Yazar: Haruki Murakami, Çevirmen: Ali Volkan Erdemir, Yayınevi: Doğan Kitap |
Sumire genç bir kadın. Hayatına ve kendine dair emin olduğu tek şey, yazmayı sevdiği. O da bu gerçeğe tutunuyor. Bilmediği diğer her şeyin var olduğu karanlık tünelden, bu gerçeğin ucunu tutarak geçmeye çalışıyor. Okuduğu bölümün ona uygun olmadığını keşfedip okulu bırakıyor ve kendini sadece yazmaya veriyor. Ancak, yazarak yazar olmak da pek mümkün gibi görünmüyor. En azından Sumire, başlangıçta, yazan kişi olmaya ve yaza yaza bir yazara dönüşmeye izin veriyor.
Sumire'nin yakın arkadaşı olan genç adam kitabın anlatıcısı. Belki de, en azından kitabın var olduğu kurgusal gerçeklikte, Sumire'yi gerçekten tanıyan tek kişi o. Bizlere Sumire'nin yaşadıklarını en başından başlayarak anlatıyor. Kitap boyunca Sumire'nin Myu isimli bir kadınla tanışmasından sonra değişen yaşamında yaşadıklarını okuyoruz.
Bazı kitaplara karşı beklentiniz yoktur. Sputnik Sevgilim benim için böyle bir kitaptı. Pek tabii kitabın yazarı olan Haruki Murakami'nin ismi, kitabı okumam için bana referans olmuştu ancak kitaba sadece bir şeyler okumak için başladım. Beğenmeseydim de gıkım çıkmayacaktı. Öte yandan, kitabı beğendim. Murakami'nin genel tarzını yansıtan; hayalle gerçeğin iç içe geçtiği, şahsına münhasır karakterleri barındıran, basit bir dili olan ve tabii belki de kitabı sevmemdeki en büyük etken olarak olayları felsefik bir bakış açısıyla ele alan bir kitaptı.
Kitapta pek çok kısım -yine *-*- muallakta kalıyor ancak Murakami kitaplarında genel olarak görülen bu durumu ben seviyorum. Çünkü bu durum bana bir okur olarak sanki karakterlerle iletişime geçiyormuşum da onlar bana sadece bilmem gerektiği kadarını anlatıyorlarmış gibi bir his veriyor. Tüm o soğuk mizaçlı ve kafası bulutlu karakterlere kendimi en yakın hissettiğim anlar da tam olarak bu anlar oluyor. Bu kitapta da ne olduğunu anlayamadığımız alternatif bir gerçeklik vardı ancak yazar bu farklı boyutta yer alıyormuş gibi sezdirdiği zaman veya mekanı okurlarına anlatmamış. Aynı zamanda, her ne kadar konuları ve karakterleri farklı olsa da, kitap bana biraz 1Q84'ü anımsattı. Sanırım kendimizi bulunduğumuz gerçekliğe sabitlemek ve kaybolmamak için ruhumuzla sevdiğimiz bir şeylerin var olmasının önemini anlatıyor temelde yazar ya da ben böyle düşünmeyi seviyorum.
Hoşça ve kitaplarla kalın.
ALINTILAR
''Edebiyat tutkusu ile arasına hiçbir şey giremezdi.'' (Sayfa 11)
''Myu'nun kara gözbebeklerine yansıyan kendi canlı görüntüsünü gördü Sumire. Bu yansıma, aynanın diğer yanına çekilip yutulmuş kendi ruhu gibi göründü gözüne. Sumire, bu görüntüye aşık olurken aynı zamanda da içi ürperdi.'' (Sayfa 47)
''Ancak ben "hassas" insanların başkalarını incittiklerini defalarca gördüm. "Dürüst ve açık" insanların, istediklerini almak için işlerine geldiği gibi davrandıklarını gördüm. "Karşısındakinin yüreğini anlamakta becerikli" olan kişilerin hiç de içten olmayan övgülere kolayca kandıklarını gördüm. Bu durumda bizler kendimiz hakkında gerçekte ne biliyor olabiliriz?'' (Sayfa 65)
''Bu dünyada sınırsız bir tutku duyduğum şeyler sadece kitaplar ve müzikti. Ve doğal olarak da yalnız bir insana dönüşmüştüm.'' (Sayfa 65)
''Ben neyim? Ne istiyor ve nereye gidiyorum?'' (Sayfa 68)
''Bu anlamda o diğer insanlardan farklıydı. Sumire sorduğu sorunun yanıtında benim düşüncemi duymayı yürekten istiyordu.'' (Sayfa 69)
''O yanımda olunca, yalnızlık denen o somut duyguyu bir süreliğine unutabiliyordum. O benim bulunduğum dünyanın sınırlarını genişletiyor, derin derin nefes almamı sağlıyordu.'' (Sayfa 69)
''Öyle yorgundum ki yakınmaya bile halim yoktu. Bazı günler böyle olurdu işte.'' (Sayfa 71)
''Çok güzel olmuştu. Sanki içinde çiçekler açmış gibi.'' (Sayfa 71)
Sen Sputnik denen şeyin Rusçada ne anlama geldiğini biliyor musun peki? İngilizcedeki karşılığı travelling companion imiş. 'Yol arkadaşı.' (Sayfa 111)
''Ay, soğuk çatıların üzerinde asılı, kasvetli bir rahip gibi, iki avucunu uçsuz bucaksız denize doğru uzatmış. Dünyanın neresinde olursam olayım, günün bu zamanını, diğer tüm zamanlardan daha çok seviyorum. Bu sadece bana ait bir zaman. Ve ben, bu masada oturmuş, yazıyorum.'' (Sayfa 144)
''Yeterince bildiğimizi düşündüğümüz şeylerin arkasında, bir o kadar da bilmediklerimiz gizlidir. Anlamak dediğimiz, halihazırdaki yanlış anlamalarımızın bütününden başka bir şey değildir.'' (Sayfa 147)
''Benim için önemli olan pek çok şeyden vazgeçe geçe yaşayıp geldim bugüne. Bundan böyle artık hiçbir şeyi feda etmeyeceğim.'' (Sayfa 154)
Myu kendi yüzüne bakar uzun bir süre. "Bu da elbet geçecek" der kendi kendine. "Dayan. Geçip gittikten sonra mutlaka komik bir hikâye halini alacak." (Sayfa 166)
''Önemli olan, başkalarının düşündüğü büyük şeylerden ziyade, küçük de olsa kendi düşündüklerindir.'' (Sayfa 176)
''Başımı çıkarıp karanlık gökyüzüne doğru baktım. Gerçekten de oradaydı küf rengi yarımay. İyi. Biz aynı dünyada aynı aya bakıyoruz. Biz kesinlikle aynı bağla gerçekliğe bağlıyız. Tek yapmam gereken, onu usul usul kendime doğru çekmek.'' (Sayfa 224)
Alıntılar güzelmiş. Anlatımınla karakterleri merak etsem de sonda yaptığın uyarıyı görünce soğukluk hissettim. Yazarın tüm kitapları mı böyle? Pas geçeyim ben. :)
YanıtlaSilZaten güzel çıkarımlar olan bir kitap. Pek çok alıntıyı kaydettim. Yazımı yazarken baya eleme yaptım alıntı kısmında. Ancak evet, yazarın genel bir tarzı var o tarz da en azından benim yazardan şu ana kadar okuduğum tüm kitaplarında korunmuştu.
SilBu kitabı okumadım ama incelemeniz dikkatimi çekti. Biraz muallak noktası düşündürmedi değil. Not alıyorum. 😊
YanıtlaSilBazı kısımlar anlatılmamış. Yani mesela o alternatif gerçeklik ne? Veya karakterlerin orasıyla bağı ne gibi. Yani ne oldu şimdi, sorusu okurun kafasında oluşabilir. :) Normalde bu tip şeyleri sevmiyorum ve bence zaten bu tip havada kalmalar genelde anlatımdaki bir eksiklikten de kaynaklı oluyor. Ama bazen yazarların kendileri de bilinçli olarak bazı şeyleri havada bırakmak isteyebilirler. Bu durum bu yazardan okuduğum kitapların hepsinde var ve anlatım olarak bir eksiklik ve kopukluk aslında yok bence. Sadece anlatmıyor işte. :) Bazen gıcık bir durum olabilir bu yaptığı. :)
SilNormalde bir Japon yazar okumayı seçmezdim sanırım. Senin bloğunda göre göre merak etmeye başladım. :)
YanıtlaSilYaşasın :) Özellikle de son aylarda Japon yazarlardan kitapları sıkça yorumladım sanırım. Murakami tarz olarak biraz daha ayrışıyor tabi ama genel olarak Japon Edebiyatı'nı seviyorum.
Sil'Ben neyim? Ne istiyor ve nereye gidiyorum?'' (Sayfa 68) Bu soruya cevap verdiğimizde gerisi çorap söküğü gibi gelecek
YanıtlaSilBugün bu soruyu düşünmeden bu sorunun cevabını buldum. Çok ilginç ama aynen böyle olmuş, yorumunuzu okuyunca fark ettim. Bilinçaltıma işlemişse demek ki. Umarım çorap söküğü gibi gelir, çünkü daha evvel hiç bu kadar net düşünmemiştim.
SilMurakami çok okumadım, galiba ince kitaplarından birkaç tane okumuştum. Olayların muallakta kalmasını pek sevmiyorum ama kitap ilgimi çekti. Üniversiteyi bırakıp başka şeylere yönelmek bana çok radikal bir karar gibi geliyor ve böyle karakterler ilgimi çekiyor.
YanıtlaSilAyrıca İlkay "kendimizi bulunduğumuz gerçekliğe sabitlemek ve kaybolmamak için ruhumuzla sevdiğimiz bir şeylerin var olmasının önemi" çıkarımına katılıyorum, gerçekten sevdiğimiz şeyler olmasa hayat katlanılmaz olurdu :)
Ben artık yazarı anladım diyebileceğim kadar okudum sanırım (büyük büyük laflar :). Genelde böyle bir noktada ani kararlar alan ama öte yandan tekdüze hayatlar yaşayan karakterleri oluyor. Karakterleri genelde hayatlarından ve hatta kendilerinden memnun olmuyor. Araya biraz spritüalizm de katarak paralel benlikler (evren diyemiyorum tam olarak ama doğrusunu yazar bilir :) katarak 'acaba başka bir gerçeklikte kim olurduk' mantığına da dokunuyor. Hiçbir şey net değil. Aslında bu 'acaba' olayını da seviyorum. Yani benim okuduğum kitapları hep böyleydi. Yazarın kendine has bir tarzının olduğu tartışmasız ama bu tarz herkese uyar mı bilmiyorum.
SilHadi yine bu anlattığım durum genelin ilgisini çekebilir ama cinselliği uç boyutta işliyor. Yani tuhaf ilişki dinamikleri işleyebiliyor ve gerekli gereksiz böyle sahneler ekliyor. Bir de mutlaka aile ilişkilerindeki bozukluğu romantik ilişkilere taşıyor.
Evet, aslında orada gerçeklik derken yazarın bakış açısından yazmışım ama kastettiğim şey hayattı. Yaşamak hala çözmeye çalıştığım bir şey. Gerçi çözen var mı ki? :) Belki de fazla sorguluyorum, o yüzden. Ama yine de bu cümleyi çok içimden gelerek yazmıştım. Özel olarak alıntılaman bana iyi geldi. Teşekkür ederim yorumun ve ziyaretin için. Çok sevgiler. <3
diğerleri kadar sevmedin yaniii bu kitabını :)
YanıtlaSilAsıl diğerlerinden daha az sevdiklerim vardı diyebilirim. :) Tabi favorim de olmadı ama bana göre ortalamaydı. Yazarın bakış açısını aslında seviyorum. Zaten şu tarzda yazabilen başka yazar da görmedim. Biraz spritüel biri bence kendisi. :) Hayal gücü değişik yani ve felsefik düşünen bir yazar. Ama tabi bu demek değil ki yazdığı her şeyi ve yazım şeklini komple beğeniyorum, seviyorum; hayır. :)
SilEvet söylemiştiniz ve bu beni şimdiki gibi gülümsetmişti :) Yani, benim yazarı okumayı tercih etmem ve sevmemdeki en büyük sebep biraz ucundan kıyısından spritüellik sezmem :) Yazdıklarında hep bir gizem ve açıklanamayan durumlar oluyor, bunu seviyorum.
YanıtlaSil