23 Şubat 2025 Pazar

Kiraz Çiçekleri (Yasunari Kawabata) | Kitap Yorumu

Yazar: Yasunari Kawabata, Çevirmen: Hüseyin Can Erkin,
Yayınevi: Can Yayınları

Kütüphanede karşıma yazarın iki kitabı çıktı. Biri Karlar Ülkesi, diğeri şimdi yorum yazısını yazdığım Kiraz Çiçekleri. Aslında Karlar Ülkesi hava durumuna çok daha uygundu ama bu kitabı gördüğümde onu okurken Japonya'nın o pembe beyaz kiraz çiçekleriyle açmış ağaçlarının altında yürüdüğümü düşleyebileceğimi düşündüm ve bu düşünce bile başlı başına kalbime sakuralar yağdırdı.

Kitaba kiraz çiçeklerinin açtığı bir günde giriş yapıyoruz. Dallarda çiçekler belirmişken, Chieko onları içindeki hüzünle karışmış bir hayranlıkla izler. Chieko genç bir kızdır ve içinde tüm varlığında hissettiği bir hüzün sızlar. Bu hüznün adı, yalnızlıktır. Chieko bebekken terk edilmiş ve onu bulan kimono ustasının evlatlık kızı olarak büyümüştür. Bu ailenin tek çocuğu olan Chieko, gerçekten de özenle yetiştirilmiş çok güzel, becerikli ve duyarlı bir kızdır. Ancak terk edilmiş olma hissini bir türlü yüreğinden söküp atamaz. Bir gün bir arkadaşıyla yine kiraz çiçeklerini seyre dalmışken, ona tıpatıp benzeyen bir kızla karşılaşır. Bu kız, Chieko'nun ikizi Naeko'dur. Kitap boyunca Chieko'nun iç dünyasıyla iç içe geçmiş hikayesini okurken, arka planda ise Batı'nın getirdiği yeniliğin kimono zanaatine yansımasının etkilerini okumaktayız.


Kitabı çok sevdim. Bunun en önemli nedeni, bana tam da o umduğum hissi vermesi ve içimde sakura fırtınası çıkarmasıydı. Hatta itiraf etmek gerekirse, kitabı bu kadar çok beğeneceğimi ve elimden bırakmak istemeyeceğimi düşünmemiştim. Kiraz Çiçekleri, Yasunari Kawabata'dan okuduğum ilk kitap olduğu için yazarın anlatımına dair bir düşüncem yoktu. Ancak o nasıl canlı betimlemelerdi öyle... Tüm o zamanın akışıyla değişen doğa manzaralarını çok net bir şekilde, adeta karakterin gözlerinden bu kurgusal evrene bakarak görebildim desem abartmış olmam. Sade ama lezzetli betimlemelerle okuru olan beni adeta Kyoto'ya çekip Japonya'nın havasını soluttu yazar.

Karakterler ise detaylı ama sıkmayan, her yönüyle görebileceğimiz şekilde ancak gereksiz uzatmalara yer vermeden anlatılmıştı. Çok iyi veya kötü, kahraman veya kurban yoktu bu kurguda. Aslında şu ana kadar okuduğum her Japon Edebiyatı'ndan eserde olan durum bu kitapta da karşıma çıktı: Karakterler sıradan insanlardı. Sıkıntıları, zaafları, hayalleri olan insanlar! Bir kurtarıcı gelmiyordu, ancak iyi talih ümidi hep kalplerindeydi. Ve Chieko ile Naeko... Farklı iki dalda açmış bahar menekşelerim. Belki de en çok da onlar için sevdim bu kitabı, bilmiyorum. Keşke arkadaşım olsalardı diye bile düşündüm.

Ayrıca kitabın en büyük özelliklerinden birisi, Japon kültürünü çok net ve kurguya yedirilmiş bir şekilde detaylıca anlatmasıydı diyebilirim. Japonya'daki, Kyoto'da gerçekleşen, önemli festivaller ve önemli gezi noktaları karakterlerin gezileri şeklinde, tabi ki kitabın basıldığı yıl olan 1962 yılını gözeterek, okura anlatılmaktaydı. Batılılaşmanın getirdiği endüstrileşme ile birlikte kimono üretiminin de zanaat olmaktan yavaş yavaş çıkıp seri üretime dönmesi yazarın eleştirdiği noktalardan birisiydi. Chieko'nun babası Takichiro bu zanaatçilerden biri olarak seri üretim faaliyetlerinin tasarımların ruhunu kaybetmesine neden olduğunu savunmaktaydı. Kitabı okurken ona hak vermeden edemediğimi söylemeliyim. Japon kültüründe yer alan bu hislere dayalı ve biraz da mistisizme kayan soyut durumlara verdikleri değeri gerçekten takdir ediyor ve seviyorum. Bu değerleri ile gerçekleştirdikleri işlerin, mekanların ve etkinliklerin ruhu olduğuna ise kesinlikle katılıyorum.

Hoşça ve kitaplarla kalın.


ALINTILAR

''Chieko tapınağın girişinden geçtiği anda kiraz çiçeklerinin kızıla çalan sıcaklığının yüreğinin derinliklerine işlediğini hissetti.'' (Sayfa 17)


''Ben mi mutluluk saçıyorum?'' dedi Chieko. Bir an gözlerinde hüzün belirip kayboldu. Başını aşağıya eğmişti, sadece göletin suyu gözlerine yansımış da olabilirdi. (Sayfa 22)


''Hislerini bastırıp köreltmek niyetinde misin?'' (Sayfa 28)


''Babamı anlayabiliyor musun?'' 

''Pek değil.'' (Sayfa 40)


''İnsan böyle bir yerde yaşayınca kendini Heian Tapınağı'nın çiçekleri altında bile yalnız hissedebilir.'' (Sayfa 41)


''Eski meseleleri kurcalama artık. Bu dünyada ne zaman nereye mücevher düşeceği belli olmaz.'' (Sayfa 47)


''Ben Batılı sözcüklerle ifade edilen şeylerden nefret ederim. Japonya'da Eskiçağ'dan beri sözcüklerle ifade edilemeyecek renkler var işte!'' (Sayfa 51)


''Omuro'nun şafak çiçekleri olarak bilinen sekiz katmerli kiraz çiçekleri geç açar. Belki de Kyoto'nun ilkbahar çiçeklerinin vedası gibidir.'' (Sayfa 57)


''Çiçekler canlıdır. Kısa bir ömürleri olur gerçi. Ertesi yıl tekrar tomurcuk verirler... Ama gerçekten canlıdırlar, tüm doğanın canlı olduğu gibi...'' (Sayfa 61)


''Servilerin hepsi eğilip bükülmeden dimdik yükseliyor. İnsanların karakteri de keşke öyle olsa diyorum kendi kendime.'' (Sayfa 78)


Chieko yüzünü iç bahçeye çevirip bir süre suskun kaldıktan sonra, ''Bu akçaağacınki gibi bir güç değil benimki...'' dedi, sesi hüzün yüklüydü. ''Olsam olsam akçaağacın gövdesinde açan menekşe olurum. Menekşeler ne zaman döküldü, farkına bile varamadık.'' (Sayfa 79)


''Asla unutmayacağım, ömrüm boyunca unutmayacağım... İnsan dediğin sahiden de yüreğiyle yaşar.'' (Sayfa 89)


''O iki menekşenin hiç buluşamayacağını sanmıştı, bu akşam onlar da yan yana gelmişler miydi acaba? Chieko fenerin aydınlattığı iki menekşeye bakarken yine ağlamaklı oldu.'' (Sayfa 104)


''İnsan neden çıkmış ki ortaya? İnsanlar çok korkutucular...'' (Sayfa 123)


''...hangi çiçek olursa olsun, baktığın zamana ve yere göre içinde bazı duygular canlandırabilir.'' (Sayfa 137)


''Bir hayali ne tekmeleyebilir ne ayağının altına alabilir ne de kovabilirsin. Ancak, kendin yıkılır kalırsın.'' (Sayfa 178)


''Mutsuz musun Naeko?'' 

''Değilim, sadece yalnızım.'' (Sayfa 187)


''Naeko, sen bu hayal sözcüğünü çok kullanıyorsun.'' (Sayfa 188)



Not: Bu kitap yorumu yazısı reklam değildir, kitap önerisidir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Diğer yazılarıma da göz atabilirsiniz.