Yazar: Zeynep Selvili, Yayınevi: İnkılap Kitabevi |
Bu kitabı okumak aklımda yoktu. Ancak kitap okuma isteği bir anda zihnime saplanmıştı. Sanırım yine kaçmak istediğim bir iş vardı... Bundan olacak, resmen kitap okumayı aşermiştim. Aklımdaki kitabı -elimde iki tane olmasına rağmen- malesef kitaplarımın arasında bulamamıştım. Tam da kitapları kaldırıp indirmekten yorulduğum ve bu nedenle hafiften sinirlenmeye başladığım bir anda bu kitabı gördüm.
Açıkçası varlığını bile unutmuştum. Kendisini elime geçtiği ilk günden itibaren hafife almıştım... Öte yandan ismi hep ilgimi çekmişti. Bir gün, diye düşünmüştüm bilincimin öte yakasından, bir gün pembe fillerimle vedalaşmak istersem bu kitabı okumak ilginç olabilir. O gün gelmedi; evet bu kitaba başladığım gün de dahil. Ancak bir şeyleri sorgulamayı gerçekten istediğimde fark ettim ki; ''bir şeyler'' gelmiyor, sen ''bir şeylere'' gidiyorsun. Evet her şeyin bir son kullanma tarihi var -düşünce kalıplarının da- ama insan işte, bazen bozuk şeyleri, tarihi geçmiş şeyleri bile içinde tutabiliyor. Veya alerjisi olan şeyleri. Veya tadını aslında hiç sevmediği şeyleri. Sevdiği şeyleri bile gün geliyor artık o kadar da fazla istemediğini fark ediyor. Daha farklı bakıyor hayata insan zamanla, daha farklı şeyler istiyor. İyi veya kötü; ama hep farklı. Tabii her zaman bunun farkında olamıyor. Çünkü ''bir şey'' gelsin istiyor. Evet, misal o gün! O gün gelsin, o büyük gün! Gelmiyor. Sonra aklındaki kitabı kitaplığında bulamadığı için rastgele bir kitaba başlıyor ve fark ediyor ki, o gün bugünmüş.
Kitap da bunun üzerine işte. Farkındalıklar üzerine. Kitabın yazarı olan Zeynep Selvili kendi yaşantılarından yola çıkarak okurlarına ötelediklerini fark etme, kabul etme ve dönüştürme üzerine samimi bir anlatı sunuyor. Kitap, varlığını bildiğim ancak uzun zamandır (belki de hiç) açmadığım için artık paslanmış bazı pencerelerimi açmamda bana yardımcı oldu diyebilirim. Kitaba dair en sevdiğim durum ise bir psikolog olan yazarının, sade ve sanki onunla birebir görüşüyormuşum gibi yakın bir yerden bir anlatımla kitabını yazmış olması oldu.
Peki iyi güzel hoş da, kitabın içeriğinde neler var değil mi? Biraz da bundan bahsedeyim. Kitap beş kısımdan oluşuyor. Deneyimsel Kaçınma alt başlıklı ilk bölümde yazar, kendi panik atak sürecini örnek göstererek ''pembe fili'' neden ve nasıl düşündüğümüzü, zihnimizde kendimize kurduğumuz kalıpları gösteriyor. Gözlemleyen Ben alt başlıklı ikinci bölümde, kendimiz ve çevremiz üzerindeki yargılarımıza değinerek ''etiketlerimizi'' düşünmemizi sağlıyor. Etiketlerin ve etiketlerimizin, olumlu ve olumsuz yanları neler olabilir; bu olumlu ve olumsuz yanlar ne zaman zararlı, ne zaman yararlı şekillerde hayatımızda kendini gösterir, peki tüm bu etiketleri ''gözlemleyen ben'' aslında kimdir vs gibi konular üzerinde duruyor.
Dünyanın En Eski Hikaye Anlatıcısı alt başlıklı üçüncü kısımda ise, insan zihninin çalışma prensiplerine değinerek otomatik kabullerimiz ile otomatik retlerimiz yani, kabul ve dirençlerimizin kontrolüne bakış açımız, üzerinde duruyor. En Acımasız Ses başlıklı dördüncü bölümde; yargılayıcı, yargılanan ve şefkatli benliklerimizin düşüncelerimizde nasıl var olduğunu ve eylemlerimize nasıl yansıdığı ifade ediliyor. Yaşamaya Değer Bir Hayat başlıklı son kısımda ise, kitap boyunca arka planda hep vurgulanan ''öz şefkat'' terimi ön plana çıkarılıyor ve kendimize yaklaşımımızı rasyonel bir şekilde değerlendirmemiz için bir çeşit yol gösteriliyor.
Kitabın türü için kişisel gelişim diyebiliriz ama kişisel gelişimin de psikologlarca yapılanı makbul gerçekten. Kitapta kendimizi kişisel geliştirirken sadece pembe baloncukları görmemiz değil, aksine, pembe fillerimizle yüzleşmemiz, literatürden de yararlanılarak, sade bir anlatımla ifade ediliyor. Özetle kitabı beğendim ve ''sevdim.'' Bu arada küçük bir not eklemeliyim. Bendeki eski bir baskı olduğundan dolayı kitabın kapağında yazarın adı Zeynep Selvili Çarmıklı şeklinde yazıyor. Ancak Çarmıklı, Zeynep Hanım'ın eski eşinin soyadı; artık bu soyadını kullanmıyor.
Hoşça ve kitaplarla kalın.
ALINTILAR
Acı çekmemin asıl sebebi panik ataklarım değil, panik ataklarımla kurduğum ilişkiydi. (Sayfa 51)
Meraklılığımı saklandığı yerden çıkarma, içimdeki yaşama sevinci dolu küçük kıza yeniden hayat verme isteğimden bahsettiğim bir seansta psikoloğum, "O küçük kız olsa, tüm bu ataklara nasıl yaklaşırdı?" diye sordu. Biraz düşündükten sonra, "Merakla," dedim. (Sayfa 56)
"Bu kadar utangaç olma! Hadi git diğerleriyle oyna!" Bu yeterince tekrar edilirse çocuk "utangaç biri" olduğunu öğrenir. Yaşımız küçükken başlarız etiketlemeye, etiketlenmeye ve bir benlik algısı oluşturmaya. (Sayfa 79)
Etiketlerin sorun haline gelmesi, kişinin etiketiyle iç içe geçip bütünleşerek onu tanımlayan tek gerçeğin o etiket olduğuna inanmasıyla başlar. Etiketler, kendimizle ilgili bütünleştirdiğimiz hikâyeler, içlerinde ne yapmamız gerektiğini söyleyen kurallar taşır. (Sayfa 80)
Kendimizle ilgili tutunduğumuz her genelleme davranış repertuvarımızı daraltır. (Sayfa 86)
Zihnimiz doğaçlama hareket eden oyuncuları sevmez. Yazdığımız senaryoyu takip eden, hikâyeye uygun hareket eden oyuncular ister. (Sayfa 93)
Dilerim hayat bize adil davranmadığında, biz kendimize adil davranırız. Çünkü elimizde olmayan onca şeye rağmen, kendimize nasıl davranacağımız kendi elimizde. Bizim elimizde acıyan yerlerimize nasıl bakacağımız. (Sayfa 178)
"Eğer izin verirseniz insanlar da bir günbatımı kadar harika olabilir. Ben güneşin batışını izlerken kendi kendime "Şu sağ köşedeki turunculuğu azaltalım" demiyorum. Gözlerimin önüne serilişini hayranlıkla izlemekle yetiniyorum." (Sayfa 184 - Carl Rogers, Kişi Olmaya Dair, Okuyan Us Yayınevi, 2011)
Evlenip yuva kurmak bir hedeftir. Anlayışlı bir eş olmak ise değer. Okulu bitirmek bir hedeftir. Öğrenmeye açık olmak ise değer. Terfi etmek bir hedeftir. Çalışkan olmak ise bir değer. (Sayfa 192)
"Yolunu kendin yürüyebilmek için, yönünü kendin koymak zorundasın." - Oruç Aruoba (Sayfa 199)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder