15 Eylül 2023 Cuma

Melancholia (Melankoli) | Film Yorumu


Yönetmen: Lars von Trier

Senarist: Lars von Trier

Yapımı: 2011 - Danimarka, Fransa, Almanya, İsveç


Dünya'nın sonu gelse ne yapardınız?

Milim milim size yaklaştığını bilseniz bu sonun...

Beklemeyi mi yeğlerdiniz, yoksa kaçmayı mı?

Peki sizce sığınılacak en güvenli yer neresi olurdu?


Kaynak: Pinterest

Film iki kısımdan oluşuyor. Bu iki farklı kısımda, akan günleri doğrusal bir zaman akışıyla iki farklı kardeşin bakış açısından izliyoruz. İlk yarıda bir düğün töreninin içinde buluyoruz kendimizi. Justine (Kirsten Dunst), mükemmel bir işi, ailesi ve artık eşi olan güzel bir kadın. İlk başlarda her şey mükemmel görünüyor, herkes mutlu. Ancak çok geçmeden tam olarak herkesin mutlu olmadığını fark ediyoruz. Gelin mutlu değil; zamanla yüzündeki maske çatırdıyor.

Filmin ikinci yarısı Justine'nin ablası Claire'nin (Charlotte Gainsbourg) cephesinde yaşananları anlatarak başlıyor. Artık düğün bitmiş. Justine'nin ağır bir depresyon geçirdiğini görüyoruz. Ablası Claire onun her şeyiyle ilgileniyor. Claire gösterişli bir yaşama sahip. Bilim insanı bir eşi, tatlı bir oğlu ve kocaman bir malikanede konforlu bir yaşamı var. 

Bir gün Claire'nin eşi John (Kiefer Sutherland) devasa bir gezegenin Dünya'nın çok yakınından geçeceğini gözlemliyor. Claire fazlasıyla gergin çünkü her yanda felaket tellalı var ve bu insanlar ''Dünya'nın sonunun geldiğini'' söylüyorlar. Yıllar evvel Merkür'ün ve Venüs'ün yörüngesinden sorunsuzca geçip giden Melancholia isimli bu gezegenin, Dünya'nın yörüngesinden de sorunsuzca gitmesi yüksek ihtimal olarak karşılanıyor. Ancak tehlike payı da yok değil. Claire ve ailesi bu gezegenin anbean Dünya'ya yaklaşmalarını izliyorlar.


Filmin ana teması uzaklaşma. Filmin giriş sekansında bir sunu şeklinde bazı görüntüler görüyoruz. Bunlar doğayla bağlantılı sahneler. Akabinde Justine'nin gelinliğini çeke çeke onu yere bağlayan köklerine karşı olarak ilerlemeye çalıştığını görüyoruz. Bu kökler tıpkı bir ağaç kökü gibi ve Justine bu köklerden kaçmaya çalışıyor. Justine bu uzaklaşmanın farkına vardığı an hastalanıyor. Düğününde kendini ilk başta fiziksel, sonra ruhsal olarak kötü hissettiğini görüyoruz. Aile üyeleri arasında da bir birlik yok. Anne- kız arasındaki uzaklaşma ilk belirti. Justine en mutlu gününde annesiyle bağ kuramıyor. Tıpkı bir bebeğin annesinden ayrılması gibi. Anne kız arasındaki kordon kesiliyor. Bu aslında Justine için tetikleyici oluyor; o noktada kendini iyi hissetmemeye başladığını görüyoruz. Ne zaman ki içinde bulunduğu ait hissetmediği bu yaşamla bağlarını kesiyor, işin ilginç yanı ona bu çıkış yolunu bizzat annesi gösteriyor, o noktada fiziksel sıkıntıları geçip yerini sükunete bırakıyor.

Filmin ikinci yarısında Claire'nin malikanesindeyiz. Düğün de bu malikanede yapılmıştı. Burası doğanın içinde bir yer ancak yine de doğadan uzakta. Bahçesinde özenle şekil verilmiş ağaçlar, John'un gururla söylediği on sekiz golf deliği ve bir at ahırı var. Bu evin sınırları içindeki her şey evcilleşmiş ve doğanın içinde ama doğaya uzak. Atlar, ağaçlar, ev halkı... Hepsi evcil. Justine dışında; çünkü o, kendi doğasıyla bütünleşmeye çalışıyor. Bu nedenle de, Claire ve Justine atlarla gezintiye çıktıklarında ormana giden sınırı Justine ve atının geçemediğini fark ediyoruz. Çünkü Justine bu evcilleşmenin farkında. Onu hasta eden de bu. Justine filmin ikinci yarısında psikolojik olarak çöküntüde görünüyor. Taksiye binemiyor, lüks yemekleri yemeyi reddediyor, lüks küvette yıkanamazken sabaha karşı Melancholia'nin ışığında bir nehirde yıkanıyor. Justine gerçeği kabul ettikçe düzelmeye başlıyor. 

Evcil bir at yeniden yabani olabilir mi? Muhtemelen hayır. Peki... Evcil insanlar? Yeniden doğayla ve en önemlisi doğalarıyla bütünleşebilirler mi? Kendilerinden kaçıp Dünya'da mükemmel yaşantılarla zamanlarını geçiren bu insanların ruh hali gerçekte nasıldır? Bu yaklaşan gezegenin adı da pek bir manidar görünüyor: Melancholia... Melankolik hayatlarımıza yaklaşan bir nefes. İnsanoğlunun dikkatini nihayet yaşama döndüren tehlike!


Claire ve Justine birbirlerinden çok farklı görünen iki kardeş. Hayat sorunsuzca (!) akarken Justine depresif, Claire sakin görünüyor. Ne zaman ki yaşamın artık çok da normal akmadığı günler geliyor; o noktada durum tersine dönüyor. Çünkü bir insanın kaçabileceği en uzak yer içinde kurabildiği mağarasıymış gibi görünüyor. Bu mağarayı kurmak her ne kadar sancılı olsa ve kişi kendini bir birey olarak yeniden doğurmak zorunda kalsa da, sonrasında yaşamak eylemini kendi benliğiyle bütünleştirme yolunu görüp yaşamı fark edebiliyor, diye düşünüyorum. Bunu yapmak içinse belki de Justine gibi bizi tutan sağlıksız kökleri söküp atmak, belki de bu sağlıksız köklerin sağlıksızlığını görmeyi kabul etmek gerekiyor. Nitekim Justine düğün gününde herkesin memnun, kendisinin tutsak olduğu malikaneden fiziksel olarak kaçamayacağını anlayıp da bir uzaklaşma yolu için kendi etrafında dönüp durduğu anda, kütüphanedeki kitaplarda bazı sayfaları açıp herkese sergiler halde raflara diziyor. Bunu büyük bir öfkeyle yapıyor hem de. Bu resimler tabi ki rastgele açılmış sayfalardaki tesadüfi resimler değiller. Bunlar doğasından uzaklaşan insanın yaşadığı cinnet, bunalım ve melankoliyi gösteriyorlar. 

Öte yandan, malikanedeki golf deliği sayısına vurgu yapılması da dikkate değer. Bu konuda da emin olmamakla birlikte bir fikre sahibim. On sekiz golf deliği, on sekiz yaş. İnsanların hala birey olamadıkları, çocuk kabul edildikleri çağ. Ancak filmin sonuna doğru Claire ve oğlu on dokuzuncu deliğin yanından geçiyorlar. Çünkü artık kendi başlarınalar. Büyümeleri, bir yetişkin olmaları gerekiyor. Çocuksu doğalarından çıkmaları artık gereklilik. Melancholia gezegeni, karakterleri büyümeye zorluyor. Ancak büyümek sancılı bir süreçtir. Özellikle de zaten büyüdüklerini sananlar için.


Film, adının hakkını veren melankolik bir atmosfere sahip. Filmde kullanılan renk paleti bile bunu yansıtır şekilde solgun ve puslu tonlarda. Yavaş akan ama izleyiciyi sıkmayan bir film. Evet psikolojik etkiler ön planda ve bu da izleyeni düşünmeye sevk ediyor ancak bu durumlara dayalı akışın yanı sıra, bir dizi olay da meydana geliyor. Bu da izleyicinin dikkatinin canlı kalmasını sağlıyor. Özellikle de filmin ikinci yarısında olayların hız kazandığını görüyoruz. Yani filmin ilk yarısını izlemeye devam ederseniz zamanla olayları kavramaya başlıyorsunuz ve hikaye sizi sarıp sarmalıyor diyebilirim. Rahatsız edici bir yanı var mı, evet. Ancak yönetmenin amacı da tam olarak bu gibi görünüyor. İzleyicilerinin çekiştirip durdukları köklerini fark etmelerini, onları çekiştirerek sağlıyor.

Benim ilgiyle izlediğim ve beğendiğim bir film oldu. Hatta her izleyişte farklı bir detayın yakalanabileceğini düşünüyorum. Sembollerle örülü, etkileyici bir film. İlgisini çekenlere öneririm.


Lars Von Trier - Melancholia (Richard Wagner - Tristan und Isolde, Prelude) dinlemek için tıklayabilirsiniz.




12 yorum:

  1. Son yıllarda dizilere kaydım, hiç film izlemiyorum ama bu çok ilginç görünüyor, bakacağım. Sizde çok güzel anlatmışsınız elinize sağlık:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bende de tam tersi. İyice sabırsız biri oldum çıktım. Bu nedenle, filmler daha kısa sürede bitip de sonuca ulaştığımızdan, film izliyorum. Önceden sezon sezon dizi izleyebilirdim oysa.
      Teşekkür ederim :) Bu gerçekten ilginç bir filmdi. Dediğim gibi ilk yarısı belki sıkabilir ama yarısı ve sonrasında olaylar farklı bir boyut kazanıyor. Bilimkurguyu kullanarak felsefik bir film yapmışlar.

      Sil
  2. oyuncuların hepsini seviyorum. film ivit ilginç ve melankolik doğru :) koli koli melankoli var filmde hihihi :) o zamansa bir de europe filmini izlersin bu yinitminin. bu melankoli filminin görselliği çok etkileyiciydi :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Oyuncular iyi evet. Ben en çok Charlotte Gainsbourg'u görünce sevindim. Aileden gelen bir karizmaya sahip birisi olduğunu düşünüyorum. Kadının farklı bir havası var, onu izlemek bu yüzden güzel benim için.
      Görsellik iyi de ben felsefesini sevdim daha çok. Europe'ya bakayım, teşekkürler. :)

      Sil
  3. https://ugurfilm3.com/la-petite-voleuse/

    şarlot :)

    YanıtlaSil
  4. Filmi merak ettim, gerçi bu aralar depresif filmlerden uzak dursam iyi olacak:)
    İyi olduğum bir zaman seyrederim:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet depresif ve değişik bir film. Bence baya etkileyiciydi ama değişikti uyarısını da yapmam lazım. :)

      Sil
  5. İyi bir zaman aralığında vakit ayırıp izlenmesi gereken bir filmmiş gibi hissettim. Teşekkür ederim anlatımın için. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet üstüne düşündüren filmlerdendi. Rica ederim, ben teşekkür ederim yorumun ve ziyaretin için. :)

      Sil
  6. İlginç bir filmmiş, seneler önce vizyona girdiği zamanı anımsıyorum. Ama içeriğine detaylı hakim değildim açıkçası.

    YanıtlaSil

Diğer yazılarıma da göz atabilirsiniz.