Çok fazla yağmur yağdı. Normalde yağmur sesini çok severim. Ama bu seferkini sevdim mi emin değilim. Böyle en şamatalısından bir katarsis yaşadı sanki gökyüzü. Gök gürültülerinden hiçbir zaman korkmamışımdır. Hatta aksine, onu sessiz sedasız seven bir köşem bile var içimde. Bu tuhaf. Çocukken depar ata ata yatağına koşan bir maratoncuydum oysa ben. Baksana, gök gürültüsünden korkmuyormuşum. O halde neysen korkarmışım? Hiç hatırlamıyorum.
Çocukluk fotoğraflarıma bakmak bana tuhaf geliyor. Bir sürü fotoğrafım var. Albümleri karıştırırken en sevdiklerimin fotoğrafını vaktiyle çekmiştim de telefonumda küçüklüğüm diye bir klasör bile oluşturdum. Geçen gün gözüm takıldı da fotoğraflara baktım. Vallahi garip gelecek melecek ama çok komiktiler, kendimi mıncıra mıncıra sevesim geldi ahahha. Zaman geçince başka biri mi oluruz? Yoksa, geçmişteki halimiz mi artık başka biri olur? Tabii ki minnak halimizle büyük halimizi bir tutmuyorum ama... Anladın işte. Ne kadar zaman geçmeli artık minnak olmamak için? Minnak olmaya devam ederek de değişemez miyiz? Babam böyle pasta yapmayı nerden öğrendi? Ah, kafam karıştı durduk yere. Hem, ne önemi var? Sanırım artık salatayı sevmiyorum.* Daha büyük fotoğraflarıma da baktım. Minnak olmadığım ama şimdi bakarken minnakmışım gibi gördüğüm fotoğraflara. Nasıl da çok eskide kalmış. Zaman gerçekten hızlı geçmiş gibi. Artık buna şaşırmıyorum. Zamanın hızına şaşırmıyorum! Bu beni mutlu etti.
Yağmurun uzun uzun yağması ve bulutlarla gölgelenmiş mavi gökyüzü hoşuma gitmedi. Evet, bulutları öyle çok öyle farklı sevdiğimi pek çok kez söyledim falan ama; sanırım ben onları mavi gökyüzüyle partner oldukları zamanlar seviyormuşummuş. Bu, benim için büyüleyici bir keşif. Artık gölgeli yüzleri sevmiyorum. Artık neyi sevip sevmediğimi daha iyi biliyorum. Neden sence? Yoksa, artık eski fotoğraflarım başka biriymişçesine içimde kocaman kocaman mıncırma istekleri oluşturduğu için mi?
Bir kitap okuyorum. Güzel bir kitap aslında ama içimde başka bir kitabı okusam keşke isteği de katman katman yükseliyor. Kitabı da bırakmak istemiyorum, çünkü bırakırsam bırakırım yani biliyorum. Öte yandan bırakmak haksızlık gibi de geliyor, çünkü güzel bir kitap farkındayım. Ay bilmiyorum, en iyisi kendime hedef koya koya okuyup bitirmek ve son sözü kitabı bitirince söylemek. Kitap, Forrest Carter'ın Küçük Ağaç'ın Eğitimi isimli kitabı.
Bazen kendim hakkında hiçbir şey bilmiyorum gibi hissediyorum. Sevdiğim ve sevmediğim şeyleri biliyorum ama diğer yandan daha en sevdiğim rengi bile bilmiyorum. Çok dağınık olduğum için mi kalbimdeki en'leri çekip çıkaramıyorum acaba? Muhtemelen bu kadar dramatik değil ahahah. Sadece... Senin de en sevdiğin renk değişip durur mu? Benimki hep değişiyor. Yoksa değişen merkez değil de, çevresi mi dersin? Belki de basit en'leri bulmak beni zorluyordur? Yoksa sakuralar* yol göstericim, biliyorsun.
İnsanlar renklere benzerler mi sence? En sevdiğimiz renk bize benzer mi? Ah çok merak ettim.
En sevdiğin renk ne?
Güzel ve güneşli bir hafta diliyorum.
:)
bir şeyler dinlemek için tıklayabilirsiniz.
Forrest Carter, Küçük Ağaç'ın Eğitimi (Say Yayınları). |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder