''Yağmur yağdığında her şey daha canlı görünür.'' dedi genç kadın. ''Yeşiller daha yeşil, maviler daha mavi ve... Ve?.. Morlar daha mor!''
''Mor mu?'' dedi genç adam gülerek.
''Yaaa, mor!'' Genç kadın uzandığı yerden doğrularak elini havaya kaldırdı. ''Yağmur, her şeyi daha canlı kılar. Sevinçliysen daha sevinçli olursun, üzgünsen daha üzgün. Morsan daha mor! Çimenler mor olsaydı acaba nasıl olurdu? Yine severdik onları değil mi? O zaman da belki, 'ah keşke şu çimenler yeşil olsaydı acaba nasıl olurdu' derdik. Morun kendi içinde ayrılan tonlarını bile keşfetmezdik. Başka bir rengi düşlerdik...''
''Öyle mi yapardık?''
''Bilmem, belki paralel bir evrende tam şu anda ben öyle yapıyorumdur.''
Havada belli belirsiz bulutlar vardı. Belli belirsiz bir rüzgarla oraya buraya konan ahmak ıslatan, genç kadının havada dans eden eline dokunup dokunup kaçıyordu. Sessiz bir akşamüstüydü. Sarman kedi ikiliyi terk edeli biraz olmuştu. Uğur böceği, genç kadının siyah kazağının kedi tüylerinde yollar aça aça kayıplara karışmıştı. Kim bilir, belki de genç kadın haklıydı; haklıydı da, şimdi uğur böceği mor çimenlerde yürüyüşüne devam ediyordu.
Genç kadın bir ters bir düz hareket ettirdiği elini bir merdivenin en üst basamağına çıkmışçasına aniden durdurdu. ''Ay'ın metalden gövdesi'' dedi bir gözünü kapatarak ''mor...''
''Mor çiçeklerle mi dolu olsaydı mesela?'' dedi genç adam. O da genç kadın gibi bir gözünü kapatmış, Ay'ı iki parmağının arasında tutuyordu şimdi.
''Fena fikir değil...'' dedi genç kadın genç adama dönerek. Bakışları abartılı bir onaylamayla doluydu. Büzdüğü dudaklarını serbest bıraktı ''yine de...'' dedi düşünceli bir halde ''daha iyi bir fikrim var. Mor kelebekler! Pembe kelebekler, sarı kelebekler, beyaz...''
''Bir de tabi çizgili ve puantiyeliler...''
''Ah tabii onlar olmadan olmazdı teşekkürler; çizgili ve puantiyeliler! Olsa. Bir sürü kelebek olsa ve Ay'ın soğuk bakışlarından çıkıp uça uça dünyaya konsa. Oraya buraya şuraya.''
''Ya da biz kelebekleri bol bir yerlere de gidebiliriz tabii.''
''Ne güzel olurdu! En son küçükken görmüştüm, çok fazla kelebek! Çok fazla çiçeğin arasında oradan oraya seyahat edip duruyorlardı.'' Genç kadın, bakışlarıyla uzaktaki bir noktaya dokunuyordu şimdi. Sanki ona paralel bir evreni anımsatan bir anısını bir ters bir düz yukarı çıkarıyordu zihninden. ''Anılar...'' dedi biraz sonra ''ne garipler Ozan. Sanki onlar da paralel bir evrene karışmış gibiler. Biz mi zamanda seyahat ediyoruz anılar mı acaba? Bazen çok canlılar, bazen buğulu. Bazen o buğuyu kaldırmak için anıların küflenmiş yerlerine kendi kendine eklemeler yapabiliyor zihnimiz. Daha net oluyor böylece anılar; belki daha güzel, daha çekici, daha yalancı.''
''Veya daha gerçek?''
''Ah öyle de olur değil mi?'' Genç kadın dizlerinin üstüne oturarak olduğu yerde yükselmişti. Heyecanı gözlerinden yansıyıp genç adamın kıvrılan dudaklarına konuverdi. ''Bazen anlamayız, gerçek anları. Mor kelebekler ararız mor çimenlerin bittiği soluk Ay gövdelerinde. Ama işte oradadır çimenler tüm yeşilliğiyle. Sadece biz o an mor çimen bulma derdine düşmüşüzdür. O an geçip giderken, gerçek değildir bizim için. Biz başka gerçeklerin peşindeyizdir. Sonra başka bir an geldiğinde, eski anlar dertop olup anı ismini alırlar ve soluk metalden gövdeleriyle zihnimize çarpıverirler; ve anlarız...''
''Gerçek anları mı? Yoksa yeni an'ların eski anılara kapılıp başka anılara dönüşmesini mi?''
''İkisini de. İkisi de gerçektir. Sadece çoğumuz sahte şeylerle boğuşuruz veya boğuştuğumuzu sanırız; böylece sahte sandıklarımız sahte, gerçek sandıklarımız gerçek olur. Biz öyle olsun istediğimiz için. Öyle çok isteriz ki bunu, kendimizi kandırsak da kandırmasak da; hepsi bir olur paralel evrenlerin milyarlarca olasılığındaki bu an'ımız için.''
''Bunun üstüne düşüneyim bir dakika...''
''Ah önemli değil. Sadece dolambaçlı yollar açıp içine bakıyordum. Zihnimdeki çamuru temizlemek için.'' Sonra genç kadın yeniden genç adamın dizine uzandı. Yağmur tamamen dinmişti şimdi. Güneş denizin en ucuna çekilmiş, vardiyasını tamamen aya bırakmaya hazırlanıyordu.
''Bu güzel bir an, iyi ki bir an,'' dedi genç kadın ellerini havaya kaldırıp. ''Hava ne sıcak, ne soğuk. Etraf sessiz ve sessizlikteki sesler de güzel. Sen de öyle, iyi kisin. İyi ki biri, iyi ki an, iyi ki bu hava!''
''Sen de iyi kisin. İyi ki biri ve iyi biri'msin.''
''İyi ki biri'm...'' diye fısıldadı genç kadın. Dudakları bile hiç kıpırdamamış gibiydi. ''Bunu sevdim,'' dedi biraz sonra. ''İyi ki biri'm!''
''Bir kitap okumuştum,'' dedi dalgınca genç kadın. ''Orada da karakterler birbirlerine ay birimi diyorlardı. 'Biz birbirimizin ay birimiyiz.' Onun gibi; birinin birimi olmak. Biz de Neptün birimi olalım, birbirimizin!''
Genç kadın kocaman gülümsemişti, genç adam da. İkisinin de gülümsemesi gözlerine ulaşmıştı. Bu yüzden de kocamanlardı. Sonra genç kadın aniden yine ayaklandı. ''Yine de yazı özledim Ozan. Yazın da baharı özlerim artık; ama karpuz yerken değil! Acaba diyorum acaba...''
''Mor karpuz olsa nasıl mı olurdu?''
''Ah evet, Milka'nın mor kapuzları gibi, derdik. Ne güzel olurdu!''
-bölüm sonu-
Yazarın Basın Açıklaması Faslısı:
Eski bloğumda Küçük Bir Kesit isimli bir hikaye serisi yazıyordum. En son 30. bölümde final yapmıştım. Ama şimdi, bir şey yazamazken, tek bir kelime bile yazamadığımı fark etmişken; Aslı ve Ozan'ı yardımıma çağırdım. Aslı'nın bitmek bilmez merakı ve Ozan'ın anlayışlılığı ile fazlasıyla tuhaf bir bölümün sonuna geldim. Mutluyum! Çok da eğlendim doğrusu. Ah, sanki sevgili okur, sanki tutulmuş omuzlarım açılmış gibi hissediyorum! Ne zaman bir şeyler yazabilsem böyle hissediyorum.
Ozan ve Aslı benim özel karakterlerim. İkisini de çoook severim. Bu yüzden de yeni bir seride onlara yer vermeye çekiniyorum. Onları çok sevdiğim için. Eski bloğumun başına gelenlerden sonra yani. Yine de madem yeniden blog yazıyorum, o zaman yazmalıyım değil mi? Sevdiğim şeyleri çekinmeden yazmayacaksam, ne diye yeniden blog açtım ki?
Final bölümünü okuyanlar bu bölümdeki göndermelerimi de anlamışlardır. Belki de finali unutmuşlardır, zaten ne olduğu çok da önemli değil. Sadece, başlattığım veya en azından şu anlık bir bölüm bile olsa yayınladığım bu serinin isminin hikayesine bir ufak değineceğim. Serinin finalinde ikilimiz yeryüzünü keşfetmeye karar vermişlerdi. O yüzden Yeryüzü Güncesi koydum başlığı da. Tabi ki buradaki ''yeryüzü'' ifadesi bir mecaz. Bilimkurgu veya fantastik türde bir hikaye yazmıyorum. İkili bulutlardan inip taşa basmaya karar vermişlerdi. Gerçi Aslı için bu mümkün mü emin değilim, her neyse.
Başka bölüm gelirse onlar da muhtemelen, daha önce olduğu gibi, birbirinden alakasız bölümler olarak devam ederler. Yani bölümler arasında bağlantı aramanıza gerek yok. Zaten bloglarda uzun hikaye serileri de pek takip edilemiyor gördüğüm kadarıyla. Sizler de tv'de rastgele bir dizi bölümüne rast gelmiş gibi izleyebilirsiniz, ah pardon, okuyabilirsiniz. Hani bazen en tatlısı da böylesi gibi gelir ya insana, daha evvel hiç izlemediğin bir diziye orta yerinden dalarsın bir gece vakti tekli koltukta yayılmışken. Öyle bir şey. Gerçi bunu yapmayalı da baya oldu. Bir ara yapayım. :)
Öyküde bahsettiğim kitap Perihan Mağden'in Biz Kimden Kaçıyorduk Anne? isimli kitabı. Açıkçası bu detayı yazımı baştan sona bir kez daha okuyunca fark ettim. Öykümde kullandığım Ay imgesi bana bu kitaptaki bu hitabı çağrıştırmış olmalı. Bilinçli olarak yazmış olmasam da, görüldüğü üzere okuduklarımız bizleri etkiliyor. Kitabı blogda yorumladım bu arada. İsteyenler yorumumu da okuyabilirler.
Şimdi de geldik fasulyenin faydalarına. Kelime Oyunu etkinliğinin bu haftaki kelimeleri; karpuz, böcek, kelebek, küf, çamur idi. Bu etkinlikte her hafta beş kelime veriliyor ve içerisinde bu kelimelerin geçtiği metin türü fark etmeksizin bir yazı yazıyoruz. Siz de kelime verebilir ve yazılar yazabilirsiniz. Kelime vermek ve\ veya sevgili Deeptone'un öyküsünü okumak için şuraya tıklayınız.
Herkese iyi bayramlar diliyorum.
İyi okumalar olmuştur umarım?
:)
gelcem yineee :) bu ikiliyi yazmanı bekliyodum zateen :) çok sevindiiim :) şinanay şinanay :)
YanıtlaSilAhahah, çok tatlısın teşekkür ederim :)
SilKeyifli bir okuma oldu, sevdim, teşekkürler 🌼🎈
YanıtlaSilBen teşekkür ederim, beğenmenize sevindim :)
SilBu tatlı çifti okumayı seviyorum. Aralarındaki iletişim çok güzel, keyifle okudum. İyi ki yazmaya devam ediyorsun, ikiliyi daha fazla okumak isterim. :) Kalemine sağlık. :)
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim, böyle düşünmene sevindim :)
SilSadece bayıldım diyeceğim; öyküye ayrı açıklama kısmına ayrı. Potansiyelin hakkında bir fikrim vardı elbette ama gittikçe daha ustalaştığını görmek şahane... Bir daha yazmaya -ne olursa olsun- asla küsme.:) Çünkü tekrar edersem, sana müthiş yakışıyor.
YanıtlaSilİyi bayramlar:)
Teşekkür ederim cesaret verici yorumunuz için. Size de iyi bayramlar dilerim. :) Ancak bu öyküyü çok şipşak yazdım ve yeterli olduğunu asla düşünmüyorum. Anlatım dili beni yansıtıyor mu, yansıtmalı mı daha doğrusu, onu bile bilmiyorum. Dediğim gibi yazamıyorum da zaten. Bu öyküde bence çok fazla komplike cümle var. Ama önemli değil, en azından bu öykü için. Çünkü karakterler bana iyi geliyor.
Silparalel evrendeki mor kelebekler mor çimenlerde uçuşurken :) kelebeklerin ömrü çok kısaymış yaa :) iyi kisin iyi ki biri'msin çok sevdim bu buluşlarını :) açıklamalar da tatlıydı :) bu ikili bizden aramızdan biri oldular :)
YanıtlaSilAslında iyi ki biri'm olayıyla, Ay (Neptün) birimi olayı sadece telaffuz olarak benziyor. Yoksa aslında çok da benzerlik yok ama bence oradan da etkilenmişim. Bu notu yazmadan geçmek istemedim o yüzden. Ama birim kelimesi ile ''benim biri'm (biriciğim)'' olayında da anlamsal benzerlik var bence :) Sen benim favori kişimsin gibi kullandım iyi ki biri'msin derken. Ama Neptün birimi derken de, biz birbirimizin parçasıyız, takımız anlamında kullanmış oldum. Yani böyleee :)
SilÇok beğendim, çok güzel bir hikaye olmuş, kalemine sağlık:)))
YanıtlaSilTeşekkür ederim :)
Sil