7 Ağustos 2024 Çarşamba

Yıldızlarla vedalaşmak ve yüz buruşturma seansının ortak noktaları.


Yıldızlarla vedalaşmak benim için hep zor olmuştur. İyi gecelerimde, kötü gecelerimde, sağlıkta ve tabii ki sağlıkta, uyku bizi ayırıncaya kadar onları izlemeyi hep sevmişimdir. Uyku beni mışıl mışıl kucağına çekmediği müddetçe yıldızlardan ayrılmak gerçekten ama gerçekten zor gelmiştir! Yıldızları izlemeyi sever misin? Seviyorsan eğer ne dediğimi anlarsın. Çünkü seviyorsan eğer, yıldızları mutlaka bir noktada görerek izlemişsindir. 

En çok da onlardan ayrılmadan önceki anlarda yıldızları görürüm. İrili ufaklı bir sürü ama bir sürü yanıp sönen nokta. Onları tek tek incelerken bile bu denli net göremeyeceğim bir sürü ışık. Böyle anlarda bu ışıklar, bana öyle geliyor ki, ne beynime ne de kalbime dolar. Böyle anlarda bu ışıkları tüm varlığımızla gördüğümüzü düşünürüm. Gördüğümü değil, gördüğümüzü. Evet buna inanıyorum. Çünküsü yok. Çünkü öyleymiş.

Küçükken de yıldızları izlemeyi severmişim. Birilerini kolundan çekiştirip onlara da gösterirmişim. Acaba küçük İlkay yıldızları izlerken ne düşünüyordu? Biliyor musun bunu çok merak ediyorum ama öte yandan içimden bir ses merak edecek bir şey yok diyor. Belki de bu ses de artık yıllar öncesinde kalmış küçük İlkay'a aittir. Merak etmiyorum çünkü, bu sefer çünküsü varmış, onun da yıldızları gördüğü için bu kadar çok heyecanlandığını bir şekilde biliyor veya en azından tahmin ediyorum. Bu noktada benim için asıl şaşırtıcı olan bu değil; asıl şaşkınlık verici hissettiğim şey, o zaman da göstermek istemem: Yıldızları. Belki de bir şeye yoğunlaşıp onu incelediğimizde parlayan noktalarını keşfediyoruz. Belki yıldızlar gibi zorlanmadan görmüyoruz bu parlaklığı ama yine de bir şeyi yeterince izlersek, onu görebiliriz. 

Dün yıldızları izlerken biraz hüzünlenmiştim. Bu hüzün, yeryüzüne ait bir hüzündü. Beni mutlu eden bir şeyleri hatırladım ve bu beni çok hüzünlendirdi. Bu hüznün sebebi özlem veya umutsuzluk değildi; evet, anımsadığım şeyler tekti. Tıpkı her yıldızın tek olması gibi. Evrende bir kere meydana gelecek şeyler gibi. Öte yandan yine aynı şekilde, evrende bozulacak, diğer bir ifadeyle değişecek ve değişen şeyler gibiydi de -yani her şey-. Böyle şeyleri sadece kabul edersin. Çünkü bu, hani belki de, sadece varoluştur.

Böyle afili kelimelerle yazmak güzel tabii. Ancak anlaşılmaz biliyorum. İnsan hissederken böyle kelimelerle hissetmez. Oysa yaşadığın sadece böyle kelimelerdir. Üzgünüm veya müjdemi isterim. Dünyaya ait hüzünler belki de böyledir; henüz çok gencim, emin değilim. Ama yine de hissettiğim her üzgün veya müjdeli hüzün aslında çok kıymetli, bunu görüyorum. Böyle düşündüğünde insan eğlenecek noktalar bile bulabiliyor. Bunu da bu gece anladım. Bu gece hissettiğim hüzün gökyüzüne ait bir hüzündü. Ne dediğimi anladığını biliyorum ama belki de sadece Neptünce konuşuyorum ve bu yüzden sen ne dediğimi anladığını bilmiyorsun. Sorun değil, umarım gelecekte ben kendimi anlarım. Çünkü bence, iki hüznü birbirinden ayırmak çok kıymetli. Bunu yapabildiğinde ortaya eğlenecek şeyler çıkabiliyor. 

Bazen bir olay veya kişi canımı sıktığında veya önceden canımın sıkıldığı bir zaman destursuzca zihnime daldığında mimiklerime sahip çıkmam ve onlar da özgürce yüzümde takılırlar. Bunu yaparken pek tabii yalnız olmaya çok dikkat ederim, yoksa mazallah... Bu iş yazı yazmaya benzemez, kişiyi utandırması içten bile olmaz. Her neysem, böyle yaparım işte. Yüz buruşturma seansımın bir noktasında mutlaka gülmeye başlarım çünkü, takdir edersin ki, hem içinde bulunduğum hal o an çok komiktir hem de aslında hiçbir şey sonsuza kadar sinir bozucu olmaz -en azından aynı oranda.- Güldükten sonra da seans biter ve hayata dönüş. Bu olayı illa yıldızlara ve onlardan gelen eğlenceli hüzünsavarlara bağlarsam eğer...

Yazarken yoruldum. Hiçbir şey bu kadar kompleks değildir. İşte tam da bu nedenle, tam da veda ederken, yıldızları görürüm. Sanki daha önce defalarca onları görmemişim gibi heyecanlanırım. Belki de tıpkı küçük İlkay'ın yapmış olduğu gibi 'vaoov' derim. Sonra da biter. Belki başka bir gece bu yine tekrarlanır. His aynıdır, hatta yıldızlar da aynıdır ki bu da ayrıca büyülü bir gerçek ama hadi bu yazının konusu olmasın, ben aynı olmam. Sanırım beni hüzünlendiren buydu. Orta gençlik bunalımına giriyor gibi olmam. Geçen yıllar beni hüzünlendirdi sevgili okurum. Sanırım bunu sana itiraf etmemde bir sakınca yok.

Sevgili okur, hoşça kal.


bir şeyler dinlemek için tıklayabilirsin.


Cadıların Keşfi, Deborah Harkness (Ruhlar Üçlemesi 1 -
Pegasus Yayınları)



8 yorum:

  1. Yaa şu yüz buruşturma seansını bazen insanların içinde de yapıyorum yalan yok! Sonra utanıyorum ama napim oluveriyor işte bir anda :)
    Ben de bulutları çok severim biliyor musun? Böyle senin yıldızları izlediğim gibi ben de dakikalarca bulutları izlerim, nereye gittiklerini takip ederim, beliren şekilleri kendimce anlamlandırır hayaller kurarım falan...
    Neyse işte öylelii bir şeyler.
    Orta gençlik bunalımı sanırım hepimizde zira nasıl olmasın!?
    Umarım daha güzel günler görürüz, hayallerimiz gerçek olur ve çok mutlu oluruz.
    Sevgiler ~~

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ahahha, sevmediğim kişilere karşı ben :) Ya da ben mimik de yapmıyorum çok da iletişim gerektiren biri değilse. Tahammül eşiğim çok düşük bazı basit görünen şeylere bile. Ki genelde tatlı, ''ciciii'' bir kızımdır. :)
      Bulutlara da aşığım, lütfen :) Bence gökyüzündeki her şey sevilesi ve izlenilesi zaten. En azından gökyüzü hep ilgimi çekmiştir ve beni rahatlatmıştır.
      Hala ilk gençlikteyim sanırım ama ilk gençlik biraz daha geride kalıyor artık sanki. Ne olduğumu anlamadan yirmileri ortalamışım :(
      Umarım umarım umarım, hokus pokusususmasus! <3

      Sil
    2. Senin ilk gençlik olmalı evet orta gençlik biz olduk :)
      <3

      Sil
    3. Sanırım ben bunu daha çok alınan sorumluluklar anlamında söyledim. Çünkü 18 - 25 yaşın sorumlulukları ve hayata bakışı ile 25 - ? (henüz fikrim yok üst sınır hakkında :) arasının, hatta sonra daha da ötesinin farklı. Tabi ki bunlar kişisel şeyler ama 18 yaşındaki biri ile 24 yaşındaki biri hayata aynı bakmaz. Hatta 22 ile 24 bile aynı görünmüyor... Bunu kastetmiştim aslında. Muhtemelen değiştiğimiz için böyle oluyor ve doğal bir şey. Öte yandan biraz tedirgin edici benim için. Belki de hayatın herkes için aynı akmayacağını içten bir şekilde kabullenmeliyim sadece. Çünkü bazen, henüz genç olsam da, bazı şeylere geç kalmışım gibi hissediyorum. Bu nedenle de bazı şeyleri asla yaşayamayacakmışım, o hakkımı kaybetmişim gibi geliyor. Doğru değil (veya doğru *-*) biliyorum ama işte... bazen sadece böyle hissediyorum ve bu beni üzüyor.

      Sil
  2. Yazıların terapi geliyor insana, okuduğum anda farklı bir ruh haline bürünüyorum sanki. :)) Benim ruh halim de yüzümden fazlasıyla okunur, saklamaya da çalışmam pek. Neysem onu yansıtmayı severim. :) Şehrin ışıklarından yıldızları da pek göremiyoruz artık. :/

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim, yazılarımın böyle hissettirmesine çok sevindim. :) Evet şehirde biraz zor. Daha açık ve ışıksız alanda izlemek daha iyi olur. Yine de çok geç saatlerde gökyüzü daha açık oluyor sanki.

      Sil
  3. yaaa mutlu anları hatırlayıp hayıflanmaaaa daha mutlu anların olacak öyle ki hatırlayamıycan ay hangisinde daha mutluydum diyeee :) yıldızların sözcüsü oldun sen :) yıldız müdürü :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında mutlulukla ilgisi yok bahsettiğim şeyin. Daha mutlu olacağımı biliyorum çünkü zaten çok mutlu da olmadım bu zamana kadar dermişim. :) Yine de yaşlanmışım gibi hissediyorum. Böyle yazınca da şey oldu ahahha, yani diyorum ki, bazı şeyler bazı zamanlarda güzelmiş. Bunu reddediyordum ama bu doğal akış muhtemelen. Bir de bazı şeyleri kabullendim. Bir önceki yazımda hayıflandığım durum aslında kabullenişimdi muhtemelen. Bu sayede, elle tutulur hayallerim var artık.

      Sil

Diğer yazılarıma da göz atabilirsiniz.