Yazar: Ogai Mori, Çevirmen: Alper Kaan Bilir, Yayınevi: İthaki Yayınları |
Japon Edebiyatı'ndan bir şeyler okumak her defasında içimde bahar rüzgarları estiriyor. Gerçekten; tüm kalbimde, tüm ruhumda hissediyorum bu hissi. Hele bir de söz konusu kurgu geçmiş zamanda geçiyorsa... Karakterler geleneksel kıyafetlerini giymiş salınıyorlar gözümün önünde. Konuşmaları, mimikleri, hal ve tavırları capcanlı karşımda beliriyor. Eksik olan tek şey başımın üstünden yağan sakura çiçekleri sanki. Böyle romantik bir ortama ışınlanıyor ruhum.
Bu kitabı okurken de tam olarak böyle hissettim. Normalde bir kitap beni ne kadar içine çekerse çeksin ''dünyadan koptum'' söylemini kolay kolay kullanmam. Çünkü dünyadan kolay kolay kopamam. Benim bir okur olarak dünyadan kopmam için, başka bir yere bağlanmam gerekir. Peki nereye? Tabi ki karakterlerin duygu ve düşüncelerinin arasına. Bu duygu ve düşünceleri berrak bir şekilde hissedilmem gerekir. Ancak bu sağlanırsa dünyadan kopup da okuduğum kurgunun dünyasına bağlanabilirim.
Bazen bize çok küçük gibi görünen şeyler aslında daha büyük olan bazı başka şeylerin nedeni olabilir. Yürüdüğümüz yol, iki küçük kuş, belki bir yaban kazı... Hepsi birbirinden bağımsız gibi görünür ancak günün sonunda bir bakarız ki yaşadıklarımız aslında tüm bu küçük şeylerin birbirine bağlanmasından ibarettir. Yürüdüğümüz yol bir aşkın umudu olabilir, iki küçük kuş trajik bir tanışmanın vesilesi ve bir yaban kazı, korku ile cesaret arasındaki ince çizgi.
O-Tama genç güzel bir kız. Bir adam bir gün onu ve yaşlı babasını kandırıp gözdağı vererek O-Tama ile evlilik hayatı yaşıyor. Ancak çok geçmiyor ki adamın bir yalancı olduğu anlaşılıyor. Bu genç kız hiçbir suçu olmamasına rağmen kendini çirkin bir durumun içinde buluyor. Yine de babası hep yanında. Baba kız kendilerine yeni bir düzen kurmaya çalışıyorlar. Çünkü onlar her ne olursa olsun bir aradalar ve yanlış bir şey yapmadılar. Başları dik.
Sağlam bağlara sahip bu baba kız yaşadıkları bu kötü günlerde daha da yoksul düşüyorlar. Çok geçmeden önlerine bir teklif çıkıyor. Suezo isimli bir adam O-Tama ile birlikte bir yaşam kurmak istediğini söylüyor. Tabii bu yaşam sır perdesinin ardında yaşanmak zorunda. Baba kız başlangıçta ne bu teklifin iç yüzünü, ne de Suezo'nun hayatını biliyorlar. O-Tama'nın düşündüğü tek şey yaşlı babasını rahat ettirmek. Bu nedenle teklifi kabul ediyor ve Suezo ile birlikte düzensiz bir ilişki yaşamaya başlıyorlar. Çok geçmiyor ki genç kadın, birlikte yaşadığı bu adamın yaşamına dair detayları öğreniyor.
Kitabın trajik bir konusu olsa da, kitabı okurken puslu hislere kapılmadım. Hatta aksine, içimde hep bir umut vardı. Çünkü merak ettim. O-Tama'nın kalbinde filizlenen hisler acaba onu harekete geçirecek mi diye merak ettim. Acaba hisleriyle düşünceleri eş zamanlı hareket edecek mi, diye düşündüm. O-Tama'nın yaşadıkları zordu ama kolayı seçen de kendisiydi. Bu nedenle ona üzülmek yerine, onunla ilgili beklentiye girdim. Benim asıl üzüldüğüm karakter Suezo'nun daima hor gördüğü eşi O-Tsume'ydi... Öte yandan kitaptaki en üzücü bulduğum detaylardan birisi de, baba kızın arasındaki bağın zamanla zayıflaması oldu.
Okada ise kalbime sakuralar yağdıran karakterimdi. Böyle ferah ve ışıl ışıl hissettiren karakterler diğer karakterlerin de umudu oluyor değil mi? Tüm topu ona atıyor herkes. Okurlar, diğer karakterler, hatta çoğu zaman yazar bile. Oysa bu kitapta durum böyle değildi. Diğer karakterler çözümü Okada'da aradı. Keza bir okur olarak ben de... Yazarın bizlerle aynı fikirde olmaması kitaba dair en sevdiğim durum oldu diyebilirim. Hatta kitabı şimdiden yılımın favorilerinin arasına sokan da yazarın bu yaklaşımı oldu. Bir kurtarıcının öne çıkıp tüm sorunları çözmesi yerine herkesin yaptıklarının ve yapmadıklarının sonuçlarına katlanması fikri, üstüne düşündüğümde daha rahatlatıcı geliyor bana.
Hoşça ve kitaplarla kalın.
ALINTILAR
''Her kahramanın sakladığı bir yüzü vardır.'' (Sayfa 40)
''O akşamları, güzel bir rüyayı özlercesine özlüyordu.'' (Sayfa 41)
''Suezo onu, bir insanın konuşmasını değil de kafesteki bir ağustos böceğinin sevimli ötüşünü dinler gibi dinler, farkına varmadan gülümserdi.'' (Sayfa 51)
''Dünyanın insanın isteklerine olan kayıtsızlığı çok rahatsız ediciydi.'' (Sayfa 56)
''Güzelliğin insanın kalbini yatıştırmak gibi bir gücü vardır...'' (Sayfa 57)
''Eskiden her şeylerini birbirine anlatan, arasına sır diye bir şey girmemiş iki kişi, artık ister istemez bir şeyleri gizleyerek, aralarına mesafe koyarak konuşuyordu.'' (Sayfa 59)
''Yalan söylememek, insanları kandırmamak, buna karşılık da insanlarca kandırılmamak istiyorum.'' (Sayfa 60)
Yazdığın ilk paragrafa katılıyorum. Ben de aynı hissediyorum. Japon edebitatını okuduğumda karakterler daha doğal ve sıradan geliyor. Karakterler çok parlatılmıyor yani herkes neyse o.
YanıtlaSilKitabı çok görüyorum ama içeriğini bilmiyordum. Farklı görünüyor, belki ileride okurum. Teşekkürler. :)
Evet ve böylece her şey olayların doğal akışı içerisinde ilerliyor. Bazen karakterlerin öne çıktığı kurguları da severim ben ama Japon Edebiyatı'ndan kitaplarda ayrı bir hava ve duruluk oluyor.
SilRica ederim, okursan sen de beğenirsin umarım. :)
baba kızın arasındaki bağın zamanla zayıflaması oldu. Buna ben de üzüldüm bak.
YanıtlaSilAraya gizli saklı durumlar girince bağlar da zayıflıyor malesef. Burada yaşanan da buydu.
Silhımm konuyu çok sevdim belli ki anlatım da iyi oleey okurum bunu :)
YanıtlaSilJapon klasikleri akıcı oluyor zaten bence. Veya bu yayınevinin çevirileri güzel. Veya veya ikisi birden, bilmiyorum :) Keşke Japonca bilsem de anadilinden şu kitapları okuyabilsem diye düşünüyorum :( Umarım bir gün bilirim de okurum *-*
SilYine okumadığım bir Japon yazar, kitap da güzel görünüyor Not aldım bakacağım. Elinize sağlık:)
YanıtlaSilTeşekkür ederim, okursanız umarım beğenirsiniz. :)
SilNihayet okudum, çok güzeldi ve dediğiniz gibi sonu çok gerçekçiydi bende beğendim, masal gibi bitmesine gerek yok.
SilEvet aslında belki de gerçekçi olduğu için kitabı sevdim. Zaten verdiği his, kitabın genel havası da güzeldi. Sizin yorumunuza da yazmıştım, Japon edebiyatından çıkmış, aslında daha doğrusu genel olarak uzak doğu kültürünü yansıtan kitaplarda ben hep benzer hisleri hissediyorum.
SilJapon Edebiyat ını seviyorsun, güzel bir öneri bu da :)
YanıtlaSilEvet :) Çinlilerden de Yu Hua'dan iki kitap okumuştum birkaç yıl önce. Kanını Satan Adam ve Yaşamak kitaplarını. Onlar da güzeldi. O kitaplarda da Japon yazarların kitaplarında olduğu gibi sadelik hakimdi. Korelilerde Han Kang diye bir yazar var. Onun Vejetaryen isimli kitabını okumuştum. O da sadeydi. Uzak Doğuluların tarzı benziyor genel olarak sanırım. Korelilerden de daha çok okuma yapmak istiyorum. Ama üç ülkeden birini seçersem (ki diğer iki ülkeden daha çok okuma yapmam gerekir aslında bu seçim için ama neyse :) Japon Edebiyatı diyebilirim, şimdilik.
Sil