17 Kasım 2024 Pazar

Boş Sayfa.


Böyle bir başlık atmış bırakmışım. Bu başlığı yazdığım zamanı da hatırlıyorum bu arada. Ama ne yazacaktım hatırlamıyorum. Anlık düşüncelerin tuhaf bir büyüsü var. Onları yakalarsan ilginç şeyler keşfediyorsun. Uçuşmalarını izlersen bir düş gibi belli belirsiz kalıyorlar. Hatta bazen de işte böyle boş bir sayfa gibi oluyorlar. Ne yazacaktım acaba, diyorsun. Bu satırları şimdi yazma sebebim de bu muhtemelen. Ne yazacak olduğumu hatırlamıyorum ama ana fikrin üzerimde bıraktığı etkiyi tam şu anda da hissediyorum. Boş bir sayfa hissini.

Yılın bu zamanına kadar çok fazla mızıldandım. Biraz da gerçekler köşesi. Mutlu olmak istiyorum. Hayatımdaki ana amaç bu biliyor musun? Herkes mutlu olmak ister ama ben, herkesin mutluluğunu istemiyorum. X kişisi de, ne benim ne de herkesin mutluluğunu ister eminim ki. Y kişisi de, Z kişisi de. Sen de! Kendi mutluluğumu istiyorum. Mutlu olmamak için bahaneler üretip duruyoruz. Dış koşullara sığınıyoruz. Haklıyız da. Değiliz dersem beni yuhalayın. Ama değiliz de, sen de biliyorsun. Herkes biliyor. Bu noktada iç koşullara sitem ediyoruz.

Bazen çok yükseliyorum. İçim umut ve neşeyle dolu oluyor. Coşkunluk hali gibi değil hayır. Bu nedenle de bu kıymetli şeye hiç değer vermiyorum. Hem de hiç, biliyor musun? Oysa aradığım şey tam da bu hissin çevresinde bir yerde. Ama ben o yere bakmıyorum. Ama ben o yeri küçümsüyorum. Neden? Bana böylesi mi öğretilmiş? Belki. Ama sence de bu bile çok tırt bir bahane değil mi? 

Belki de mutluluktan korkuyorumdur. Kendimizi değerli hissetmek için bahaneler uyduruyoruz. Belki de benim stratejim de budur. Kendime çelme takmak. Ki bu, bir çocuğun çelme takması gibi oluyor çoğu zaman. Düşeyim diye bahanelerimi uzattığımı on metre öteden bile görüyorum yani. Her şeyin farkındayım. Bazen sıkıntılı hissettiğimde 'bu his bana ait değil' derim. Bana ait olan iç çekmelerim vardır. Bana ait olmayanlar da. Bana ait olanlar, çaba harcamama rağmen içime oturmayanlardır. Bana ait olmayanlar ise, en baştan 'ama zaten' dediklerimdir. 

Mutlu olmayı o kadar çok istiyorum ki, bu nedenle mutlu olamadığımı düşünüyorum. Belki de kastettiğim şey mutluluk bile değil. Neyi kastettiğimi biliyorum ama sana hangi kavramla açıklamalıyım bilmiyorum. Neşesiz değilim, o zaman neden mutlu hissetmiyorum? Belki de her mızıldandığımda boş bir sayfadan yardım almalıyım. Belki de boş sayfaların gizemi, iyi bir dinleyici olmalarından geliyordur. Çünkü galiba mutluluk derken neyi kastettiğimi buldum. 

Mutluluk, bir sonuç gibi görünüyor. Neden değil, nedenlerin oluşturduğu sonuç. Benim nedenim ise hep ama hep İlkay olmak'tır. Neticede, kendim olamadığım bir hayat benim varlığım için karanlıktır. Çünkü onu kendi gözlerimle görmem ki. Peki nasıl kendim olabilirim? Belki de sadece olarak. Olma haliyle yani. Çabaladıkça kendimden uzaklaşıyorum. Evet böyle olmalı. Pek çok şeyi edilgen bir şekilde yapmaya programlıyım belki de. Görerek değil, göstererek. Bu yazı bile bunu göstermiyor mu?

Bu yazıyı şimdi yayınlamayacağım. Ama bir gün sen sevgili okur, bu yazıyı okuyor olursan ben de bu yazıyı bir kez daha okumuşum ve etkilenmişim demektir. Biliyorsun, beni etkileyen her şeyi seninle de paylaşırım. Dürüstçe.


Not: Bu yazıyı yazdığımı bile unutmuştum ve planlayıcıyla paylaşmışım. Hem de bu geceye! Tüyler tiken tiken... Yazıya tesadüfen denk geldim ve çok şaşkınım. Neyse paylaşalım o zaman ne yapalım? :)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Diğer yazılarıma da göz atabilirsiniz.