Hafta sonu biraz rahatsızdım. Hatta cumartesi günü baya nakavt falandım, yatak 1 ben -1'dim; ama şimdi genel olarak iyiyim. Her şey bir buçuk gün sürdü?? Ben de Sihirli Annem izlemeye başladım. Ben çocukken sihirli diziler çoktu ve hepsini de izlerdim. Bugün de çıksa yine izlerim veya zaten bazen işte böyle özel olarak açıp izliyorum. Ama küçükken de, şimdi de en favorim hep Sihirli Annem. Bence bunun pek çok sebebi var.
İlki Çileeeekkk. :) Çilek küçük bir periydi ve peri olduğu için de bir sürü sihirli güçleri vardı. Ben de küçük bir kızdım ama ne yazık ki benim sihirli güçlerim yoktu. Hatırlıyorum da baya baya sihirli güçlerim olsun diye dilek falan dilerdim ve olacağına da inanırdım. :) Neyse efenim, belki peri olamadım ama buralarda kendi mekanımın cadısıyım; buna şükür diyelim.
Diğer yandan o dizide karakterlerin bulutlarda uçmaları olsun, sonracığıma Çileklerin evindeki pembe telefon olsun, telefonların birbirleriyle bağlantılı olmasından mütevellit Çilek ve Ceren'in abilerini dinlemeleri ve en önemlisi de aralarındaki arkadaşlıkla karışık kardeşlik bağı olsun (çünkü benim kardeşim o sıralar bebekti ve bebekler pek de iyi oyun arkadaşı olmayabilirler...), Eda perinin saçlarına hayranlığım olsun; hep ilgimi çekmiş olmalı.
Şimdilerdeyse ''o hissi'' seviyorum. Yorumlarda gördüğüm kadarıyla diziyi günümüzde izleyen çoğu yetişkin kişi de aynı şeyi seviyor. Dizinin verdiği bir his var. Çocukluğumuzu hatırlatıyor, orası ayrı. Ama bunun da yanı sıra samimilik var. Aynı zamanda her ne kadar bir sürü mantık hatası olsa da, orijinal bir senaryo ve komik sahneler var. Bugünlerdeyse böyle olduğunu düşündüğüm bir dizi yok. Diziyi izlerken kahkahalarla gülüyorum. Çocukken bu kadar gülmüş olduğumu sanmıyorum. Çocukken daha ziyade büyülenmiş falan olmalıyım ve işte dediğim gibi biraz da ''ama onların sihirli güçleri var benim de olsunnn'' imrenmesini yaşamış olmalıyım. Oysa bugün bu dizi beni gülümsetiyor, hem de kocaman. Hatta daha az evvel diziyi yine izledim ve yanaklarım gülmekten ağrımış durumda. Bu yazıyı yazarken bile gülesim geliyor, öyle bir pozitiflik. Delirdim mi? Hayır, sebebi bu değil. Hem gülmek için delirmiş mi olmak gerekli?
Çocukluk fotoğraflarımın büyük bir kısmında tüm yüzümle sırıtıyorum. Evet, tüm yüzümle. Çocukken kim bana gülümsememin güzel olduğunu hissettirdiyse Allah ondan razı olsun, gerçekten minnettarım. Bu sayede gülümsemek benim için doğal bir şey oldu. Gülümsemek için çok mutlu olmaya ihtiyaç duymuyorum. Hem gülümsemek için mutlu olmaya ihtiyaç duysaydık ohhoooooo. Ölme eşşeğim ölme... Gülümsediğimde fotoğraflarda gerçekten de bugün bile daha güzel çıktığımı düşünüyorum. Ama böyle diş dekoltelisinden olacak. Bu söylemi Ezo Sunal'da görmüştüm ilk kez. Kendisi de hep diş dekolteli gülümser. Sen de yapabilirsin.
Hem sana bir tüyo vereyim mi, ben yapıyorum bazen bunu. Hani fotoğraf çekilmeden evvel falan. Kirazzz diyorum ve o gülümseme otomatik olarak yüzüme yerleşiyor. Evet, yüzüme. Diş dekolteli gülümsediğimde gülümsemem sadece dudaklarımda kalmıyor, tüm yüzüme yerleşiyor. Sanırım bu nedenle daha güzel görünüyorum veya öyle göründüğümü düşünüyorum. Tabi bence bu ikisi arasında pek bir fark yok. Çünkü düşündüğün şey gerçektir zaten. Ötesinden berisinden bana ne.
Hem öbür türlü sadece dudaklarımla gülümsediğimde sanki silah zoruyla fotoğraf çekilmişim gibi hoşnutsuz çıkıyorum. Aslında fotojenik olduğumu da düşünmüyorum. Bu da bir etken olabilir, şimdi bilemedim. Kendimi çekmek yerine, dünyayı çekmeyi de çoğu zaman tercih ederim; ki bunun fotojeniklikle alakası yok bunu da eklemeliyim. Çünkü çekilecek olası fotoğraflar için genelde kirazlarımı zaten hep hazır tutarım. Sebep başka. Kendimi her zaman zaten görebilirim diye düşünüyorum sanırım. Anca bir şey anı kalsın istersem kendimi de fotoğraflara dahil etmek isterim.
Şimdilerde bunu yazdığım şeyler için de yapıyorum. Eskiden çok sık günlük yazardım. Mutsuz anlarımı yazarsam, o anların içimden gideceğini düşünürdüm. Oysa tam tersi olurdu. Sanki gidecekleri varsa da vazgeçer ve yatılı olarak kalırlardı. Halbuki misafirliğin kısası makbuldür. Bunu demezdim mutsuz hissettiğim anlara. Aksine onları, itiraf ediyorum kimi zaman seve seve, defterlerimde ağırlardım. Bu konuda Elizabeth Bennet çok doğru bir şey söylemişti. Vaktiyle bu öğüde kulak kabartmamışım. Yıllar sonra gözüme çarptı Jane Austen'ın Gurur ve Önyargısındaki şu alıntı: ''Mektup belki isyan ederek başlamıştır ama öyle bitmiyordu. Vedanız bile yüce gönüllüğün ta kendisiydi. Ama artık mektubu düşünmeyelim. Yazanın duyguları da, alanın duyguları da şimdi o zamankinden öyle farklılar ki onunla bağlantılı tüm sevimsiz olayların unutulması lazım. Biraz benim felsefemi öğrenmelisiniz. Geçmişin sadece hatırlamaktan zevk aldığınız kadarını düşünün'' (Sayfa: 373).
Bu hafta, dudaklarıma kiraz kelimesinin yerleştiği bir hafta olsun. Öyle bir hafta olsun ki, bu kelimeyi söylemesem de, kelimenin hayaleti tüm yüzümde dolaşsın ve gülümsediğim bir hafta olsun.
Benim, senin, hepimizin. (işte bir sihir vuuuhuuuu.)
Herkese güzel bir hafta dilerim.
Hoşça kal.
bir şeyler dinlemek için tıklayabilirsin.
Gülümse - Raina Telgemeier, Desen Yayınları (çizgi roman). |
Not: Bu haftam tuhaf başladı hadi hayırlısı...
Sihirli Annem :) En sevdiğim dizilerden benim de.. 10 yaşındaydım ben de ilk yayınlandığında. O dizilerin ayrı bir sıcaklığı, tatlılığı var. Ben hala eski dizileri izliyorum yemek yaparken, temizlik yaparken. Favorim Avrupa Yakası :)
YanıtlaSilAvrupa Yakası'nı ben de seviyorum. Eskiden bu kadar çok vurdulu kırdılı dizi yokmuş sanırım veya eğlenceli diziler de varmış da dengeliyormuş.
SilBazı dizilerin tekrarı sabah saatlerinde bazen veriliyor ama Acemi Cadı'yı tv'de hiç görmedim. Oysa yayınlansa eminim izleyen olur. Ben de izlerim. :)
YanıtlaSilSihirli Annem’i biz de izlerdik :) Bu arada hafta tuhaf mı gidiyor hala?
YanıtlaSilBiraz düzeldi :)
Silşeker gibi yazı :) telmeiger yazmıştın, listemde var :)
YanıtlaSilKardeşim ve Ben, Hayaletler, Gülümse isimli çizgi romanlarını kardeşimden araklayarak vaktiyle okudum. Hepsini de öneriyorum. :)
Sil