15 Kasım 2024 Cuma

Dolunay | Kasım 2024


Ay ile olan arkadaşlığımın Aomame vesilesiyle başladığını ve 2020'li yılların şaşkınlığı ile güçlendiğini zannediyordum. Oysa ona olan ilgim bundan daha öncesinde başlamış. Tamam, gök cisimlerine dair sevgim çocukluğuma dayansa da, onca yıldızın arasından sıyrılıp da Ay'a dikkatimi verdiğimi hatırlamıyorum. Bu da çok ilginç aslında. Ay daha büyük ve parlak. Hem her gün şekli değişiyor! Bir çocuk için onun kriterli yüzüne hikayeler uydurmak çok daha eğlenceli olabilirmiş gibi görünüyor. Hele de Ay Dede Ay Dede senin evin nerede sorusu dilden dile dolaşırken. Küçük İlkay'ın Ay Dede'nin evini soruşturması daha olası bir hikaye ancak benim hatırımda hep yıldızlar ve onları herkeslere gösterme isteğim solgun birer anı olarak kalmış.

Sanırım ben Ay'ı hep kendime saklamışım. Sana bile milattan sonraki (2020) yazılarımda ondan bahseder oldum. 2021 yılıydı yanlış hatırlamıyorsam, 2020 de olabilir... Bir geceydi ve bir şey beni üzmüştü. Ah yine mi üzülmüş bu kız deme. Hep üzülmüyorum tabii ki ama bazen üzülüyorum. Herkes gibi? Üzülmenin de türlü çeşitli şekilleri var mesela. Bazı üzülmelerim mızıklanmalı üzülmedir. Hani bebekler ağlamaz sadece bağırır ve sonra istediklerini alınca veya yorulunca susarlar ya... işte öyle bir üzülme bu mızıklanmalı üzülme. Bazı üzülmelerim vücudumu titreten üzülmelerdir. Hani bazen yüzüne bir anda bir sıcaklık basar ama vücudun buz gibidir ve titrersin ya, işte öyle bir üzülmedir bu titreten üzülmelerim. Bazı üzülmelerim ise, ki aslında şanslıyım ki, sadece şimşek çakması gibidir. Sanki bir anda kalbime şimşek çakar ve biter. Ardından gök gürler, talih ve ilham perileri biraz daha yanımda olursa o sesleri de kelimelere dönüştürebilirim. Yoksa tüm o gök gürültüsü kelimeler yerine mızıklamalı üzüntüye dönüşür ahahha.

O gün şu anda asla umursamadığım bir şeye üzülmüştüm. Bu şeyin bende bu kadar etki bırakması da çok ilginçti. Sanırım o duruma bile değil, vaktiyle üzülmediğim bazı şeylere üzülmüştüm. Ama bunu kendime itiraf etmek istemediğim için o şeye üzülmüşüm gibi davranmıştım. Sonra Ay'ı görmüştüm. Dolunay'ı. Bir anlığınaydı. Onunla konuşmak istemiştim. Sevgili Dolunay... Bu bana çok saçma gelmişti. Evet bana bile! Sonra koşa koşa bilgisayarımı açmıştım çünkü gök çok gürlüyordu kalbimde ve eğer o sesi kaydedip de birine göstermezsem çatlayacakmışım gibi hissetmiştim. O gece ne yazmıştım asla hatırlamıyorum ama konudan alakasız bir şey olduğunu hatırlıyorum. Böylece o üzüldüğüm şeyi unutmuştum ve bir daha hiç düşünmemiştim.

Bu gece bu anı niye aklıma geldi emin değilim. Sana Dolunay'ı anlatıyordum değil mi? Onu aslında bu anının ötesindeki bir zamanda tanıdığımı. Ama o zamanlar onunla hiç konuşmadığımı. Galiba o gece Dolunayla konuşmaya karar vermiştim. Daha evvel buna yeltenmemiştim çünkü onunla olan iletişimimin daha göz dolduran cinsten olmasını düşünüyordum. Tatlı veya gizemli bir kurgumla belki. Belki güzel fotoğraf çeken bir telefon veya bir fotoğraf makinesiyle. Herkesin vaov diyebileceği bir şekilde onunla iletişim kurmayı düşünmüş olmalıyım. Ama işte sonra bir anda ayaküstü sohbet ederek onunla tanıştım.

Sanırım böylesi daha iyi olmuştu. Böylece üzüldüğüm şeyi unutmuştum ve Ay artık bana o kadar da uzak ve gizemli gelmemeye başlamıştı. Ruhunu görebildiğim bir şeye dönüşmüştü. Veya... ruhumu gösterebildiğim bir şeye. 

Sevgili Dolunay. Yağan yağmurun sesini duyuyor musun? Gök gürültüsünden korkar mısın? Şimşekli üzüntülerin var mıdır? Yıldızlarla aran nasıldır? Onlarla hiç konuştun mu? Onlar seninle konuşurlar mı? Söylendiği kadar yaşlı mısın? 

Evin nerede?

:)


bir şeyler dinlemek için tıklayabilirsiniz.


dolunay değil ama estetik. :)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Diğer yazılarıma da göz atabilirsiniz.