sonra da arabeske bağlaması falan. ''Benim gibi'' de ne demekse tabi. İşte sağlıksız ego budur. Bunu kırdığın an kendinle ben'inin arasındaki mesafeyi görüyormuşsun. Bu bazı durumlarda sarsıcı olabiliyor tabi. Çünkü insan genelde kendisine yardımcı olacak bir başka unsur arar, aramayan da bekler, o arasın diye dermişim. -komik değildi, neyse- Her neyse, laf oyununu bırakırsam, aslında evet, belki de gerçekten de kendimizden dışta kalan bir kaynak vardır ama bu kaynak dünyanın başka bir köşesinde değil, belki de içtedir. -mantıklı bence...-

İçimdeki her şeyi gözlemleyen ve tüm zırlamalarıma öğretmenlik, anaçlık, babacanlık, bff'lik modlarıyla yaklaşan olgun yanımı keşfettiğimde şoka uğramıştım. Çünkü ergen ve zırlayıp şikayet etmekten hoşlanan yanım sorumluluk alma fikrinden hoşlanmamıştı. Kendine değer verme sorumluluğundan. Bu, 'bence', en temel sorumluluğumuz. Bu olmadığında, eylemlerimize dışsal faktörlerle oluşturduğumuz personamız yön veriyor. Tüm kendimizi kısıtlamalarımız, tüm hak etmediklerimizi yaşamalarımız, tüm potansiyel altı kalmalarımız, tüm yetersizlik hislerimiz, tüm tüm tüm tüm artık her neyse bu noktada takılı kalıyor. İşin komik yanı, insan, 'bence', bu bariyeri de kendisi oluşturuyor. Kimse sana bana bakarak bir algı yarat kendine demez. Bunu sinsice yapabilirler ama bir suçlu aramak da çözüm değil. Bizim kendimize karşı sorumluluğumuz, kendimizi benliğimize yaklaştırmak diye düşünüyorum. Çünkü tanımadığın birine güvenmezsin. Onun kararlarını uygulamazsın. Dışa bağımlı kalırsın. Biri sana senin kendine veremediklerini versin istersin. Bu da gerçekleşmez, çünkü hayatına hep sana 'istediklerini' veremeyecek kişileri çekersin. Çünkü, ne istediğini daha kendine bile söylememişsindir!

Bu yazı nereye gidiyor gerçekten bilmiyorum. Sadece söylemek istediğim bir şeyler vardı ve ne diyorum anlamıyordum. Ben de yazmaya karar vermiştim. Aslında anlamak istediğim farklı farklı konular vardı ama kısa sandığım bu konu bile bir destan olmuş durumda. Şaşkınım.

Velhasıl kelam, ne istediğini kendine söylemen önemli. Nasıl bir hayat istiyorum, nasıl bir benliğim var ve bu benliği kendim olarak nasıl yansıtmak istiyorum, nasıl ilişkiler yaşamak (arkadaşlık, romantik, aile -ki aile suyu bulandırabilir onu tam anlayamamaktayım- etc etc :), nasıl nasıl nasıl yani? Ben hep bu soruyu dış dünyaya sormuşum. Nasıl? Nedennn! Ne cüretle! Nalan söylüyorsun nalaannn! -tamam- Yani diyorum ki, belki biraz benim alıklığım ama, ben hiç içime bunu sormamışım. Oysa tüm bu yazdıklarımın da böyle olduğunu bir süredir biliyordum. Nedeeennn -tamam *-*-

O halde, ''hayat kısa kuşlar uçuyor.''

:)


bir şeyler dinlemek için tıklayabilirsiniz.



Not: Ara sözlerim geri geldi, eğlendim.




12 yorum:

  1. ortaya geldiğimde evet vallahi ne demek isticek dedim ben de :) eveey tekiz tabii. ben kendim yaniii hehehe :) hani diyoz yaa uyumuşum yaa :) ben bilmeden uyumuşum yaa :) hayat kısa ama güldür güldürde bilal var o daha kısa :) bi de hayatta kısa çöpü çekmemek lazım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet dil kullanımları ilginç. Yabancı dil olarak Türkçe öğrenenler de bu ''uyumuşum'' gibi örnekleri anlamakta zorlanıyorlarmış. Bir dersimde ders arasında bir hoca söylemişti, örneklemişti de. Nasıl yani, kendimden habersiz mi uyumuşum? gibi. Bir de bu eklerin işlevi de anlama göre değişiyor ya, düşündürücü. :)
      Dil üstüne düşünmeyi severim. Uzun süredir düşünmemiştim açıkçası, beyin jimnastiği de oluyor öte yandan. Bir de bir dili iyi öğrenmek için, ana dilin bile olabilir bu :), böyle düşünmek bakış açısı veriyor bence. Her neyse, yazıda bahsettiğim tabi ki dil üstüne düşünelim mevzusu değil ama evet düşünelim ahahha :)
      Bu dizeyi bir arkadaşımla birbirimize söylerdik. Ne zaman böyle düşüncelere dalsam aklıma onun bana bunu söyleyişi gelir. O hatırlamaz artık muhtemelen ama benim için güzel bir hatırlatıcı bu cümle. Ve evet, espriler espriler :)
      Kısa çöp de önemli olabilir tabi. Bilmiyorum, ben genelde hangi elimde diye sorup totem yapıyorum, karşıdaki kişi benim seçmediğim elimi seçiyor ahahha :)

      Sil
    2. şey var ya, atıyorum, deriz, bir şey anlatırken, işte atıyorum şu kitap, şu yıl, yaa ama niye atıyorsun atmaaa :)

      Sil
    3. Evet ya, ben çok kullanıyorum bunu :) atma deyince de aklıma, atmaa ziyaa geliyor, serbest çağrışım :)

      Sil
  2. Kendini tanıyabilmek önemli gerçekten. İnsan kendini anlamadığı sürece başka kimi anlayabilir ki. İç sesimize biraz kulak vermeliyiz. :)
    Ben de bana kendimi iyi hissettiren insanı unutmadığım gibi kötü hissettireni de unutmam. Aradan yıllar geçse de sinir olduğum insanla ne zaman karşılaşsam aynı olumsuz enerjiyi hissederim. İnsanlar çok unutkan, yapıp ettiklerini çabuk unutup hiçbir şey yok gibi davranmayı iyi biliyorlar. Neyse çok uzattım. :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence de iç sesimizi duyabilmek çok önemli. Yüreğinin Götürdüğü Yere Git kitap yorumu yazımın yorumlarına Deeptone yüreğimizi dinlemeli miyiz diye bir soru sormuştu. Bunu aslında kötü bir şey olarak görüyor çoğu kişi. Pembe baloncuklu şeyler gibi. Ama buradan ne anladığımız da önemli bence. Mesela yürek nedir, zihin nedir; hangisi bizi yanıltır... Bu konularda emin değilim. Aslında eminim :) ama yine zihnim beni yanıltıyor. Çünkü yürek bence pusuladır. Tabi ki mantıklı olmak gerekir ama ben zaten yürek deyince sadece isteklerini yapmayı anlamıyorum. O yüzden Deep'e de yürek ve zihin birlikte karar almalı demiştim. Ama zaten yürek tek başına da doğruyu söyler aslında. Tabi bu mantıkla bakınca böyle düşünüyorum. Yoksa dediğim gibi, pembe kalpler falan algılanıyor genelde, ben de tabi ki bunu kastetmiyorum. İşte bunun için de kendini tanımak önemli diye düşünüyorum. Yürek dediğimiz şeyi iyi duyabilmek için.

      Neyse, insan iç sesini duyamazsa eğer dışsal şeylerin peşinden gider diye düşünüyorum. Neyin peşinden gittiğini bile bilmeden, bilemeden. Tabi bu hep geliştirilecek bir şey. Dönem dönem malesef körelebilecek bir şey. O yüzden manevi ve maddi tarafı dengede tutmak önemli, kopmamak önemli. Hele de böyle bir karanlığın içinde. Pek çok kötülüğün içinde. Hani işin bir bireysel boyutu var ve yazımda bunu ele aldım aslında ama bir de genel bir boyutu da var diye düşünüyorum. İyi biri olmaya çabalamak gibi. Kötü şeylere dayanabilmek gibi.

      Ben de kötü olayları unutmuyorum :) Ama daha zihnimin arkasında kalıyorlar. Ben ilk şansı bile zor veririm. İkinci şansı asla. (ki büyük laf söyleme diye de bir şey vardı ama şimdilik böyle ilerliyorum çok şükür :) Ama iyi şeyleri unutanları gerçekten anlamıyorum. Yani mesela çok çok çok çok büyük bir kötülük değilse, biriyle aran açılınca onu kötülemezsin misal veya kötülemesen de iyi anıların silinmez. Bilmiyorum, çevremde bu tip şeylere şahit oldum. Bence tuhaf ve dediğim gibi üzücü.

      İnsanların unutkanlığına veya mış gibi yapmaları hakkında söylediklerine de katılıyorum. Yani işte, herkes ne işine geliyorsa öyle davranıyor. Maksat işi görülsün vs vs. Önceden daha suratsız bir insandım o yüzden bu şeylere pek maruz kalmazdım ahahah :) Şimdi bilmiyorum, yine pek maruz kalmıyorum ama biraz iyi niyetli davranınca bazı insanlar tepene çıkıyor katılıyorum.

      Sil
  3. Bu yazı nereye gidiyor gerçekten :) Ne istediğini kendine nasıl söyledin? Yazarak mı, düşüne düşüne sindirerek mi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında ben oturup da bu konuları çok düşünmem. İlginç ama öyle. :) Arka planda düşünüyorum, sonra yazarken öne çıkıyorlar. Yani beynimde bir sürü sekme var ama hangi sekmede ne var ben de tam bilemiyorum. Böyle açıklayabilirim sanırım. :) Oysa biraz sindirme aşamasını da yaşasam güzel olabilir artık...

      Sil
  4. Kendini anlayabilmek en önemlisi. Bunun için de tanımak gerekiyor hem de çok iyi tanımak. Zaman içinde düşüncelerimiz değişiyor, biz de değişiyoruz. Aslında hem karmaşık hem de kolay. İki kavramın arasında bir yerde ama tam olarak nerede ben de bilmiyorum. Bazı zamanlar kendime anlam veremediğim de oluyor ama bir şeyi çok net biliyorum. O da özgürlüğüme aşırı düşkünüm ve birinin bana karışması, şöyle yap, böyle yap demesi, akıl vermesi en sevmediğim şeyler. Hayatımıza hep aynı tipte insanlar çekiyor olmamızın sebebi yetişme tarzından, çocukluktan(aileyle çok ilgili) geliyor. Psikolojik sebepler ağırlıkta ve bir şeyi tam öğrenene kadar aynı şeyleri yaşıyoruz. Fazla yapılan iyilik ne yazık ki sana nankörlük olarak dönüyor. Arkadaş konusunda da seçiciyim, zaten hiçbir zaman herkesle arkadaş olayım düşüncesinde olmadım. Tabii bazı hataları yaptıktan sonra anladım bazı şeyleri de.
    Konuyu çok dağıtmış olabilirim, içimi döktüm biraz😊

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kendini tanımak tabi ki bir süreç ve hep yenilenme isteyen bir şey. Çünkü dünkü biz, bugünkü biz değiliz. Ama öte yandan, insanın kendini tanıması bazen yokuş yukarı çıkmak gibi olabilir. Herkes kendini o kadar tanımak, o kadar bilmek istemeyebilir. Çünkü sadece iyi yanlarını değil, kötü yanlarını da görürsün. İşin ilginç yanı bazen, iyi yanlarını kabul etmek kötü yanlarını kabullenmekten daha zor gelebilir. İnsan genelde sorumluluk almak istemez. Bilmiyorum belki fazla bilmiş geliyor bu genellemem ama öyle. O yüzden de kendini iyi ve kötü yönleriyle objektif olarak görmeye bilincinde yanaşsa bile, bilinçaltında diretir. Bunu en yakından kendimde gördüm. Tabi kendime gelene kadar çevremi de çok gözlemledim. Çevremi gözlemek zaman kaybı gibi gelmişti kendime ilk döndüğümde ama hayır, hepsi bir bütünmüş. Ve aynı zamanda hepsi hayat boyunca birbirine devir daim yapan döngülermiş gibi görünüyor.

      Böyle yazınca da karmaşık anlatmışım gibi oldu kesin (birazdan ne yazdım diye okuyacağım ahahhah :) ama siz zaten özetlemişsiniz aslında. Neyi sevip sevmediğimizi bilmek, sınır çizmemizde de bize yardımcı olabilir. Ben hep biraz sınırları olan, soğuk mizaçlı diyebileceğim kişileri yakınıma yaklaştırmışım. Onları çok sevdim, o ayrı, gerçekten apayrı. Birisi benim yakınım olmuşsa, bitmiştir. Bende böyle bir saflık var maalesef ahahha :) Ama yani, birini sevmişsem, sevmişimdir ve sonrasında bunu bana unutturacak kadar çok büyük bir şey yapmadıysa da bu sevgimi asla unutmam. Hatta çoğu kişi buna, benim bu bağlılığıma şaşırır. Ben de çoğu kişinin unutkanlığına şaşırırım. :) Her neyse. Ama ben belki de daha sıcak bağlar kurmaktan korkmasam, sevgi dili daha farklı olan insanlara çekilebilirdim. Hadi arkadaşlık başka bir mevzu da, romantik ilişkilerde de benzer enerjilere çekildiğimi fark etmiştim. Bu nedenle olmuyor olmuyordu. Çünkü hem istiyor, hem kaçıyordum. Peki neden kaçıyordum? Belki de isteklerimi gözden geçirmeliyim diye düşünmüştüm. Sonra da bari kendimi daha çok seveyim diye düşündüm. :)

      Bu arada iyi ki yazdınız. Hem sizin yorumlarınızı çok seviyorum, hem de baksanıza ben de destan yazdım. Böyle uzun uzun yorumlaşmaya bayılırım. :)

      Sil
    2. Sorumluluk almak en zoru aslında, doğru söylüyorsun. Hayatta en zorlayan şeylerden biri, bazen kaçmak istiyorum ama bu konuda çok başarılı olduğum söylenemez. Zaten kaçsam sonrasında ne yapacağım? O da ayrı bir soru.
      Senin anlattığın yazdığın bazı şeyler bende de var. Demişsin ya, ''birini sevdiysem yakınım olmuşsa bitmiştir.'' Ben de öyleyim ama inan bana aşırı zararını gördüm bunun. O saflık bende de çok fazla var. Şimdi bunu bırakmaya çalışıyorum. İnce düşünmek, karşıdakine değer vermek çok güzel şeyler ama keşke gerçekten anlayan insanlara denk gelebilsek. Romantik ilişkiler hakkında yorum bile yapamıyorum, o konuda çok şanssızım. Bazı insanlara bakıyorum, ''ne kadar güzel seviliyorlar, ben niye bu şekilde sevilmiyorum?'' sorusunu kendime çok soruyordum artık sormuyorum. Psikolojik sebepler ağırlıkta demiştim ya bence bu onunla ilgili tam olarak, yani romantik ilişkiler bakımından. Yetiştiğimiz ailenin çok büyük etkisi var. ''Hem istiyor hem kaçıyordum.'' bu cümlede de çok kendimi gördüm. Kaçtığım oldu ama kendim için şunu rahatlıkla söyleyebilirim, ''bir insana denk gelmek'' deyimi var ya, işte ben hiç denk gelemedim.
      Şu an kendimi daha çok seviyorum, kendimi sevmem gerektiğine inanıyorum. Diğer türlüsü çok yoruyor artık😊
      Yorumlarımı seviyor olmana ayrı bir sevindim, çok teşekkür ederim. Şimdi diyeceksin; ''seviyorum ama siz de abarttınız yazdıkça yazdınız.'' Bugün böyle bir ruh halindeyim, yazıp içimi dökmek istedim sana😊
      Tatlı geçsin günün😊

      Sil
    3. Bir de kaçabilirsin ama saklanamazsın var. :) Bir noktada bir şeyler yapmak gerekiyor. Ya da yapmayacağımız şeyi seçmek.
      Aslında insan, enerjisini sadece kendine yönelttiğinde müthiş bir şey oluyor. :) Gerçekten de böyle olmalı aslında. Ben hep cimrilikle karşılaştım. Bunu sindirmekte zorlandım hep de. Oysa bu bile kendine vereceğin enerjini başka yere akıtmak.
      Bazen gerçekten öğrenmemiz gereken şeyler oluyor ve belki de bazı şeylerin olmaması ve sürecin uzaması bile iyi. Hatta hayal kırıklıkları bile, dermişim. İçime Polyanna kaçtı galiba bir dakika. :) Yani, içsel olarak güçlendiğimi biliyorum. Bazen, afedersiniz, başlarım içsel güce de diyorum ama... :) Yani bilmiyorum, her şey olması gerektiği gibidir belki de.
      Yok iyi ki yazdınız. :) Teşekkür ederim, ben de güzel bir gün dilerim. Açıkçası bugün çok gerginiimmm *-* Umarım günün sonunu getirebilirim. Güzel dileğe ihtiyacım vardı. :)

      Sil

Diğer yazılarıma da göz atabilirsiniz.