Yazar: Cuniçiro Tanizaki, Çevirmen: Alper Kaan Bilir, Yayınevi: İthaki Yayınları |
Bazen bazı kitaplar insanı dinginleştiriyor. O kitapları okurken sanki bütün sesler susuyor, diğer bütün görüntüler kayboluyor ve sen bir köşeye kıvrılmış o kitapla iç içe olmanın keyfini hissediyorsun. Bu kitap da kış veya bahar akşamlarının serinliğinde yumuşak bir battaniye gibi okurunu saran kitaplardandı. Sanıyorum ki içeriğini daha iyi anlatan bir kitap başlığı daha olamazdı. Kitapta sahiden de bir kedi, bir adam ve iki kadının öyküsü anlatılıyor.
Hikayemiz bir mektupla başlıyor. Şinako, eşinin uğruna onu terk ettiği Fukuko'dan evin kedisi Lili'yi ona vermelerini istiyor. Bunu Fukuko'dan istemesinin bir nedeni var; zira eski eşi Şozo, kedisi Lili'ye gönülden bağlı ve ondan bir anlığına bile ayrı kalmayı kabul etmez. Bu mektup Fukuko'nun kalbinde bir delik açıyor ve o delikten dışarı taktığı maskenin ardındaki hisleri çıkıyor. Fukuko evin kedisi Lili'den aslında hiç haz etmiyor, hatta kediyi kıskanıyor.
Kitap boyunca evin kedisi Lili'nin Şinako, Fukuko ve Şozo'nun bencil kararlarının sonucunca yaşadıklarını okuyoruz.
Kitap, Çevirmenin Önsözü başlıklı bir yazıyla başlıyor. Bu yazıda kitabın çevirmeni Alper Kaan Bilir'in iki ana başlıkta kaleme aldığı yazıyı okuyoruz. Yazının Birey başlıklı ilk bölümünde birey olmaya ve edebiyattaki birey anlayışına değiniliyor. Tanizaki ve Birey başlıklı ikinci kısımda ise Tanizaki'nin eserlerinde yer alan karakterlerin özellikleri hakkında bireyselleşme teması özelinde bir değerlendirme yapılıyor. Tanizaki'nin eserlerinin genelinde kendi kararlarını almayan, dahası bundan zevk alan karakterlerin ön plana çıktığı vurgulanıyor.
Bu kitapta yer alan Şozo karakteri de bu genellemenin içinde yer alan bir örnekti diyebiliriz. Şozo sürdürmek istemediği bir evliliği başkasının müdahalesi olmadan sonlandırmayı bile göze alamayan bir adam. Bir gün annesinin ve yeni kayınpederinin yönlendirmesiyle eşi Şinako'dan ayrılarak yine çok da mutlu hissetmeyeceği başka bir evliliğe Fukuko ile başlıyor. Düzeni bozulursa karar alması gerekeceği için çok sevdiği kedisi Lili'nin ondan uzağa gönderilmesine bile sesini çıkarmıyor.
Şozo bir tip değil esasında; bir karakter. Kendi kararlarını alamadığı için düşüncelerini de dillendirmiyor ve başkalarının yönlendirmelerine göre bir yaşam sürüyor. Bu nedenle de onun kişiliğine dair detayları ilk etapta seçemiyoruz. Şozo karakterini tanımak için onun verdiği kararlara değil, vermediği kararlara dikkat kesilmemiz gerekiyor. Çünkü vermediğimiz kararlarımız da aslında verdiğimiz başka kararları oluşturur ve her karar kişilik özelliklerimizi bize has dokularla özelleştirir. Şozo birey olamamış bir karakter olsa da, kendine has bireysel özellikleri bulunan bir karakter. Karısı Fukuko'dan korktuğu için kedisi Lili'yi gizli saklı görmeye gitmesi, evin dağınıklığından şikayetçi olduğu halde bunu eşiyle konuşmak yerine annesine dert yanması, dahası eski eşi Şinako'ya açıklama yapmamak için çok özlediği kedisi Lili'yle zaman geçirmekten vazgeçmesi...
Kitapta en çok Lili için üzüldüm diyebilirim. On yılını birlikte geçirdiği dostu onu başka bir eve gönderdiğinde gerçekten bocalamış olmalı... Öte yandan Lili ve Şinako arasında yavaş yavaş kurulan bağı okumak güzeldi.
Hoşça ve kitaplarla kalın.
ALINTILAR
''Kuşkusuz, genellemelerin istisnaları çoktur. Lakin Batılı yazarların kişiye, bizim yazarlarımızın mekâna öncelik verdiğini görüyoruz. Kaba ve dolaysız bir dille söylersek, Batılılar portreye bakıyorlar, biz çerçevesiyle ilgileniyoruz.'' (Sayfa 11 - Çevirmenin Önsözü)
''Cuniçiro Tanizaki'nin üslubuna birkaç unsur hakim. En önemlisi, eserlerin net bir otobiyografik bileşeninin olması. Tanizaki, yaşadığı çevreyi eserlerine döker. Gözlemlediği dünyayı yazar. Galvanize çatılarla kaplı konutlar, tramvay durakları, okullar ve parklar, şehrin o dönemdeki bir haritasını çizercesine anlatılır. Sosyal çevre daha da detaylıca betimlenir: Romanlarında çeşitli hırsları, korkuları, adetleri, sırları ve yalanları ile anlatılan aileleri kanlı canlı karşımızda buluruz. Tanizaki'nin karakterleri, bağımsız ve hür olmaktan, irade sahibi bireyler olmaktan kaçınırlar.'' (Sayfa 19 - Çevirmenin Önsözü)
''Belki de insanlar, bir dengeleyici olmadan en basit kararları bile alamıyordur. Her karar, duygusal bir ağırlığa sahip; o ağırlığı bir şeylerle dengelemek gerek. Asansörün bile karşı ağırlığı var. Yoksa, bir insanın yükünü taşırken motorunu yakar. Kalp denen ufacık makine, insanın yükünü nasıl taşıyacak?'' (Sayfa 22 - Çevirmenin Önsözü)
''Aman, ben de acılarım sayesinde çok güçlendim, öyle ağlayıp durmuyorum; üzüntüm çok, ağlama isteğim de kocaman ama artık bunları düşünmeyeceğim, elimden geldiğince neşeli bir hayat sürmeye karar verdim.'' (Sayfa 27)
''Lili olmayınca kendimi çok yalnız hissediyorum. O kediden başka bana dostluk edecek hiç kimse yok bu dünyada.'' (Sayfa 28)
''Siz bir kediyle beraber yaşanan yılları tecrübe etmemişsiniz, onların tatlılığını nereden bileceksiniz ki...'' (Sayfa 63)
"Dünyada her şey fanidir" kuralını en yakından hissediyordu. Tarifsiz bir kederdi bu. (Sayfa 66)
''Kedilerin de kendine göre bir bildiği vardır, insanın kalbini apaçık görürler.'' (Sayfa 94)
Ben de en çok şoko ya üzüldüm.kendini ortaya koyamadığı,yok gibi olduğu için:(
YanıtlaSilBen üzülmedim :) Ya bilmiyorum bu tip insanlara üzülemiyorum. Eğer kendini savunmak istese, ifade etmek istese ama önünde engeller olsa anlarım da, Şoko kendini ifade etmiyordu bile. Kendi edip kendi buluyordu. Bir de kabul etmek daha kolay, rahat olandır. İçimizden mızıldanırız ama rahat diye ses etmeyiz. Herkes belli zamanlarda bunu yapar. Ama bu karakterin yaşama biçimi buydu. Gerçek yaşamda da bu tip insanlar yok değil tabi...
Silbu edebiyatı da bu yazarı da sevdin seen saol sayende uzakdoğu edebiyatına ısınıyoz :)
YanıtlaSilEveet :) Japonya ölmeden önce görmek istediğim yerlerden <3 Bunun yanı sıra Japon Edebiyatı'nın kendine has havasını, dilinin duruluğunu vs. seviyorum.
SilKarakterleri çok iyi anlatmışsın. Japon yazarlar bence karakter analizinde başarılı. Fakat konu beni çekmedi. Şozo gibi her şeyi öylesine yaşayan, kararlarının arkasında duramayan kişilerden haz etmiyorum. İletişimsizlik evliliklerde en büyük sorun. İki taraftan biri kendini geri çekiyorsa hiçbir şeyin anlamı kalmıyor.
YanıtlaSilBence de Japon yazarlar karakterlerini başarılı bir şekilde ortaya koyuyorlar ancak karakterlerinin silik yapıda olduğunu düşünüyorum. Japon Edebiyatı'ndan ilk okumalarımı Murakami'den yapmıştım. O zamanlar bu silikliği ''soğukluk'' olarak değerlendiriyordum. Ta ki 1Q84'ü okuyuncaya kadar. İlk kez o kitabında karakterlerin bu kadar net çizildiğini görmüştüm.
SilTanizaki'den bu üçüncü kitabım. Karakterlerin evet kendi istekleri, korkuları vs oluyor ama hep bir genele uyma durumu mevcut. Kendilerini saklıyorlar genelde. Kalplerinin derinlikleri hep kapalı. Biz kuşbakışı olarak bile net göremiyoruz, yani okurdan bile saklıyorlar bunu. Bu durumu da Japonya'daki toplumsal yapıya bağlıyorum.
Bu yazar da, kitabın özsözünden okuduğum kadarıyla, böyle birey olmayı reddeden karakterleri işliyormuş. Belki de yazar için bu bir eleştiridir.
Yorumun için teşekkür ederim. :)
İsmi bile beni oku diyor sanki. Okumadığım bir yazar. Edineyim.
YanıtlaSilEvet ilgi çekici bir ismi var. :)
Silinsan iyi de olsa kötü de olsa bi karar verebilmeli ve arkasında durmalı diye düşünüyorum. sesini çıkaramayan başkasının yönlendirmesiyle hareket eden insanlardan hiç hazzetmem. kediye çok üzüldüm ben de :(
YanıtlaSilÖzellikle de sadece kendini değil, başkalarını da ilgilendiren konularda bunu yapmalı, yapabilmeli.
SilYine benim için farklı türde bir öneri :)
YanıtlaSilEvet farklı bir kitap :)
SilKitap çok vaoovv değildi açıkçası :) Ancak hem ne olacak acaba diye kendini okutturuyor, hem de genel olarak hoş diyebileceğim bir kitap. Yani Uzakdoğu kitaplarını zaten sevmiyorsanız sizi çok etkiler mi emin değilim. Bunun dışında önerebilirim. :)
YanıtlaSil