24 Ocak 2024 Çarşamba

Açlık | Ağaç Ev Sohbetleri 231

''Ölümle burun buruna olduğunuz bir anda normal koşullarda asla yapmam dediğiniz bir şeyi yapar mısınız? Hayatta kalmak için ölmüş bir insanı parçalayıp yiyebilir misiniz? Hayatta kalma iç güdünüz ağır basar mı yoksa ben insanlığımı (nedir insanlık?) kaybetmeden ölmeyi yeğlerim mi dersiniz?''

Bu haftanın konusu biraz distopik. Blog yazarlarımızdan Manxcat (tık tık) bir film izlemiş (Kar Kardeşliği) ve ondan esinlenerek bu konuyu ileri sürmüş. Konuyu ilk okuduğumda çok ilgimi çekmişti. Filmvari bir havası var. Yine de kendimi bu filmin içinde konumlandıramamıştım, ''oyunculardan'' biri olduğumu hayal edememiştim. Sanırım bu bir film olsaydı ya ben başrol olamazdım, ya da film ilk üç dakikada biterdi diye düşünmüştüm. Oysa felsefi sorgulamaları severim; öyle mi olur, böyle mi, şöyle olsa nasıl olur gibisinden. Yine de bu soruya karşı peşin hükümlü yaklaştım. ''Ben asla bir insanı yemem.'' diye düşündüm. ''Ne olursa olsun!''

Aslında bu cümleyi ve ''insan yeme'' olayını (evet evet doğru okudun, yamyamlığı kastediyoruz) sadece okuyunca bile insana bir öğürtü, efenim en basit tepkiyle belki bir yüz buruşturma gelmiyor değil. Sanırım beni bu da tetiklemişti. Bahsi geçen filmi hiç izleyemem herhalde. Bu filmvari konu, vaktiyle yaşanmış da bu arada. Sevgili Deeptone'un yazısında (tık tık) bahsettiğine göre bu olay sadece bir kurgudan da ibaret edilmiş, insanlar sahiden birbirlerini yemişler; evet, baya baya.

Uzaktan, bir olayı hiç yaşamadan direkt olarak ''evet\ hayır'', hatta daha da ileri gidip ''kesinlikle\ hiçbir zaman'' demek çok kolay bir durum. Böyle bir durumun içinde kendimi bulmayı pek tabii istemem ama hadi buldum diyelim, ne yapardım şu an hayalimde simüle edemiyorum. Sanırım o denli vahşileşecek kadar açlık ve türevi kötü durumda kalacağıma, iş ciddiye binmeden kendimi öldürürdüm. Böyle bir ortamda bunu yaparsam da herhalde ''hazır ölmüş, işte hazır yemek'' diye beni yerlerdi. Muhtemelen beni yiyerek kimse doymazdı da. :) Yenmek ister miydim peki? Hayır! Ölmüş bedenimi rahat bırakın bari yahu... Ah, ceset bile yazamıyorum! Ceset yemeyi kastediyorduk bu arada değil mi?..

İşte, ben de birinin ölüsünü dürtüklemek istemezdim. Deşmek, parçalamak istemezdim. İnsanlık, yüce değerler vs gibi toplara hiç girmiyorum bu arada. Hangi değerler çünkü? Hali hazırda da yamyamlık yok mu dünyada? Birileri birilerinin emeğini yemiyor mu? Birileri birilerinin en değerli varlıklarını bile isteye yemiyor mu? Birileri birilerinin hayatını her gün mahvetmiyor mu (yemiyor (!) mu)? Haberleri açınca bunlardan geçilmiyor. Savaş, vahşi cinayetler, dolandırıcılık, saldırganlık, gangsterlik... Üzgünüm, yamyamlık zaten var sevgili okur. Hala var. Sadece şekil değiştirmiş. Evet, birileri birilerinin etlerini parçalayıp yemiyor; ama birileri birilerinin ruhlarını, hayallerini, insani yaşam standartlarını yiyor. Her gün yiyor hem de. O yüzden hangi insanlık...

Ben insanlığı değil, birey olarak kendi değerlerimi merkeze alıyorum. Bu değerler ''insanlık'' dediğimiz olgudan ayrı mı oluştu, hayır. Ama burada benim bahsettiğim durum daha farklı belki de anladığın üzere. Ben kimsenin beni parçalamasını istemezdim. Tabii yemesini de! Hatta o kadar bencilim ki, soruyu bile bak nerelere çektim. Bu bencillikle o şartlarda birini de yer miydim acaba? Ah hayır, bir dakika kusacağım, yine de sanmıyorum. Ölünce de bedenimiz çürüyor o ayrı. Ama birinin ağzının içinde çiğnenerek bedenimin yok olması fikri bana iğrenç geliyor. Öte yandan zaten iğrenç. Ölmüş bir insanın bedeni muhtemelen yemeyi düşünemeyeceğimiz kadar iğrenç kokacaktır. Çünkü ölüm, bilincimiz gibi bedenimizi de yutup sindiriyor zaten. Öyle pis kokan, öyle hızla görünümünü yitiren bir bedene nasıl yeme fikriyle yaklaşabilmiş insanlar hayret.

Peki yaşamak nedir? düşüncesi geliyor bu noktada aklıma. Böyle, zorun da ötesi kötü koşullarda yaşamak ister miydim? Kendi değerlerime bile sırtımı dönmek zorunda kalacağım seçimlerle beni burun buruna bırakan, hadi ama bir insanı yeme kararı mevzu bahis, koşullarda yaşamak! Bu, yaşamak mıdır? Yaşasam ne olur? Benim bedensel bütünlüğüm varlığını sürdürecek diye mi birini yiyeceğim? Peki ''ben'' dediğim o kişi nereye gidecek? Ölecek. Kendime sırt çevireceğim çünkü ve ben de yediğim o kişiyle birlikte zaten öleceğim. O halde bedenimi yaşatmak için bu denli çırpınmanın mantığı ne? İçgüdüler vs. Bilmiyorum, yaşamda kalmaya bu kadar hevesli olduğumu şu rahat koşullarımda bile sanmıyorum. Bir de öyle ölümden beter koşullarda yaşamak! Ah! Yine tekrarlıyorum: Peki ama o zaman, yaşamak nedir? Buradan da ayrı bir sohbet konusu çıkabilir. O yüzden akıllara bir noktalı virgül koyuyor ve bu konunun da aralık kapısından bakıp uzaklaşıyorum.

Açlık. İnsanı vahşileştiren bir fiziksel hal. İnsan fiziksel olarak açlık hissedebilir. Aslında muhtemelen fiziksel olarak hissettiğimiz durumlar bizi eyleme geçirmekte çok daha güçlüdür. Öte yandan psikolojik olarak da açlık hissedilebilir. Belki de tarihin iç karartan tablosuna baktığımızda da gördüğümüz şey budur: Açlık. İnsanlar sadece yemek yemek için birilerini parçalamadılar. Kendi düşüncelerinin onlara verdiği açlıkla da birilerini kestiler. Geçtiğimiz yıllarda bir film izlemiştim. İsmi Apokalipto (2006) idi. Bu film yüzyıllar öncesinde, Maya döneminde, geçiyordu. Hatta bak ilginç bir bilgi, filmde baştan sona Mayaca konuşuluyor ve filme dublaj yapılması yasaklanmış. Bu filmde insanlar avcı toplayıcı olarak ormanlarda kabileler halinde yaşıyorlar. Bir gün ana karakterimizin de içinde olduğu kabileye saldırı düzenleniyor ve erkekler esir olarak alınıyor. Peki bu esirlere ne yapılıyor dersiniz? O kadarını söylemeyeyim; ama yenmiyorlar. Yine de bu filmde de insan o öldürücü açlığı iliklerine kadar hissediyor.

Üzgünüm, bu soruyu somut olarak algılamaktansa, böyle soyut düzlemde düşünmeye kayıyor zihnim. Çünkü ben et yiyen yamyamları hiç görmedim (umarım da görmem!), yine de ''insan'' yiyen yamyamları hep görmüyor muyuz? O yüzden aklım hep o tarafa kayıyor. 

Velhasıl kelam, her şeye rağmen peşin hükümlü olmaya devam edeceğim: Ben bir insanı asla yemem!


''Ve insan yalnız kalmıştı.
Hüznün derinliklerinde yüzüyordu. 
Etrafındaki tüm hayvanlar ona yaklaştı ve şöyle dediler: 
'Seni bu kadar üzgün görmek istemiyoruz, ne dilersen dile, senin için gerçekleştirelim.' 
İnsan dedi ki; 'Daha iyi görmek istiyorum.' 
Akbaba dedi ki; 'Görüşüm senin olsun, al.'
İnsan dedi ki; 'Daha güçlü olmak istiyorum.' 
Jaguar cevapladı; 'Benim kadar güçlü olacaksın.' 
Sonra insan dedi ki; 'Yeryüzünün sırlarını öğrenmek istiyorum.' 
Yılan dedi ki; 'Hepsini sana ben göstereceğim.' 
Böylece, insan hayvanlardan aldığı bütün özelliklerle beraber gitti. Onun ardından baykuş, geride kalan hayvanlara dönerek şöyle dedi: 'Artık insan daha çok şey biliyor ve daha çok şey yapabilir. Artık ondan korkmaya başladım.' 
Geyik şöyle cevapladı onu; 'İnsan, ne istediyse aldı. Artık üzüntüsü bitecek.'
Ancak baykuş böyle düşünmüyordu: 'İnsanda hiçbir zaman dolduramayacağı bir boşluk gördüm. Onu üzen ve devamlı istemesine sebep olan şey işte bu boşluk. O almaya devam edecek. Ta ki yeryüzü ona şöyle diyene dek; 'Artık bende sana verecek hiçbir şey kalmadı...' ''
(Apocalypto\ Mel Gibson, 2006)




6 yorum:

  1. Bence hayatta kalma güdüsü ağır basar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sanmıyorum ya, insan yemek ne demek. Tabi aman tahtalara vurayım, o durumda kalmayalım da. :)

      Sil
  2. Finali Mel Gibson ile harika bağlamışsın :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Evet biraz iyi bağladım, mütevazı olamayacağım :)

      Sil
  3. olayı etraflıca düşünmüşsün irdelemişsin :) yemezsin peki :) biz de seni yesek doymayız tımams :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet o kadar hukukumuz var yemeyelim birbirimizi lütfen :)

      Sil

Diğer yazılarıma da göz atabilirsiniz.