Küçükken hayat benim için iki şekilde akardı: Pazar akşamından cuma öğleden sonrasına ve cuma öğleden sonrasından pazar akşamına kadar olan kısımlar. Biri diğerinden daha güzel değildi; ancak daha hızlıydı bu kesin. Aslında, bu iki zamanı birbirinden ayıran iki gün dışında aklımda çok da bir şey kalmamış. Cumaları benim için keyifliydi. Çok da hatırlamıyorum ama kalbimin genişlediğini tahmin edebiliyorum. Tüm ruhuma yayılacak kadar genişlediğini, hatta benim evim olduğunu... çarptığını, çarptığını ve beni kucakladığını... Tabii pazarları da farklı değildi. O günler de kalbim çarpar çarpardı -ki çok şükür bu nedenle bugün buradayım :)- ama bu sefer tüm ruhumu, evet ruhumun hepsini, kaplamazdı. Tıpkı bir battaniyenin ayaklarımızı örtse, omuz kısmımızı kapatamayacağı gibi. O günlerde kalbim, benim için bir evden ziyade çadıra benzerdi. Belki de böylesi de güzeldi. Çünkü böylece, yıldızların parıltısı ilgimi çekti.
Bazı akşamlar yüzüstü uyuyakalıyorum. Bu akşamlarda her yanım ağrıyor. Sırtım, belim -bazen yüzüm??- ve beynim! Yorgun uyanıyorum, artık rüyamda nerelere gidiyorsam. Bu rüyalarda bir yerlere gidip maceradan maceraya, ah tamam!, tuhaflıklardan tuhaflıklara koştuğumu -bazen koşmadığımı- biliyorum; ama yine de uyandıktan sonra hepsi uçup gidiyor. Bir rüya gibi... Hatırlamak zor. Rüyalar, buğulu bir cama çizilmiş şekillere benziyorlar. Hayır. Çünkü öyle olsa, o şeklin üstüne yağmur damlaları yapışsa bile, şeklin çizgilerini hala görebilirdik. Oysa, bazı şeyleri geçtikten sonra artık göremeyiz. Bazı rüyaları, bazı an'ları, bazı anıları... Bazen de bazı, anmamaları. Bunlar, uyanıkken gördüğümüz rüyalardır. Anı olamazlar, an bile olamazlar; çünkü belirmek için zihnimizde enerji toplamaya başladıkları anlarda güçsüz kalırlar ve biz bu düşünceleri, hatta hisleri bile, anmayız ve onlar da yok olurlar. Belki de böylesi de daha iyidir. Çünkü böylece, yeteri kadar büyüdüklerinde, nihayet eyleme dönüşebilirler.
Bazen, yaşadığım bazı 'önemli' zamanları hatırlayamıyorum. Oysa, yine bazen, o kadar da 'önemli' olmayan bazı an'ları hatırlıyorum. Ya da... Hatırladığımı sanıyorum. Bu anları zihnim bir fotoğraf karesi gibi resmediyor, kalbimse bu soluk resmi buğulu camlara çiziyor. Hangisi hayal, hangisi gerçek... Akıp giden yağmur damlaları mı, silinmemek için direnen çizgiler mi? Güneş doğduğunda ikisinden de eser kalmıyor. Yağmurdan sonra beliren güneşi çok severim. Bu güneş, tıpkı bir rüyadan uyanmak veya, tam tersi, bir rüyaya dalmak gibidir. Tabii yağan yağmura dair de sevdiğim pek çok şey vardır. Bu şeyler zaman zaman değişir. Bu gece mesela, sesi seviyorum. Beni uykumdan uyandıran bu sesi. Ben bu yazıyı yazarken artık kesilmiş bu sesi. Henüz uyku sersemiyken bir rüyadaymış gibi dinlediğim. Çoğu insan muhtemelen, cumartesi gününe uyanıyor olsa bile, geri yatar ve uyurdu. Ancak benim uykum yoktu. Bu nedenle kahve içmeye karar verdim! Belki de böylesi de olması gerekendir. Çünkü baksana, böylece bloğuma bir şekil çizebildim.
bir şeyler dinlemek için tıklayabilirsiniz.
Gerçekten bazı anılar kolayca silinip gidiyor, istemesek bile. Bazen de tam tersi. İnsanda daha çok ne hissettiği kalıyor. :)
YanıtlaSilÇok güzel yazmışsın, benzetmelerin çok iyi, anlatımını güçlendiriyor. :)
Evet aslında bence de his daha kalıcı bir şey. Hatta bence bu hislerden yola çıkarak bazen silinen kısımları beynimiz dolduruyor. Gerçi hisler de zamanla değiştirilebilir ama bu konuda bilgim yok, çok da derine dalmayalım. :)
SilTeşekkür ediyorum. :)
Kısacası, yine enfes bir yazıydı:)
YanıtlaSilTeşekkür ederim :)
SilBüyükken benim için hayat senin küçüklüğündeki gibi akıyor. Cuma akşamüstünün gelmesini iple çekiyorum. Pazar günleri, devamında pazartesi olduğu için biraz buruk geçiyor. Bir de ben akşamları kestirmeyi seviyorum, evet daha yorgun uyanıyoruz ama nedense istediğim zaman uyuyabilme özgürlüğü iyi hissettiriyor :))
YanıtlaSilEvet aslında, akşam uyumayı ben de severim :) Aslında bu kategorize etme olayı da güzel bence. Yani büyüyünce. :) Rutin gibi, belki tekdüze gibi geliyor ilk etapta ama insana iyi gelen şey de bu gibi görünüyor. En azından hep korktuğum o ''rutin'' olayının artık bana en iyi gelecek şey olduğunun farkına vardım. Yine en azından, şimdiki İlkay için? :) Her neyse, iyi ki ziyaretime geldin. Mutlu oldum <3
SilZaman zaman hayat benim için öyle akmaya devam ediyor sanırım:)
YanıtlaSilKalemine sağlık, çok keyifli bir yazıydı:)
Rutinler veya bu tip kategorili düşünmeler güzel bence. Düzenli olmayı sağlıyor. Ve teşekkür ederim :)
SilCuma ve cumartesi benim de en sevdiğim günlerden hala :) Pazar gününü de çocukluktan beri çok sevmem, bir durgunluk bir ruhsuzluk var sanki :)
YanıtlaSilEvet pazar da tatil olsa da hala gerginimdir :)
Silpazar günü en sevdiğim gün :) rüya, hatırlama, sesler, hepimize tercüman olmuşsun işte kendinden yola çıkarak :)
YanıtlaSilNe mutlu o zaman :) Ben ruhumla veya bilincimle falan konuşmak istediğimde, içimi anlamak istediğimde buraya koşuyorum. Yani her zaman ahahah :) Bir türlü anlayamadım sanırım.
Sil