''Hayatta en çok neyden korkarsın Ozan?''
''Bilmem... Ne! Bir anda sorunca insan şaşırıyor. Bir düşüneyim bakalım, acaba en çok neyden korkarım?..''
''Bööö!''
''Evet, senden korkuyorum hanımefendi. Ne yapacağın belli olmuyor...''
Genç adam başını iki yana sallayarak uzaklara daldı. ''Küçükken en çok kaybolmaktan korkardım,'' dedi bir an sonra.
''Kaybolmaktan mı?''
''Kaybolmaktan.''
''Neden ki?''
Genç adam bir süre daha sessiz kaldı.
''Ben de kaybolmaktan korkardım biliyor musun?'' dedi genç kadın. ''Pazarda!''
''Pazarda?''
''Evet, bir kere kaybolayazmıştım. Hatta bu kaybolayazma hikayem birkaç kez rüyama bile girmişti. Kayboluyordum, kimse olmuyordu etrafımda.'' Genç kadın yolduğu otlardan yaptığı düğümü dikkatlice inceledi. ''Sen de pazarda kaybolmaktan korkar mıydın?'' dedi sonra dikkatini elindeki otlardan ayırmadan. ''Bildiğimiz kaybolma halinden de farklı bir kaybolma korkusu verirdi bana.''
''Evet,'' dedi genç adam başını sallayıp ''gerçekten de pazarda kaybolmanın verdiği his daha farklı olmalı. Tabii pazarda kaybolma korkusunun verdiği his de.''
''Tanıdığın kişiler yanındayken kaybolmak daha rahatlatıcı olmalı aslında. Bulma ve bulunma olasılığın artıyor. Ama yine de 'ya bulunamazsam' diye de düşünüyorsun. Ben saklambaç oynamayı da sevmezdim biliyor musun?''
''Bulunamazsam diye mi korkuyordun yoksa?''
''Hayır ondan değil...'' Genç kadın tuttuğu nefesini bir anda bırakarak genç adama döndü. ''Bööö! Tamam tamam bakma öyle.'' Genç kadın, genç adamın rüzgarda dağılmış saçlarında ellerini gezdirerek devam etti. ''Aklımda hep ne zaman sobe yapacağım fikri dolanıyor da ondan.''
''Ebelenmekten mi korkuyordun yani?''
''Hayır o da değil. Sanırım bir an evvel gidip o duvara elimi yapıştırayım ve sobe sobe sobe diyeyim istiyordum. Aslında ebe olmakla ilgilendiğim de yoktu. Sobelemekle de. Hatta kazanmakla bile. Belki de bu nedenle saklambaç oynamayı hiç sevemedim. İlginç olmayan bir hikaye.''
''Aslında ilginç bir bakış açısıydı...''
''Yoksa sen, sen..''
''Ne ben?''
''Sen, felsefi çıkarımlarda mı bulunacaksın... Oy oy oy, yaşasın!'' Genç kadının göbeğinde uyuyakalmış Bezelyecik miyavlayarak gerindi ve ikiliden uzaklaştı. ''Kendine arkadaş da buldu. Ne çabuk büyüyor kerata...'' dedi genç kadın.
Bezelyecik tek miyavlama etmeden az ilerideki kediye doğru ilerliyordu şimdi. Bakışları keskin, kuyruğu gergindi. Rakibinin üzerindeki tek farklı renk, tek gözüne kocaman bir benek olmuş siyahlıktı. Bezelyecik bu beyaz kedinin yanına yaklaştı. İki kedi bir süre gözlerini kırpmadan birbirlerini izlediler. Çok geçmedi ki Bezelyecik ve sert bakışlarla bakıştığı rakibi, bir düellodan vazgeçmişçesine birbirlerinden uzaklaşarak birlikte uzakları seyre daldılar.
''NBC karakteri gibi görünüyorlar...'' Genç kadının kahkahası genç adama da bulaştı.
''Sahiden de ciddiyetle uzun uzun etrafı süzerlerken öyle görünüyorlar.''
''Hey Jack! Jack gel yavrum evladım...''
''Jack? Kedinin ismini Jack mi koydun?''
Jack pek oralı görünmüyordu. Üstelik Bezelyecik gururlu ve keskin bakışlarını az evvelki rakibine seslenen genç kadına çevirmişti şimdi. ''Miyavvvv!''
''Aman be Bezelyecik... Kardeş o kardeş.'' Ancak ne Bezelyecik, ne de Jack genç kadınla genç adama aldırış etmedi.
''En azından artık anlaşıyor gibiler.'' Genç kadın omuzlarını silkerek genç adama döndü.
''Jack'i ilk kez görüyorum.''
''Benim de üçüncü görüşüm falan. Ama hemen birbirimize ısındık...'' Genç kadın dudağının bir kenarını ısırarak kedilere baktı. ''En azından ben ısındım?''
''İsmi neden Jack? Yoksa Sparrow olandan mı alıyor ismini?'' Genç adam bir elini tek gözünün üstünden geçirdi. Genç kadın kollarını ovalayarak titreyen kalbini sakinleştirmeye çalıştı. Genç adamın kırışan göz kenarları üzerindeydi. ''Evet!'' dedi sonra heyecanla. ''Dıtdıt dıra dıtdıt dıra dıtdıt dıra dın. Dıtdıt dıra dıtdıt dıra...'' Genç kadın çantasının sapını genç adama sallayarak mırıldanıyordu. Bu melodilere genç adam da eşlik etti. Az sonra ikili o kadar çok güldü ki, başları vaktinden evvel yeşeren çimenleri buldu.
''Dur...'' dedi sonra kahkahalarının arasından genç kadın, ''başını bunu koy.'' Örgü çantasını genç adama doğru uzattı. ''Merak etme içinde sert bir şey yok.''
Genç adam başını kaldırıp yün çantanın üstüne koydu ve hafifçe doğrulmuş genç kadını da yanına çekti. ''Neyse ki baya da büyük bir çanta...''
''Neyse ki...'' dedi genç kadın, genç adamın tuttuğu ellini havaya kaldırıp. Şimdi ikisinin elleri iç içe bulutlara uzanıyordu. ''Sobe sobe sobe!''
Genç kadın iç içe geçmiş ellerini, genç adam genç kadını izliyordu.
''Sobe,'' dedi genç adam genç kadına yavaşça.
Genç kadının bakışları da genç adamdaydı şimdi.
bir şeyler dinlemek için tıklayabilirsin.
Bir seriymiş bu, güzeldi :)
YanıtlaSilTeşekkür ederim :) Evet seri ama bölümleri birbirinden bağımsız okuyabilirsiniz.
Silİlk başında aynı anım aklıma geldi. Kaybolmak deyince. Annemle pazardaydık çocukken ve aklımdan ya burada, bunca insanın içinde kaybolsam ne olurdu diye dalmıştım. Sonra bir baktım annem yok. Nasıl korktum anlatamam. Biraz ilerleyince buldumdu onu :)
YanıtlaSilEllerine sağlık, güzel bir öyküydü:)
Benzer bir anı bende de var desem :) Tabi kaybolmadım ama sizinki gibi olmuştu. :) Ve teşekkür ederimm :)
SilHenüz kredi borçlarından, birikim yapmaktan filan konuşmuyor olmaları ne güzel. Yetişkin hayatına geçmemisler ve çok şanslılar. Tabii her yetişkin böyle değil, çocuk kalabilenler de var. Olay akışı, betimlemeler, diyaloglar..hepsi çok güzeldi. Eline sağlık:)
YanıtlaSilBu kurguya bunlar asssla girmeyecek :) Kaçış kurgumuz bu. Paralel evren :) Ve teşekkür ederim <3
SilBezelyecik hiç memnun olmamış Jack’ten :)
YanıtlaSilEvet tabi ilgi bölündü çünkü :)
SilSohbetleri çok tatlı, karakterlerini seviyoruz. Bezelyecik de çok hoş. Yeni bölümleri bekliyoruz. :)
YanıtlaSilTeşekkür ederimm :)
Silaaaa jack sparrow da geldi :) pazarda kaybolmak amanin yaa valla sahiden de :) pazarda sobelenmek :)
YanıtlaSilAhahah pazarda sobelenmek :)
Sil