Yazar: Haruki Murakami, Çevirmen: Ali Volkan Erdemir, Yayınevi: Doğan Kitap |
Kitaplarını okuduğum veya okuyacağım yazarlara dair bir şeyler öğrenmek hoşuma gidiyor. Söz konusu yazar, kitaplarını sevdiğim bir yazarsa; onun hayatına, kişisel özelliklerine, hayata bakış açısına ve yazmaya yönelik düşünce, alışkanlık ve önerilerinin yer aldığı bir şeyleri öğrenmek inanılmaz keyifli ve ilgi çekici bir hal alıyor benim için. Haruki Murakami de bu sevdiğim, daha doğrusu yazdıklarında kendi hislerimden parçalar bulabildiğim yazarlardan birisi.
Bu kitabında Haruki Murakami, kitabın adından da anlaşılacağı üzere, kendi yazarlık tecrübesine başvurarak, başta yazar adayları olmak üzere tüm okurlarına seslendiği ve yazma eylemine yönelik düşüncelerinin yer aldığı 11 başlıktan oluşan çeşitli yazılar kaleme almış. Bu başlıklar sırasıyla şu şekilde ilerliyorlar:
1. Roman yazarları neden hoşgörülü insanlardır?
2. Roman yazarı olduğum ilk zamanlar
3. Edebiyat ödülleri hakkında
4. Özgünlük üzerine
5. Peki ama ne hakkında yazmalıyım?
6. Zamanı yanına almak - uzun romanlar yazmak
7. Tamamen kişisel fiziksel aktivite
8. Okul hakkında
9. Nasıl karakterler yaratalım?
10. Kime yazarız?
11. Yurtdışına açılıyorum, yeni sınırlara
Yazar, kitabın sonsözünde bu yazıları bir oturuşta yazmadığına ve kitapta yer alan 11 yazıyı da beş altı yıla yayılacak şekilde aralıklı olarak farklı dönemlerde kaleme aldığına değinmiş. Bu başlıkların ilk altısı her başlık farklı bir sayıda yer almak üzere MONKEY isimli bir dergide yayınlanmış. Yazarın bu yazıları yazma amacı yazılarının bir dergide yayınlanması değilmiş. Amacı hem yazmaya ve kendi yazarlık sürecinin gelişimine kuşbakışı bakmakmış, hem de bu görüşlerini bir gün, belki biraz daha yaşlandığında, okurlarıyla paylaşmayı umuyormuş. Yazıları ilk başta daha ciddi bir üslupla kaleme almış. Ancak zaman içinde yaptığı düzeltmelerle bu yazıların özü aynı kalsa da, yazılardaki üslup dönüşüme uğramış ve yazar tıpkı bir konferansta konuşma yapıyormuş gibi sohbet havasında yazılar ortaya koymayı hedeflemiş. Yazarın bu konuda amacına ulaştığını söyleyebilirim. Kitabı okurken kendimi sanki Haruki Murakami'nin bir konferansına katılmışım da onu dinliyormuşum gibi hissettim. Doğal olarak bu, güzel bir histi.
Öte yandan kitabın her ne kadar Haruki Murakami'nin yazarlık sürecine dair bilgilendirici ve ilham verici yazılardan oluştuğunu düşünsem de, bu yazıların kitabın arka kapağında yazdığı üzere birer ''yazma dersi'' olduğu fikrine katılmıyorum. Bunu dile getiriyorum, çünkü kitabı belki bu amaçla alıp okumak isteyecek okurlar da olabilir. Bu tip kitaplarda okuma amacımızla kitabın bize vereceklerinin uyuşmasının, kitaba yönelik beklentimizi belirlememiz ve kitabın bu beklentiyi karşılayabilmesi açısından önemli olduğunu düşünüyorum.
Yazarın da kitapta dile getirdiği üzere, her yazar biriciktir ve dolayısıyla yazma tarzları da kendilerine hastır. 100 yazar mevzubahisse, 100 de yazma stili bulunacaktır. Zaten Haruki Murakami'nin de -kendisinin de kitap boyunca pek çok kez ifade ettiği üzere- şahsına münhasır ve bireyselliğine düşkün bir yazar olması sebebiyle, genelleştirilebilir yazma tüyolarının olabileceğini düşünmüyorum. Yine de yazarın spora (özellikle de koşma ve yüzmeye) düşkünlüğünü, sabah erken kalktığı akşam erken yattığı ve her sabah mutlaka belli miktarda hiç aksatmadan yazdığı disiplinli bir yaşamının olmasını, yazmaya ciddi anlamda zaman ayırmasını ve bu zamanın içinde hayal kurmanın yerinin çok büyük olmasını, kendine has bir üslubu benimsemesini ve bu üslubun arkasında durmasını, yazdığı metni pek çok kez gerekirse baştan yazmasını -dolayısıyla iradesini ve yazmaya dair tutkusunu-, Japonya'da eserleri çok satmasına karşın yabancısı olduğu ve kendi kültürüne benzemeyen başka bir ülkede (ABD) her şeye neredeyse en baştan başlamasını, son olarak tabi ki hayatı boyunca okumaya çok değer vermesini ve bolca okumasını ilham verici buluyorum.
Yazmak gerçekten de tutku işi. Hele ki üretilen söz konusu metin, kurgusal metinlerse. Tutku olmadan yazılır mı; bu konuda ben de Murakami'ye katılıyor ve pek tabii, diyorum. Ancak devamlılık sağlanır mı; ben de, sanmıyorum. Murakami'nin yazdıklarını çoğu zaman rahatsız edici bulurum. Ancak yazdıklarını nasıl bulursam bulayım içimde bir şekilde bir his uyanır. Bu his daha çok soyut boyutta kalıyor diyebilirim; yani net olarak budur diyerek ifade edebileceğim bir düşünce biçimi değil bahsettiğim bu durum. Zaten yazarın kendisi de sezgilerine dayalı olarak, bilinçaltında biriken her şeyi ortaya döktüğünü söylüyor. Kendisinin en çok eleştiri aldığı nokta da buymuş. Bunu anlamak için, yani bu özgün olarak da nitelendirebileceğim tarzı anlamak için aslında direkt olarak yazarının ağzından bir açıklama duymaya da gerek yok; yazarın bir kitabını okuyunca bile okurunun bu hissi deneyimleyebileceğini düşünüyorum. Aynı şekilde burada sözü geçen ''özgün'' sıfatının da yazarın bu yazış tarzından ileri geldiği şüphesiz. Murakami'yi Murakami yapanın, eleştiri alsın ya da beğenilsin, tam olarak bu sezgisel tarz olduğunu düşünüyorum ve yazarın yazdıklarında en sevdiğim nokta da temelde bu.
Hoşça ve kitaplarla kalın.
ALINTILAR
''Belki de roman gibi bir roman yazmaya kalkıştığım için iyi bir roman yazamamıştım. "Nasıl olsa iyi bir roman yazamıyorum. Roman budur, edebiyat şöyledir gibi kalıplaşmış düşünceleri bir kenara atıp hissettiklerimi, aklıma gelenleri olduğu haliyle, özgürce yazsam daha iyi olmaz mı acaba?" diye düşündüm.'' (Sayfa 36 - Roman yazarı olduğum ilk zamanlar)
''Tekrar etmiş olacağım ama, sonraki kuşaklara kalacak olan şey eserlerdir, ödüller değil.'' (Sayfa 52 - Edebiyat ödülleri hakkında)
..."özgünlük" denen sözcüğü ağza alınca zihnimde canlanan onlu yaşlarımın başındaki görüntümdür. Odamda küçük bir transistörlü radyonun başına oturup ilk kez The Beach Boys (Surfin' USA), The Beatles (Please Please Me) dinlemiştim. Heyecanlanmıştım, "Bu ne kadar da harika bir müzik böyle. Böylesi bir melodiyi daha önce hiç duymamıştım" diye düşünmüştüm. O müzikler ruhumda yeni bir pencere açmış, açılan o pencereden içeriye o ana dek içime hiç çekmediğim bir hava girmişti. Orada olan şey mutluluk ve sonuna kadar doğal bir coşkuydu. Gerçekliğin sınırlarından özgürleşmişim de bedenim yerden birkaç santimetre yukarıya çıkmış, havalanmış gibi hissetmiştim. Bu benim için "özgünlük" denen şeydi. En sade haliyle. (Sayfa 76 - Özgünlük üzerine)
''Etrafındaki insanları, çevrende olan biten her şeyi özenle, dikkatle gözlemlemelisin. Ve sonrasında da onlar hakkında etraflıca düşünmelisin. Ancak "Etraflıca düşünmelisin" desem de, burada amaç olayların doğru ya da yanlışlığına veya değerine hızlıca karar vermek değildir. Hatta kararı olabildiğince ertelemek için gayret etmek gerekir. Önemli olan net bir sonuç ortaya koymak değil, o şeyin durumunu, bir malzeme olarak olabildiğince mevcut duruma yakın bir formda akılda canlı bir şekilde tutmaktır.'' (Sayfa 79 - Peki ama ne hakkında yazmalıyım?)
''Zemberekkuşunun Güncesi'ni yazdığımda burada anlattığım gibi, "Bu kısım genele bakınca uyumsuz kalıyor" diye karar verip bölümlerden birkaçını olduğu gibi silmiş, sonra o sildiğim yerleri temel alarak tümüyle yeni, farklı bir roman olarak Sınırın Güneyinde Güneşin Batısında'yı yazmıştım. Bu uç bir örnektir gerçi, çoğu zaman sildiğim kısımlar sildiğim haliyle yok olup gider.'' (Sayfa 100 - Zamanı yanına almak - uzun romanlar yazmak)
''Roman yazmanın temeli hikâye anlatmaktır. Ve hikâye anlatmak, bir anlamda kendiliğinden bilinçaltına inmektir. Yüreğinizdeki karanlığın dibine dek inmektir.'' (Sayfa 122 - Tamamen kişisel fiziksel aktivite)
''Fiziksel güç ile ruhsal güç, arabanın iki tekerleği gibidir. Dengeli çalıştıklarında doğru yöne giderler ve son derece etkili bir güç ortaya çıkarırlar.'' (Sayfa 129 - Tamamen kişisel fiziksel aktivite)
''Her toplumun doğal bir enerjisi vardır, eğer hedefini tam olarak belirlerse, eğitim sisteminde az çok problem olsa da, gözle görülmeyen yerin de gücünü alarak bu durumun üstesinden gelebilir. Ancak toplum gücünü yitirir ve içe kapanma duygusu yayılırsa, bu çok net bir şekilde görünür hale gelir ve bunun etkisinin en çok görüleceği yer de eğitim alanıdır. Bu okul da olabilir, sınıf da. Çünkü çocuklar madenlerdeki kanaryalarla aynıdır; zehirli havayı ilkin en hassas şekilde hisseden varlıklar onlardır.'' (Sayfa 143 - Okul hakkında)
''Roman yazmak sanki yüreğimi çırılçıplak insanların önüne koymak gibi bir şeydi benim için ve ben bundan çekiniyordum.'' (Sayfa 156 - Nasıl karakterler yaratalım?)
"Madem herkesi eğlendiremiyorsun,
Bu durumda kendini eğlendirmeye bak."
(Sayfa 172 - Ricky Nelson, Garden Party şarkısından.)
Yazmak üzerine olan kitaplar ilgi çekici. İlham alınabilir ama yine de kişi kendi tarzından kopamaz. Tanıtım için teşekkürler.
YanıtlaSilEvet, yoksa zaten kendi tarzım dediğimiz olayın bulunamayacağını düşünüyorum. Her insanın dünyayı ve olayları algılayışı farklıdır neticede. Kendini en rahat ifade edeceği yöntem de doğal olarak farklı olacaktır. Kaldı ki bu kitapta belli bir ''yöntem'' ifade edilmemiş yazımda da bahsettiğim üzere. Sadece, Haruki Murakami yazarlığa nasıl adım attığından başlayarak bazı konulardaki fikirlerini belirtmiş. Tabi bu fikirleri belirtirken bazı alışkanlıklarına da değinmiş ama temelde okurlarına bir yöntem sunmuş diyemem. Ki bunu da yine yukarıda dediğim gibi bir eksiklik olarak görmedim ben. Ama bir ''yazma dersi'' olayı da yoktu bence, bunu bilerek kitaba başlamakta fayda var diye düşünüyorum.
SilAncak bu tip kitaplar, söyleşiler veya bunları okuyan dinleyenlerin oluşturduğu derleme yazılardan fikirler edinip ilham alabiliriz. En önemlisi bizlere heyecan verebilirler diye düşünüyorum. En azından ben, sadece yazmak özelinde de değil, bu tip işine veya sevdiği şeye kendini veren insanlara dair bir şeyler öğrenmeyi harekete geçirici etkide buluyorum.
Yorumun için ben teşekkür ederim. :)
Ne diyeyim bilemedim, ciddi emek verilmiş enfes bir yazıydı yine... Altını bir kez daha çizerek kendimi tekrar edersem, çok uzak olmayan bir zamanda bazı dergi ya da gazetelerde yazılarını görürsem hiç şaşırmayacağım:)
YanıtlaSilYazım sizde kitap hakkında bir fikir oluşturabilmişse bu benim için gayet yeterli ve memnun edicidir. Cesaret verici yorumunuz için teşekkür ederim. Bu yıl yazma konusuna, tabii başka sorumluluklarımdan da fırsat bulabildiğimce, daha çok emek vermeyi ve pratik yapmayı umuyorum. Kendimi yeterli gördüğüm bir evrede değilim ancak belki bu yıl içinde belki de başka ama umuyorum ki yakın bir gelecekte yayınlanmış yazılarımı okumanızı ve hatta düşüncelerinizi benimle paylaşmanızı çok isterim. Sevgiler, selamlar. :)
SilBu kitabı beğendim. Özellikle okuma üstüne sözlerini. Hiç okumadım kitabını. Hiç benlik bir tarzı yok okuduklarıma bakılırsa. Ama yine de okumak istiyorum. Sence ilk hangi kitabını okumalıyım?
YanıtlaSilYazarın bu tarz kurgu dışı ve kendini anlattığı yazılarında kişiliği bambaşka gibi duruyor. Kendi halinde, sakin şeyler yazıyor diye bile düşünebilirsiniz. Ancak kurgularında pek de sakin ve kendi halinde olduğunu söyleyemem. Her kitabında üç aşağı beş yukarı rahatsız edici bir ilişki biçimi var. O yüzden direkt şudur, şunu mutlaka beğenirsiniz diyemem. Ben okumayı seviyorum ama genele hitap ettiğini düşünmüyorum. O yüzden siz kendiniz kitaplarına göz gezdirip ilginizi çeken bir kitabından okumaya başlayabilirsiniz diye düşünüyorum. :)
SilDediğim gibi yazarın kitaplarından bağımsız tutularak da okunabilecek güzel bir kitaptı bence. Ama tabi kitapları hakkında fikir sahibi olup bu kitabı okumak da güzel olabilir. Benim özgün bulduğum ve bu nedenle de okumayı sevdiğim bir yazar. :)
YanıtlaSilBen bu kitabı neden hiç görmemişim diye düşünüp duruyorum. Çözemedim.
YanıtlaSilBelki reklamı çok yapılmamış olabilir.
Silokunur bu kitap tabisiii :)
YanıtlaSilEvet güzel bir kitaptı. Sanki Murakami'yi canlı dinlemek gibiydi :)
SilYazarların kitaplarını okumak da güzel. Ben de Agatha Christie'nin otobiyografik kitabını okumuştum gerçekten kitaplara ve yazara farklı bir bakış sağlıyor :)
YanıtlaSilEvet katılıyorum, farklı bakış açısı kazandırıyor bence de :)
Sil