14 Şubat 2024 Çarşamba

Karanlıktan Sonra (Haruki Murakami) | Kitap Yorumu

Yazar: Haruki Murakami, Çevirmen: Ali Volkan Erdemir,
Yayınevi: Doğan Kitap

Olaylar bir gece boyunca yaşananları anlatıyor. Mari isimli genç bir kadın önündeki kocaman kitabına gömülmüş bir şekilde karşılıyor biz okurları. Başlangıçta onun hakkında adı dahil hiçbir şeyi bilmiyoruz. Çok geçmiyor bir tanıdığı, Takahaşi, Mari'ye selam veriyor ve ikili aynı masada sohbet etmeye başlıyorlar. Mari, sessizliği bölündüğü için hoşnut değil ancak Takahaşi de gidecek gibi değil. Takahaşi, Mari'nin ablası Eri'nin liseden arkadaşı. İkili bir süre havadan sudan konuşuyorlar; bu sayede biz okurlar da karakterler hakkında bir şeyler öğrenmeye başlıyoruz. İkili ayrıldıktan sonra daha önce tanımadığı bir kadın Mari'nin yanına geliyor ve ondan yardım istiyor. Üstelik bu kadın Mari'nin ismini ve Çince bildiğini biliyor.

Kadın ile Mari, Alphaville isimli bir otele gidiyorlar. Burada müşterisi tarafından şiddete uğramış ve zor durumdaki Çinli bir kadına Mari ve otel personeli yardım ediyor. Öte yandan bu olaylarla eş zamanlı ilerleyen ikinci bir gerçeklik de var. Bu gerçeklikte Mari'nin ablası Eri'yi uyur vaziyette görüyoruz. Eri neden o durumda, onun bulunduğu varoluş düzlemi nasıl bir yer bilmiyoruz. Kitap baştan sona gözlemci bakış açısıyla anlatılmış. Kitabın yazarı da biz okurları gibi olayların ''görebildiği'' kadarını aktarıyor. Bu da kurguya gizem katan bir durumdu.


Kitapta Murakami'nin özgün tarzını görmek mümkün. Kitaba dair en sevdiğim durum da bu özgün hal oldu diyebilirim. Murakami'den okuduğum diğer kitaplarda da ilahi ve gözlemci bakış açısı bir arada kullanılmıştı ama ilk kez baştan sona yazarın da gözlemci olduğu bir anlatımla yazdığı bir kurgusunu okudum. Bu anlatım biçimi olaylara merak unsuru kazandırdığı gibi, kurguya bir film havası da vermişti.

Kitapta yer alan alternatif ve gizemli gerçeklik olayı, Murakami'nin okuduğum her kitabında var olan bir durum. Kendisinin paralel gerçekliklerde yer alan alternatif senaryolara ilgisinin olduğunu düşünüyorum. Bir karakter bu gerçeklikte x durumunda bir yaşam sürüyorken, aynı karakter başka bir gerçeklikte y şartlarına sahip olabilir gibi bir şekilde özetleyebilirim bunu. Sonuçta şu anda bu gerçeklikte bulunan ''ben'' ile diğer gerçeklik(ler)te bulunan ''ben'' aynı kişi olmayacağızdır. Peki ama, aynı gerçekliğin içindeki benliklerimiz de değişim geçirebilir mi? Ben dediğimiz varlık, değişen durum, şart ve düşünceler sonrasında aynı kalır mı, aynı yaşamı sürdürür mü? Kitapta aslında Mari karakteri üstünden de bu sorunun yanıtını gözlemlemek mümkün.

Yazarın kitapta geçen kurgusal otelinin ismi olan ve aynı zamanda Jean-Luc Godard'ın 1965 yapımı filmi Alphaville'den etkilendiğini düşünüyorum. Sanki anlatısına o filmde kullanılan anlatım tekniğinin etkisini katmaya çalışmış gibi geldi bana. Bu farklılığı sevsem de, kitabın anlatım bakımından zayıf kaldığını düşünüyorum. Sonuçta bu bir edebi metin, senaryo değil. Eğer ki tam olarak senaryo formatında yazılmış bir metin olsaydı, belki bir şey diyemezdim; ancak bir okur olarak edebi bir metinden beklentim edebi yönünün de göz ardı edilmemesi oluyor açıkçası. Bir filmde boşluklar olsa bile, anlatımdaki  bu boşluklar görüntüler, sesler ve oyuncuların performansı ile tamamlanabilir; ancak yazılı bir metnin anlatımında boşluklar olursa, olayların anlaşılması zorlanacak ve bu da metni zayıflatacaktır. Bir de tabii Murakami'den daha çok beğendiğim kitaplar da okumuştum. Yine de okuduğum için memnunum.

Hoşça ve kitaplarla kalın.


ALINTILAR

''Bir şeyi gerçekten bilmek istiyorsan, bunun bedelini ödersin.'' (Sayfa 23)


"Konuşmakta pek becerikli değilimdir, eskiden beri." 

"Benimle epey konuşuyorsun oysaki." 

"Nasıl oluyorsa seninle konuşabiliyorum." (Sayfa 26)


"Sözgelimi, Alphaville'de gözyaşı dökerek ağlayan kişi tutuklanır ve halk önünde ceza alır." 

"Neden?" 

"Alphaville'de insanların derin duygulara sahip olmasına izin verilmez çünkü. Bu yüzden orada aşk da yoktur. Çelişki ve ironi de yer almaz. Her şey rakamsal formüller kullanılarak yapılır." (Sayfa 57)


''Geceyarısından sonra zamanın kendine özgü bir akışı vardır.'' (Sayfa 61)


''Bir şeyi iyi yapmakla, bir şeyi gerçekten yaratıcı bir şekilde yapmak arasında büyük fark vardır.'' (Sayfa 86)


"Ama aralarında belirli bir mesafe bırakarak da insanlar birbirlerine yakın olabilirler, değil mi?" diye soruyor Mari. 

"Elbette" diyor Takahaşi. "Elbette bu da mümkündür. Ancak bir insan için normal olan mesafenin bir diğeri için fazla uzak kaldığı durumlar da vardır." (Sayfa 111)


"Biliyor musun, bunu başarabilmiş olman harika bir şey." 

"Gayretli olmayı mı?" 

"Gayret edebilmeyi." (Sayfa 150)


''Bu dünyada tek başına yapacağın şeyler olduğu gibi iki kişi olmadan yapamayacağın şeyler de vardır. İkisini denge içinde yürütmek önemlidir.'' (Sayfa 151)


"Biliyor musun, bazen kendi gölgemle yarışıyormuşum gibi hissediyorum," diyor Korogi. "Ne kadar hızlı koşsam da kaçamıyorum. Kimse kendi gölgesinden kaçamaz." (Sayfa 151)


''Aile denilen şey uzun yıllara dayanan bir birlikteliktir, birbirinize yakın olduğunuz en az bir anın vardır.'' (Sayfa 152)


''İnsan hafızası sahiden de çılgınca bir şey. İşe yaramayan, lüzumsuz bir sürü şey çekmeceye kapatılmış gibi. Gerçekte ise önemli, yararlı şeyleri art arda unutup gidiyoruz.'' (Sayfa 152)


''İnsan denen şey, anılarını yakıt olarak kullanıp yaşamını sürdürüyor olamaz mı acaba?'' (Sayfa 152)




8 yorum:

  1. Son alıntı güzelmiş. Yazarın farklı anlatımlar denemesi güzel ama anlatımını zayıf bulmuşsun, daha iyi olabilirmiş sanırım. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet hem bu kitap özelinde yetersiz buldum, hem de yazarın başka kitaplarını okuduğum için daha iyisini yazabildiğini biliyorum. Tabi kitabın yazılma zamanı da önemli. Biraz daha amatörlük yıllarında yazmış olabilir, bilemiyorum. Yine de yine yaratıcı bir anlatım o ayrı. Yorumun için teşekkür ederim. :)

      Sil
  2. Biliyor musun, bunu başarabilmiş olman harika bir şey."

    "Gayretli olmayı mı?"

    "Gayret edebilmeyi?" (Sayfa 150) Bu çok hoşuma gitti.

    YanıtlaSil
  3. Güzel alıntıları seçmişsin :)

    YanıtlaSil
  4. godard alfaville zor filmlerden :) bu romanın ilk paragraflarda anlattığın konusu da güzel bir film konusu olabilir, japon veya fransız filmi olur bundan :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O filmi izleyince tam anlamamıştım da yazılar okuyunca anlamıştım. :) Godard'dan filmler izlemiştim, farklı hislere büründürüyor izleyeni ama ben tam olarak anlamak için yazılar da okuyordum. :)
      Murakami ''bence'' zaten kafasında oluşturup oynattığı filmi yazıyor. Bu yılın başında ondan Mesleğim Yazarlık diye bir kitap okumuştum. Orada yazmadan önce ve yazarken de saatlerce hayal kurup kurgusunu önce kafasında oturttuğunu yazıyordu. Yani beyninde bir film oluşturup yazıyor. Bu nedenle bence zaten okurları da film izliyor gibi hissediyor. Yoksa yazarın dili hep sadeydi, bu verdiği histen başarıyı kazanıyor diye düşünüyorum. Bu kitabındaki sadelik ise bilinçli bir sadelik değil de, acemiliğin sadeliği gibiydi. İlk sadeliği ben de seviyorum yoksa.
      Özetle, Murakami kitaplarını daha çok film yapsalar güzel olur bence. Daha evvel birkaç hikayesi yapılsa da, adamın kitapları genel olarak senaryolaştırmaya uygun. Tabi kendisi istiyor mu, ister mi bilmiyorum. Keşke istese. :)

      Sil

Diğer yazılarıma da göz atabilirsiniz.