16 Eylül 2023 Cumartesi

Eylül 2023 Challenge (varan 2)

Kitap: Küçük Prens - Antoine De Saint Exupery
(Can Çocuk Yayınları)

Herkese merhaba. Yüreğimin İklimi bloğunun paylaştığı eylül ayı etkinlik sorularının ikinci kısmını yanıtlamak için buradayım, sen de okumak için burada olmalısın! :) O halde başlayalım. Ama dur... Etkinlik sorularının tamamını görmek istersen şuraya tıklayarak Yüreğimin İklimi bloğunun yazısına gidebilirsin. 

Evet, şimdi başlayabiliriz.


11- Hayattaki en zor şey nedir? 

Buraya pek çok şey yazabilirim muhtemelen. Çünkü insana hayatının farklı evrelerinde farklı şeyler ''en'' gelir. Kaldı ki bu ''en''li soruları yanıtlamakta hiçbir zaman iyi olmadım... Ama insanın kendi hatasını kabul etmesi zor bir şey. Hep bir karşıdaki Spider Man'i gösterme eğilimindeyiz. Ama belki de yaptığımız tek şey birbirimizi aynalamaktır. O halde Küçük Prens'ten bir alıntıyla yanıtımı bağlayalım: 

''O zaman sen de kendini yargılarsın. En gücü de budur zaten. Kendini yargılamak başkalarını yargılamaktan çok daha güçtür. Kendini yargılamayı başarabilirsen gerçek bir bilgesin demektir.''
(Küçük Prens, Antoine de Saint-Exupéry - Sayfa 48, Can Çocuk Yayınları)


12-Karar verme sürecinde düşünceler mi, sezgiler mi? 

Şimdi vereceğim yanıtı geçenlerde bir blog yazısına yorum olarak bırakmıştım. (Tabii tek cümleyle, buraya paragraflar döşeyeceğim nihahahah... *-*) Bence zaten sezgiler de düşüncelerimizden oluşuyor, düşüncelerden ayrı bir evrenden gelen, spritüel şeyler değiller. Deneyimlerimiz ile birlikte bilinçaltımıza çeşitli veriler depolarız. Ki bu bahsini ettiğim ''deneyim'' çok çok çok basit bir şey de olabilir - misal salona girersin televizyon açıktır ve bir reklamdaki bir nesne bilinçaltına giriverir gibi. Öte yandan tabii ''büyük'' deneyimlerimiz de vardır. Örneğin çocuklukta ailemizden, çevremizden görüp kodladığımız bazı durumlar gibi. Bu durumları bizzat desteklememiz de gerekmez ama biz çocukken birisi kırk kere aynı şeyi söylemişse; örneğin ''kadınlar şöyledir, erkekler böyle'' gibi, o bize kodlanır. Bunu desteklemesek bile bilinçaltımıza işler. 

Bu yüzden gördüklerimiz, duyduklarımız vs ile buz dağımızın görünmeyen kısmında yani bilinçaltımızda biriken bu deneyimler, işte, bizim bilinç üstümüzde olmayan düşüncelerimiz olduğundan, ''sezgilerimiz'' olurlar. Adını koyamayız ama biliriz. Bunlar bizim henüz isimlendirmediğimiz, yani tanımlamadığımız, bilincine varamadığımız düşüncelerimizdir. E haliyle biraz da sarı çizmeli Mehmet Ağa tadında olabilirler kimi zaman. 

Bazı insanların sezgileri kuvvetlidir. Örneğin x kişisinde bir ''yamukluk'' olduğunu sezer. Bazısı ayan beyan belli olsa da sezmeyi geçtim, düşünmez bile kabak gibi ortada olan şeyleri. Neyse efenim, özetle hepsi aslında ''düşüncedir.'' Bu konuya dair fikrimi detaylıca açıkladım çünkü çoğu kişi ''sezgi'' deyince sanki gökten inen, ruhani bir şeymiş gibi algılıyor. Bense buna katılmıyorum. 

Peki yanıtım nedir? Düşüncelerim diyorum. Sezgiler buğuludur. Dedim ya, adını koymamışım bir kere. Bir de benim bilinçaltımın çok da sağlıklı düşüncelerle dolu olduğunu düşünmüyorum ben. :) Velhasıl kelam, sezgilerime güvenmediğimden mütevellit elle tutabildiğim, beynimde kırk kere evirip çevirebildiğim düşüncelerime güvenirim diyerek bu sorunun yanıtını nihayete erdiriyorum. (Herkes derin bir nefes alır...)


13- Bugün kendi çektiğin beğendiğin bir fotoğrafı paylaşır mısın? 

Fotoğraf çekmedim. :(

Yani işte estetik bir şeyler çekmedim.

Bugün çektiğim olmasa da yakında fotoğrafını çekip paylaştığım (ki fotoğrafını çekmesem nasıl paylaşayım, ben ve müthiş akıl emeklemem) alıntılardan birini buraya eklim.


Kitap: Çocuk, Köstebek, Tilki ve At - Charlie Mackesy
(Mundi Yayınevi)

14- Hiç kimsenin duymadığı kitaplar arasında en sevdiğiniz hangisidir? 

Bilemedim bilemedim. Böyle deyince cidden ne okuduğumu bile unutuyorum ağliciğim... 

Ama...

Aklıma direkt gelen kitap Jostein Gaarder'ın İskambil Kâğıtlarının Esrarı oldu.

Pek bir yerde görmedim. Okumadıysanız öneririm.


15- Dünyanın en zor hissi nedir? 

Bir keresinde birkaç yıl evvel kendime sarılmıştım. Bu zor bir histi. (Baya baya kollarımı kendime dolayıp sarılmıştım.)


16- Dostoyevski "Aşağılık insanoğlu her şeye alışır!" der. Sizin alışamadığınız bir şey var mı? 

Bilmiyorum yok galiba... Dostoyevski haklı.


17- Komşular roman karakteridirler, var mı böyle bir komşun? 

Karşı komşum. Abicim susmuyor susmuyor. Yaz aylarımı bana zehir zemberek ediyor. Ama öyle böyle konuşmak, gürültü çıkarmak da değil. Bir Allah'ın kulu da artık susunuz lütfen demiyor. Gece birde ikide sesini duyduğumu bilirim. Pıhtım. (Herhangi bir roman karakterine değil de, dizi karakterine benzetiyorum. Geniş Aile Cevahir tiplemesi görüyorum kendisinde.)


18- Söylemekten kaçındığın kelimeler var mı? 

Bilemiyorum. Yine bir anda sorunca kalakaldım. O zaman niye buradayım, değil mi?.. Bu gruptaki sorular zorladı vallası beni. Ama... 

Ben cici bir kızcağız olduğumdan küfreden biri hiç olmadım. Küfür, hakaret bilmiyorum değil; kullanmıyorum canım sağ ol. Kullanmayınca da bilmiyorsun, sanılırdı. Oysa benim gibi gözlemci birinin, hah bir de bak üstüne kitap\ film\ dizi kolik (eski dizikoliklerden kim kaldı, artık onları da bıraktım) bilmemesi biraz tuhaf kaçar. Yine de bir şeyi biliyoruz diye o şeyi yapmak, söylemek, kullanmak zorunda mıyız? Hayır değiliz. Koca koca insanlar bile kaba olunca veya küfür\ hakaret vs yollu ''mizah'' yapınca kendilerini kuul sanabiliyorlar. Oysa bir yaştan sonra büyümeliyiz sanki sanki.

Bir de araya Yabancıca kelimeler tıkıştırarak karma dil konuşanlardan haz etmem ve beni asla bu şekilde göremezsiniz. Bakın büyük konuşuyorum, asla! Görürseniz çimdikleyin. Ama gerçekten, bütün kelimeleri Türkçe kullanıp da araya bir tane Yabancıca kelime katınca kimse ''kuul'' olmuyor. Yabancıcan varsa (İng, Alm, Fra. ve artık her neyse) komple o dilde konuş da komple anlamayalım bu nedir arkadaş. 


19- Enerjinin sıfırlandığını anlarsan ne yaparsın? 

Yatağıma yatıp boş boş tavanı izliyorum. Bazen müzik eşliğinde. :)

Yaz mevsimindeysek yıldız da izlerim tabi. Böyle yapınca durum daha az tuhaf görünüyor...

Öte yandan blog yazıyorum. Şu an pilim bitmedi, yüzde ellilerde falan, ama buradayım ve deşarj oldum bu yazıyı yazarken. Sanırım bu, yazı dilimden de fazlasıyla anlaşılıyor.


20- İyi ki itiraz ettim dediğin bir konu var mı?

Yani haksızlık gördüğümde genelde duramıyorum veya bir konuda konuşmam gerektiğini hissediyorsam, ki bu konu hak adalet vs ile ilgili olmak zorunda da değil, atıyorum bir konu etrafında sözüm ona tartışma vardır, ben konuşmaya başlarsam asla susmam. Çünkü susamam. Çenem bir kere açılınca o an hiperaktifleşen kanım çeneme vuruyor. Susarsam tam susuyorum, konuşursam susmuyorum. Böyle susamadığım anlarda da bir şeylere itiraz etme potansiyelim çok yüksek. İtiraz ettiysem de etmişimdir, iyi ki'dir. :) Şu an aklıma özel olarak bir örnek gelmiyor.


Eveet. Yine bir yazımın daha sonundayız. (alkışlar alkışlar)

Bu etkinliğin ilk on sorusunu şu yazımda (tıkla çekinme) yanıtlamıştım.

Kaldı son on soru. Onları da ayın son kısmına geldiğimizde yanıtlarım inşallah.

Eh ne diyelim. Hoşça kalın.

:)


bir şeyler dinlemek için tıklayabilirsiniz.




16 yorum:

  1. zormuş sorular ivit :) cevaplamak için tavana boş boş bakmak lazım depresyondaymış gibi :) sezgiler cevabın ne güzeldiii :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benim kodlarımda var depresiflik ya, seviyorum kerata genlerimi :) Teşekkür ederim :)

      Sil
  2. Toplu cevaplamışsın, güzel olmuş. 18.maddeye tamamen katılıyorum, küfür etmeyi marifet sanan çok insan var.
    İnsanın alışmadığı şey yok, doğru gerçekten. :/

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet öbür türlü, her ne kadar zaten çok sık yazı yazıp yayınlasam da, her gün her gün yazı yazmak istemedim. Çünkü zaten görüldüğü gibi bazı sorulara kısacık yanıt verdim. Bu kadar kısa yanıtlı sorular için de koca bir yazı ayırmak istemedim.
      Ya bu küfür olayı özgüven eksikliğinden. Gözlemci özelliğim sayesinde bunu keşfettim. Adamın söyledikleri dümdüz ilgi çekmediğinden her lafın sonuna küfür yapıştırıyor ki, söylediklerinin boşluğu dikkat çekmesin, herkes küfre dikkat kesilsin. Hah, bunu bilerek yapıyorlar demiyorum ama işte ''sezgisel'' olarak kendilerini biliyorlar ve bunu gizlemek için küfrediyorlar. :) Bir de üstüne ''küfür beni rahatlatıyor'' diyenler var. Tam bir sosyolojik\ psikolojik inceleme konusu. Bu alanda çalışsaydım valla incelerdim. Şartlandırma nedir nasıl olur alt başlığıyla. Neden bu konuyu uzattım çünkü bu tip insanlar kendilerini bir şey sanırlar ve bundan nefret ederim. Küfrü geçtim, o kişinin hali tavrı beni iter de iter. Bir de küfürlerin ''hepsi'' kadın bedeni üzerinden hakaret eder. Bu da ayrı bir inceleme konusu...
      Öyle...

      Sil
  3. Ağzı bozuk bir toplumuz , ne yazık ki. Bundan sakınan kesime garip bakıyorlar ya bu çok garip sahiden. Normalmiş gibi davrananılması, normalleştirmeye çalışılması son bulur mu bu gün acaba ?

    Kendini yargılamak zor sahiden, ya acımasız oluyor kişi kendisine ya da her şeyde haklı görüyor. Yapabilenlere bravo.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bulmaz :) Anca insanoğlu olarak alışılınır. Sorgulama da olmaz. Biraz da gerçekler kuşağı... Yine de ben bir eğitimci de olarak çocuklara doğrusunun öğretilebileceğini düşünüyorum. Evet, çevre de bir öğretici. Evet, çevreden de duyacak çocuk. İşte bu konuya tam olarak bu yüzden değindim. Çocum sen bilme bunları, demekle olmuyor malesef. Çünkü o çocuk orada burada duyacak, illa ki, malesef. Çocukları cam fanusta yetiştirmeye çalışmak bir ütopya. Peki ne yapsak? Doğrusunu bilmesini sağlamalıyız. Ben duyuyordum, dedim mesela, ama kullanmıyordum. İnsanların karar verme mekanizması varsa, bu mekanizmayı kullanmalılar bence. Buna yoğunlaşmak gerek. Anca böyle gerçekten normal olan şeyler toplumda normal olabilir diye düşünüyorum. Ancak böyle, saygılı, nazik bireylerin olduğu toplumu inşa etme ütopyasına temel kazarız. Belki bir gün hayaldi gerçek oldu bile olabilir. Kim bilir?..
      İlk öfke halinde bu çok doğal diye düşünüyorum. Bu yüzden ne demiş atalarımız ''öfkeyle kalkan zararla oturur.'' Ben saman alevi öfkesine sahip birisiyim. Kinlenmesem de öfkelenme eşiğim düşük. Yine de aklımı devreye sokup duruyorum. Çoğu insan durmuyor, sorun burada. Şiddetle dolu bir toplum olmamızın sebebi de bu. Durup düşünme payı bırakmamak. Bir de karşıdaki kişi yüzde yüz suçlu olamaz zaten. Büyük şeyleri, suçları falan söylemiyorum bu arada. Günlük hayatta x kişisi bana bunu bunu demiş, beni düşünmemiş, beni davet etmemiş, bana bunu hak görmüş... Yani o zaman o kişiye dışarı dışarı dışarı demeli. Kolay değil ama çözüm bu. Onun dışında normalde değer verdiğimiz biriyse zaten orta yol bulunuyor, suçlamaya da gerek kalmadığını fark ediyorsun. Hem birini suçlayıp durmanın en en en başta insanın kendi ruh sağlığına zararlı olduğunu keşfettim. Kim ne yaparsa yapsın, ben kendime bakarım kafasında kalabildiğimce kalmayı planlıyorum. Her zaman böyle kalınmıyor biliyorum. Ama ne yapayım :) Münzevi hayatı da yaşayamayız neticede.
      Son olarak, yorumunuz için teşekkür ederim.

      Sil
  4. 13.e eklediğin kare muhteşemdi. <3

    YanıtlaSil
  5. Ne güzel etkinlikmiş bu, oturduğu yerde insanı sorgulara itiyor :) Hele bir de senin toplu cevaplarını okumak çok keyifli oldu. 12. soruda yazdıklarına katılıyorum, ben de soruyu okur okumaz ikisi birbirinden bu kadar zıt değil diye düşünmüştüm.

    Cevahir yine insanı eğlendirir ya, komşum olsa gece 2'de de gülerim ben herhalde :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benim de sevdiğim bir etkinlik oldu. Gerçekten sorgulatıyor, bu gruptaki sorularda biraz zorlandım. Teşekkür ederim, yazımı okumayı sevmene sevindim. :)
      Yani evet bir iki gün, hadi bir iki hafta neyse de... İki yıldır yılın yarısında abiyi dinleyerek uyuyorum...

      Sil
  6. Sorular da cevaplar da harikaymış :)
    Bence hayattaki en zor şey; kabul edemediğin ama değiştiremediğin bir durumla yaşamak zorunda kalmak :(
    Benim de öyle bir komşum var hem susmuyor hem içince gece küfredip hepimizi yataktan zıplatıyor sağ olsun :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim :)
      Evet, gerçekten zor bir durum. En kötüsü de senin elinde olan bir durum olmaması.
      :))
      Ziyaretiniz ve yorumunuz için teşekkür ederim, sevgiler.

      Sil
  7. Ben düşünce ve sezginin farklı şeyler olduğuna kendimi çok güzel ikna ettiğim için senin açıklamana ikna olamadım. :D

    Kitabı not aldım, hiç duymamıştım.

    Kendine sarılmayı eylem olarak bende yapmıştım, kendime sarılmaktan çok o anda içinde bulunduğum ruh halini anlayıp da sırtımı sıvazlayıp, geçecek diyen birinin olmaması beni daha çok yıkmıştı...

    İngilice Türkçe karışık ben konuşuyorum. Ama yeminle iş hayatının en başında asla böyle birisi değildim. Beni bu plazalar, bu sürekli maruz kaldığım Hintliler bitirdi. Tabi ki böyle bir konuşmayı arkadaşlarımla değil de iş arkadaşlarımla iş üzerine konuşurken yapıyorum genelde, istemsizce dil kayıyor. Bazen Türkçede bir cümle kurmam gerekirken İngilizce tek kelime söylemem yetiyor ve karşıdaki da anlayınca tamamız napalım....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Olsun :) Ben her şeyin düşüncelerimizden olduğunu düşündüğüm için sezgi de düşünce paketinin içine dahil olmuş oluyor benim mantığımda.

      Yazarı belki Sofie'nin Dünyası kitabıyla tanırsınız. Bu önerdiğim kitabı pek bilinmiyor.

      Evet zaten üzen şey bu. O günden sonra da kendime sarıldığım oldu ama ilki kötü hissettirmişti. Ağlıyordum, kendime sarıldığımda daha da çok ağlamıştım. Sonra bir daha o kadar çok ağlamadım. Tek artısı bu sanırım.

      Yani bilemedim :)

      Sil

Diğer yazılarıma da göz atabilirsiniz.