Şarkı keşfetmeye bayılırım. Özellikle de, kendi kendime oturmuş ve hiçbir şey yapmak istemezken. Yeni bir şarkı, yeni bir soluk gibi gelir bana. Havaya sokar, hareket ettirir, hayal kurdurur, belki klip çektirir ahahah. Bu şarkıyı önceden orada burada yarım kulak dinlemiş olsam da, yıllar önce dinleyip unutsam da, hayatımda ilk kez duymuş olsam veya benzerlerinin iliğini sömürmüş olsam da... ne olursa olsun eğer o şarkı o an benim için yeni bir şarkıysa, canlanırım. Ama tabii özellikle de ilk kez dinlediklerim bana şevk verir. Çünkü hem o şarkının peşine takılıp daha başka şarkılar keşfetme olasılığım artar, hem de sanki bir an öncesinde üzerime zombi toprağı serpilmiş olan ben, bir anda dirilirim - bööö!
Aslında keşfettiğim her yeni şey beni cesaretlendirir. Aaaa böyle bir dünya da varmış, gibi hissederim. Tabi ki her seferinde böyle düşünmem ama böyle hissederim işte. Bazen düşünmeden düşünürüz ya hani, bu bende çok olur, işte o anlarda sadece hissederiz belki de. Düşünerek hissetmek de var değil mi bir de? İşte, beynin ön kısmıyla hissetmek? Ah! Beni yargılama bu ne diyor böyle diye... Zira, bir çocuğun mantığıyla düşünmeyi severim. Kulağa çok mantıksız gibi görünse de, akıl yürüterek düşünmeyi. Bir çocuğun mantığıyla düşünceleri kavramak... belki de bu da hissetmenin başka bir yoludur. Keşke bazı şeyleri daha en baştan bu yolla öğrenebilsem! Bunun için neler mümkün?..
Dün akşam canım hiçbir şey yapmak istemedi. Hadi ders çalışmıyorsun, kitap da mı okumaz dizi film de mi izlemez insan? Ay yok arkadaş, sıkıcı bir ne yapsa bilememezlik hali üstümde. Hani bazen açsındır ama ne yesen bilemezsin, hatta bir şey yesen mi onu bile bilemezsin ya... işte öyle bir hal. Ben de müzik dinledim. Yatağıma uzanıp tavanı izlemeli bir şekilde dinlemeye başladım. Tavanı izliyorsam, orada bir dram olur normalde ahahah. Ama bu sefer vallahi keyifliydi. Hani ben değildim de, o zaman duvar mı? Yok canımm... ne keyfi, ne duvarı? Hiçbir şeye odaklanmadan müzik dinlemek keyifliydi işte! Arada gülmüş bile olabilirim. Hem neden gülmüycekmişim? İnsan hep kendi kendine müzik dinleyip efkarlanmalı veya öylece durmalı mı? Önce güldüm, sonra hızımı alamayıp ayaklandım ahahaha, sonra uçtum falan galiba yani dans ettim! Dans etmek keyifli. Gerçekten!
Tabii insan bir noktada yoruluyor. Arada biraz efkarlandım bu arada - itiraf ediyorum... Kendi kendine müzik dinlerken bir noktada bu oluyor sanırım. Her neyse! Kore klipleri izleyerek hayatıma devam ettim ahahah. Çok keyifliydi, vallahi. Ben de niye bana inan diye uğraşıyorsam ahahahah. Yumuş yumuş olma ihtiyacımı Kore dizi kesitleri karşıladı. Uzun zamandır Kore dizisi izlemedim. Dizi de izlemedim de, hani Kore dizisi daha farklı bir konsept, ondan diyorum. Kore dizilerinde -eğer ki senarist psikopat falan değilse- genelde mutlu son oluyor. Mutlu son olmasa bile süreç içinde bolca mutlu sahneler oluyor. İnsanlık hallerini tüüüümmm tüm tüm tüm abartısıyla da olsa yansıtan, gerçek hislerin olduğu sahneler. Tabii ben genelde yumuş yumuş dizileri izlemişimdir. Aman canım bari Kore dizisi izlerken komik ve romantik şeyler izlim yeter! Galiba birilerine sataşmam gerekiyormuş ya kusura bakma sevgili okur. İki lafımdan üçünde seni azarladım gibi mi oldu ne? Kızmaa. -ben de kızmıyorum vallahi!..-
Sana yazmayı da severim. Özellikle de kendi kendime oturmuş ve bir şeyler yapmak isterken! Kendim için bir şeyler yapmak isterken, en çok böyle anlarda, sana yazmayı çok severim. Her bir yeni yazı, yeni bir nefesimmiş gibi gelir bana. Öyle canlandırıcı, öyle berrak. Öyle gerçek. Bir şeyler oluşturmak insana gerçek hissettiriyor. Bu hayatta, akıp giden zamanda, varlığını kendi elleriyle tutmasını sağlıyor insanın. Gökyüzünü izlerken, yıldızlardan haritalar çizerdim. Sonra o haritanın, bir noktasında dururdum. İçimden geçen her şeyi öylece anlatmak çok huzur vericiydi. Sonra bir şey keşfettim. Anlatacaklarım bittiğinde veya ne anlatsam, hatta anlatsam mı anlatmasam mı bilemediğimde... bir şey keşfettim. Bir hissi.
Sevgili okur. Düşüncelerinin ötesinde ne var? Tutmaya çalıştığın bilincinin ötesinde, hangi his var seni tutan? Beni tutan hissin, olumsuz olduğunu düşünüyordum. Çoğu kişi böyle düşünür sanırım. Oysa hayır. Olumlu bir his. Güzel bir his. Çocukken keşfettiğim şeyler gibi, uçsuz bucaksız bir şey. Galiba bu nedenle korktum ondan. Bu nedenle erişilmez gibi geldi bana. Sadece yıldızlarda saklıymış gibi uzak bir şey gibi geldi. Oysa bizi tutan üzüntümüz, öfkemiz veya korkumuz gibi duygularımız mıdır çoğu zaman? Bilmiyorum, bence bunlar güçsüz hisler. Çok tırtlar. Senden değil, senin dışındanlar. Tabii seninler ama güç kaynağı dışarıdaki nedenler. Neden o nedenleri tutmayı seçersin ki o zaman, diye düşünürüm bazen kendi kendime. Bunlar da tırt yanıtlar olarak döner bana.
Böyle anlar için de bir dirilme reçetem vardır tabii. Zombi olarak... veya insan olarak. Ya da, bir cadı olarak - böööö!
Güzel bir hafta dilerim.
:)
bir şey veya başka bir şey dinleme köşesi. :)
Özgürlükten Kaçış, Erich Fromm (Öteki Yayınevi, s. 112). |
Blog Sayfamıza bekler değerli yorumlarınızı yazmanızı dileriz.
YanıtlaSilteşekkürler
https://dunyasikitapolan.blogspot.com/2024/11/albert-camus-yaratma-tehlikesi-kitabi.html
Sayfanıza bakacağım, teşekkürler.
Silsen eskiden de kendini olumsuz hissederdin de ben senin hep olumlu olduğunu düşünürdüm :) yaşama sevinci, heyecanı denen şey o his herhalde yani güzel bir ağaç, kuş, güzel bir şarkı insanı heyecanlandırır ya o his bence dipteki :) sen mikrofon al bir tane ve evde şarkı söyle veya podcast yap :)
YanıtlaSilYa yazılarım okuma listesine düşmüyor sanırım. Şimdi de deneme için bir şey paylaştım, o da bu yazı gibi yayınlanmadı listede. Galiba artık yazıp yazıp kaldırmama gerek kalmadı ahahha, listede paylaşılmıyor :\
SilBen biraz negatiflik ile hiçlik duygusu arasında felsefik takılıyordum. Evet çocukken bile! :) Ergenliğimde de, ilk gençliğime geçtiğimde de. Allah bir daha yaşatmasın dağlara taşlara. İşin ilginci şimdilerde yaşam daha zor ve yaşım da büyüdü ama ''daha'' pozitif, olumlu ve aslında bence gerçekçi ve sağlıklı düşünebilen biri oldum. Çok şükür. :)
Yaşama sevincim hep vardı, bu da olayı daha ilginç yapıyor ahahha :) Yani dünyayı ve güzel şeyleri hep görürdüm. ''Yaşam''ı hep görürdüm ama ''yaşamak'' olayını anlamıyordum. Bana basmakalıp pek çok şey keyif vermiyordu (ki hala vermiyor ama biraz anlıyorum). Yargı mekanizmam çok sertti. Cidden uzaylı gibi hissediyordum :) Şimdi de pek çok şeyi anlamıyorum ve benlik olmayan çok şey var ama kim için böyle değil ki?
Herkes en iyi kendini bilebilir ve kendi değerlerine uygun, kendi seveceği bir yaşamı kurabilir veya kurmayabilir? Kendimizi gözümüzde büyüteceksek bile (ki insanız işte, buna eğilimimiz var belki de) bunu işe yarar ve sağlıklı bir yerden yapıp kısa ömrümüzü güzel geçirebiliriz, yani işte geçirebilirim, diye düşünüyorum. Madem buradayız, yaşayalım güzelce ne yapalım yani? Ağlamak, üzülmek ve hatta sorgulamak bile bir yere kadar. ''İşe yarar bir şey''ler yapmalı :) Bunu yaparken ise, ruh dediğimiz o parçamı duymak isterim. Yoksa benden geriye ne kalır ki?
Çocukken ruhumuz daha tam oluyor sanki. Büyürken pek çok şey öğreniyoruz ve bazen bilerek, çoğu zaman bilmeden, hayatımız boyunca içinde var olduğumuz toplulukların parçası olmak adına kendimizi parçalıyoruz. Sonra da o parçalarımız özümüz sanıyoruz. Evet, o da biziz ama tamamımız değil. Bunu kavramaya çalışıyorum. Bu parçaları kavramadan yaşayan çok insan var ama ben, bilmiyorum, bilinçli yaşamak istiyorum. Kendimin bilincinde yaşamak istiyorum. Seçimlerimin sorumluluğunda yaşamak. Özgür yaşamak.
Ahahahha tamam :) Podcast gerçekten düşünüyorum ama üşengeçlik böyle bir şey işte. Kesin yapmam. Bunun dışında kardeşimin başını şarkı söylemeden bile yeterince şişiriyorum ahahah. Önceki hayatımda cırcır böceğiydim gerçekten herhalde :)