Bizi mutlu eden küçük şeyler sözüne asla inanmıyordum biliyor musun? Bir şey bizi mutlu ediyorsa başkalarına göre küçük bile olsa büyüktür, gibi bir düşüncem vardı. Sanırım bu da bir çeşit beklenti oluşturuyor. Hiç kimsede değil, kendimizde. Oysa gerçekten de bizi mutlu eden küçük şeyler varmış. Eurovision şarkılarını dinlemek gibi. Bunu uzun zamandır yapmamıştım. Ama sonra bir tepki videosuna (tık tık :) denk geldim ve eskiden hissettiğim o Eurovision ruhu olayı bende yeniden canlandı. Sanırım bu tip küçük şeylerin bizi mutlu etmesi için kendi içimizde bile olsa büyük olmasına veya onları büyük olarak nitelendirmemize gerek yok.
Aynı zamanda insanın kendiyle zaman geçirmesinin de çok özel ve güzel bir şey olduğunu düşünüyorum. Kendimle haddinden fazla zaman geçirmişimdir ama bunların kaçında gerçekten sadece kendimle buluşmuştum bilmiyorum. Muhtemelen pek azında. Oysa sevdiğin, hadi sevmesen bile tanıdığın olsun, biriyle buluştuğunda onunlayken başka bir şeyle ilgilenmek gerçek bir kabalıktır. Karşıdaki kişi de sıkılır, sen de. O halde kendimizle buluşurken de bunu hesaba katmalıyız diye düşünüyorum. Kendimizle buluşurken, yalnızca kendimizle buluşmalıyız.
Bu ayın, içimizde titreşen heyecanları kabuğundan çıkarmasını diliyorum. Bazen kendimi çok heyecansız hissediyorum. Oysa böyle değil biliyorum. Ben hep heyecanlıyımdır. Bu heyecan bazen toprak altındadır ama oradadır. Hem cırcır böcekleri bile... Ah! Konu aynı simgelere gelmeyecek korkma. Sadece diyordum ki, cırcır böcekleri bile gün yüzüne çıkıp milletin başını şişir, aman pardon serenat vermeden evvel, toprak altında titreşirlermiş. Bence heyecanlarımız da böyle. İçimizde titreşiyor ama uygun zamanda açığa çıkıyor. Biz bile ne ara oldu anlamıyoruz. Bunu zorlamanın da bir mantığının olmadığını görüyorum. Olacak olan oluyor. Küçük veya büyük; ama sanırım özünde güzel. Güzel güzel. Bize tatlı bir heyecan hissi yaşatan şeyler güzeldir. Sadece güzel. Belki de bir şeyleri nitelendirmek de yersizdir. Her şey olduğu gibidir işte.
Güzel bir ay diliyorum.
Hoşça kalın.
bir şeyler dinlemek için tıklayabilirsiniz.
Küçük şeylerden mutluluk duymak güzel gerçekten. Çevremize dikkatle bakabilmek, sahip olduğumuz her şey, bir kahve yapıp içebilecek lükse sahip olmak bile çok güzel. Bunun farkında olmak huzur veriyor insana. :)
YanıtlaSilEvet bence de farkında olma hali güzel. Böyle durumlarda söylediğimiz mutluluk belki de iyi hissetme halidir ve sadece olduğu gibi bu şekilde yeterlidir.
SilMayıs büyük bir hızla geldi :) Umarım güzel geçer. Yazıyı okuyunca hatırladım Eurovision da Mayıs da oluyordu değil mi :) Ben de çok severdim o akşamki puanlamayı heyecanla beklerdim :)
YanıtlaSilMayısın bu ilk gününü hızlı yaşayarak buna mı atıfta bulundunuz bilmiyorum ama bence nisan ayı hızlı geçti. :) Önceden ben de severek takip ediyordum yarışmayı. Biz katılmasak da, katılan şarkılara bakardım ama son yıllarda bunu pek yapmıyordum. Bu yıl o yüzden beni heyecanlandırdı sanırım.
SilEvet Nisan ayı hızlı geçti demek istedim ☺
SilKüçük şeylere anın tadından ziyade mutlu oluyorum ben ya, heyecanlanıyorum da üstelik çünkü. Kendimizle zaman geçirmenin de önemini vurgulaman da çok yerinde. Sonuçta, kendimizle olan ilişkimiz, başkalarıyla olan ilişkimiz kadar değerli, hatta daha bile değerli. Bu ayın heyecan dolu geçmesi dileğiyle... :)
YanıtlaSilBen de öyleyim, heyecanlanırım. Ama sonra fark ettim ki, yaşadığım heyecanı uzatmak istiyorum. Bu da beni tatminsizliğe götürüyor. Tabi bu benim kendi bakış açımdan kaynaklanan bir durum.
SilBen çok duramadığımı fark ettim. Yani aklımda hep farklı şeyler oluyor. Bir şey yaparken başka bir şeyle falan da ilgilenebiliyorum. Geçen gün durma denemesi yapmıştım ve basbaya sadece durmuştum. Kahve içerek oturmuştum. Bir çeşit meditasyon hali gibiydi ve bunu sevdim.
Mesela meditasyon deyince aklımıza tipik yönlendirmeli veya tek ama mutlaka belli hareket ve kalıplarda görüntüler canlanır. Oysa kendimizi yaptığımız işe verdiğimiz anlarda meditasyon yerine geçebiliyor denirdi, bunu uyguladım. :) Sonra da kendimle olan ilişkimdeki kopuklukları fark ettim. Böyle. :) Ben de güzel bir ay dilerim.
Çoğunluğun önemsemediği çok güzel bir noktaya dikkat çekmişsin.
YanıtlaSilİnsanın kendisiyle bir araya gelmesi, buluşması, vakit geçirmesi çok önemlidir. Bir kişinin, bir başkasından önce kendinden haz alması, kendine haz vermesi gerekir. Hayatımızın mesaileri ilk önce kendimizle başlar ve biter çünkü. Kalabalık hareket etmeye alıştırılmış bir topluluğuz, bu duruma ayanlar ilk anda ayrık otu gibi gözükseler de, farkındalıkları tatlı bir bulaşıcılık yaratabilir.
Önce Nisan'ı ve ardından geldiği için Mayıs'ı pek severim. Hanımeli, yasemin kokularıyla dolu güzel bir ay olsun. <3 @>-----
Özellikle de yaşamı hızlı tempoda akan kişiler kendilerine vakit ayırmakta zorluk yaşayabilir. Mesela çok çalışmak zorunda kalabilir, artan zamanda pili bitebilir veya başkalarıyla sosyalleşmeyi seçebilir insanlar. Ancak her gün veya belli günlerde, belli aralıklarda, insanın kendisiyle zaman geçirmesi bence gereklilik. Yoksa kendimizden uzaklaşırız diye düşünüyorum, ki çoğunlukla böyle de oluyor.
SilBense kendimle her gün vakit geçiririm :) Bu aslında benim için zorunluluk olarak başlamıştı. İçedönük de bir yapım var o ayrı ama kendimle vakit geçirmeyi öğrenmek zorunda da kaldım. Sonra da bunu nasıl kaliteli ve geliştirilebilir hale getiririm diye farklı şeyler denedim. Artık aksini de pek yapamıyorum. Biraz fazla kendi odaklı biri oldum sanırım. Tabi bu iyi de bir şey. Artık merkeze sadece kendimi koyuyorum. Sanırım insanın kendisiyle vakit geçirmeye ''katlanabilmesi'' (çünkü çoğu kişi buna evet katlanamayabilir bile) gerekli. Hep bir hareket halindeyiz. Özellikle de sosyal platformlar bu durumu katmerledi. Bu arada yanlış da olmasın, hareket halindelikten kastım düşünce boyutunda da olabilir. Kendi içimizde durmuyoruz, onu kastediyorum aslında.
Her neyse, ben de size ve herkese güzel bir ay dilerim. Umarım yaşama ve kendimize dair böyle doğal ve hoş detaylardan keyif alabildiğimiz ve en başta kendimize, sonra başkalarına iyi gelebildiğimiz bir ay olur. Sevgiler.
Bazen blogları okurken hayattan ne kadar kopmuşum diyorum sonra iyi bu yazıları okuyorum. Eurovision yarışmalarına yanılmıyorsam Mor ve Ötesi de katılmıştı ve o şarkı geldi bir an dilimin ucuna.
YanıtlaSilBloglar bana da çok şey katıyor ve gündemi takip etmemi de sağlıyorlar bazen. Evet, Mor ve Ötesi de geçmişte katılmıştı. Dahası Türkçe şarkı söylemeleri de önemli bir ayrıntı bence. Şarkıları da güzeldi evet, hatta gidip dinleyeyim. :)
Silheyecan duymak ne güzel bir şey ama yaaa :)
YanıtlaSilTabi ki güzel. Ama küçük şeyleri büyütmeden de heyecan duyabiliriz, aslında üzerinde durmak istediğim nokta bu. Büyük, kocamaaannn şeyleri beklemek, saçmalık; evet. Evet, hayatımızı kendimiz için anlamlı ve zevkli kılmalıyız. Evet, bakış açısı falan fişman. Ama... :)
SilBenim mutlu olma ve heyecanlanma eşiğim zaten ''malesef ki'' çok düşük. Yani depresif olduğumda bile, başkasının asla dikkat etmeyeceği minik şeyler beni mutlu eder. Bu kulağa iyi bir şey gibi geliyor ama hayır. :) Çünkü, bu bakış açısı hem bana kendimi hep çok yalnız hissettiriyordu hem de belki de bu nedenle ben bu hissi büyük harflerle yazmak istiyordum. Yani büyütmek büyütmek büyütmek istiyordum. Bunun altında tabi ki (şu an kendimi analiz edemeyeceğim için) başka şeyler de var ama kendi özelimden çıkarıp genele vurursam bu durumu, bazen bazı şeyler oldukları ''küçük'' halleriyle de güzeldir. Aslında özetle bunu demeye çalışıyorum. Ve o halleriyle oldukları zaman diliminde kalmaları daha iyidir. Yani bir şeyi daha değerli görmek için veya bilmiyorum ona farklı anlamlar atfetmek için kafamızda büyütmek, daha sonra ters de tepebilir. Bu bende ters tepti. Kendimi iyi hissetmek için çırpındıkça dibe battım. Oysa her his olduğu yerde kalır. Hissederiz ve biter.
Bir yerde okumuştum aslında tüm duygusal deneyimlerimizin deneyim ömrü 90 saniyeymiş. Biz sonrasında günler, aylar, hatta yıllar boyunca o hissi kafamızda zihnimizde büyütüp de hissediyoruz sanıyormuşuz. Aslında taklit etmeye çalışıyor, buna inanıyoruz. Bu kötü bir his de olabilir, iyi de. İyi olması da işte iyi gibi geliyor ama bence uzatmaya gerek yok. Neyse, böyle düşünüyorum yani. :) Tabi isteyen istediğini hisseder, istediği gibi bakar ama ben kendi hayatımda bunun şu anlık en azından (çünkü sonra belki değişir bana iyi gelip gelmeme durumu) böyle bir düşünce biçiminin daha yararlı olduğunu düşünüyorum.
pekiiii :)
SilBen de kendi kendime vakit geçirmeyi daha çok severim. Kendimi daha özgür ve ne bileyim iyi hissettiren bir şey. Ama kısa bir zaman önce şunu fark ettim: bir ara yalnız olmayı da kendime vakit ayırmak zannediyormuşum. Ya da tam tersi yalnızlığı sevdiğimi zannediyordum. Ama aslında yalnızlığı sevmediğimi zaman zaman kendimle vakit geçirmenin de çok hoşuma gittiğini anladım.
YanıtlaSilDuygularını çok mübalağalı yaşayan bir insan olarak (eskiden çok daha abartılı yaşıyorsum, birkaç senedir yine iyi idare ediyorum bence) ne anlatmak istediğini anladım sanırım. Aslında yaşadığımız olayları zihnimizde bir duyguyla bağdaştırdığımız için o duruma uygun davranıyormuşuz gibi bir şey. Bakış açımızı doğru yönlendirmeyi başardığımız zaman bu duygusal sorunlarımızın da önüne geçebileceğimize inanıyorum. Her zaman mümkün olmasa da bence etrafımdaki çoğu kişiye göre iyi idare ediyorum, hakkımı vermeliyim ki:)
Evet bence de bir yalnız olmak var, bir de tek başına vakit geçirmek. Ben ikincisini yaşamak istiyorum. Çünkü ilki uzun vadede kötü hissettiriyor.
SilBen de duygularımı yoğun yaşarım. Genelde bir Londra, bir Ankara havası gibi havam vardır (sanırım?? :) Yani yağmurlu, bulutlu falan. Güneş de açar tabi, hatta belki gökkuşağı. İşte bu nedenle gökkuşağını ve güneşi çıktığında abartıyorum. Çünkü onları da genelde ben çıkartırım :) Bundan da sıkıldığımı düşünüyorum. Ama sanırım kendi kendine veya başka yollarla çıkmasına da ben izin vermiyorum veya veremiyorum bilmiyorum. Veya çıkmıyor, onu da bilmiyorum. Neyse pozitiflliiik. :)
Yine de evet, ben de idare ediyorum :) Teşekkür ederim ziyaretin için. Çok güzel bir mayıs geçirmeni dilerim. :)