Yönetmen: Hsiao-hsien Hou
Senarist: T'ien-wen Chu
Yapımı: 2001 - Fransa, Tayvan
Vicky (Shu Qi) genç bir kadın. Filmin giriş sekansında onun sesini duyuyor, onun görüntüsüyle karşılaşıyoruz. Görüntü 2001 yılına ait, ses ise bundan on yıl sonrasına. Vicky 2001 yılında yaşadığı bir ilişkinin onun hayatında bıraktığı etkiyi bizlere anlatıyor. Zarar gördüğü, bu yüzden koptuğu ancak bir şekilde yeniden en başa döndüğü bir ilişkiyi. Milenyum Dansı, toksik bir ilişki üzerinden milenyum çağındaki değişken duygu ve düşüncelerin ilişkiler üzerindeki etkisini ortaya koyuyor.
Kaynak: Pinterest |
''Hao-Hao'nun aynı kardan adam gibi olduğu hissine kapılmıştı. Güneş çıktığında yok olabilirdi.''
Vicky ile Hao-Hao'nun (Tuan Chun-hao) ilişkisinde bir şeylerin ters olduğunu daha ilk sahnelerde anlıyoruz. Hao-Hao Vicky'i sevmiyor, ona sadece bağımlı. Belki de Vicky'e hükmederek kendi kimliğini kendine ispat ediyor. Kendine ait bir hayatı yok, Vicky'nin de olmasın istiyor. İkisinin ortak bir hayatı olsun tabii; ancak kuralları Hao-Hao koyacaksa. Vicky'e güvenmiyor; güvenmemesi, Vicky'e olan bağımlılığını daha da arttırıyor. Vicky'nin üniversite sınavına gireceği gün, Hao-Hao sırf Vicky başka bir şehre taşınmasın diye onu uyandırmıyor. Sonra ikili birlikte yaşamaya başlıyorlar ve ortak bir düzen kuruyorlar. Ancak bu düzende Hao-Hao istediğini yapabilirken Vicky hep öteki. Evden kovulabilir, Hao-Hao gitmesini isterse. Eve geri gelir, eğer Hao-Hao gelsin isterse. Peki ya Vicky istemezse? Öyle bir şey olamaz Hao-Hao'ya göre; nitekim, olamıyor da. Çünkü Vicky de Hao-Hao'ya bağımlı.
Hao-Hao bağımlı bir kişilik. Madde, davranış, insan. Bu ilişki sadece Vicky'e değil, Hao-Hao'ya da iyi gelmiyor. Bir sahnede Vicky'e ''farklı dünyaların insanları olduklarını'' söylüyor. Birbirlerine iyi gelmediklerini kendisi de biliyor. Başka bir sahnede ise Vicky'e ''sana iyi gelmiyorsam ayrılalım'' diyor. Ancak sonra kafasını çevirip başka bir işe yoğunlaşıyor. Vicky'i bir kere bile dinlemeden. Belki de bu durum Vicky'nin de işine geliyor. Çünkü böylece hislerini pasif bir tutumla belli etmeye çalışmak yerine konuşmaktan kurtuluyor. Çok geçmiyor, hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam ediyorlar. İlişkileri tıpkı Hao-Hao'nun plakları gibi görünüyor. Sadece kendi etrafında dönüp duruyor. Durunca başa sarıyor. Aynı müzik tekrar ediyor.
Vicky, Jack (Jack Kao) isimli bir adamla tanışıyor. On yıl daha yaşlı olan anlatıcı Vicky'nin sesi bizlere Jack'in Vicky'e hep arkadaşı gibi davrandığını söylüyor. Vicky'nin Jack ile olan ilişkisinde duygusal bir yan olsa da, romantik bir ilişki izlemiyoruz. Vicky belki de ilk kez değer gördüğünü hissediyor. Jack'in Vicky'nin hayatına girmesiyle Vicky'nin yaşamı yavaşlıyor. Çünkü belki de ilk kez, arzusuna kolayca sahip olamıyor. Beklemesi gerekiyor; sabır göstermesi, emek vermesi. Belki de vazgeçmesi... En önemlisi, eylemde bulunması gerekiyor.
On yıl daha yaşlı olan ses, film boyunca biz izleyicileri yalnız bırakmıyor. Ses kah hüzünlü, kah umutlu. 2001 yılındaki genç Vicky'nin hislerini onun gelecekteki sesinden anlıyoruz. Filmin son sahnelerinde genç Vicky'i Japonya'da görüyoruz. Tabi ki arka plandaki sesiyle birlikte. Bu sahnelerde ses ile görüntü uyumlu görünüyor. Hislerini anlamlandırmış yaşlı ses ile kendini arayan genç görüntü. Ses, hayal kırıklığının burukluğunu taşıyor. Görüntü ise film boyunca ilk kez bu kadar mutlu görünüyor.
Uzak Doğu filmlerinde kullanılan renk paletini seviyorum. Bu filmde de sarı tonları hakimdi. Filmin her sahnesi fotoğraf karesi estetiğindeydi. Sırf bunun için bile filmi izlediğim için memnunum. Yavaş akan bir olsa da hikayesi insanı çekiyor. Aslında izleyenlerine çok farklı bir konu sunmuyor; ancak o konuyu öyle bir anlatıyor ki, izleyiciyi belki de bu anlatımıyla yakalıyor. Üstünde durmaya değer bir konu, özgün bir anlatım. Filmi ben çok beğendim.
Millennium Mambo OST dinlemek için tıklayabilirsiniz.
Not: Film 18 yaş üzeri için uygun. Bu notu eklemeyecektim ama ne olur ne olmaz söyleyeyim. Ayrıca filmi baştan sona anlatsam da, hiç spoiler vermedim. İçiniz rahat olsun. *-*
Böyle konusu dediğin gibi çok farklı olmayan, daha sakın ilerleyen filmlerde daha derin bakma, kendimizi irdeleme durumu daha çok oluyor bence. O yüzden kişiden kişiye değişmekle beraber daha etkileyici olabilir. Çünkü konusu açıldıkça farklılaşan ya da daha hareketli filmlerde daha çok filmi takip etmeye odaklanıyoruz.
YanıtlaSilBöyle olduğunda filmin odak noktasından kopmuyoruz bence de.
SilAçıkçası Tayvan yapımı pek film izlemedim. Bu filmde Çince konuşuyorlar. Hatta bu yüzden ben Hong Kong yapımı falan sanmıştım filmi. Gerçi çok fark ediyor mu emin değilim. Bir de filmin görüntüleri bana Wong Kar-wai isimli bir yönetmenin filmlerini anımsatmıştı o yüzden. Bu arada bahsettiğim yönetmenin filmlerini de öneririm. Ve rica ederim. :)
YanıtlaSilizlemedim bu filmi ve şimdiden sevdim saol yaaa :) the teachers's lounge filmini kaçırmaa, eğitimci olaraktan yaniii :)
YanıtlaSilTamam bakayım, teşekkür ederim. :)
Sil