Sana yazmayı bırakacaktım. Ama sonra birden en sevdiğim Miyazaki filminin değiştiğini fark ettim!
Hayao Miyazaki filmleriyle ilk karşılaşmam ne zamandı bilmiyorum ama şöyle adamakıllı tanıştığımız yıllar liseye yeni geçtiğim yıldı. Buna eminim çünkü sana Miyazaki filmleri hakkında heyecanla bir yazı yazdığımı hatırlıyorum. Ah! Ne güzel bir histi. Keşke beynimizdeki bazı şeyleri silme şansımız olsaydı. Miyazaki filmlerini silip eeen baştan izlerdim.
Sevdiğim şeyleri paylaşmayı çok seviyorum. Böyle yaptığımda sanki o sevdiğim şey büyüyor, kocaman oluyor gibi hissediyorum. Hele bir de o sevdiğim şeyi onu anlattığım kişi de severse o şey kocaman bir sevgi bulutu olup bize sarılıyor. Karşımdaki kişiyle aramda bir köprü oluşuyor gibi hissediyorum. Sanırım bu nedenle sana anlatmayı seviyorum. Anlattığım şeylerden sevdiklerin çıkıyor mu emin değilim ama aramızda kelimeler yoluyla bir köprü oluşuyor, sen de görebiliyor musun?
Küçükken izlediğim ve çok sevdiğim bir çizgi film vardı. Hani şu eski versiyonunu hiçbir yerde bulamadığım... Karlar Kraliçesi. Oradaki iki çocuğun evleri yan yanaydı ve bu evleri birbirine bağlayan balkon benzeri bir köprüleri vardı. İki çocuk her gün orada buluşup saatlerce konuşur ve oyun oynarlardı. Küçük İlkay buna çok özenmiş olmalı. Hayır olmalı değil, çünkü hatırlıyorum, çok özenmiştim. Hatta yıllar sonra bir sokakta buna benzer bir şekilde iki evi birbirine bağlayan bir çeşit ''köprü'' görmüştüm. O gördüğüm köprüde de birileri buluşmuş mudur acaba? Kısacık, daha çok bir geçiş yerine benzeyen bir yapı; ama bana sevdiğim o çizgi filmi hatırlattığı için heyecanlanmıştım.
Belki de bir şeyleri sevdiğin birileriyle birlikte yapmak da ilk kez yapıyormuşuz gibi hissettiriyordur. Mesela bir filmi izlemek... biriyle izlerken daha zevkli olmuyor mu? Korku filmleri beni korkutur. Evet, en tırtları bile. İzlediğim korku filmi sayısı iki elin parmağı kadar ya vardır ya yoktur. Evet cadıların yüz karasıyım, puuu bana. Ama yine de arkadaşlarımla korku filmi izlediğimde (ki izlediklerimin neredeyse hepsi arkadaşlarımlaydı) kahkahalarla gülmüştüm. Birlikte bir şeyler yapmak insanı güldürüyor. Tek başınayken BÖÖÖ olan şeyler, bir aradalıkta bö? falan oluyor.
En sevdiğim Miyazaki filmi çok uzun bir süre Yürüyen Şato'ydu. Hala daha ilk üçümde yeri sabit (ki aslında bu geceye kadar ilk sırada hala o var sanıyordum). Bana göre o film, tüüümmm tüm tüm tüm mükemmel çizimleri ve müzikleri bir yana, kurgusuyla da mükemmel ve ayrıca, aşkı en iyi anlatan filmlerden birisi. Bir keresinde instagramda bir sayfanın Yürüyen Şato incelemesine dair bir post okumuştum. Filmi ''Miyazaki'nin Aşkı'' başlıklı yazı dizisinin birinci bölümünde işlemişti. Yazıda Sophie'nin gençleştiği sahneleri örneklendirmişti. Howl, Sophie'yi büyünün etkisinde yaşlı bir kadın olduğunda bile genç görüyordu o ayrı ama Sophie de bazen, Howl ona bakmazken de, gençleşiyordu. Çünkü o da Howl'u seviyordu. Sevmek bunu yapıyor sanırım; ilk kez yaşıyormuşsun gibi... heyecanlandırıyor. Bu hissi Miyazaki'nin gençlik üzerinden bu denli incelikli vermesi ise onun sanatının ve bakış açısının inceliğini gösteriyor. Bahsettiğim yazıya şuradan ulaşabilirsiniz: cevap_isareti
Şimdilerde en sevdiğim Miyazaki filmi Ponyo! Orada da bir ikilimiz var. İnsan olmak isteyen bir deniz kızı ile tatlı bir çocuğun maceralarını ve arkadaşlığını izliyoruz film boyunca. Hikayesi basit ama şeker. Çizimler ve müzikler yine muazzam o ayrı ama yine de, belki de o çocuksu tema nedeniyle, izleyicilere basit gelebilir. Filmi de en çok bu nedenle sevmiştim biliyor musun? Tabii Miyazaki amcam ne çizse, ne yapsa beğenirim ben ama yine de bu filmi en çok da bu basitlik nedeniyle sevmiştim. Hatta Miyazaki'nin bu film için söylediği bir sözü de var: ''Bu filmi 5 yaşındaki çocukların anlayabileceği şekilde yaptım, 50 yaşındakiler anlayamasa da olur.''
Sen hiç Miyazaki filmi izledin mi? İzlemediysen, hemen koş! İşi gücü bırak çabuk... aç izle!
:)
bir şeyler dinlemek için tıklayabilirsiniz.
Küçük Deniz Kızı Ponyo (Hayao Miyazaki, 2008) |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder