21 Nisan 2024 Pazar

Yeryüzü Güncesi #15


''İşte... Nasıl buldun?'' dedi genç kadın çok sakin bir sesle.

Genç adam çiçeğin etrafında bir tur dolandı. Böyle bir soru karşısında nasıl bir cevap verebilirdi ki... Bu, ona bir kuyuda kaybolmak gibi hissettiriyordu. Sert taşlarla çevrili derin bir kuyuda. Bu kuyudaki kayboluş bazen kocaman bir okyanusta, bazen rahatsız bir yatakta gittikçe kaybolan bilincini derin nefeslerle hissetmek gibiydi. Heyecanlı mıydı, belki; şaşkın mıydı, belki; sevinçli, korkulu... Hepsiydi. Genç kadın, karşısında böyle sakince durmuş ve tüm dikkatini ona vermişken, o, her şeydi ve her şeyleydi.

''Onu hayata döndürmüşsün,'' dedi genç adam en sonunda. Lafa, üstüne basabileceği bir zeminle başlamak ona en güvenlisi gibi gelmişti.

''Bazı çiçeklerin önce solup, sonra yeniden açtıklarını öğrenmiştim. Başta buna inanmadım tabii.'' Genç kadın hafifçe gülümsedi. Ellerini arkasında bağlamış, dün geceki yağmurun izlerini hala yüzünde taşıyan taşlı yolda belli bir ritmi tutturmaya çalışır gibi yavaşça yürüyordu. ''Ne yani!'' dedi sonra genç adamın artık çok iyi bildiği sahte bir heyecan nidasıyla, ''bunlar zombi çiçekler miydi?''

''Ama yine de pes etmemişsin,'' dedi genç adam. Arkasındaki sandalyeye oturmuş genç kadını izliyordu. Genç kadını ve onun adımlarını. ''Küçükken,'' dedi sonra dalgınca, ''ben de bu şekilde yürürdüm. Aynı renklere basarak.''

''Ben bazen,'' dedi genç kadın, ''yani işte küçükken, bu renklerden şekiller çizerek bile yürürdüm.''

''Şekiller bile mi çizerek?'' Genç adamın yüzü sakallarıyla gölgelenmişti. Ancak güneş buna izin vermedi. 

''Yaaa, şekiller bile çizerek.'' Genç kadın bir taştan öbürüne, sonra da diğerine zıplar adım yürüyerek ne demek istediğini uygulamalı olarak gösterdi. Şimdi ikisi de gülüyordu. ''Sen de gelsene,'' dedi daha sonra genç kadın. Şimdi güneş onun saçlarını da aydınlatıyordu.

''Ben mi?''

''Bezelyecik,'' dedi genç kadın ''bu Ozan abin bazen beni çok yoruyor...'' Bezelyecik yine en sevdiği yerdeydi. Genç kadının çantası ve genç adamın ceketinden oluşan yığının üstünde. Rahatı pek yerinde gibi gözüküyordu. Olabildiğince sakin, olabildiğince huzurlu. Yine de kısa bir ''miyav'' ile genç kadını yanıtsız bırakmadı.

Bunun üzerine genç adam, yorgun omuzlarını geriye oynatıp yerinden kalktı ve genç kadının yanına geldi. Göz altlarında koyu halkalar vardı. Ancak yine de, genç kadın ona parlayan bakışlarla bakarken, hiç yorgun hissetmedi.

''Ozan! Burada odun olan ben olmalıyım, ritim duygusu olan sen!''

Neyse ki bu sefer genç adam daha fazla açıklamaya gerek kalmadan anlamıştı. ''Pekala hanımefendi,'' dedi bir kolunu genç kadının beline sararken.  Bezelyecik bile yattığı yerde hareketlenmişti. Şimdi ikisi birden, hoplar değil ama, uçar adım bir pembe taştan öbür pembe taşa ilerliyor; rüzgar, birkaç kuşun cıvıltısı ve tabii üç beş karganın pes sesli katılımlarından oluşmuş bir müzikle dans ediyorlardı.

Genç kadın, başını genç adamın omzuna yasladı. Sonra da hafifçe geri çekildi ve... ''Aslı,'' dedi genç adam. Bu sefer bozulmuş gibi değil de, keyifli çıkmıştı sesi. Artık iyice dağılmış saçlarını ellemedi. 

''Ozan!'' dedi genç kadın genç adamın gözlerine bakarak. Bu rengin tonunu anlamasının ne kadar fazla zaman aldığını düşündü. ''Göz bebekleri,'' dedi sonra da, aslında asıl söylemek istediği şeyi unutarak, ''hep aynı renk, herkeste ve her şeyde. Bir ayna gibi...'' Sonra genç adamın gözlerinin kenarında beliren ince kırışıklıklara dokundu, ''bunu fark etmek ne tuhaf!''

Genç adam da genç kadının gözlerinin en içine bakıyordu; ancak genç kadın bu sefer gözlerini kaçırmadı. Bezelyecik'e bile aynı yerde mi yatıyor diye bir bakış atmadı. Etraf o kadar sakindi ki, genç kadın kendini bir aynanın içinde kaybolmuş gibi hissetti.

''Seni seviyorum,'' dedi sonra. Bu iki kelime dudaklarından dünyanın en doğal iki sözcüğü gibi çıkıverdi. Çünkü öyle, dercesine miyavladı Bezelyecik.

''Ben de seni seviyorum,'' dedi genç adam. Sonra da genç kadının dağılmış saçlarını düzeltti. ''Çiçeğini de seviyorum, Bezelyecik'i de, göz bebeklerini de... Hatta bu dansı bile.''

Şimdi ikisi birbirine sarılıyordu ve güneş, ufukta yavaşça kayboldu.

son.


bir şeyler dinlemek için tıklayabilirsiniz.



14 yorum:

  1. Çocukken bu taşlarda zıplamak, fayansların içine basmak ne eğlenceliydi :) Teoman'ın şarkısında diyor ya " Tanırsınız benim gibilerini boş sokaklardan, çizgilere basmadan yürümeye çalışan insanlardan" :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Anneannemlerin evinin arkası dere yoluydu. Renkli taşlar vardı. Orasını hatırladım :) Gerçi hala öyle bir yol var niye dramatik gibi yazmışsam ahahah :)
      Ya şimdi google'a 'dere yolu' diye yazdım da, biz böyle derdik ama literatürde böyle bir yol var mı acaba yanlış olmasın dedim :) Yok galiba. Dere falan da yok tabi, sadece adı öyle :) Yani bilmiyorum anladınız mı bahsettiğim taşları falan ama böyle renkli, ama kare (dikdörtgen ve küçük değil), taşlardı. Hatta orada sek sek oynamak da bu nedenle kolaydı :)
      Şarkı sözü tam olmuş, Teoman şarkılarını da severim. Gidip dinlim :) Teşekkür ederim yorumunuz için.

      Sil
    2. Bildirim gelmediği için yorumları takip etmem zor oluyor. Kare, küçük koyu renk taşları hatırlıyorum mahalleden ama benim dediklerimde seksek oynanmaz sanki bilemedim :)
      Teoman şarkılarını ben de çok severim :)

      Sil
    3. Evet bildirim gelmemesi can sıkıcı biraz. Gün geçmiyor ki blogspot, kullanıcılarına zorluk çıkarmasın...

      Sil
  2. Bu çifti okurken gülümsemeden edemiyor insan, terapi gibi oluyor. :)) Kalemine sağlık, yeni yazılarını bekliyoruz.

    YanıtlaSil
  3. Müzikle beraber tamamlandı sanki öykü :)
    Çok keyif aldım. Bezelyecik ismi kısa bir an bana başka şeyler çağrıştırsa da, kedi olmasını sevdim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biliyor musunuz, müzikleri hep yazımı yazdıktan sonra seçerim ve ilginç bir şekilde ben de yazıya tam oturduğunu düşünürüm (veya büyük oranda?? :)
      Bezelyecik minnoş bir kedi <3 Ama evet, orada bir mecazlaştırma da yaptım. Yorumunuz için teşekkür ederim. :)

      Sil
  4. bezelyeciik, yine tatlişler, çiçekler bazen solar gibi oluyorlar, boyunları bükülüyor ama su koyunca dimdik oluyorlar :) dere boyu oluyor dereboyundaki yola yanii :) şarkısıı vaar dereboyuuu kavaklaar açtı yeşil yapraklaar :) ozanın kafasını karıştırıyor aslımlaar :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu sıralar çiçek olayına taktım. Yani imge olarak. O yüzden başka başka yazılarda yazıp duruyorum. Anlayana kadar yazacağım gibi görünüyor. :) Ya sanırım eskiden dere olan bir yoldu ama emin değilim :) Normal yol aslında taşlı falan. Hayalimdeki yol nasıl olsa ki derken bu yol belirdi. :) Teşekkür ederim yorumun için ^^

      Sil
    2. dere yatağı o zamansa :) dere kurumuş sonra ordan yürümüşler hep ve yol olmuş :)

      Sil
  5. Sanırım önce hikayenin başına gitmeliyim, değil mi :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayır o kadar bölüm okumanıza gerek yok :) Bölümler birbirinden bağımsız.

      Sil

Diğer yazılarıma da göz atabilirsiniz.