Yazar: Lewis Carroll, Çevirmen: Hüseyin Gündoğdu, Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları |
Yaramaz kedi yavrusuna hayallerinden bahseden Alice, kendini bir anda aynanın öte tarafında bulur. Salonun ve koridorun belli bir kısmını yansıtan bu aynanın içerisindeki dünyayı merak eden küçük kız hemen keşfe koyulur. Aynanın içindeki bu dünyanın kendi kuralları vardır. Bu dünyada yazılar, mesafeler ve istekler tersten işlemektedir. Bir çeşit satranç oyununu anımsatan bölümleri aştığı takdirde Alice, bir Kraliçe olacaktır. Tıpkı Kızıl Kraliçe ve Beyaz Kraliçe gibi. Kitap boyunca Alice'in aynanın içindeki dünyada yaşadıklarını okuyoruz. Bu yolculukta Alice'e olduğu kadar biz okurlara da konuşan çiçekler, Aksican ile Aksicem, Yumurta Adam, Aslan ile Tekboynuz, Şövalye ve daha nice ayna sakini eşlik ediyor.
Kitap için Alice Harikalar Diyarında'nın devamı demek çok da doğru bir niteleme olmayacaktır. Bu kitapta da Alice'in fantastik bir macerasını okusak da, olaylar harikalar diyarından farklı bir evrende geçmekte ve -Kızıl Kraliçe karakteri dışında- karakterler farklılaşmakta. Kitabın basit bir anlatımı olsa da, olaylar gerçeklik sınırını zorlayan cinsten olduğu için kimi olayları anlamlandırmak ve ardındaki anlamı bulmak için biraz düşünmek gerekiyor. Bu bakımdan kitabın çocuklardan ziyade büyüklere hitap ettiğini düşünüyorum. Belki yaşı küçük okurlar da Alice'in ayna dünyasında yaşadıklarını işin macera boyutuna odaklanarak ilgiyle okuyabilirler ama olayların ardına yüklenen anlam ve felsefik boyutu, olayların yaşanma biçiminden fazla olduğu için kimi maceralar ilk okumada havada kalmış gibi gelebilir.
Aynanın İçinden aslında Alice'in rüyasını anlatan bir kurgu diyebiliriz. Evet, tıpkı Alice Harikalar Diyarında da olduğu gibi. Hayalle gerçekliğin iç içe geçtiği bu kurguda da, Alice'in uyanık olduğu dünyada düşlediklerinin düş dünyasına yansımasını okuyoruz. Kitabın ilk bölümünde Alice, kedisi Dinah'ın yavrularıyla konuşuyor. Hatta kedilerden birini Kızıl Kraliçe'ye benzetiyor, onunla satranç oynayabileceğini dile getiriyor. Alice'in düş dünyasına geçiş yaptığımızda ise bizleri bir satranç oyunu formatında oluşturulmuş bir evren karşılıyor. Bu evrene ilk adımını attığında bir Piyon olan Alice'in en büyük hayali ise oyunun son bölümüne kadar ilerleyip bir Kraliçe'ye dönüşmek. Bu düşünce sisteminin alt metninde günümüz dünyasının işleyişine de atıflar var mı, varsa ne oranda var bu da okurun anlamlandırma gücüne bırakılmış.
Alice Harikalar Diyarında benim en sevdiğim kitaplar arasında başı çekenlerden birisi. Küçükken her hediye alınma zamanında bana gelen hediyeler arasında Alice Harikalar Diyarında olurmuş. Bunu kitaplığımdaki Alice Harikalar Diyarında baskılarından anlamıştım. Bu kitapları büyüdükçe başka çocuklara verdim ama sonrasında kendime Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları'ndan çıkan bir Alice Harikalar Diyarında baskısını aldım ve yıllar sonra bile keyifle okudum. Aynanın İçinden'de Alice'in harikalar diyarında yaşadıklarını okurken aldığım keyfi alamasam da, yazarın düş gücüne ve gerçekliği bu şekilde eğip bükme yeteneğine yine hayran oldum. Çünkü bence bu herkesin yapabileceği bir şey değil. Bu nedenle de yüz elli yılı aşkın bir süre sonra bile bu kitaplar hala ilgi ve merakla okunabiliyor zaten.
Lewis Carroll çok yönlü birisi. Yazar olmasının yanı sıra aynı zamanda fotoğrafçı, mantıkçı ve matematikçi. Hem Alice Harikalar Diyarında da, hem de bu metninde ilginç bir şekilde yazarın matematikçi yönünü sezmek de mümkün. Yazar, oluşturduğu evreni tamamen hayal gücünün sınırsızlığına göre de oluşturmuş olabilir pek tabii ancak ben bu kurgusal evrenlerin neredeyse belli matematiksel sınırlar içinde oluşturulduğunu hissedecek denli ölçülü bir yanı bulunduğunu düşünüyorum. Bu kitapta da evrenin sınırları Alice'in belirli etapları aşması ile genişliyordu. Yani yazarın salt hayali değil, mantıksal bir bakış açısıyla da eserlerini kurguladığımı düşünüyorum. Bu da olaylara bir gizem katıyor. Örneğin biz de Alice ile aynı anda ve onun ilerleyebildiği ölçüde kurgusal evrenin içinde ilerliyoruz. Neredeyse bir bilgisayar oyununun sınırları gibi keskin sınırlar bizi karşılıyor. Sanki Alice'in içinde bulunmadığı her yer hiçlikmiş ve o ilerledikçe gerçeklik oluşuyormuş gibi bir durumu hissediyorum.
Muhtemelen bu hissimde çok da yanılmıyorum ki, Alice'in harikalar diyarındaki maceraları benim bahsettiğim bu mantıkla oluşturulmuş Matrix gibi kimi film serilerine de ilham olmuş. Kahramanın yolculuğu ve beyaz tavşanı takip edebilme cesareti bir yana, aslında gerçeklik dediğimiz oluşum kitabın ana karakteri olan Alice'in düş gücünün sınırları kadar. Aynanın İçinden isimli bu kitapta da bu ''rüyanın içinde yaşamak'' teması vurgulanmakta. Peki bu rüya kimin rüyası, işte asıl soru da bu. Alice'in mi, yoksa başka bir karakterin mi? Kaderimizi belirleyen kim veya ne? Biz bir düşün içindeysek eğer, o zaman bu rüyanın sonu geldiğinde ne olacak? Biz mi uyanacağız, bir başkası mı? Peki rüyayı gören kişi rüyanın içindeki bir karakter mi, yoksa rüyanın rüya olduğu en baştan beri belli olan bir durum mu? Bu tip sorular Alice'in ana karakter olduğu her iki kitapta da sorgulanmakta. Matrix'te de bizleri simüle edilmiş bir evrende yaşananlar karşılıyordu. Aynanın İçinden'deki ayna dünyası da aslında bir çeşit Matrix diyebiliriz. Belki çok daha ponçik bir versiyonu.
Yazarın Alice'in bu maceralarını kurgularken Christ Church College dekanı Henry George Liddell'in çocuklarından olan Alice'den ilham aldığı söyleniyor. Zaten Alice karakterinin bu maceralarını dekanın çocukları olan Alice, Lorina ve Edith'e anlattığı masallardan oluşturduğu ifade ediliyor.
Alice ile başka bir maceraya çıktığım için mutluyum. Ancak bu kitap beni Harikalar Diyarında yaşadıklarımız kadar etkileyemedi. Yine de özellikle de Alice karakterini sevenler bir bakabilirler.
Hoşça ve kitaplarla kalın.
ALINTILAR
"O an yaşadığım korkuyu," dedi Kral, "asla ve asla unutmayacağım!"
"Unutacaksın tabii," dedi Kraliçe, "eğer not almazsan." (Sayfa 8)
"Kocaman bir satranç oyunu oynanıyor... hem de tüm dünyada... tabii burası dünya ise. Ah, ne kadar zevkli! İçlerinden biri olmayı ne kadar çok isterdim. Piyon olmaya bile razıyım, yeter ki katılayım... ama elbette Kraliçe olsam daha iyi." (Sayfa 17)
Çok geçmeden, karşı tarafında orman bulunan açık bir araziye geldi; deminki ormandan daha karanlık gibiydi ve Alice içine girmeye biraz ürktü. Ancak biraz daha düşününce devam etmeye karar verdi: "Kesinlikle geriye dönmeyeceğim." (Sayfa 27)
"Burası," diye aklından geçirdi, "nesnelerin isimlerinin olmadığı orman herhalde. Acaba içeri girdiğimde benim ismime ne olacak? Asla kaybetmek istemem onu... çünkü bana başka bir isim vermek zorunda kalırlar ve o da kesinlikle çirkin bir isim olur." (Sayfa 27)
Seni rüyasında görmeyi bıraksa şimdi nerede olurdun sence? (Sayfa 38)
"Buna inanamam!" dedi Alice.
"İnanamaz mısın?" dedi Kraliçe ona acıyarak. "Tekrar dene: Derin bir nefes al ve gözlerini kapat."
Alice güldü. "Denemenin bir faydası yok," dedi; "insanın mümkün olmayan şeylere inanması imkansız."
"Sanıyorum bunun üzerinde yeterince çalışmamışsın," dedi Kraliçe. "Ben senin yaşındayken bunu her gün yarım saat yapardım. Bazen daha kahvaltı bile etmeden altı tane imkansız şeye inanmışlığım olurdu." (Sayfa 47)
"Bazı insanların," dedi Yumurta Adam, her zamanki gibi gözlerini kaçırarak, "bir bebek kadar bile şuuru yok!" (Sayfa 54)
"Üzgünsün," dedi Şövalye kaygılı bir sesle, "seni rahatlatmak için bir şarkı söyleyeyim." (Sayfa 85)
Laf ağızdan bir kez çıktığında, artık kesinleşir, sonuçlarına katlanmalısın. (Sayfa 95)
Lakin hayat bir düşten başka nedir? (Sayfa 113)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder