13 Kasım 2024 Çarşamba

Bazı doğum günleri.


On sekizinci doğum günümde gergindim. Düşünsene reşit oluyorsun, voooaaa. Bir gün insanın hayatında ne kadar fark ettirebilir ki? Ama bu bir gün sanki sınır gibi gelmişti bana. Hop çocuk kabul ediliyorsun, hop yetişkin. Ne sanmıştım bilmiyorum bile değil, çünkü bir şey sanamamıştım ama ''yetişkin'' kabul edilme ve söz hakkının sadece kendi elinde bulunacağını bilme hali hem güvende, hem de tedirgin hissettirmişti bana kendimi. Neticede ben, büyümek için can atan bir kız olmuştum hep. Ne yani, o gün gelmiş miydi? Şu bir günlük sınırdan adım attığım anda, sahiden de büyüyecek miydim?

On sekizinci yaş günümün gününde ne yaşadım hatırlamıyorum. Eminim arkadaşlarım ''iyi ki doğdun İlkaayyy'' demişlerdir. Yine de eve geldiğimde matematik sınavına çalışmıştım... Arkadaşlarımla kutlamış mıydım hatırlamıyorum. En azından en bff'mle? Vallahi hatırlamıyorum. Benim bu hafızam da ne ilginç. En sıradan şeyleri anımsarım ama bazı sıradan şeyleri de hatırlayamam işte. O günü beynim silmiş, akşamı kalmış. Gerçi o da bölük pörçük. Kendime pasta almıştım. Marketten bile almış olabilirim ahahah. Yeni yıl yeni geçmişti. Yeni yılda zaten pasta yemiş olmalıyım. E ama doğum günüsü? Bari kendim yapsaydım? Vallahi hatırlamı-

Ev halkının işleri vardı. Sanırım kimse yoktu ve artık reşit miydim mi? Sanırım dilek bile dilememiştim. Zaten dilek dilemediğim doğum günlerimi hatırlamam. Yine de buna bir istisnam var. Yani... dilek dilemediğim halde hatırladığım bir doğum günüm var. Bir yıl sonrası. On dokuzuncu yaş günüm. O sıralar kışlar kış gibiydi İzmir'de. Sanırsın 20 yıl öncesinden bahsediyorum ahahah. Ama o zaman daha distopik evrene adım atmamıştık da. Her şeyin güzel olacağına, pembe filleri göreceğimize* dair umutlarımız vardı sanki. Benim hala var tabi ama sallantılı. O günse yoktu. Evet on dokuzuncu yaşıma girdiğim günde.

Üniversitedeyken uyku bozukluğum vardı. Sanki şimdi yok mu mu? Ama o zaman daha fena. Bir de üstümde bir bezginlik. Bölüm mü değiştirsem mi, neden İzmir'i yazdım ki?.. Bir sürü şey! Bölümümü severdim bu arada ama işte, alternatif kaçış yolları! Tabi ki sadece araştırdım, eylem icraat yok. Belki de böylesi hayırlı olmuştur, ki artık bin yıl geçmiş gibi o günden bu güne. Her neyse! O gün de, yani 19. doğum günümde, bff'm dışında hiç kimse ama bak hiç ama hiç kimse doğum günümü kutlamamıştı. Bff'm hep ilk kutlayandı o ayrı da, ne bileyim. Başka arkadaşlarım niye kutlamamıştı ki? (Sonradan birinin unuttuğunu öğrenmiştim ahahha, o da komikti ama bu yazının konusu değil).

Benim tabi moralim bozuk. Yok yaaa önemsemem böyle şeyleri desem de bal gibi önemserim. Çünkü ben kimsenin doğum günüsünü unutmam. Beynim gerekli gereksiz bilgiler çöplüğü zaten. Ama benim doğum günümü gerekli gören kimse yok muydu yani? Kırıcı... Bu nedenle eve gidip ağlamayı planlıyordum ahahaha. Hatırlıyorum, dersten çıkmıştık. Biraz beynimizi yoran bir dersti sanırım. Bakma, zordu bizim dersler. Türkçeyi yeniden öğretti bana. O gün de hem yorgun, hem dargınım işte... öyle bir şey ahahha. Bak güldüm, bu eğlenceli bir hikaye çünkü.

Neyse sonra yürüyoruz kırlarda, aman kampüste. Kampüs de nasıl güzel. Gerçi kışın ortasında ne olabilir de, işte ağaçlar falan. Bana kendimi hep harikalar diyarında gibi hissettirir o bahçe. Tabii o gün ayakkabılarıma bakıyorum. Yoksa mazallah... gözüme bir şey kaçar falan. Kızlar da kendi aralarında konuşuyorlar, hiç alakam yok. Dediler sen de gel İlkay. Dedim gelemem. Ama sen de hep oyunbozansın hep ev hep ev yeter. Ben hayır gelemem, onlar evet gel, ben nayır, onlar nevet... Hadi gidelim yeteeer!

Gittik tabi bir yere. Ben biraz açıldım. Şu tesadüfe bakın ki gittiğimiz yerde başka tanıdık insanlarla da karşılaştık. Ben hala çakmıyorum bir şey. Sonra bir anda, ''iyi doğdun İlkay!'' Çok mutlu olmuştum. Çok ama çok mutlu olmuştum. Bana bu kadar değer verdiklerini düşünmüyordum sanırım. Üstelik daha birlikte kaç ay geçirmiştik ki... Üstüne bana okumak istediğimi daha evvel söylediğim kitaplardan hediye etmişlerdi. Nasıl unutmamışlardı, değil mi? Laf arasında söylediğim bir şeye mi dikkat etmişlerdi yani? O gruptan çekirdek grubum dışındaki insanlarla çok da görüşmeyeceğimizi o zaman da biliyordum ama yine de o anın çok değerli kalacağını yazmıştım günlüğüme. İnsanlarla yollarımız ayrılsa bile, yaşanan güzel anların değerinin hiç bitmeyeceğini düşünmüşümdür hep. Hatta şaşırırdım, birileriyle çok mutlu zamanlar yaşayıp sonra kanlı bıçaklı olabilenlere. Çok safım değil mi? Çok masum bir düşünce. Biliyor musun, bunun aksini hiç öğrenmeyeceğim ben. Çünkü ne olursa olsun, değer vermenin çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Kişiler gitse bile, anlar geçse bile, değer vermenin hep kalması gerektiğini düşünüyorum. Hislerine değer vermenin.

Aklıma bu doğum günü sürprizim geldi. Nereden geldi bilmiyorum. Belki de artık üniversite çağına kadar yazılarımı büyütmek istediğim içindir. 25. doğum günüme iki aydan az bir zaman kaldı. 25, bir zamanlar ne büyük bir yaştı! Ama şimdi kendime baktığımda çok da büyük birini görmüyorum. Bedenen zaten pek değişmiyorum o ayrı ahahah. Sanırım bu, evrenin bana bir çeşit ''kıyağı.'' Hayatımın ''en güzel yıllarını'' pek de güzel geçirmedim. Burada suçu hiçbir yere atmıyorum. 24 yaşının son çeyreğinde insan sorumluluk almayı öğrenmiş olmalı. Yine de işte... hala gencim güzelim çıtırım. Ne yani! :) 

Bir de bugün babaannemi hatırladım. Kendisi yaklaşık iki yıl evvel vefat etti. Bundan iki yıl önce son doğum gününde yanına gittiğimizde ne kadar mutlu olduğunu hatırladım ama bunu sana uzun uzun anlatırsam ağlarım o yüzden anlatmayacağım. İyi bir torun oldum mu bilmiyorum. Galiba hayır. Sanırım hayatımda hiçbir şeyi gerçekten iyi bir şekilde yapmadım, belki de yapamadım. Ben hep bir şeyleri tek başıma öğrenmek zorunda kaldım. Bunu kendine acıyan veya yücelten bir yerden söylemiyorum. Sadece gözlemci bakış açısı? :) Bu kadar oldu işte. Sanırım buna da kendine karşı anlayışlı olmak deniyordu? Her neyse!

25. doğum günüme kadar biraz daha büyümeye odaklanayım madem. Sonra da... mumları üflerim.

:)


bir şeyler dinlemek için tıklayabilirsin.






9 yorum:

  1. dök bakalım içiniii. yazılmadık bişi kalmasııın :) ayyy bak sana sürpriz yapmışlar yaaa demek ki seni sevenler de varmış ha ha haaa :) anıları unutsak da o anıların duyguları kalıyor insanda :) ay boşver sen deee herşeyden yarım yarım ool :) yarım torun yarım kardeş ama hadi hadiii tam türkçeciii :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya bir şey diyeceğim, galiba beni en iyi tanıyan insanlardan birisin artık :) Teşekkür ederim burada olduğun için <3

      Aslında ihtiyacım olduğu kadarını ihtiyacım olduğu zamanlarda anlatıyorum. Bazen çok fazla yazasım geliyor ve o zamanlarda anlıyorum ki orada dönüştürmem gereken bir şey var. Kendi kendime bir deftere yazıp da bunu yapmam da bir seçenek tabi ama ben bunu da çok yaptım ve şimdi kendi içimde kalmak değil, birkaç kişiyle bile olsa paylaşmak bana iyi geliyor. Tabi gönül ister ki daha çok okunayım da... Çünkü aslında kendi yaşantımı anlatırken de bunun daha genel bir şey olduğunu görüyorum. Belki daha evvel de yazmışımdır, hissediş biçimleri kişiye özel olsa da hisler genel (evrensel yazmim dedim :)dir.

      Aslında babaannemle hiçbir zaman çok yakın bir ilişkimiz olmadı. Kendisinin en sevdiği torunu olmadığıma da eminim. Yine de benim yapabileceklerim vardı, onu daha sık ziyaret etmek gibi. Yaşlı insanlar çocuk gibiler ve geçmişe çok fazla özlem duyuyorlar. Özledikleri çok fazla şey oluyor. Bu nedenle yalnızlığı daha derinden hissediyor gibiler. Ona kahve yaptığımda gözleri gülerdi, çok mutlu olurdu. Hatta benim yaptığım kahveyi hemen ayırt ederdi. İlkay yaptı derdi. Neden ona daha çok kahve yapmadım veya başka bir şey? Benim öğretmen olmam onu çok sevindirir ve heyecanlandırırdı. Ona maaşımla hediye alabileceğim kadar ömrü olmadı. Özetle, hayatta yapabileceğimiz şeyler var ve yapmazsak bir daha yapamayız. Karşımızdaki kişi bile değil önemli olan, önemli olan biziz. Yani demek istediğim, tabi ki karşıdaki kişi önemli ama bazen ''ama o da böyleydi şöyledi'' deyip bazı şeyleri yapmayız. Oysa sonra pişmanlık duyan biz oluruz. Bunu kendime not olarak yazıyorum sanırım. Bunu unutmak istemiyorum çünkü.

      Evet duygular çok mühim. Bazen olayı veya kişiyi bile değil, bir hissi arıyorsun aslında. Özlem dediğimiz şey bu bence. Hissi aramak. Aynı veya çok benzer bir hissi.

      Ahahahha, evet tam olduğum alanlar da var canımm :) İnsan ilişkileri ise çok daha karmaşık. Ama şu da var, yazımda yine kendime yüklenmişim :), karşımda tam olan ne vardı? Benim karşımda bazen yarım bazen çeyrek bazen o bile yoktu. Oh be sinirim çıktı :)

      Neyse, teşekkür ederim ziyaretin için. <3

      Sil
  2. Yazıların listede görünüyor yine. :)
    Doğum günleri insana hep farklı hissettirir. Ben de çoğunlukla unutulanlar arasındayım ama alıştım. Mesela ünide falan yakın olduğumuzu düşündüğüm arkadaşlar başkalarının doğum gününü kutlar benimkini hatırlamazlardı. Sanki inadına unutuyor insanlar beni. Lisede de aynı, o dönemler millete hediye almaya çalışırdım baktım benimkini hatırlayan yok bıraktım. Beklemediğim anda sürpriz yapanlar da olmuştu. Biri Japonca kursunda doğum günlerimizi cümle olarak söylemiştik, bir arkadaş unutmamış pasta almış, sınıfı ayarlamıştı, mutlu olmuştum. Bir kere de çalıştığım yerde sürpriz yapmışlardı. Güzel anılar olarak kalıyor. Çok konuştum. :) Hatırlanmak güzel oluyor gerçekten.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ay evet yuppiii :) Çok sevindim gerçekten. Ya ama asla akıllanmıyorum, bu yazımı tam hazır kimse de okumadı kaldırayım zaten tüm yazılarımı kaldırayım diyordum ahahaha :) Sonra da diyorum kimse okumuycak beni, nedeeen :') Ne istediğim de belli değil. Tamam düzeldiğine göre kaldırmayacağım hiçbir yazımı! Ahhaha gerçekten çok komikti ama. Tam yazıların HEPSİNİ kaldıracaktım ki paylaşıldığını gördüm ve sevindim. Bir acayibim gerçekten...

      Ya bence en azından yakın olduğumuz kişiler hatırlamalı. Çünkü onlardan da, en azından benim çevremdekiler, alınanlar oluyordu yani. Sen alınıyorsan başkasının aynı hissedebileceğini de düşünmelisin bence zor değil (gergin anlar dırın dırın :).

      Güzel anılar da böyle gerçekten hatırlanıyor. Gerçi ben her şeyi hatırlar gibi konuşuyorum ama beynim özellikle de gıcık kaptığım şeyleri siliyor benim, neyse ki böyle bir özellik de edinmişim de bir yerlerden dengeliyorum ahahah. Bazen mesela bir şeyleri abartılı da hatırlayabiliyorum, olumsuz şeyleri. Sanırım kendimi haklı görme isteğim devreye giriyor. Artık anı da paylaşır mıyım bilmiyorum. Bir şeyleri anlamak için yazıyordum bu tip yazılar ve anladım nihayet! Yine de yazması keyifliydi. Umarım okuması da öyle olmuştur.

      Sil
    2. Bu arada senin tam doğum gününü bilmiyorum ama kasımda olduğu artık aklıma yerleşti, ben kutlarım. Hatta yeri gelmişken kutlu ve musmutlu olsun doğum günün <3
      Ve senin kurs anın da çok güzelmiş. Düşünceli bir davranış gerçekten. Ve Japonca kursu muu? :) Japonca seviyen nasıl?

      Sil
    3. Doğum günüme 5 dk kaldı, 14 Kasım yani. :)) Teşekkür ederim, tam vaktinde yazmışsın. :)
      Japonca'yı temel seviyede öğrendim. B seviyesi yoktu malesef, kaldı o yüzden. :) Ama keyifliydi, eğlencesine gittim.

      Sil
    4. Yaa o zaman çok güzel denk geldi şimdi :) Dilerim dileklerin en güzel şekliyle kabul olur. İyi ki doğdun yazarımızz! :)
      Japonca öğrenmesi zor bir dil gibi ama az rahata çıkayım öğrenmek istiyorum. Senin kulak aşinalığın da olduğundan rahat öğrenmiş olabilirsin aslında. Nasıl öğrenilir diye biraz araştırmıştım önceden de beni kanjiler de korkutmuştu. :)

      Sil
    5. Çok teşekkürler, çok düşüncelisin. 😀 🌺
      Japoncanın konuşması ve anlaması zor değil ama alfabe sıkıntılı gerçekten. :) Kanjiyi görmedik zaten, ufak tefek şeyleri öğrendik. Basit olan alfabeyle öğrendik biz.

      Sil
    6. Hımm, olsun yine de sevdiğin bir şeyi geliştirmek için adım atmak güzel bence. Belki sonra daha da ilerletirsin. Bana da Japonca öğrenmeye dair hevesimi hatırlatmış oldun, teşekkür ederim :)

      Sil

Diğer yazılarıma da göz atabilirsiniz.