Aylardır bir kitabı okuyorum. Aslında aylardır okuyorum dediğime bakma; hem kitap çok akıcı ve güzel, hem de onu çok sevdim. Onu daha gördüğüm ilk anda sevmiştim biliyor musun? Kitap, Patti Smith'ten Çoluk Çocuk. Bir ara sanki popülerleşti gibi de. Ama ben onu bir yerden görüp almadım. Hayır, büyük bir Patti Smith hayranı da değilim. Kitabın kapağını çok beğenmiştim, bir de ismini.
Bu yazımda bir kitap yorumu yazısı yazmak istemiyorum ama bazen sevdiğim şeyler hakkında konuşmak, konuşmak ve konuşmak istiyorum. Kitabı da tam olarak bu nedenle bu kadar sevdim biliyor musun? Sanki Patti de konuşmak konuşmak konuşmak istemiş de, kendini bu kitabı yazarken bulmuş gibi geldi. Henüz küçük bir kız olduğu zamanlardan başlıyor anlatmaya. Sonra büyümeye başlıyor. Hissetmeye başlıyor. İstemeye başlıyor. Şu an tam olarak o aşamadayım. Yüreğindeki isteği hissettiği aşamada. Bu noktada biraz cüretkar oluyor. Kendini sorgulamadan da cüretkar olunmaz tabii. Neden diyor? Ben bunu neden istiyorum ki? Ama hiçbir zaman yapamam demiyor biliyor musun? İstediği, gerçekten tutkuyla istediği şeyi söylediği anda bitiyor sanki. O, cesur biri.
Bu kitabı okumak... Sevdiğim bir mekanda oturmak, üstüne kahve içmek, üstüne sevdiğim kişilerle olmak gibi. Aslında o anlarda fark etmesen bile odağına girmek isteyen pek çok şey vardır. Dışarıdan gelen sesler, belki yanından belki karşından gelen sesler, kendi dudaklarından dökülen sesler. Bir sürü ses vardır ve sen arada kahve içip mutlu olduğunu hissedersin. Tüm o sesler seni kucaklar. Bu, yaşanmış bir gündür. Böyle günleri, böyle anları boş zaman değerlendirmesi olarak düşünürüz. Oysa öyle mi? Sence de yeterince dolu değil mi?
Bu kitaba dair en sevdiğim şeylerden biri de yazarının açıklığı. Sanki karşımdaki kişi oymuş gibi biliyor musun? Tüm o seslerin içinden odağımı yakalayan o kişi. Sanki tanıyormuşum gibi. Bana şimdi iki çocuğu anlatıyor. Tutkuyla dolu, hayatın içinde birbirini kollayan iki genci. Aşık, arkadaş, aile, yoldaş. İşte bu kadar basit. Şimdilik beni gülümsetiyorlar. Sonlarının acıklı olduğunu biliyorum. Bana daha en başından Patti söyledi. Ama yine de... Umarım en sonunda bile aynı kalırlar. Bu bağ, bu kadar basit ve bu nedenle bu kadar güçlü kalmaya devam eder umarım. Yoksa gerçekten üzüleceğim.
Bu, kurgusal bir kitap değil. Sanırım bu yüzden yavaş okuyorum. Acaba yazar bu kitabı yazarken neler hissetti, neler düşündü? Ara verdiğinde ne yaptı? Nerelere gitti? Onun yazma anına tanıklık edenler ne şanslı. Evet, yaşadıklarını birlikte deneyimleyenler veya buna bir noktada tanık olanlar da öyle ama öte yandan tüm bunları ve bunlardan beslenen şarkılarını yazdığı zamanları görenler, bilenler de şanslı bence. Birinin ruhundan bir şeyler doğurduğu ana tanıklık etmek, birinin ilham bulduğu anı veya o anı hatırlayışını görmek çok değerli.
Sen neler okuyorsun?
Güzel bir hafta dilerim.
:)
bir şeyler dinlemek için tıklayabilirsiniz.
Çok beğenmişsin :) Not aldım ben de.
YanıtlaSilAnlattıklarının da ötesinde kitabın dili çok güzel. Şiirsel, lezzetli. :)
SilBir kitaba bağlanmak ve bunları hissedebilmek ne güzel. :) Kitap hakkındaki düşüncelerini okumak keyifliydi.
YanıtlaSilBen bu ara Pirinç Kenti'ni okuyorum, ilginç bir kitaba benziyor.
Bazen bazı kitapları okumadan seviyorum. :) Sonra okuyunca da sevmeye devam ediyorum. Onlar gözdelerim oluyor. :)
Silİyi okumalar dilerim. :)
Şarkılarını da dinle, daha önce dinlemediysen, Adanmışlık ve M.Treni'ni de ilginç bulabilirsin daha önce okumadıysan. Hatta Patti'nin şarkıları eşliğinde okuyabilirsin kitaplarını:)
YanıtlaSilŞarkılarını üstünkörü biliyordum açıkçası. Hayranı değildim dediğim gibi ama bu gidişle olacağım. :) Edebi yönü güçlü biri. Başka kitaplarını da okumak istiyorum.
SilKendimi sorgulamada cüretkar değilim galiba
YanıtlaSilBen de :)
Silpatti, müzikseverlerin sevdiklerinden tabisi :) eh sen de son aylarda onun gibi yazıyon zaten, nostalji, hesaplaşma, anlama anlatma gibin :)
YanıtlaSilYa şimdi iki günlük buldumcuk olmak istemem ama efsanevi biri gibi biraz daha bekleyip bunu söyleyip söylemeyeceğime karar vereyim :)
Sil