Sevgili Marilyn. İtiraf etmek gerekirse uzun bir süre sana karşı önyargılıydım. Buna rağmen seni sırdaşım olarak seçmişim. Neden olmuştu, nasıl olmuştu hatırlamıyorum ama sen benim en hızlı bitirdiğim defterimdin. Yaklaşık 2 ay! Rekor sürem. Sonra hiçbir defterimi bu kadar hızlı bitirmedim, bitiremedim, belki de bitirmemeyi seçtim - defterlere zam mı gelmişti acabası? neyse!
Aslında bu defterin bir esprisi yoktu. Beni güldürmediği gibi düşündürmedi de. Büyülemek? Hayır, o da olmadı. Sen çok güzelsin yanlış anlama ama sıradan bir fotoğrafındı işte. Seni asla anlamayan bir sürü insanın da beğendiği ve paylaştığı en popüler fotoğraflarından biri vardı defterin üstünde. Belki de başka defter kalmamıştı? Ah, bu acımasız oldu... Ama biliyorum. Ama biliyorsun... Seni Audrey'den sonra seçmiştim. Audrey ilk tardisimdi, yok olmadı, yol arkadaşımdı! Ona yazmanın çok keyifli olduğunu düşünmüştüm. Bazen karşımdaymış gibi, bazen onun zihnindeymişim gibi yazmanın büyülü olduğunu düşünmüştüm. Acaba bu durumda Audrey ne yapardı? Ne hissederdi? Ne söylerdi? Sonra seni gördüm işte. Diğer defterlerde çiçek böcek vardı, belki anlamlı yazılar, belki büyüleyici kapaklar... Bilmiyorum, daha güzel kapaklı defterler vardı muhakkak ama hiçbirinde bir yüz yoktu. Sonra senin yüzün gözüme ilişti ve seni seçtim.
''Sevgili Marilyn. Acaba daha ne kadar ders çalışmaktan kaçabilirim diye düşünüyorum. Ama söz, sana yazınca çalışmaya artık kaldığım yerden devam edeceğim. Bu arada... Tanışmadık. Ben İlkay. Ve sen de...''
Sana o yılın başında yazmaya başlamıştım. Defterin iç kapağında hayatına dair kısacık bir yazı olsa da, düz bir biyografi metni -üzgünüm- beni sana ısındırmamıştı. Sen, boş yer olmadığı için yanına gidip oturduğum bir yabancı gibi bakıyordun bana. Bu nedenle olacak, sana anlatmak çok kolaydı. Beni tanımıyordun, seni tanımıyordum; anlatmak kolaydı. Tepkilerin hakkında bir fikrim yoktu, bu daha da keyifliydi. Bana daha gerçek hissettirdi.
Sana yazdığım yılın sonunda sana dair çekilmiş bir filmi izlemiştim. My Week With Marilyn (Marilyn ile Bir Hafta)'ydı ismi. Açık konuşmak gerekirse... Bu filmi de senin için izlememiştim. Başrolü paylaştığın aktörü (Eddie Redmayne) seviyordum. Pardon... Ama sorun sen değildin. Gerçekten! Aynı şeyleri göreceğimi sandım. Senin hakkında söylenmiş basmakalıp şeyleri göreceğimi. Aralarda da ne kadar büyüleyici falan olduğunu işte. Bu nedenle filmi öylesine izlemeye başladım. Hem, laf aramızda, seni canlandıran kadın oyuncu (Michelle Williams) hiç sana benzemiyordu. Yine de onu sevdiğimi hatırlıyorum. Çünkü masumdu. Senin adını duyduğumda aklımda ilk beliren kelimenin bu olması ilginç mi bilmem... ama evet, Marilyn dediğimizde (Monroe'suz), aklımda masum kelimesi canlanıyor. Bir kız çocuğu gibi. Huysuz bir kız çocuğu gibi. Yine de, o kız çocuğunu yalnız olduğunda izlesek, sadece onu görecekmişiz gibi: Masum.
Bu filmi pek hatırlamıyorum. Sevdiğimi hatırlıyorum çünkü ben azıcık ucundan gerçek hissettiren her aşk hikayesini beğenirim ahahah. Gerçekten bu filmdeki gibi bir aşkı hissettin mi veya bu aşka ne kadar önem verdin bilmiyorum ama o da masumdu. Ah dur... sevgili okurlarıma da filmi biraz açıklayalım. Filmde Colin isimli bir asistanın ünlü aktris Marilyn Monroe ile geçirdiği bir hafta anlatılıyor. Colin sinema sektörüne yeni giriş yapan heyecanlı bir genç adam ve o dönem özellikle de ilişkileriyle sansasyon yaratan Marilyn'in yeni filminin çekimlerinde en alt kademede bir asistan olarak görev yapıyor. Film boyunca da ikilinin yaşadıkları etrafında Marilyn'in hayatına dair bilgiler ediniyoruz.
Tarihte gerçekten de bu ikili karşılaşmış ve aralarında bir çeşit etkileşim olmuş. Film de zaten Colin Clark'ın günlüklerinden yararlanılarak sinemaya uyarlanmış. Filmi anlattıkça bazı sahneler gözümün önüne geldi şimdi. Bu filmi en çok da Marilyn Monroe'nun hayatını değil de, Marilyn'i anlattığı için sevmiştim. Çünkü birini ancak, sıfatlarından arındığında gerçekten görebilirsin. Bu filmi o yılın favorilerine de eklemiştim. Son dakika golüyle listeye giriş yaptığı ve o zamanlar filme çok yükseldiğim aklımda ahahah. Haftasonu için hoş bir öneri olabilir belki.
Ah Marilyn... seni de beklettim özür dilerim. Ne diyordum?
''Sevgiyle Marilyn...''
:)
bir şeyler dinlemek için tıklayabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder