Bugün aklıma bir fotoğrafım geldi. Ay dur, ve sen de sevgili okur ahahahh (kelime oyunlandın!), bu olmadı! Bir kitap geldi sonra da o kitapla çekildiğim bir fotoğrafım. Kitabı lisedeyken okumuştum. Eh doğal olarak fotoğrafı da o yaşlarda çekilmiştim. Selfie canııımm. Önceden kitaplarla selfie çekilirdim ahahahha. Neden yine yapmıyorum ki? Çok keyifliydi gerçekten. Bir de baya baya otuz iki diş sırıtmalı fotoğraflar. Kitaplar gözlerimin içini güldürüyormuş resmen (sanki şimdi farklı). Bir de o fotoğrafı bulcam diye düşünürken başka selfielerimi de buldum tam komedi. Selfie de ne 2015'ler kelimesi değil mi ahahah. Biraz da gıcık sanki. Bir Türkçeciye yakışmaz mı? Ne yazayım, özçekim mi? Ammaannn şurada biz bizeyiz boşver. Biliyor musun, bilmiyorsun :), bunu üniversitede bölüm arkadaşlarımla da arada konuşurduk. Özçekimi veya itimi değil tabii ki. Bir Türkçeci olarak öz dilimizi kullanmak konusunda diğerlerinin bizden beklentisini. Arkadaşlarıma da ''sen Türkçecisin işte diksiyonun iyidir vs'' diye gizli baskı yapılıyormuştu (o dönemler) ahahha, tabii ki bunlar tatlı şeyler ve normal bir beklenti. Bizim diksiyonumuz iyi olmayacaksa dili öğrettiğimiz kişilerden neyi bekleyeceğiz veya beklemeliyiz ki? Bak gördün mü yine hatlar karıştı. Oysa daha ilk paragrafımdayım!
O fotoğrafı ve fazlasını buldum. Seninle de paylaşacaktım da çok minnak göründüm gözüme ve bilmiyorum paylaşmasam daha iyi. Yani beni görme canım ne olacak, sanırım önceki bloğumun vefatından gelen anksiyetem devam ediyor... Hem, o zamanlar sana sadece düşüncelerimle görünmenin bana çok fazla keyif verdiğini düşünüyordum. Bunun beni görmeni sağladığını, en azından, sanıyordum. O kız karşımda olsa, işte o halim, iki lafın belini doğrultsak birlikte... Bana ne anlatırdı acaba öyle merak ettim ki sana anlatamam. Belki de bu nedenle, onu anlayabilmek için, yazıyorumdur. Diğer yandan o kız bence havalı özelliklere sahipti. Üniversitenin ilk yılından beri o kıza ulaşamıyorum. Veya pandemiden beri. Evet antikaydı ama yine de... içe kapanıktı ama yine de... O sıralar kendimi öyle geliştirmişim ki bazen bana hala bunun ekmediğini yiyormuşum gibi geliyor. Yeniden o kız olacağım! Kendini seven versiyonu. Evet, evrekaaa! O kız evin her köşesinde bilerek kitap unuturdu. :) Hatırlıyorum da, böyle bir ev istediğimi düşünürdüm. Sehpanın bir yanında ansızın bir kitap bulayım mesela, aaa bu kitap da neymiş diye karıştırayım falan. Tabii kendi kitabımı orta yere bırakınca bu etkiyi alamazdım ahahah. Aslında babam falan da bir şeyler okumayı sever. Ama daha çok güncel şeyler. Bir de haritalar! Babam coğrafyayı çok sever. Tarihi, genel kültür şeylerini falan. Babamla bu konular hakkında saatlerce konuşabilirim. Hatta daha küçükken, işte o selfieleri çektiğim kızken, bildiğim veya yarım yamalak bildiğim şeyleri bile babama bu böyle miydi diye sorardım ki uzun uzun konuşalım, uzun uzun fikir belirtelim.
O sıralar yakın bir arkadaşım vardı. Bir tane yoktu ama en yakını oydu. Ansızın değişik sorular sorardı ahahha. Ne sorardı hatırlamıyorum ama bir senaryo uydururdu sözgelimi, sonra da ne yapardın vs derdi. O sıralar cırcır böcüğüm uykuda mıydı bilmem, sessizdim. En yakınlarıma bile. Sonradan arkadaş bulmak için cırcır böcüğümü uyandırmıştım, iyi olmuştu sanırım. Öte yandan o bahsettiğim arkadaşımla kafa yapımız benzerdi. Siyah ve beyaz kadar zıt şeylere inanır ve savunurduk ama bir şekilde benzerdik. Anlamadın mı, ilginç bence de. Sanırım değerlerimiz benzerdi. İşte hayatta önem verdiğimiz noktalar vs vs. Biliyor musun benim tüm yakın arkadaşlarımla aramdaki ilişki böyleydi. Benden taban tabana zıt şeylere inansalar da çok fazla ortak ilgi alanımız olurdu ve bir şekilde yakın arkadaş olurduk. Bu bahsettiğim arkadaşım da kitaplara aşıktı. Benim gibi onlarla zırt pırt fotoğraf çekilmezdi eminim ki ama hayatımda kitaplar hakkında uzun uzun konuşabildiğim ve bunu günün herhangi bir anında hiç düşünmeden yapabildiğim tek kişi oydu.
Lisedeyken beni bir köşede unutsanız saatlerce kitap okuyabilirdim. Zaten öyle de yapardım ahahah. Hatta sonrasında yakın arkadaşım olan başka bir arkadaşım bana ''senin yanına gelmeye çekinirdim'' demişti de şok olmuştum. Şok olacak ne varsa. Üniversitedeki kızlar da aynı şeyi söylemişlerdi. Onlara sıcak olmak istediğimi söylemiştim ve onlar da buz gibi göründüğümü söylemişlerdi. Bu beni üzmemişti (çünkü galiba bilerek yapıyordum...) ama yine de sıcak görünmek istediğimi düşünmüştüm. Sanırım bazı insanlar bunu başarabiliyor. Benim üzerimdeyse iğreti duruyor. Olsun canım, bazı insanlar da benim gibidir işte ne yapayım!
Bahsettiğim kitap Duman ve Kemiğin Kızı (Laini Taylor). Vay be yazarına kadar hatırlıyorum gözlerim yaşlı... O sıralar fantastik kitaplar okumak en büyük eğlencemdi. Bu arada bu kitap bir serinin ilk kitabı. Şu an okusam dili bana basit gelir miydi emin değilim ve kitabın konusunu bile şöyleli böyleli hatırlıyorum ama yine de özgün bir anlatımı vardı diye hatırlıyorum. En azından o sıralar beni etkilemişti. Ben de öyle anlatmak istediğimi düşünmüştüm. Böyle kitaplar yazabilmem için neler mümkündü? Yazmam ahahahha. Bu selfieler kardeşime de örnek oluyormuş sanırım. Hatırlıyorum da, o, kitap okuduğunda gerçekten mutlu olurdum. Bari bir konuda iyi örnek oluyorum diye mi bilmem ahahah.
Hala satmak istediğim bazı kitaplar var (ve aslında para da getirmiyor sadece yer açılsın diye şey ediyorum ve bağışlanacak tarzda kitaplar da değiller ne yazık ki...) ama öte yandan buna çok üşeniyorum. Üşendiğim pek çok şey var ve böyle yapa yapa yıl bitti. Havalar soğuk değil mi? Soğuk havaları da sevmiyorum. Böyle anlarda aklıma hayvanlar ve çocuklar geliyor. Sanırım çok rüzgarlı havaları bile bu yüzden sevmiyorum ve korkuyorum. Yine de önümüzde kış var. Bahara kadar güzelliği de içinde taşıyan bir kış olur umarım.
Bu da nasıl bir yazıysa... Paragraf uzunluğu bile dengesiz ve rahatsız edici nihahahahha.
*-*
bir şeyler dinlemek için tıklayabilirsin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder