15 Haziran 2024 Cumartesi

Knight of Cups (Kupa Şövalyesi) | Film Yorumu


Yönetmen: Terrence Malick

Senarist: Terrence Malick

Yapımı: 2015 - ABD


''Sana küçükken anlattığım, Doğu'nun Kralı olan babası tarafından bir inciyi aramak için Mısır'a gönderilen bir prensin, bir şövalyenin, hikayesini hatırla. Denizin derinliklerindeki bir inci. Ama prens oraya vardığında insanlar prensi hafızasını kaybetmesine yol açan bir kupaya koyarlar. Kralın oğlu olduğunu unutur. İnciyi unutup derin bir uykuya dalar. Kral, oğlunu unutmaz. Haber salmaya devam eder. Ulaklarla. Habercilerle. Ama prens uyumaya devam eder.''


Kaynak: Pinterest

Bu, aşkı arayan bir şövalye. Dünya ormanında kaybolduğunu düşünen, palmiyelerin izini takip eden bir adam. Farklı olanı arıyor kendince; ancak ne ilginçtir ki, dikkatle izlediği tüm kadınlarda aslında hep kendisini görmek için çabalıyor. Film boyunca oradan oraya gidiyor. Çoğunlukla iç sesini duyuyoruz kendisinin. İzleyiciler olarak duyduğumuz sesler, bu kayıp şövalyenin ve ona yol gösteren Baba'sının sesi.

Bu hayatta, diğerleri olarak tanımladıklarımız yoluyla kendimizi deneyimliyoruz. Kurduğumuz tüm ilişkiler aslında bizim için birer ayna. Tüm korkularımızı, tüm sevgimizi ve bu iki uç duygudan türeyerek spektrumun arasında yerini alan diğer tüm duyguları deneyimlememizi ve bu yolla bulmayı umduğumuz şeye ulaşmamızı sağlayan şey sadece bu: Diğerleri ve aslında biz. Aşk da bundan ayrı kalan bir duygu değil tabii (*). Belki de en güçlüsü, ki bana kalsa öyle, evet en güçlüsü. Aslında aşk yoluyla kendini deneyimliyorsun. Hımmm, aşk? Yoksa... Gerçek aşkla mı? Evet evet öyle olmalı! Hani orada burada şurada duyduğumuz (misal Hollywood filmlerinde?). 

Gerçek nedir? Gerçeğin ne kadarı senin gerçeğindir? Gerçek, beynimizin sınırları kadardır. Aşk ise gerçeğin ardındadır. Bu nedenledir ki, çok kolay yok denilir. Bu nedenledir ki, pek çok cesur şövalye onu aradığını düşünür. Tıpkı filmdeki kupa şövalyesi gibi. Aşkın şövalyesi, gibi. Tarotta kupalar duyguları anlatır. Kupa şövalyesi en romantik şövalyedir. Beyaz atına binmiş, elindeki kupasıyla usulca ilerleyen hoş şövalye. Hani şu rüyalardaki. Bir dakika... Kupa elindeyse, o zaman... şövalye nerede ne aramaktadır?


''Açlık. Ne olduğunu bile bilmediğin bir şeyin özlemini çekiyorsun.''


Tarotta kartlar büyük arkana ve küçük arkana olmak üzere iki gruba ayrılırlar. Büyük arkana kartları kadersel durumları anlatır. Hayatımızı kökten etkileyen ve zaten hayat yolumuzda kendi gelişimimiz için olması gereken durumları. Küçük arkana kartları ise daha anlık kararlarımız sonrasında şekillenmiş kısa süreli durumları betimleyen kartlardan oluşurlar. Film; moon (ay), the hanged man (asılan adam), the hermit (ermiş), the jungment (mahkeme\ hüküm), the tower (kule), the high priestess (yüksek rahibe) ve freedom (özgürlük - ki bu bir kart değil açıklayacağım) olmak üzere yedi bölümden oluşuyor.


''Sen aşk istemiyorsun, aşk tecrübesi istiyorsun.''


Ay (the moon) kartı tarotta korkularımızı ve bu korkulardan doğan belirsizlik halini anlatır. Gökyüzündeki ay sessizdir. Sımsıkı kapalı gözleri ve dudaklarıyla sanki bizden bildiklerini saklar. Ayın tüm bu sessizliğine tezat olarak yeryüzünün uzun ince yollarında uluyan kurtların sesi adeta geceyi doldurur. Filmin bu ilk kısmında şövalyemiz, aşktan korkuyor. Şaşırdık mı, hayır. Çünkü zaten bu ilk kısımda filmin bununla ilgili olduğunu düşünüyoruz. Aşktan korkan bir adamı anlattığını. Oysa bu adam, aşkı aramıyor ki; ondan neden korksun?

Asılan Adam (the hanged man) kartında baş aşağı duran bir adamı görürüz. Bu adam halinden pek de memnun olmasa gerek. Bu kartta belirsizlik, bunalmışlık duyguları hakimdir. Karttaki adamın bağlı olduğunu da hesaba katarsak, kendisini kapana kısılmış düşündüğünü farz edebiliriz. Öte yandan bu adamın başının etrafında bir ışık halesi gözümüze çarpar. Çünkü bu adam, aslında zorunlu olarak ters durduğu bu yerden, dünyaya baş aşağı bakar. Filmin bu kısmında artık ana karakterimiz kendisiyle olan hesaplaşmalarına ufaktan başlar. İçinde bulunduğu durumun onu tatmin etmediğinin, kendini kapana kısılmış gibi hissettiğinin ve dahası bunu uzun zamandır yaptığının farkındadır.

Ermiş (the hermit), elindeki gaz lambasıyla griliği aydınlatan bir bilgedir. Gri, araf rengidir. Hiçbir şeyin olmadığını düşündüğümüz o boşluk. Ermiş sessizdir. Bu, onun yapması gereken bir şeydir. Çünkü hepimiz biliriz ki beynimiz, boşluğu dilediğince doldurmayı sever. Yalan yanlış... veya doğrular karışmış yalanlarla. Filmdeki bu kısım aslında asılan adamın devamı gibidir. Tabii artık hüküm vakti yakındır ve ışık yola dönüktür.

Erich Fromm'dan okuduğum Psikanaliz ve Zen Budizm isimli kitapta beni derinden etkileyen ve aklımın bir köşesine kazınmış bir alıntı var. Günler, aylar ve yıllar geçtikçe bu alıntının ifade ettiği anlamı daha iyi anladığımı düşünüyor ve bunun da ötesinde hissediyorum. Alıntı şu: ''Aydınlanmadan önce bana göre nehirler nehir, dağlar da dağdı. Aydınlanmaya başladığımda artık nehirler nehir değil, dağlar da dağ değildi. Artık, aydınlandığımdan beri, nehirler yine nehir, dağlar yine dağ.'' 


Kaynak: Pinterest

Hüküm (the jungment) bölümünde şövalyenin geçmişinden birini görürüz. Boşandığı eşini. Onunla yaşadığı günleri sevgiyle hatırlar. Özlem değil, pişmanlık değil; hatta, hayal kırıklığı bile değil. Sevgi. Evet, aradığını bu mükemmel gördüğü kadında bile bulamamış olmanın ve onu hayal kırıklığına uğrattığı anların ve kararlarının hüznünü yaşadığını görürüz ancak bu ne pişmanlıktır, ne de türevi başka bir duygu. Bu sadece, o günlere dair duyduğu sevginin izidir. Karakterimiz kendi de başlangıçta bunu bilmese de, sevdiği bu kadından aslında pek çok şey öğrenmiştir. Sadece bunu kabul edemez; çünkü onun için bu aşamada nehirler nehir, dağlar da dağ değildir. Umutsuzca aramaya devam eder.


''Ne istiyorsun? Seni büyülememi mi? Rüyada hissetmeni mi? Rüyalar iyidir. Ama rüyalar aleminde yaşayamazsın. Ulaşmamız gereken başka bir yer var. Biliyorum.''


Kule (the tower) kısmında karakterin bildiği her şey kaderin eliyle yıkılır. Tarottaki kule kartı en yıkıcı kartlardan biridir. Çoğu zaman kişiye acı da verebilir. Ancak bu acının nedeni yıkım değildir, çünkü kule zaten yıkılacak olan çürümüş şeyleri yıkar. Bu acının nedeni, yıkılacak olanı tutmaya çalışmanın verdiği yorgunluktan ileri gelir. Karakter yorgundur. Çünkü hala direnir. Kendisine benzettiği kişilere gözleri kapalı çekilir. Kendisine benzetmediği kişileri arayan gözlerle izler. Ancak yine de kendisini göremez.


Kaynak: Pinterest

Yüksek Rahibe (the high priestess) kartında Joker'in göksel annesini görürüz. Bu karttaki kadın görünmeyenin ötesindekini bilendir. Karttaki figürün bir yanında siyah, bir yanında beyaz bir sütun yükselir. Figür ikisinin tam ortasındadır. Aslında burada iyi veya kötü yoktur. Bilen biri için ikisi bir bütündür. Bu kısımda karakter, aşkı bulduğunu düşünür. Eski tecrübelerini yeniden başka bir şekilde deneyimler. Ona yeniden aşık olma umudunu hissettiren bu kadınla, daha evvel aşkı hissettiği zaman gittiği sahile gider. Bunu belki de içgüdüsel olarak yapar. Çünkü hala düşüncelerinde yaşamaktadır ve hala ummaktadır; bilmez, umar. Aslında hala korkar. Başlamaktan.

Özgürlük (freedom) kısmında bir tarot kartından ziyade, o kartın kişi üzerindeki etkisi işlenmiş. Özgürlüğe giden yolu aslında film boyunca karakterin iç ses olarak duyduğu Tanrı bizlere söylüyor: ''Doğudaki aydınlığı bul. Çocuk olarak. Ay. Yıldızlar. Hepsi senin hizmetinde. Yolculuğunda sana rehberlik edecekler. Diğerlerinin gözlerindeki aydınlık. İnci. (Uyan. Bak. Dışarı gel.) Oğlum... Hatırla. Başla.'' 

Filmin en başında ana karakterimiz tarot falı baktırır. Bu falda çok fazla büyük arkana kartı çıkmıştır. Yani karakter ne yaparsa yapsın, kaderine ilerleyecektir. Bu, göklerde yazan bir karar olmanın da ötesinde, karakterin kalbindeki en derin arzudur. Film boyunca biz izleyicilere de bu arzuyu sürekli tekrar eder. İstemediği, onu tatmin etmeyen eylemelere devam ettiği her anda bile bunu üstüne basa basa söyler: Kayboldum! 


''Gençken korkuyordum. Hayattan. Bedelini ödemekten.''


Dünyada kaybolduğunu düşünür. Dünyanın bir bataklık olduğunu ve onu içine çektiğini düşünür. Diğer insanların onun aklını karıştıran hilekarlar olduğuna inanır. Kalbi kapalıdır; sevmeye bile değil, sevilmeye izin vermez. Sevilmeye izin vermeyen biri, sevmeyi zaten öğrenemez. Bilmez değil, öğrenemez. Karakterin de aslında sevgiyi bildiğini en başından beri görüyoruz. İç sesi onun yolunu aydınlatıyor. Aslında ne yapması gerektiğini; kendi siyahını da, beyazını da biliyor. Korktuğu için griliği deneyimlemeye devam ediyor. Ta ki artık dayanamayacağı ana kadar. Aslında bu noktada, izin verdiği noktada, anlıyor. Nehirlerin nehir, dağların dağ olduğunu. Nehirlerin nehir, dağların dağ olduğunu bilen biri nasıl kaybolabilir ki?


''Zihnin bir tiyatrodur.''


Özgürlük kısmında Güneş (the sun) kartını görüyoruz. Tarottaki bu kartta bizi bir çocuk şövalye karşılar. Beyaz atına binmiş, güneşin önündeki kırmızı perdeyi çeken bir yumurcak. Bu şövalye belki de en neşeli şövalyedir. Nereye gideceğini bildiğinden değil, aksine, her yere gidebileceğini bildiğinden. Çünkü güneşin onun dostu olduğunu bilir. Dünyanın, kendi gibi özgür atını doya doya koşturabileceği bir bahçe olduğunu da. Öğreneceği bir sürü şey olduğunu bilir, içsel bilgeliğini kalbinde taşıyarak. Bir çocuk her şeyi bilir; sonra da dünyadaki yaşamı öğrenir. Bu kısımda ana karakter iç sesini dinlemeyi bırakır ve nihayet duyar. Onun için bir döngü bitmiş, bir yenisi başlamıştır. Artık denizlere açılmak için bir kupa aramaz, kupa elindedir. Öte yandan kartta yer alan çocuk figürü ile filmde üzerinde durulan ''çocuk olmak'' düşüncesi akla içimizdeki çocuk temasını getiriyor (*). İçindeki çocuğu iyileştirememiş, eylemlerini yöneten gölge kimliklerini tespit edememiş karakter, film boyunca yolunu kaybettiğinden yakınıyor. Bu da bizlere, muhtemelen, en doğru pusulanın içimizdeki bir nokta olduğunu gösteriyor olabilir. Pusulamızı tamir edelim! Film boyunca karakter hakkında düşündüğüm de aslında buydu: Keşke sorunlarını çözsen.

Filmi çok sevdim. Bazı filmler bana bir kitabı okuyormuşum gibi hissettiriyorlar. Bu filmlerin sahneleri arasında kayboluyor, altını çize çize ilerliyorum. Bu film çeşitli açılardan incelenebilinecek bir film. Nedir bu açılar; benim yaptığım gibi daha üstü örtülü yerleri aralamaya çalışmak, karakterin içinde bulunduğu psikolojiyi irdelemek ve\ veya daha sinema anlamında incelemek. Filmin bölümleri bile tarot kartları üzerinden oluşturulduğu için ve filmin yorumlarında gördüğüm kadarıyla pek çok kişi bu kısmı bağdaşlaştıramadığı için (pek tabii bu konuları sevdiğim için de) ben bu pencereden bakarak filmi anlattım. Psikolojik olarak, daha görünen hikayeyi inceleseydim muhtemelen daha farklı bir bakış açısında olurdum. Bu bakımdan ilgisini çekenlere filmi önermekle birlikte, farklı bir film olduğunun altını çiziyor ve herkesin beğenmeyebileceği uyarısını yaparak yazımı noktalıyorum. Aşkı, diğer bir deyişle insanın anlam arayışını, güzel bir yerden yakalayarak anlatan, farklı bir filmdi.

İyi bayramlar.

:)


Knight of Cups Soundtrack için tıklayabilirsiniz.


Not: Yazımın iki noktasında (*) işaretine yer verdim. Buralarda kısaca ifade ettiğim düşünceleri bence yerli kaynaklarda spritüel açıdan en iyi açıklayan kişi Yeliz Ergün'dür. Paylaşımları bakış açımı geliştirmemde bana çok yardımcı olmuştu. Kendisinin instagram hesabı (tıklayabilirsiniz) ve youtube kanalı (tıklayabilirsiniz) da bunlar. Direkt olarak bu konuları anlattığı için bu notu eklemek istedim. Bunun dışında direkt olarak psikolojik açıdan gölge kimlik vs gibi konularda da araştırma yapabilirsiniz.



10 yorum:

  1. Tek başıma izlemek için güzel bir film gibi hissettirdi yazdıkların, yaz akşamına uygun :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence de tek izlenirse daha iyi olacak bir film. Dikkatli izlendiğinde pek çok sahnenin, repliğin birbiriyle paslaştığı görülüyor. Film daha ruhsal bir yere bağlandığı için ve ben kahramanın yolculuğu olayının altının çizilmesini sevdiğim için filmi beğendim ama bir fragmanına falan da bakarak karar verebilirsiniz. Herkes sever mi emin olamadığım ama kesinlikle farklı bulduğum ve bu nedenle beğendiğim bir film oldu.

      Sil
  2. Filmlere pek ilgimi yoktur ama derin ve dolu dolu anlatımın filmi merak ettirdi. Farklı bir konusu varmış. İzlemek istiyorum, teşekkürler paylaştığın için. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bense film izlemeyi çok severim ve açıkçası şöyle art arda filmler izlemeyi çok özlemiştim. Bu gerçekten farklı ve güzel işlenmiş bir filmdi bence. Ancak sen beğenir misin, bilemedim. Bazı filmleri çok beğensem de direkt öneremiyorum. Biraz rahatsız edici bulman da olası. :)

      Sil
  3. malick iyi tabisi de bu filmi kaçırmışım herhalde :) izlerim tabisi :) erich fromm ve o kitabı müthiş yaa :) bir de sahip olmak ya da olmak adlı kitabı :) bu detaylı açıklamalı yazı için teşekkürler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Film yavaş akıyordu aslında ama çok ilginçti bence. İlginç olan konusu da değil, bu konunun işleniş biçimi. Filmin ilk yarım saati bittiğinde bile hakkında konuşma isteğiyle dolmuştum öyle söyleyeyim. Dolayısıyla benden daha kısa bir yazı çıkamazdı. :) O kitap da listemde, teşekkür ederim önerin ve yorumun için. :)

      Sil
  4. 'Aydınlanmadan önce bana göre nehirler nehir, dağlar da dağdı. Aydınlanmaya başladığımda artık nehirler nehir değil, dağlar da dağ değildi. Artık, aydınlandığımdan beri, nehirler yine nehir, dağlar yine dağ.'' Sen hangi aşamadasın bu sözün?

    YanıtlaSil

Diğer yazılarıma da göz atabilirsiniz.