Yazar: Claire Keegan, Çevirmen: Duygu Şahin, Yayınevi: Yüz Kitap |
Mavi Tarlalardan Yürü sekiz öyküden oluşan bir öykü kitabı. Bu öyküler kaynağını İrlanda halk kültüründen alıyor. Karakterler yerel halktan oluşuyor ve öykülerde bu karakterlerin şu anlarına şekil veren geçmişleri ile ruh hallerini okuyoruz. Öykülerden en çok dört öyküyü sevdim. Bunlar; Uzun ve Istıraplı Ölüm, Mavi Tarlalardan Yürü, Korucunun Kızı ve Üvez Ağaçlarının Gecesi isimli öykülerdi.
Yazarın ilk kez bir kitabını okuduğum gibi, İrlanda Edebiyatı'ndan da ilk kez bir eser okudum. Aslında beni en çok heyecanlandıran da buydu. İrlanda'yı yansıtan, o ülkeden çıkmış kelimeler ve karakterlerle bir araya gelecek olmak beni heveslendirmişti. Tabi ki bir kitabın çevirisini okumak ile yazıldığı esas dilden okumak arasında dağlar kadar fark vardır. Ancak iyi bir çeviri söz konusu olduğunda dilin yapısı bozulmadan da dilden dile sağlıklı bir aktarım yapılabilir diye düşünüyorum.
Bu kitabın çevirisi nasıldı bunun hakkında net bir yorum yapabilmem için kitabı orijinal dilinde okuyup karşılaştırma yapmam gerekir. Ancak kitabın çevirisi bir yana, Türkçe olarak cümle kurulumunda sıkıntılar vardı yorumunu yapabilirim. Kitapta çok fazla anlatım bozukluğu mevcuttu. Hayır, bunlara çok da dikkat etmeyim desem bile yeri geliyor öykünün anlatıcısı bir anda değişiyordu ve olaylar arasında kopukluk yaşanıyordu. Yazar öyküsünü böyle farklı bir tarzda yazmış da olabilir ama öyle bile olsa çeviri sürecinde Türkçeye uygun bir şekilde cümle kurulması gerekir ki cümle anlam bakımından düşük olmasın. Doğru çeviri olayını bile sorgulamıyorum ama kitabın daha Türkçe anlatımında sıkıntılar olması, kitaptan aldığım keyfi azalttı açıkçası. Öte yandan çeviriden kaynaklı gerçekleşen bu olumsuz duruma karşın, yazarın kendine has bir üslubu olduğunu düşünüyorum.
Bir kitaba başlamadan evvel o kitabı evirip çevirir, incelerim. Her ne kadar bazen spoiler yemek durumunda kalsam da arka kapağını okur, sonra ön kapağını inceler ve nihayet kapağı aralayıp yazarın ve çevirmenin biyografisini okurum. Bu biyografiler çok genel ve kısadır orası ayrı ama bana yazar hakkında fikir vermeye ilk etapta yeter. Hele ki bu yazarla ilk kez karşılaşıyorsam, bu genel anlatım benim için hoş bir başlangıç olur.
Kitabın yazarı olan Claire Keegan ise daha bu kısa biyografisiyle bana ilham veren bir yazar oldu. Aslında çok farklı bir öz geçmişi var diyemeyiz; ancak bu öz geçmişi okumak beni kendi hayallerimle paralellik taşıması açısından heyecanlandırdı. Anladığım kadarıyla kendisi, kendisini geliştiren ve yazmaya tutkulu bir yazarmış ve ben en çok da yazmaya karşı tutku duyan yazarları seviyorum. Çünkü en çok da, onlardan ilham buluyorum. Bence bir yazarın rüştünü ispatlamış bir yazar olması bir yana, en önemli şeylerden birisi de, o yazarın yazmaya devam etmesi ve bunun için hep üretmesi, üretmesi ve üretmesidir. Bu nedenle daha ilk etapta yazara ve dolayısıyla kitabına ısındığımı hissettim.
Kitabı okumadan evvel kitabı sevdim bile diyebilirim hatta. Ayrıca yazarın anlatımındaki havayı çok sevdiğim yerli öykücülerimizden olan Melisa Kesmez'in anlatımına benzettim. Bu da kitabı sevmemde etkili olan bir diğer durumdu.
Kitaptaki öyküler çok sade ama insandan. Ne demek ''insandan'', değil mi? Her insanın hissedebileceği hisler aralara incecik yerleştirilmiş, kastettiğim bu. Uzun ve Istıraplı Ölüm isimli ilk öyküde bizi, ölmüş ünlü bir yazarın konutunu kendi yazılarını yazmak için kiralayarak inzivaya çekilen bir yazar karşılıyor. Bu yazarın yazması için yaşaması gerekiyor. Bu yazarın içinden yükselen kelimeleri öykü boyunca ben de hissettim ve öykünün ismine tezat olacak bir rahatlama hissiyle öyküye veda ettim.
Kitaba da ismini veren Mavi Tarlalardan Yürü isimli öyküde ise, seçimlerin başka seçimleri nasıl ortadan kaldırdığı ve bazı kararların kalbimizde derinlere inen kalıcı bir sızının izini nasıl bıraktığı anlatılıyor.
Korucunun Kızı isimli öyküde de aynı şekilde seçimlerin insan hayatını nasıl etkilediği ve bu etkinin sadece kişinin kendisini değil, başta yakın çevresi olmak üzere diğer insanları da etkilediği bir aile dramı üzerinden anlatılıyor. Bu ailede mutsuz bir anne, hayatını geleceğe erteleyen bir baba ve bu anne babanın arasındaki kopuklukta savrulmuş üç çocuk yer alıyor. Kadın karakterin hissettiği o buruk his, çok sade ama belki de bu nedenle etkili bir şekilde anlatılmış.
Üvez Ağaçlarının Gecesi ise kitaba ismini verebilecek denli kitaba damga vurmuş bir öyküydü diyebilirim. Bu öykümüzde de geçmişin burukluğunu ve kaybettiklerinin solgun gölgesini yüreğinde taşıyan bir kadın karakter karşılıyor bizi. Onun hikayesi de seçimlerle örülü ama diğerlerinin aksine daha ferah bir etki bıraktı bende. Çünkü umut vardı; çünkü karakterin ileriye bakacak cesareti hala vardı.
Diğer öykülerde de aynı şekilde ardında umutlarını bırakmış karakterlerin yaşamlarında yeni umutlar arama sürecini okuyorduk. Özellikle de kitabın ikinci öyküsü olan Ayrılık Hediyesi isimli öykü çok ağır bir konuya sahip. Hatta bu öyküyü okuduktan sonra kitabı bırakmayı düşünmüştüm. Bir kız çocuğunun aile içinde yaşadığı istismarı konu ediniyordu. Bu tip konuları okumak, görmek, duymak bile beni fazla etkiliyor.
Velhasıl kelam, benim genel olarak beğendiğim bir kitap oldu. Favorilerim arasına girdi veya bayılarak okudum diyemesem de, en başta yazarın kelimeleriyle tanıştığım için memnun oldum.
Hoşça ve kitaplarla kalın.
ALINTILAR
''Bu adam çoğu zaman hissettiği şeyin tam tersini söylerdi, sanki bir şeyi dillendirmek onu doğru kılabilirmiş ya da doğru olmadığı gerçeğini gizleyebilirmiş gibi. "Seni seviyorum," derdi sık sık. "Senin için yapmayacağım şey yok," da derdi sık sık.'' (Sayfa 17 - Uzun ve Istıraplı Ölüm)
''Bir serçe aniden pencere pervazına çullanıyor ve kendi yansımasını gagalıyor; gagası cama vuruyor. Daha fazla izleyemeyinceye kadar bakıyorsun ona ve uçup gidiyor.'' (Sayfa 28 - Ayrılık Hediyesi)
''Bir zamanlar kızın da istediği buydu, ama iki insan hayatın herhangi bir anında bir şeyi nadiren aynı anda ister.'' (Sayfa 49 - Mavi Tarlalardan Yürü)
''Bahar gelmiş, kuru ve vaat dolu. Akçaağaç çiçek açıyor, solgun dalları pirinç sarısı. Her şey daha keskin görünüyor artık. Çit direklerinin karşısında gece kendini hazırlamış. Tırmık parlıyor, çok sevilmiş ve yıpranmış bir nesne. Tanrı nerede, diye sormuştu ve bu gece Tanrı cevap veriyor. Havada yabani frenküzümü çalılarının keskin kokusu var. Bir kuzu, derin uykusundan sıçrıyor ve mavi tarlanın içinden yürüyüp gidiyor. Başının üstünde yıldızlar yerlerine geçip kurulmuş.'' (Sayfa 56 - Mavi Tarlalardan Yürü)
''Çok uzun zaman bekledi. İçindeki o umudu kesmeyen saçma tarafına başını sallıyor ve bir süre kestane ağacının altına sığınıyor.'' (Sayfa 78 - Korucunun Kızı)
''Başlamadan önce kokuyu almak zorunda, her öykünün kendine has, belli bir kokusu vardır.'' (Sayfa 92 - Korucunun Kızı)
''Stack, hiç kadın tanımamış her erkek gibi, kadınlar hakkında çok şey bildiğine inanıyordu.'' (Sayfa 132 - Üvez Ağaçlarının Gecesi)
''Her insan bir şeylerden emin olmaya ihtiyaç duyardı. Hayata anlam katmaya yardımcı oluyordu bu.'' (Sayfa 137 - Üvez Ağaçlarının Gecesi)
''İnanmadığı hiçbir şeyin ona zarar veremeyeceğine inanmaya başladı.'' (Sayfa 157 - Üvez Ağaçlarının Gecesi)
İnanırmısın akşam kitaplıktan çektim bu kitabı, kenara koydum yeni yılda başlayacağım. Sağol bu tanıtım için.
YanıtlaSilÇok hoş bir tesadüf olmuş. Rica ederim, iyi okumalar dilerim :)
Sil2018 Man Booker ödüllü, İrlandalı Anna Burns'ün Sütçü adlı romanına da bir kitapçıda şöyle bir göz gezdir, madem İrlanda Edebiyatı'na giriş yaptın. Seversen ne âlâ, sevmezsen rafa geri bırakırsın:))
YanıtlaSilNe zaman okurum emin değilim ancak öneriniz için teşekkür ederim. Mutlaka bakacağım bir kitap olacak. :)
SilKitabın ismi güzelmiş, mavi sever olarak dikkatimi çekti. :) Öyküler dikkat çekici görünüyor ama çevirideki sorunlar sanırım okuma hevesimi kaçırır. Keşke daha dikkat edilseymiş.
YanıtlaSilAnlaşılmayacak bir dili yoktu ama cümlelerde düşüklük olduğu bariz bir şekilde belli. Bu da evet yani okuma hevesine gölge düşürüyor. Bunun dışında öyküleri çok çok sevdim diyemem ama okuduğum için mutluyum. Yazarın karakterlerin iç dünyasını çok iyi yansıttığını düşünüyorum. Aslında bu nedenle tarzını Melisa Kesmez'e benzettim. Kitabı ana dilinden okuyabilecek durumda olsaydım ve okusaydım muhtemelen öyküleri de daha çok severdim.
SilClaire Keegan'ın Emanet Çocuk kitabını okumak istemiştim ama kaldı bir şekilde. Bu kitabı öykü olduğu için okuyamam ama yazara yeniden bakayım:) Keyifli okumalar, elinize sağlık.
YanıtlaSilBahsettiğiniz kitabı benim de listemde. Hatta önce onu okurum sanıyordum ama bu kitabı karşıma çıkınca da okudum. Teşekkür ederim yorumunuz için. :)
SilÖykü kitaplarının yeri hep ayrı..
YanıtlaSilÖykü yazmak bence roman yazmaktan da zor bir durum. Kısa yazarken etkileyici olmak daha zor gelir bana.
Siloleey bu yazarın bütün kitaplarını okuycam ivit :) birini okumuştum yakınlarda işte blogumda var filmi de çekildi filmi de çok iyi, the quiet girl :)
YanıtlaSilBen de önümüzdeki yıl okumak istiyorum. Umarım onların çevirileri beni daha çok memnun eder... Filme de bakarım, teşekkür ederim öneri için. :)
Sil