8 Nisan 2024 Pazartesi

Turuncunun Tatlı Tonları.


Dün gökyüzü griydi. Sonra bulutlar dağıldı. Bembeyaz yağmur bulutları. Hayır! Yağmurdan sonra açan beyaz bulutlar. İlkbahar böyledir değil mi? Her yanda bir şeyler açar. Önce yağmur, sonra bulutların beyazlığı ve en sonda da güneş. Ah... Bu da hayır sanki. Önce yağmur... sonra bulutların beyazlığı ve arada bir de güneş. Güneş hiç gitmez ki akıllım, diye bana fısıldayan nöronlarıma teşekkürler. İlkbahar böyledir; kendi arasında fısıldaşan bir sürü sinapsla bağlantılar açtırır. Bu bağlantıları bazen zihnimizde, bazen şakaklarımızda, bazen kalbimizde, bazen hormonlarımızda, bazen midemizde, bazen... Bazenlerin sonu gelmeyecek kadar çok hissederiz. 

Bedenimizde bir sürü çiçek açar. Bazısı rengarenktir, bazısı dikenli. Hepsi nefes alır verir. Hepsi canlıdır. Hissettiğimiz her şey bizim için vardır ve bu yüzden canlıdır. Bazen gerilerde kalır, toprak altında. Ama yine de orada olduğunu bilirsin. Bazen sana kendisi ''ben buradayım'' der. Bazen demez; belki tepinir, belki duvarlara vurur ve seni uyarır. ''Hey sen, biraz sus artık da rahat ver kardeşim,'' diye? Nöronların seni mutlaka uyarır; bazen gri, bazen dağınık, arada bir de güneşli bir biçimde.

Küçükken, dünya haritası bana çok küçük gelirdi. Ne düşünürdüm hatırlamıyorum; ama dünya gerçekten bu kadar mıydı yani? İki sayfa kadar... Hayır hayır hayır, küçük ben bile buna inanmazdı rahat ol. Yine de bir atlasta gördüğü küçük dünya ile gözüyle gördüğü kocaman bulutlar arasında bir uyumsuzluk hissettiğine eminim. Hayalimde her ev bir uzun yol taşıtıydı. Bazısı engin denizlerde bir gemi, bazısı fırtınalı okyanuslarda bir Titanik. Bazısı türbülansa girmiş (şşşş, itiraf etmek gerekirse o zamanlar türbülans kavramını bilmiyor ancak anlamını düşlüyordum) bir uçak, bazısı uzaya tam gaz yükselen bir roketti. İçlerinde çuf çuf giden trenler ve hatta... Ah sanırım, şey... Evet! Taşıt bilgim bu kadardı. Hadi ama ilkokula gidiyor falan olmalıyım o zamanlar, bu kadar taşıt bilgisi yeter... (otobüs ve arabaları sıkıcı buluyor olma ihtimalim yüksek :).

Ne eğlenceliydi. Temizlik yaparken annem yemek masasının sandalyelerini koridora dizerdi. Ben hem yolcu, hem pilot, hem hostes olurdum; kendi küçük dünyamda. Anneannemlerin evinde ay bulutların ardında kalırdı. Ah! Bu zorlu bir yolculuk olacak, galiba deniz tuttu... dur demire tutunayım. Sonra... Sonra, unuttum. Sadece his kaldı. Sinapslarım pek bir gizemli davranmaya başladılar. Tüm o düşünceler neredeydi? Toprak altında mı? 

Bugün, koşturmak istedim. Bana bu isteği okuduğum kitaptaki bir paragrafçık verdi. Koşturmayı istedim. Lunaparktaki oyuncaklara! O günlere dair pek bir şey hatırlamıyorum, ne talihsizlik. Sadece gülümseyen fotoğraflar. Demek ki talihsizlik değilmiş. Dramatik ben. O gülümseyen fotoğraflarda mutluyum. Bembeyaz bulutlar gibi. Gökyüzünde tasasızca seyahat eden tüm o bulutlar gibi. Güneş de benim. :) Çünkü fotoğraf çekilirken genelde sırıtırdım. Zamanla bunun da sadece hissi kaldı. Gerçi hala fotoğraf çekilirken sırıttığımda daha rahat hissediyorum. Sanki daha güzel çıkıyormuşum gibi geliyor. Öbür türlü zorla orada tutuluyorsan tek ayak üstünde dur gibi bir simaya sahip oluyormuşum gibi geliyor bana. Her neyse, çocukken birileri gülümsememi övmüş olmalı. Veya en olmadı, fotoğraf çekilirken gül e'mi, falan demiş olmalı. Minnettarım. Böylece gülümsememin güzel olduğu bilgisi bir güneş gibi içimde canlı kaldı.

Hep dış dünyayı fotoğraf çekiyorum. Sanki gördüğüm bu sınırlı alan sadece kendi gözlerime sığamıyormuş gibi geliyor bana. Neden böyle acaba? Güzel şeyleri herkes görsün istiyorum. Biliyor musun, bazen ben bile göremezken, başkaları görsün istiyorum. Çok tuhaf. Ama güzel de. Çünkü böylece, bulutlarımın rengi griden beyaza, sonra da turuncunun tatlı tonlarına dönüyor. Bence herkesin içinde renkleri değişen seyahat eden bulutlar ve daima parlayan bir güneş var. En azından bu düşünce de içimde tıpkı çocukken hayalimde canlandırdığım yol maceralarım gibi his boyutunda yaşıyor ve ben bunu seviyorum.

Senin bulutların ne renk?


bir şeyler dinlemek için tıklayabilirsin.







14 yorum:

  1. Gerçi hala fotoğraf çekilirken sırıttığımda daha rahat hissediyorum. Gülümsemeye devam :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İşte çok kendi fotoğrafımı da çekmiyorum. Biraz kendimi çekeyim de yüzüm gülsün ahahah :)

      Sil
  2. Bu aralar benim bulutlarım capcanlııı turuncu da olur mor da olur mavi de olur *-*
    dünya ben koccaman hem de küççücük! (:

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne güzel, rennnngarenk :) Aslında hepimizin bulutları rengarenk olabilir. Veya renkleri hızlıca değişebilir. Değil mi? Sonuçta bulutlar uçucudur. Her neyse, umarım hep en güzel ve canlı renklerde hissedersiniz. :)

      Sil
  3. Turunçgiller münasebetiyle bence turuncu kış rengi:) senin bulutlar gökkuşağı gibi. Benimkiler bu ara soda gibi. Rengi: renksiz. Kokusu:kokusuz:))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benimkiler de öyle gibiydi, yani soda gibi. :) Bu yüzden yazmaya başladım çünkü bir renkleri olsun istedim. Renklerinin olmaması da sorun değil bence bu arada ama ben renkli olmalarını istedim işte. Sonra yazarken keyiflendim ve yavaş yavaş renklendiler. Böyle :)

      Sil
  4. Benim bulutlar mavi mor arası gidip geliyor. :)) Bu iki renk daha gerçekçilik katıyor gibi hissediyorum. :)
    Fotoğraf çekinirken gülümsemek zorunda kalmayı pek sevmiyorum, doğal görüşmüyorum nedense. İfadesiz olmayı daha yakıştırıyorum kendime. Sanki o an öylesine oradaymışım gibi. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Renkli olması güzel bence. Aslında gri de bir renk ve bazen böyle hissetmekte bile bir sakınca olmadığını bu yazımı yazıp bitirince fark ettim. Gerçi benim bulutlarımın renkleri çok hızlı değişir ama neyse. :)

      Bu bloğu açarken kendi kendime, ''bu akşam aklıma bir isim gelirse bloğumu açacağım, yoksa başka zaman belki...'' diye düşünmüştüm. Sonra bulutlar ilgimi çekmişti. O gün tüm gün boyunca bulutlar ilgimi çekmişti. Renkleri hep değişmişti. O an gün batmış mıydı batıyor muydu neydi ama bulutlar çilekliydi buna eminim. :) Yani turuncumsuydu ve ben bir anda işte bu diye düşünmüştüm. Sonradan instagram ismi olarak daha özgün bir şey olsun istediğimden başlığımı farklı yaptım tabi (ki bunun da benim için anlamı var) ama blog linkim bile buna dayanıyor yani. Bulutlara ve renklerine.

      Bu yazıyı yazmadan evvel, artık hayal kuramadığımı düşünüyordum. Neden eskisi gibi değilim, ne sıkıcı biri oldum çıktım! Kendi içimde bile... Bu beni tüketiyordu ama bunların da bulutlar gibi dağılan şeyler olduğunu fark ettim. Yazmanın zihnime oksijen verdiğini. Özellikle de birileriyle paylaştığım blog yazılarımın. Çünkü böylece bulutlarım dışarı çıkıyordu.

      Her neyse. Yine yine yine çenem düştü. :) Bence nasıl rahat hissediyorsak öyle olmalıyız. Ben bahsettiğim gibi poz verince rahat oluyorum ve görünüyorum bence. Bir de tabi ortam da önemli, nerede ne için o fotoğraf çekilmiş falan filan da, yani genel düşüncelerim bu yönde. Ama bazıları daha düz durmayı sever, bazısı kuuul durur, bazısı sırıtır, bazısı dil çıkarır :), bazısı daha farklı şeyler işte. Önemli olan rahat olmak sanırım, senin de dediğin gibi.

      Sil
  5. Bulutlar rengarenk bana göre de. Nasıl görmek istersek öyle de olabilir. Bazen batan güneş ile turuncunun en güzel halini alır. Geçen buna denk geldim ne kadar güzel bir his. 😊 Gülmek her zaman iyi gelir insana. 😊

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. En çok da bulutların seyahat eden hallerini seviyorum. :) Yani bazen mesela çok dip dibe oluyorlar özellikle de hava yağmurluysa ve onları birbirinden ayıramıyorsun. Bazen, çok ayrık oluyorlar aynı çocukken yaptığımız resimlerdeki gibi, mavi gökyüzünde benek bırakıyorlar sadece. :) Oysa bazen, her yerde ama tane tane oluyorlar ve dediğiniz gibi üstlerine güneş de vurunca hoş bir ton alıyorlar. O anlarda bence çoğu kişi bulutların ne kadar güzel olduğunu düşünür, bir anlığına bile olsa. Ben de böyle düşünüyorum ve bu yüzden de o zamanlarda gökyüzünü görmeyi ayrıca seviyorum. :)

      Sil
  6. Ben de geçen yürüyüşteyken mavi mor gökyüzüne denk geldim. Bu kadar güzel renkleri görebilmek şahane :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bazen gerçekten insanı durduran gökler oluyor. Sanırım hep gökyüzünü yeryüzünden daha ilginç buldum :)

      Sil
  7. sandalyelerden ev yapıp içlerinde oynamak da çok hoştu amaa :)

    YanıtlaSil

Diğer yazılarıma da göz atabilirsiniz.